Cevre ve nesnelerden gelen uyarıları doğru algılayan duygular. HavÂs-ı hamse (beş duyu) ve HavÂs-ı hamse-i zÂhire (beş dış duyu) da denir. HavÂs; mudrike (anlama, algılama yetisi) anlamına gelen hasse kelimesinin coğuludur.
İslÂm kelÂmcıları ile filozoflarına gore belli başlı beş dış duyu vardır. Bunlar samîa (duyma), basîra (gorme), şamme (koklama), zÂika (tatma) ve lÂmise (dokunma) duyularıdır. Bu duyular kulak, goz, burun, dil ve deriden oluşan beş duyu organı vasıtasıyla alınır. İnsan, havÂs-ı hamse vasıtasıyla sesleri, renkleri, bicimleri, miktarları, hareketleri, guzellik ve cirkinlikleri, kokuları, tadları, nesnelerin sertlik ve yumuşaklık, soğukluk ve sıcaklık gibi niteliklerini algılar. Beş duyu, insanın uc temel bilgi vasıtasından birini oluşturur. Diğer iki bilgi vasıtası haber-i sÂdık (doğru bilgi) ve akıldır. Beş duyu vasıtasıyla edinilen bilgiye ilm-i zarûrî (zorunlu bilgi) denir. İlm-i zarûrî, aklın doğruluğuna kesin bicimde hukmettiği bilgidir. İlmi zarûrî, aklın doğruluğuna kesin bicimde hukmettiği bilgidir. İlm-i zarûrînin zıddı, akıl yurutmeler yoluyla elde edilen ilm-i istidlali (cıkarımlara dayalı bilgi)dir.
HavÂs-ı selime, İslÂm filozoflarının nefs kuramları icinde onemli bir yer tutar. Buna gore havÂs-ı hamse-i zÂhire nefs-i hayvanînin (hayvansal nefs) idrak etme, bilme guclerinden bir bolumunu oluşturur. Fakat asıl idrak, bilme işlemi havÂs-ı bÂtıninin (ic idrak gucleri) devreye girmesiyle tamamlanır. HavÂs-ı bÂtıni de hiss-i muşterek (ortak duyu), mutehayyile (hayal gucu), vahime (vehim gucu), hÂfıza (hatırlama gucu ve mutasarrıfa (tasarruf gucu) olmak uzere beştir. Dış duyu organlarının algıladığı duyumlar (ihsas) hissi muşterek tarafından toplanır, idrak edilir ve anlamlandırılır.
Duyu organlarının iki gorevi vardır: Cevreden gelen bilgileri tesbit etmek; bu bilgileri merkezî sinir sistemine aktarmak. "Beynin, buyuk bir kısmı duyu organlarından gelen (beş duyu) etkileri değerlendirmekle gorevlidir. Bunları bazan elektriksel, bazan kimyasal tepkiler şeklinde toplar. Tahminen beynin ucte birlik bir bolumu bu işle gorevlidir. Yine beynin 1/3'u de hareket ve denge işleriyle gorevlidir.
Duyu organları, gorevlerini Allah'ın kendilerine verdiği hassas olculere gore yerine getirir. Bu olculerde zerre kadar şaşma olmaz. Her duyu organı kendi gorev alanı icinde, cevreden gelen değişik etkileri duyarlı alıcıları vasıtasıyla algılar ve gerekli tepkiyi gosterir: "Eğer bir duyu organı cevredeki yalnızca buyuk caplı değişmelere tepki gostermiş olsaydı hicbiri de pek faydalı olmayacaktı. Ote yandan her hareket halindeki elektronları ya da molekulleri duyacak derecede fazla duyarlı olsaydı, sinir sistemine Âktarılan bilgi yalnızca bir gurultuden ibaret kalacaktı"
Akıl ve kalb birbirinden ayrılması mumkun olmayan iki kuvvettir. İslÂm Âlimlerinin yorumuna gore kalp, bedende organların kendisine manevî olarak bağlı olduğu bir merkezdir. Kalp manevî bakımdan sağlıklı olursa beden ve organlar da sağlıklı olur. Yani kalpte ğercek iman yerleşmişse kişi o imanın gereği olan iyi işleri yapar. Rasûlullah şoyle buyurur: "Haberiniz olsun ki bedende bir et parcası vardın. O sağlıklı olursa butun beden sağlıklı olur. O bozuk olursa butun beden bozuk olur. Dikkat edin o kalptir" (BuhÂrî, İmÂn, 39; Muslim, Musakat, 107):
Kalb, iman ve kufur veya munÂfıklığı barındıran ic dunyadır. Onun icin bir kimsenin mu'min, kÂfu veya munÂfık olduğu ancak onun işlerinden anlaşılır. Kalbinde imanı olan kimse o imamnın gereği olan iyi işleri (amel-i salih) yapar, organlarını haramlardan korur, ibadet eder. Kalbinde kufur ve nifÂk bulunan kimseler de, eliyle diliyle ve diğer azalarıyla kotuluk yolunda faaliyet gosterirler.
O halde organları iyi veya kotu iş yapmaya sevkeden, kişinin kalbindeki imanı ve bu imana gore şekillenen iradesi (serbest secimi) dir.
İmam Gazalî kalbin emrinde olan bazı kuvvetlerden ve duyu organlarından soz ettikten sonra beden-kalp ilişkisinî bir benzetmeyle şoyle anlatır: "Beden bir şehre benzer. El ayak ve diğer organlar şehrin sanatkÂrları gibidir. Şehvet mÂliye muduru gibidir. Kalp bu şehrin padişahıdır. Akıl ise padişahın veziridir. Padişahın bunların hepsine ihtiyacı vardır. Memleketin idaresi ancak bunlarla yurur" (Gazalî, Kimyay-ı Saadet, 21-22).
Kur'an'da Havass-ı Selîme
Kur'Ân'da en cok kalb (gonul), gorme ve işitme organlarından bahsedilir: Kur'Ân'ın esas gayesi insanlara doğru inancı, tevhidi oğretmektir. Oğrenme de "işitme", "gorme" ve "anlama"ya dayanır. İşte bundan dolayı Kur'Ân'da bu uc duyuya ait organlar, "kulak", "goz" ve "kalp" onemli bir yer tutar.
Kur'Ân'da butun ornekler tevhîd inancını yerleştirmek ve kuvvetlendirmek icin verilmiştir. Goz, kulak ve kalp bu inanca sahip olmak icin birer vasıta olarak kabul edilmiştir. Peygamberler de insanlara tevhîd inancını anlatmışlardır. Onu dinleyenler, duşunerek anlayarak dinlemişlerse, Allah'ın hidayeti de erişmişse iman etmişlerdir. O halde dinlemek, dinlediğini anlamak, Hakkı bulmanın yoludur. Dunyada iken peygamberleri can kulağı ile dinlemeyenlerin karşılaşacakları acı sonuc ve pişmanlık Kur'an'da şoyle anlatılır:
"Ve dediler ki; Eğer biz (onların gozlerini) dinleseydik, yahut duşunup anlasaydık, şu cılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık" (el-Mulk, 67/ 10).
"Onlara, size vermediğimiz servet ve kuvvet vermiştik. Onlara kulaklar, gozler ve gonuller yaratmıştık. Fakat ne kulakları, ne gozleri ne de gonulleri kendilerine bir şey sağlamadı. Zira (duşunup ibret almıyorlar, tersine) bile bile Allah'ın Âyetlerini inkar ediyorlardı. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi" (el-AhkÂf, 46/26).
Kur'Ân'da duyu organlarının birer nimet olarak verildiğini, dolayısıyla onları veren yuce Yaratıcıya şukretmek gerektiğini belirten Âyetler vardır:
"De ki: Sizi yaratan, size kulak (lar) gozler ve gonuller veren O'dur. Ne kadar az şukrediyorsunuz" (el-Mulk, 67/23); Ayrıca bkz. en-Nahl, 16/78; el-Mu'minun, 23/78; es-Secde, 32/9).
"Biz ona vermedik mi iki goz, bir dil, iki dudak" (el-Beled, 90/8-9).
Ayrıca, bize nimet olarak verilen organların Allah'ın kudretini ve eserlerini anlamak icin kullanılması gerektiği vurgulanmış, eşyaya ibret gozuyle bakmamız emredilmiştir:
"O yedi goğu birbiri uzerinde tabaka tabaka yarattı. Rahmanın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk gormezsin. Gozu (nu) dondur de bak, bir bozukluk goruyor musun? Sonra gozu (nu) iki kez daha dondur (bak). Goz (aradığı bozukluğu bulamaz,) hor hakîr ve bitkin (bir bozukluk gormekten) umidini kesmiş bir halde sana doner" (el-Mulk, 67/3-4; ayrıca bk. el-Hac, 22/46).
"Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratıldı? Goğe, nasıl yukseltildi? Dağlara, nasıl dikildi? Yere, nasıl yayılıp doşendi?" (el-GÂşiye, 88/17-20).
"De ki: Yeryuzunde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş gorun!" (el-En'am, 6/I1). Kur'Ân, kalp, goz ve kulak organlarından; imankufur acısından, yani bu organların Hakkı gormeye, duymaya, anlamaya vasıta olup olmamaları hususundan surekli olarak soz eder.
Kur'Ân ve Sunnette gecen insan ve organlarının fonksiyonları ile ilgili bilgiler İslÂm Âlimleri tarafından yorumlanmıştır. Buna gore; insan bu dunyaya sorumlu bir varlık olarak gonderilmiştir. Kur'Ân'da şoyle buyurulur: "Bilmediğin bir şeyin ardına duşme. Cunku kulak, goz ve gonul, bunların hepsi ondan (o yaptığın kotu icten) sorumludur" (el-İsrÂ,17/36).
Sorumluluğun esasını Allah'ın peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği inanc, ibadet ve muamelat gibi hukumlerden ibaret olan vahiy ile iyiyi kotuden ayırdetme gucu olan akıl oluşturur. İnsan butun ic ve dış duyularıyla Allah'ın emir ve yasaklarını anlamaya kabiliyetli olarak yaratılmıştır. Butun insanlar selim bir fıtrat uzere, doğruyu anlamaya kabiliyetli olarak dunyaya gelir. Onların bu, doğruyu yanlışı ayırdetmeye elverişli selim fıtratları sonradan anne-babanın ve cevrenin kendilerine verdiği eğitimle ya iyi yonde gelişir veya bozulur. İyi yonde gelişen, gorevlerini aklın ve vahyin emrettiği yonde yerine getiren organlar "havass-ı selime" (doğru calışan, yaratılışına uygun iş goren organlar) olarak adlandırılır. Aynı şekilde doğru duşunen, doğru anlayan akla akl-ı selîm; imansızlık ve munÂfıklık hastalığından kurtulmuş kalbe kalb-i selîm adı verilir.
Allah insanı aklı ve gucu olcusunde sorumlu tutacaktır. "Allah kimseye gucunun ustunde bir şey teklif etmez" (el-Bakara, 2/286).
"Herkes ancak gucu olcusunde bir şeyle mukellef tutulur" (el-Bakara, 2/233).
Aklı olmayan sorumlu tutulmayacaktır. Hasta olan ve ozurlu olanlar da sınırlı olarak mukelleftir. " Kore gucluk yoktur (bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir). Kim Allah'a ve Rasûle itaat ederse (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yuz cevirirse onu da acı bir azaba uğratır" (el-Fetih, 48/ 17).
Havass-ı Selîme, aynı zamanda ilim oğrenme yollarından birisidir. "Akıl" ve doğru haber de diğer bilgi kaynaklarıdır.
Havass-ı selîme, kusur ve hastalıklardan sÂlim olan duyu organlarıdır. Goz, renk koru olduğu zaman, sinir sistemi bozuk olduğu zaman bunlar vasıtasıyla doğru bilgi edinilmez. Duyu organları ve akıl ile tecrube edilerek elde edilen ilimler aklî ilimler (fen bilgileri) dir.
Batılı bilginlere gore ilmin kaynağı duyu organları ve akıldır. Onlar, peygamberlerin insanlara getirdiği haberi (vahyi) ilmin kaynağı olarak kabul etmediği icin cıkmazlara duşmuşlerdir. Cunku his organlarıyla elde edilen bilgilerin eksiklik ve yanlışlıkları olduğu gibi akıl da, bilmek istediği her şeye bizzat ulaşmakta Âciz kalmaktadır. Fizik otesi olaylar, iman meseleleri, Âhiret Âlemi, aklın cozemediği konulardır. Bunları oğrenmek icin mutlaka peygamberlerin haberine ihtiyac vardır.
Kıyamet gunu organların kişinin aleyhine şahitlikte bulunması: "Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gozleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhine şahitlik ettiler. Derilerine dediler ki: Nicin aleyhimize şahitlik ettiniz? (Derileri): Herşeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır. İşte O'na donduruluyorsunuz. Siz (gunahları işlerken) kulaklarınızın gozlerinizin ve derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden gizlenmiyordunuz. Yaptıklarınızın coğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz" (el Fussilet, 41/20, 21, 22).
"De ki: Sizi gokten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da o kulak(lar)a ve gozlere kim sahiptir (onları yaratıp yoneten kimdir)? Oluden diriyi, diriden oluyu kim cıkarıyor? (Yaratma) iş(ini) kim duzenleyip yonetiyor?" "Allah" diyecekler. De ki: O halde (O'nun azabından) korunmuyor musunuz?" (Yunus, 10/31).
"De ki: Soyleyin bana, eğer Allah işitme (duyu)unuzu ve gozlerinizi olsa, kalplerinizin ustune de muhur vursa, Allah'tan başka bun(Iar)ı size getir(ip ver)ecek tanrı kimdir? Bak nasıl Âyetleri cevirip turlu turlu acıklıyoruz, sonra yine onlar yuz ceviriyorlar (el-En Âm 6/46).
__________________
Havass-i Selİme
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Havass-i Selİme