Asıl ismi Ahmed Faruk-u Serhendî olan İmam-ı Rabbani Hazretlerin Hz. Omer'in (r.a.) neslinden gelmektedir. 1563'de Hindistan'ın Serhend şehrinde dunyaya gelmiş ve aynı yerde 1624 tarihinde vefat etmiştir.
İmam-ı RabbÂnî'nin zamanında Hindistan'da cok geniş fikrî calkantılar vardı. Halkı İslÂmdan uzaklaştırmaya ve İslÂmı tanınmaz hale getirmeye calışan yonetime karşı İmam-ı Rabbani Hazretleri cok geniş bir hizmet halkası oluşturur. Yetiştirdiği talebelerle, daha sonra hem bu talebelerine, hem de nufuzlu kişilere yazdığı mektuplarla İslÂmı mudafaaya calıştı.
İmam-ı Rabbani muceddiddir. Yani Hicri ikinci bin yılın din yenileyicisidir. Dine sokulmaya calışılan hurafe, bid'at ve batıl inancları reddedip, dinin aslını muhafazaya calışmış ve o devir insanının ihtiyacı olan dinî meselelerde yeni bir takdim şekli oluşturmuştur. Hizmeti sadece kıta Hindistan'ına bağlı kalmamış, zamanla dunyanın her tarafına kok budak salmıştır.
İmam-ı Rabbani Hazretlerinin fikir, izah ve hizmet esasları butunuyle mektuplarında mevcuttur. Aslı Farsca olarak uc cilt halinde tertip edilen, 847 mektup, 1670 sayfadan oluşan ve daha sonra Arapca ve Turkceye da tercume edilen Mektubat, asıl itibariyle yazıldığı devre ışık tutmakla birlikte, bizlerin de bu eserden oğreneceğimiz pek cok şey vardır.
Mektubat Turk okuyucusuna yabancı değildir. Ozellikle Nakşı tarikatına mensup bazı hizmet grupları tarafından kaynak kitap olarak kabul edilmesinin de tanınmasında buyuk payı vardır.
Mektubat'ta yer alan mektupların buyuk bir kısmı kendi talebelerine yonelik olduğundan "Ey oğul!" şeklinde hitapları bulunmaktadır. Biz daha cok bu şekildeki hitapların bulunduğu paragraflardan secmeler yaptık. Merhum Abdulkadir Akcicek'in tercumesi aslına cok yakın bir şekilde tercume edildiğinden bu kitaptan istifade ettik.
Dunya bir seraptır
Ey oğul!
Bu dunya imtihan yeridir. Onun yuzu yaldızla ve ceşitli yuzlerle suslenmiştir. Sureti nakışlıdır. Cirkin bir kadın gibi kaşı cekilmiş, yanakları boyanmış. İlk bakışta tatlı gelir, goze tazelik ve canlılık hayali verir; lÂkin gercekte o uzerine koku surulmuş cifeye benzer.
Sineklerin ve kurtların icine dolduğu bir copluk gibidir. Su gibi gorunur, o bir seraptır, Şeker suretinde zehirdir. İci harap ve cok kotudur. Bu susu ve hayasızlığı ile soylenenlerin ve anlatılanların hepsinden şerlidir.
Onun aşıkı sefih ve buyuludur. Fitneye duşmuş, cıldırmış ve aldatılmıştır. Kim onun gorunuşune aldanırsa ebedi kayıp zehiri ile zehirlenmiştir. Kim onun tazeliğine ve tadına bakarsa sonsuzluğa kadar pişmanlık duyar.
Resul-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuştur:
"Dunya ve Âhiret iki kuma gibidir; birini razı etsen, diğeri darılır."
Dunya nedir?
Ey oğul!
Dunya nedir, bilir misin? Kadın, cocuk, mal, makam, reislik, oyun, oyuncak, luzumsuz işlerle uğraşmak...
Butun bu sayılanlardan hangisi seni alıp Allah'tan başka şeylerle oyalayıp perdelerse, o dunyaya dahildir.
Genclik tovbesi
Ey oğul!
Cenab-ı Hak sonsuz inayetinden sana nasip verdi. Bilhassa genclik cağında sana tevbe nasip etti. Şimdi bilmiyorum, o tevbede sebatlı mısın? Yoksa ceşitli muzahrefat ile şeytan seni azdırdı mı?
Tevbe uzerinde durup devam ettirmek zor gorulebilir, zira cağ genclik cağıdır. Dunya malına gelince, elde etme sebepleri cok ve kolaydır, bu manada arkadaşlarının coğu da uygunsuzdur.
Sana tefekkur lazım
Ey oğul!
Onemle uzerinde duracağın iş, mubah şeylerin zaruri olan miktarı ile yetinmektir. Bu zaruri miktar da ibadetlerde kuvvet bulmak niyetiyle alınmalıdır.
Yenen yemekten maksat, ibadetin yerine getirilmesi icin kuvvet kazanılması olmalıdır. Elbise giymekten maksat, avret yerini ortmek, sıcaktan ve soğuktan korumaktır. Bu olcuyu diğer zaruri mubah işlerde de devam ettirmelidir.
Sana tefekkur lÂzım. Kalbe dayalı işleri yapmak gerek. Aksi halde yarın ziyandan ve pişmanlıktan başka bir şey elde edilmez.
Genclik buyuk fırsattır
Ey oğul!
İbadete yonelme vakti gencliktir. Akıllı olan bu vakti kacırmaz, fırsatı ganimet bilir. Zira iş onemlidir. İnsan yaşlılık zamanına kalmayabilir. Kaldığını farz edelim, derlenip toparlanmak nasip olmaz. Boyle bir derlenip toparlanmanın mumkun olduğunu farz edelim, bir amel işlemeye guc yetiremez. Zira o zaman, zaafın ve aczin bastırdığı zamandır. Halbuki şu anda derlenip toparlanma durumu vardır, elde eldilmesi kolaydır.
Hele anne-babanın hayatta olmaları Yuce Hakkın nimetlerinden biridir. Senin gecimini onlar uzerine almıştır. İşte bu mevsim fırsat mevsimidir. Guc ve kuvvetinin yettiği mevsimdir. Bugunun işini yarına bırakmak icin şu andaki durum nasıl bir ozur olabilir? Ertelemeye ne gerek var? Resulullah (a.s.m.) bu manada şoyle buyurmuştur: "İşi erteleyen helak olur."
Evet, bugun ahirete ait işlerle bir meşguliyet varsa, bu duşuk dunyanın işini yarına bırakmak cidden guzel olur, tam bunun aksi ise pek cirkin bir şey olur.
Şu zaman genclik zamanıdır. Nefsin, şeytanın ve din duşmanlarının istilası zamanıdır. Bu zamanda yapılan az amele bicilen itibar, bu vakitlerden başka zamanlarda yapılan amellere bicilmez.
Allah'ın emir ve yasaklarına uymalı
Ey oğul!
Varlıkların ozu olan insanın yaratılmasındaki gaye, oyun ve oyuncakla eğlenmek, yemek ve icmek değildir. Onun yaratılmasındaki gaye, kulluk vazifelerini yerine getirmek, devamlı bir şekilde Allah'a iltica ve niyazda bulunmaktır.
Dinin anlattığı ibadetlere gelince, bunların edasından gaye, kulların faydası ve onların yararıdır. Bunlardan hicbiri Cenab-ı Hakkın yararına değildir, cunku onun boyle bir şeye ihtiyacı yoktur.
Durum boyle olunca, onların edası memnuniyete sebep olmalıdır. Bu emirlerin yerine getirilmesi ve yasaklardan kacınmak icin koşmalı, cabalamalıdır.
Cenab-ı Hak sonsuz zenginliği ile kullarına emir ve yasaklar yolundan ikramlar eylemiştir. Bu durumda bize duşen, tam manasıyla bu nimetlere şukretmektir. Memnuniyetin en ustun derecesi ile emir ve yasaklardan ne varsa hepsinin yerine getirilmesi icin caba harcamaktır.
Doğru haberci ile yalancının farkı
Ey oğul!
Yalan soylediği defalarca denenemiş olan bir kimse, "Bu gece duşman hucum edecek" diye bir haber verecek olsa, bu haber uzerine o beldenin ileri gelenleri derhal savunma tedbirleri alır. Bu haberi veren kimsenin yalancı olduğunu bildikleri halde o belanın giderilmesi icin careler ararlar. Cunku tehlike ihtimaline karşı dikkatli olmak lazımdır.
Halbuki, doğru haber veren Resulullah (a.s.m.) butunuyle Âhireti haber vermiştir. Durum boyle iken bu haberden kimse muteessir olmamaktadır. Eğer muteessir olsalardı, ondan korunma careleri ararlardı. Kaldı ki, Resulullah Efendimiz ondan korunma carelerini de gostermiştir.
O nasıl bir imandır ki, doğru haberciye yalan haberci kadar itibar etmiyor.
Mal ve mulk Allah'ındır
Ey oğul!
Nefis kendi ozunde cimridir. İlÂhi emirleri yerine getirmekten kacar. Bunun icin devamlı yumuşak konuşmalıdır. Yoksa mal ve mulk butunuyle Allah'ındır.
Kula asıl layık olan zekÂtı tam bir memnuniyetle vermektir. Yoksa nefsin arzularına uyarak ibadetin edasında tembellik edip ağırdan almak yakışmaz.
Fetvayı Âhiret Âlimlerinden almalı
Ey oğul!
Dini hukumleri, fetvaları Âhiret ulemasından sorup oğrenmek gerektir. Zira onların sozlerinde tesir vardır. Belki onlara sorulduğu icin nefeslerinin bereketi ile amelde başarı hasıl olur.
İlmi kendilerine makam vesilesi yapan dunya alimlerinden kacınmak gerekir.
Dunya adamlarıyla bizim ne işimiz var? Onlarla aramızda ne gibi bir munasebet olur ki, onların hayrı ve şerri uzerinde soz edelim.
Tavşan uykusu ne zamana kadar surecek?
Ey oğul!
Hayatının en guzel zamanlan heva ve heveste gecti. Allah duşmanlarının rızasını kazanma yolunda gecip gitti. Şimdi omrunun sonu kaldı. Bugun de bunu Hakkın rızası istikametinde harcamazsak, o en guzel omrun yerini doldurma işinde bir tedarik gormezsek, isterse pek az
olsun, cekeceğimiz zahmeti ebedi rahata vesile bilmezsek, az sevap işlemek suretiyle cok gunahlarımıza kefaret ettirmezsek, yarın hangi yuzle Allah'ın katına varacağız? Hangi careye başvuracağız?
Bu tavşan uykusu ne zamana kadar surecek? Bu gaflet pamuğu ne zamana kadar kulakta kalacak? Yakında basiret gozunden gaflet kalkacak, hic şuphe edilmesin kulaktan bu gaflet pamuğu da gidecek, lÂkin o zaman ne faydası olur? O zaman hasret ve pişmanlıktan başka bir şey olmayacak.
Olum gelmeden once amel işlemeye bak. Kabrinde yaslanacağın bir şey hazırlamalısın. Oncelikle itikadını duzeltmelisin. Sonra dini yonden zaruri bilgileri oğrenmelisin. Fıkıh kitaplarının acıkladığı şeyleri bilmeli ve amel etmelisin.
Zikir gafletin kovulmasıdır
Ey oğul!
Fırsat ganimettir. Sağlık ve boş zaman ise iki ganimettir. Vakitlerini devamlı olarak Allah'ın zikrine harcamak gerekir. Hangi amel olursa olsun, dinin emri istikametinde ise o zikre dahildir, isterse alış veriş olsun.
Butun hal ve hareketlerde dinin hukumlerine riayet etmek gerektir. Ta ki onların hepsi zikir ola... Zikir gafletin kovulmasından ibarettir. Butun işlerde emir ve yasaklara riayet edilirse, emirleri veren yasakları bildiren Zata karşı gaflet esaretinden kurtuluş nasip olur. O Yuce Hakkın da devamlı zikri hasıl olur.
Hayat şeriat uzere olmalıdır
Ey oğul!
Duşuk dunya suslerine aldanmaktan sakın. Bu fani saltanata kanmamaya dikkat et. Butun hal ve hareketlerinde şeriata gore amel et. Hayat, temiz şeriat uzere olmalıdır.
Ehl-i Sunnet ve'1-cemaat Âlimlerinin goruşlerine gore oncelikle itikadı duzeltmek gerekir. Bundan sonra himmet dizginlerini amele faydalı fıkıh hukumlerini yerine getirmeye sarfetmelidir.
Farzların edasınde onemle durulmalıdır. Helal ve haram işlerinde dikkatli hareket etmelidir. Farzların yanında nafile ibadetlerin durumu yolda bırakılmış ve itibardan duşmuş gibidir. Halbuki bu zamanda insanların pek coğu nafile ibadetlere onem verip farzları harap bırakmaktadır. Nafile ibadetlere onem verip farzları da duşuk ve itibarsız saymaktadırlar.
İlim, amel, ihlas lÂzım
Ey oğul!
Bilmiş ol ki, ebedî kurtuluşun kolaylaşması icin insana şu uc şey mutlaka lÂzımdır: İlim, amel, ihlÂs.
İlim iki kısımdır: Birinci kısım, amel olup bunun izahını fıkıh uzerine almıştır.
İkinci kısım, bundan maksat mucerred itikat ve kalbi yakindir. Bunun tafsilatı kelÂm ilmi uzerine yazılan kitaplarda vardır. Haliyle Ehl-i Sunnet ve'1-cemaatin goruşune gore... Şoyle ki: Bunlar fırka-i naciye olup, bunlara tabi olmadan hic kimse icin kurtuluş umidi yoktur. Bunlara kıl kadar muhalefet olsa, iş tehlikeye girer, hem de ne tehlike!
Kul hakkını dunyada iken ode
Ey oğul!
Tam manasıyla kul hakkının odenmesi cihetine gidilmelidir. Bu yolda tam bir gayret gosterilmelidir. Ta ki, uzerinde hic kimsenin hakkı kalmaya. Cunku bu dunyada hak odemek kolaydır, yumuşaklıkla, tatlı dille helallik dilemek mumkundur; ama Âhirette iş zordur. Orada care bulmak mumkun değildir.
Nefsin sevdasına kapılma
Ey oğul!
Nefis, makam ve baş olmak sevdası uzerine yaratılmıştır. Butun gayreti, akranı uzerine ustun gelmektir.
Butun arzusu yaratılmışların hepsi kendisine muhtac, emrine ve nehyine boyun eğmiş olmaktır. Kendisinin hicbir şeye muhtac olmasını istemediği gibi, hic kimsenin hukmu altına da girmek istemez.
Butun bunlar ondan gelen uluhiyet davasıdır. Benzeri olmayan Yuce Yaratıcı ile ortaklık davasına girer. Mutlu olmaktan yana pek uzaktır.
Hatta ortaklığa bile razı olmaz. Yalnız kendisinin hÂkim olmasını ister, başkasını istemez. Herşeyi hukmu altında gormek ister. Bir kudsî hadiste şoyle buyurulur:
"Nefsine duşman ol, cunku o Bana duşmanlığa saplandı."
Makam, reislik, yukselmek, buyuklenme hususunda nefsin isteklerini vermek suretiyle nefsi terbiyeye kalkışmak ona yardım olur ki, hakikatte Yuce Allah'a duşmanlıktır. Onu takviye etmek dahi bu mÂnÂyadır. Bu işin cirkinliği ciddi bir şekilde idrak edilmelidir.
Bir kudsî hadiste'Allah TeÂl şoyle buyuru:
"Kibriya ridamdır, azamet izarımdır. Bir kimse bunlardan birisi ile benimle nizaya tutuşmak isterse, onu ateşime atarım, haline hic bakmam."
Peygamberlerin gonderilmesinin hikmeti, nefs-i emmareyi Âciz bırakıp onun yapısını tahrip etmektir. Dinî emirler nefsi arzuları kaldırmak icin gelmiştir. Ne kadar dinî emir işlenirse, o kadar nefsanî arzu zail olur.
Dinî hukumlerin birini yerine getirmek nefsanî arzuların izalesi icin bin senelik riyazetten ve bu uğurda mucahededen daha faziletlidir.
Bu riyazet ve mucahede şeriat gereğince olmayınca nefsin arzusunu takviye ve teyit eder. Brahmanlar ve Hindular riyazet ve mucahedede hicbir kusur işlemezler, fakat şeriat dairesinde yapmadıkları icin kendilerine hicbir faydası olmaz.
Mesel bir kimse dinin emrettiği zekÂt niyetiyle bir dinar verse, nefisten gelen bir arzu ile nefsin tahribi yolunda bin dinar harcamasından daha faydalıdır.
Ramazan Bayramında şeriatın emrine uymak maksadıyla oruc tutmayıp yemek, bir kimsenin kendiliğinden tuttuğu bin senelik oructan hayırlıdır.
Sabah namazının iki rekÂt farzını cemaatle kılmak sabah namazını cemaatle kılmayı bırakıp geceyi sabaha kadar ibadetle gecirmekten cok faziletlidir.
HÂsılı; nefsin, başkanlık, ustunluk, yukseklik taslamak hususundaki boş kuruntulann pisliklerinden kurtulmadıkca kurtuluş mumkun değildir. Ondanki bu hastalığın izalesi zaruridir. TÂ ki, ebedi olumle yuz yuze gelmeye...
__________________
İmami Rabbanİmden Hayat Derslerİ
Dini Bilgiler0 Mesaj
●23 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İmami Rabbanİmden Hayat Derslerİ