İddianame (2)
I-NURCULUĞUN TARİHİ GELİŞİMİ:
Nurculuk hareketinin kurucusu olan Said-i Nursi 1873 yılında Bitlis İli’nin Hizan İlcesi’nin Nurs Koyunde dunyaya gelmiştir.
Onceleri Said-i Kurdi olarak tanınan ve bu unvanı kullanan, soyadı kanunu cıktıktan sonra doğduğu koye izafeten Nursi soyadını alan Said-i Nursi ilmi kariyeri olmayan bir kimsedir. Nitekim Nur risalelerinden Tizyak adlı risalenin 68 nci sayfasında risalelerini kendisinin yazmadığını, bunları yardımcılarının (Nur Şakirtlerinin) yazdığı bildirilmektedir.
Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde Şeyh'lik faaliyetlerine başlamış, bilahare İstanbul’a gelerek siyasi faaliyetlere katılmış, İttihad-ı Muhammed-i Cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır.
31 Mart vakasından evvel Derviş Vahdeti ile irtibat kurmuş, o tarihte cıkan Volkan Gazetesindeki yazıları ile 31 Mart Vakıasını koruklemiş, yine o tarihlerde kurulmuş bulunan "Kurt Teali Cemiyeti’ne" girmiştir. 1912 yılında yazdığı bir kitabında “Uyan ey Selahaddin Eyyubi’nin torunları Kurtler” diyerek kurtleri Turklere karşı tahrik gayreti icine girmiştir. Mektubat adlı risalesinde ise “Kendisinin Turk olmadığını, Turkluk ile munasebetinin bulunmadığını, Turkiye'de Kurt milleti diye ayrı bir milletin olduğunu” ileri surmuştur.
İstiklal Savaşı sırasında, Ankara’nın halifeyi kurtaracağı inancıyla Ankara’ya gelmiş, ancak laik bir devlet duzeninin kurulması ve Cumhuriyet ilanı uzerine Ankara’yı terk ederek Van’a gitmiştir. 1925 yılındaki Şeyh Said isyanından sonra Isparta Barla’da daha sonra Kastamonu, Afyon ve Emirdağ’da mecburi iskana tabii tutulmuştur. Afyon, Denizli ve Eskişehir Cezaevlerinde mahkum olarak yatmıştır.
Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde Urfa’da vefat etmiştir. Ancak yetiştirdiği talebeleri (Nur Şakirtleri) onun felsefesini gunumuze kadar taşımışlardır.
Nurculuk, bir tarikat faaliyeti olarak karşımıza cıkmasına rağmen, Nurcular bu hareketin bir tarikat olmadığını, Kur’an-ı Kerim’in 20 nci yuzyılda tefsiri uzerine kurulmuş bir okul olduğunu ve sayısı 130 lara varan Nur risalelerinin de Kur’an-ı Kerim’in tefsirini kapsadığını ifade etmektedirler.
İlk defa 1955-1957 yıllarında Kur’an-ı Kerim’in ve Nur risalelerinin yazılışı nedeniyle ortaya cıkan nurcular arasındaki gruplaşma, Said-i Nursi’nin olumunden sonra daha bariz bir hal almıştır.
Birinci grup “Kur’an-a kufur yazısı ile hizmet olmaz” parolası ile ortaya cıkarak Risaleyi Nurların mutlaka Arapca ile ve el yazısı ile yazılmasını, bunun icin de butun Nurcuların Arapca oğrenmeleri lazım geldiğini savunmuşlardır. Bu gruba yazıcı Nurcular denilmiştir.
İkinci grup "Okuyucu Nurcular" diye bilinmekte olup, Latin harfleri ile yapılacak calışmanın hedeflerine varmada yardımcı olacağını savunmuşlardır.
Okuyucu ve yazıcı grup arasındaki bu farklılaşma 1969 yılından sonra okuyucu grup icinde yer alan Fethullah GULEN grubunu ayrı bir grup olarak ortaya cıkarmıştır. Bu grubun ozelliği oğrenci kesimine yonelik vakıf calışmalarına ağırlık vermesi olmuştur.
1982 yılında yapılan Anayasa oylaması okuyucu grup icinde gazeteci ve Şuracı grup olarak yeni bolunmelere yol acmıştır.
Gunumuzde Yeni Nesilciler olarak bilinen gazeteci grup, 1992 Anayasası’na hayır denilmesini, Şuracı grup ise Evet denilmesini savunmuşlardır.
Gunumuzde Nurcular, “Gazeteciler, Şuracılar, Fethullah GULEN’ciler, Yazıcılar” olarak faaliyet gostermektedirler. Ancak Yazıcılar grubunun etkinliği azalmıştır.
Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Ataturk’e karşı bir hareket olduğunu gorebilmek icin Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir. Barla Mektupları sayfa: 53. Ataturk’u kastederek “Tek gozlu Deccal, ya iman et, ya butun Dunyanın maskarası olacaksın.” denilmiştir. Bu husus Metin TOKER’in "Sağda ve Solda Vuruşanlar" isimli kitabın 96 ncı sayfasında yer almıştır.
"Sonmez" adlı risalede (Sayfa:21-22), Ataturk kastedilerek “Ayasofya Camiini puthaneye, meşihat makamını kızlar lisesine ceviren bu adamı sevmemenin bir suc olması imkanı var mı?” denilmiştir.
“Mektubat” adlı risalede (Sayfa:401) “Turkiye kuruluşu itibariyle dinden uzak kalmış ve dine karşıdır. Laiklik ile dinsizlik arasında hicbir fark yoktur. Hıristiyanlık dunyevi esaslara sahip olmadığı icin, din ile dunya esaslarını birbirinden ayırır. Reform hıristiyanlıkta mumkundur. Turk inkılapları dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hicbir reforma ihtiyac gostermeyecek kadar mukemmeldir” denilmiştir.
"Tiryak" risalesinde (Sayfa: 65), “Turkiye’nin siyasi rejimi Nur saadetini sondurmeye calışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir” denilmiştir.
"Mesnevi-i Nuriye" risalesinde (Sayfa: 80-82), “Alem-i İslam’da yapılacak inkılaplar, İslam’i esaslara uygun olmak zorundadır. Aksi taktirde gayri meşrudur, bu bakımdan Meclis aynı zamanda hilafet gorevi gormelidir” denilmiştir.
"Mucize-i Kur’aniye" isimli risalede (Sayfa:191-192), "Muslumanlara Kur’an dışında bir Anayasa lazım değildir, 1347 yılında felsefenin tahakkumu ile bu dindar millete ehemmiyetli tahayyuşler ducar kılınmıştır ve Anayasa’da devlet dininin İslam olduğu yolundaki hukum kaldırılmıştır. Bu durumda gercek kanuni esasi tatbik edilmediği gibi, Kur’an da belirtilen Şer'i inkılapta tahakkuk ettirilememiştir. Halbuki Kur’an, Cumhuriyet Anayasası gibi birkac kişinin iradesi değil, ilahi bir iradenin sonucudur.” denilmektedir.
"Munazarad" risalesinde (Sayfa: 90-100), "İslam Devleti icin tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda butun dunyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır.” denilmiştir.
"Mektubat" risalesinde (Sayfa: 403), “İslam dininde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı olduğu icin, İslamiyet dairesine aykırı, inkılaplar da İslamiyete aykırıdır.” denilmektedir.
"Hanımlar Rehberi" risalesinde (Sayfa: 57) “Cok kadın ile evlenmek İslami olduğu gibi Taaddudu Zevcat tabiata, akla ve hikmete muafıktır.” denilmektedir.
Bu durumda Nurculuk:
Turkiye Cumhuriyeti’nin tamamen şeriat esaslarına ve İslami prensiplere gore idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, inkılapların gecici olduğunu, Kur’an dışında bir anayasaya ihtiyac bulunmadığını savunmaktadır.
Ancak Nurcular gunumuzde risalelerden suc unsuru taşıyan kesimleri ayıklayıp baş taraflarına mahkemelerin beraat kararlarını eklemekte ve bu şekilde dayatmaktadırlar.
II-NURCULUK HAKKINDA CEZA GENEL KURULU KARARI
(Esas: 234/D-1, Karar: 313, Tarih: 20.09.1965).
Ceza Genel Kurulu Kararına gore Nur Risalelerinin gercek yuzu ve bu risalelerde yer alan zararlı akımlar.
Nur Risaleleri 130 kadar olup, dava konusu dosyada bulunanlar Asay-ı Musa, Mesnevi-i Nuriye, Genclik Rehberi, Mektubat, Tiryak, Hutbe-i Şamiye, Hanımlar Rehberi, İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi Orfi, Barla Hayatı, Bediuzzaman Cevap Veriyor, Lemalar, Bize Nurcu Diyenlere Diyoruz ki, Elhuccet.-u Zehra, Ramazan Risalesi, İhlas Risalesi ve Sonmez adlı risalelerden oluştuğu anlaşılmıştır.
1- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatcı ve tabiatcı modern felsefeyi reddetmekte, dunyanın geciciliğini, ahiretin gecerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta butun dunya saadetlerini insanlara haram etmektedir. (Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun ic yuzu Sayfa: 241)
2- Nurculara gore laik bir devlet duzeni şeriata aykırıdır. Turkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dunyevi esaslara sahip olmadığı icin din ile dunya işleri birbirinden ayrıdır. Reform hıristiyanlıkta mumkundur. Turk devrimleri dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hicbir reforma ihtiyac gostermeyecek derecede mukemmeldir. (Mektubat 1958, Sayfa : 401, Dr. Cetin OZEK).
3- Laik Cumhuriyetci duzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini muthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Munazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Cetin OZEK Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun ic yuzu Sayfa: 250-251).
4- Ataturk idaresi hadislerde gosterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sozler 1957 Sayfa : 143, Dr. Cetin OZEK Nurculuğun icyuzu 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).
5- Turkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir donem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu.)
6- Turkiye’nin siyasi rejimi Nur saadetini sondurmeye calışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said-i Nursi, Munazarat Sayfa: 17, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu.).
7- Devlet İslam’ın siyasi prensiplerine gore teşekkul etmelidir. Butun hayat nuru onda mevcuttur. (İhsan EMECİ, Aradığımız şuur Mart 1964, Dr. Cetin OZEK, Turkiye genci akımlar ve Nurculuğun icyuzu, Sayfa: 262).
8- Alem-i İslam’da yapılacak olan devrimler İslamiyetin Desatirine uygun olmak mecburiyetindedir. Aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan meclis aynı zamanda hilafet gorevini gormelidir. (Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Sayfa : 80-82, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu.).
9- Şahs-ı Manevi hukumetin Musluman olması gereklidir. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa : 80, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu Sayfa: 253).
10- Turk Devleti’nin dini İslam’dır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hukumet İslamiyet ve din icin hizmet etmektedir. (Said-i Nursi, Munazarat, Sayfa: 18, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu, Sayfa: 264).
11- Muslumanlara Kur’an dışında bir Anayasa lazım değildir. 1347 tarihinde felsefenin tahakkumu ile bu dindar millet ehemmiyetli tahavvullere ducar kılınmış ve anayasadan devletinin dininin İslam dini olduğu yolundaki hukmu kaldırılmıştır. Kur’an Cumhuriyet Anayasası gibi birkac kişinin iradesi değil ilahi bir iradenin sonucudur. (Said-i Nursi, Zulfikar-ı Mucizat-ı İslamiye ve Kur’aniye, Sayfa: 191-193, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu Sayfa: 264).
12- İslamiyete ve Hakikat-ı Kur’aniyeye karşı murtedane mucadele eden bir dessas zındıktır ki bize hucum etmek icin istibdadı mutlaka Cumhuriyet namı vermekle irtadadı mutlaka-i rejim altına almakla sefahat-ı mutlaka medeniyet takmakla cebri keyf-i kurfiye, kanun namı vermekle bir istibdadı askeriye ve delalet kurmuştur.(Said-i Nursi, Sonmez, Sayfa: 21-22, 48, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu).
13- Said-i Nursi milliyete ve milliyetcilik fikirlerine duşmandır. Ona gore milliyetcilik İslam birliğine manidir. Nurculara gore milliyetcilik Bolşevizm ve Sosyalizme karşı mucadele edecek kuvvette değildir. (Bediuzzaman Cevap Veriyor, Ankara 1960, Sayfa: 4751, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu, Sayfa: 266).
14- İslam Devleti icin tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda butun dunyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır. Bu dunya milleti hayatı maneviyeye dayanacaktır. Bu İslam Devleti’de hamiyeti İslamiye ve milliye altında İttihad-ı Muhammedi davasında olan Şeyh-i Risalei Nur sayesinde kurulacaktır. (Said-i Nursi, Munazarat, Sayfa : 90-100, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu Sayfa: 267).
15- İttihad-ı İslam Umum askere ve umum ehli İslam'a şamildir. Haric kimse yoktur. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 91,)
16- Hutbe-i Şamiye’de milleti İslamiye'nin sebebi saadeti yalnız ve yalnız hakiki İslamiye ile olabilir ve hayatı ictimaiyesi ve saadeti bunyeviyesi Şeriatı İslamiye ile olabilir. Denildikten sonra mesele şeriat hukumlerine gore hırsızların elinin kesilmesinin faidelerinden bahsedilmektedir. (Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 56-67, Dr. Cetin OZEK, Turkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun icyuzu Sayfa: 269).
17- Said-i Nursi’ye gore İslamiyet devletinin Mekke-ı Mukerremesi Cezinat-um Arap olacaktır. Bu arada Osmanlılıkta bin Medine-i Munevvere şeklini alacaktır. (Said-i Nursi Munazarat Sayfa:109-13 1, Dr. Cetin OZEK, Nurculuğun icyuzu 11.01.1964 Milliyet Gazetesi.)
18- İslam Dini’nde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı yapmak olduğu icin, İslamiyet’in Desatirine aykırı, devrimler de İslamiyete aykırıdır.(Said-i Nursi Mektubat, Sayfa : 403, Dr. Cetin OZEK Nurculuğun icyuzu 11.04.1964 Milliyet Gazetesi.)
19- Cok kadın ile evlenmek İslami olduğu icin caiz ve şarttır. Taaddudu Zevcat tabiata, akla, hikmete muvafıktır. (Said-i Nursi, Hanımlar Rehberi, Sayfa: 57).
20- Benim tesettur, irsiyet, zikrullah ve taaddudu zevcat hakkındaki Kur'anın sarih ayetlerine medeniyetin ettiği itirazlara karşı onları susturacak tefsirimdir. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa: 60)
21- Nurculara gore, bugunku aile sisteminde medeniyet fantazilerden ibarettir. Aile saadeti ancak daire-i şeriattaki adabı islamiye ile mumkun olacaktır. Kadının erkeğinden boşanabilmesi islami esaslara aykırıdır. Şer’i evlenme ise bu imkanı ortadan kaldıracaktır. (Said-i Nursi, Kadınlar Taifesi ile Bir Muhavere:7, Doktor Cetin OZEK Turkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İcyuzu)
22- Said-i Nursi faizin yasak edilmesini istemekte, sınıf kavgalarının ortadan kaldırılabilmesi icin bankalar kapatılmalı, Riba yasak edilmeli, Kur’an kadına ucte bir hisse vermektedir; medeniyetin kadına erkek kadar hisse vermesi ahlaksızlıktır. (Said-i Nursi Zulfikar 1945, sayfa 38,39, Doktor Cetin OZEK Turkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İcyuzu, sayfa 272,273)
23- Said-i Nursi Hanımlar Rehberi isimli risalesinin 37. Sayfasında, bir zaman cıktığı Ankara kalesinden etrafı seyrederken Hilafet ve Saltanatın vefatını hatırlayarak duyduğu teessur ve huznu dile getirdiği gorulmektedir.
24- Yine Said-i Nursi Tiryak adlı risalenin 23. Sayfasında Garp Uleması ve Filozofları itiraf ve ikrar etmişlerdir ki; islamiyetin kanunları yuksek bin tarzda alemi islamın islahına kafidir diye, iddia etmiştir.
25- Onuc Asır evvel şeriatı garra tessus ettiğinden ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek dini islama buyuk bir hıyanettir ve şimale muteveccihen namaz kılmak gibidir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye)
26- Eğer beşer cabuk aklını başına alıp adalet-i ilahiye ve Hakaik-i İslamiye dairesinde mahkemeler acmazsa maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşistlere, yecuc mecuclere teslimi silah edilecektir.(Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye),
27- Zahiren haricten cereyan eden Maanifi Cedidenin bir mecrası da bir kısım ehli medrese olmalı, zira bu laikliği ile başka mecradan taahfun edegelmiş ve atalet bataklığından neşet ve istipdat sumumu ve teneffus eden zulum tazyiki ile ezilen efkara bu muteaffin su bazı aksulamel yaptığından musaffat-ı şeriat ile soz vermek zorundadır. Bu da ehli medresinin duş-ı himmetine muhavveldir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye, sayfa 82)
28- Said-i Nursi 31 Mart Vakası uzerine sevkedildiği Divan-ı Harp'te verdiği ifadede de “En mukaddes maksadın şeriatın ahkamını tamamen icra ve tatbiktir.” demiştir. (Said-i Nursi Bediuzzaman, Ankara 1960)
29- Eskiden beri İ’la-yı Kelimetullah ve Bakayı istikbaliyeti İslam icin farz-ı kifaye-i cihadı beruhde ile kendini yekvucut olan alemi islama fedaya vazifedir ve hilafet-i bayraktar gormuş olan bu devleti islamiyenin felaketi, alemi islamın saadet ve hurriyeti mustakbelesi ile teelif edilecektir. Zira musibet maye hayatımız olan uhuveti islamiyenin inkişafını fevkalede tecif etti. (Said-i Nursi Mektubat, Doğan Limited Şti. Matbaası, Ankara, 1958, Sayfa 441)
30- İki Mektebi Musihetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi orfi adlı risalede şu yazıları dikkati cekmektedir.
a- Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye, Şeriatı Garra Kelamı, Ezelden Geldiğinden Ebede gidecektir.
b- Onuc Asır Evvel Şeriatı Garra Tessus ettiğinden Ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek bu dini islama buyuk bir cinayettir ve şimale mutevecihen namaz kılmaktır.
Nur talebeleri (Şakirtleri) ve Gorevleri:
Nurcular, kendilerine Nur talebeleri adını vermekte ve Hizbul Kur’an olduklarını ileri surmektedirler. Nur Şakirtlerinin Nurculuğa girebilmeleri icin o mahalledeki en buyuk nurcuya karşı bazı taahhutlerde bulunmaları gerekmektedir. Bu taahhutler Nurculuğa ve Nurcuların buyuklerine sadakat, Nurcuların sırlarını acıklamamak, gayeleri icin istişarelerde bulunmak, nurun gercekleşmesi icin faaliyetlerde bulunmak gibi şeylerdir. Nurcuların bulundukları yerlerde Nurculuk ile ilgili olayları nur buyuklerine bildirmeleri de mecburidir.
Nur talebelerinin diğer bir vazifeleri de nur risalelerini coğaltıp dağıtmaktır. Said-i Nursi Asayı Musa adlı risalesinde nur risalelerini yazıp dağıtmayı ihmal edenlere sitem etmektedir. Nurculuğun bilhassa ordu mensupları arasında yayılmasına onem verilmektir.
Said-i Nursi risalelerin yayınlanması icin dini duyguları da istismar etmektedir. Sonmez adlı risalenin 3. sayfasında şu satırlar yer almaktadır. "Ahiret kardeşlerime muhim bir ihtar iki maddedir. Birincisi risalei nura intisab eden zatın en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak, yazdırmak ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran "Risale-i Nur Talebesi" unvanı alır ve o unvan altında her 24 saatte benim lisanımla belki yuz defa, bazen daha ziyade hayır dualarımda manevi kazanclarımda, hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymettar binlerce kardeşim ve risalei nur talebelerinin dualarına ve kazanclarına dahi hissedar olurlar.
İkincisi, Risale-i Nur’un amansız ve imansız cinni ve inni duşmanları onun celik gibi, metin kalalarına ve elmas kılınc gibi kuvvetli huccetlerine mudahale edemediklerinden cok gizli dosyalar ve haf’i vasıtaları ile sınırlı olmaksızın yazanların şevklerini kırmak, fikir ve yazıdan vazgecirmek cihetinde, şeytanca hucum edip darbe vururlar.
Said-i Nursi, nur talebeliğini bırakmanın gunah olduğunu, nur talebelerine ilişenlerin vatan ve millet haini olduklarını ilan ederek, ayrıca tehditler savurarak gizli bir teşkilatın taktiğine başvurmaktadır.
Nur talebelerinin bekar kalanları takip edilmekte, muhakkak evlenmesi lazımsa bir nurcu ile evlenmesi emredilmektedir.
Yine nur risalelerinden Tiryak adlı risalenin 33.sayfasında "Mevt idam değil tebdil-i mekandır. Kabir zulmetli kuyu ağzı değil, maneviyatlı alemlerin kapısıdır. Dunya ise butun şaşası ile beraber ahirete nazaran bir zindan hukmundedir."
İslam Dini Yonunden Nurculuk:
Diyanet işleri Başkanlığı tarafından yayınlanan nurculuk (Nurculuk hakkında) adlı eserde:
1- Ayet-i kerimelerin tefsirinde, mananın tahammul edemeyeceği tarzda batni ve indi manalar verilmeye calışıldığı, ebcet hesabı ve Tevafuklarla manalar verildiği, bunların muslumanlık esaslarına gore dini ve ilmi kıymeti olmadığı,
2- Nur risalelerini toplu olarak okumanın bir nevi hizipcilik olduğu,
3- Bir kısım ayetlerin islamlığın usullerine gore tefsirine kalkışıldığı,
4- Risale-i nurun mukaddesat arasına katılmak istendiği, yalnız nurcular icin dua yapılarak muslumanlar arasında bir zumre meydana getirildiği, tefrikaya yol acıldığı,
5- Said-i Nursi’nin ve eserlerinin harukuladeliği ve kerametleri hakkında indi tevillerle mubalağlı ifadeler kullanıldığı,
6- Kur’an-ı Kerim’in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkılmak gibi ulemanın ekseriyetince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı eserinde ayet ve kelamı indi olarak tevil ederek bunların risalei nuru tebşir ve tebliğ ettiğinin iddia edildiği,
7- Bu gibi tevil ve iddiaların islami esaslara uymadığı,
8- Nurculuğun milli ve dini birliği parcalayan zumrecilik olduğu,
9- Nur risalelerinde kurtculuğu korukleyen sozler bulunduğu belirtilmiş ve 22-23 sayfalarında "Nurculuğun inanış ve telakkileri, İslam dininin, Kur’an-ı Kerim’in ve sunneti seniyyedeki kaide ve formullere uymayan bir akide tarzı olmuştur. Nurculuk dini meselelerde işi cığrından cıkaran bir istismara ilaveten milli ve ictimai konularda birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde gosterilen sırf dini ifadeleri bile yapılan aşırı teville ve keyfi goruşlerle yukarıda ornekleri ile belirttiğimiz gibi manevi, milli butunluğumuzu bozan, gercek itikatı golgeleyen bir hal almıştır. Bu risaleleri okuyanlar kendilerini butun muslumanlardan ustun gormuşler, yalnız ve yalnız nurcu olanları cennete ehil, nur risalelerini gunahlara kefil saymışlar ve netice olarak da nur risalelerini okumayı ibadet haline getirmişlerdir. Ey musluman kardeş; dine yararlı telif irşatta bulunanlar Peygamberin hizmetkarı durumunda bulundukları icin Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize hitab edilmiş ayetleri, onların şahsına atfetmek yakışık almaz. Boyle bir tevazuu benimsemek bile musluman tevazuuna sığmaz. Nur risalelerini Kur’an’ın en mukemmel tefsini addetmek Allah kelamını kıyamete kadar, ondan sonra gelecek şeylere ve butun ilimlere şumulunu bilmemek demektir." Nurculuğun ve Nur Risalelerinin gercek İslam'a uymadığının acıkca ifade edildiği gorulmuştur.
Kanunlarımız Karşısında Nurculuk ve Sanıkların Hukuki Durumu:
Yukarıda yapılan acıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alınan pasaj ve cumlelere gore:
1- Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi hicbir zaman Turkluğu ve Turk Milletini kabul etmeyerek, kurt olduğunu ovunerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 yılında faaliyette bulunduğu anlaşılan kurt Teali Cemiyetinde calışmak, memlekette Turklerden ayrı dini ve milliyeti olan bir kurt cemaatı olduğunu ileri surerek ve yine o tarihlerde kurulduğu bildirilen “Kurdistan Azmi Kavi” Cemiyetinin mumessili olarak İstanbul’a gidip, kurtce tedrisat yapan mektepler acılması icin gayret gostererek ve “Uyan ey Selahaddin Eyyubi'nin torunları kurtler” diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin butunluğunu bozmaya matuf amac ve gaye takip ettiğinin anlaşıldığı,
2- Turk Milliyetciliğini red ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri suren Said-i Nursi’nin Turkiye’nin de dahil olacağı tamamen şeriat hukumlerine ve islami esaslara gore duzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak uzere bir İslam Devleti kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesinin luzumunu Nur risalelerinde teklif, takdim ve teşvik etmek suretiyle Turk Devleti’nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde bulunduğu,
3- Said-i Nursi Nur risalelerinde Turkiye Cumhuriyeti’nin tamamen şeriat esaslarına ve İslam siyasi prensiplerine gore teşekkul etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri gelmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının gecici olduğunu, Kur’an dışında bir anayasaya ihtiyac bulunmadığını islamlığın dusturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını, mukerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda etmekle beraber laik bir Cumhuriyet rejimi kurduğu icin Ataturk’e duşman kesilerek onu Ebu Sufyan ve Deccala benzeterek "Tek gozlu Deccal, ya iman et, yahut butun dunyanın maskarası olacaksın" diye ağır tecavuzlerde bulunmak suretiyle TCK’nun 163. Maddesini ihlal eden suc işlediği,
4- Yine nur risalelerinde cok kadınla evlenmenin propagandasını yapmak, boşanma ve miras meselelerinin tamamını şeriat hukumlerine tabi olması luzumunu acıkca yazıp telkin etmek, faizin yasak olduğunu, bu nedenle bankaların kapatılması gerektiğini ileri surerek, bugunku modern mahkemeleri kapatıp yerine islamiye dahilisinde yeni şeriat mahkemeleri acılmasını teklif etmek, parlamento uyelerini Kur’an dusturlarına uygun hareket etmeye davet etmek suretiyle yine TCK’nun 163. madde hukumlerinin ihlal edildiği,
5- Her ne kadar Hutbe-i Şamiye ile iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Orfi, adlı risalelerin Cumhuriyetten evvel hazırlanıp yazılmış olduğu ileri surulmuş ise de, bunların pek yakın tarihlerde yeniden basılıp dağıtılmış olması ve iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Orfi adlı risalelerin ilk sayfalarında ise "Bu mudafaayı şimdi bu asra muvafık gorduk, guya o zamandan 50 sene sonra bir hissi kablel vuku ile bir nevi ihbarı gıyabi olarak hayatı ictimaiyeyi alakadar eden cok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi.” diye acıkca kaydedilmesinin şayana dikkat olduğu,
6- Said-i Nursi'ye bağlı nur talebelerinin ise 3. paragrafta acıklanıp izah edildiği uzere memleket ve Devlet icin bu kadar tehlikeli ve zararlı olan fikirleri ihtiva eden nur risalelerini yazıp coğaltmak ve halka dağıtmak vazifesi ile mukellef bulundukları, bu talebelerin dikkatli okuyup, incelediklerine şuphe olmayıp nur risalelerindeki bu tehlikeli ve zararlı akımları bilmediklerinin ileri surulemeyeceği, nur risalelerinde yer alan ve yukarıda yer alan fikir ve kanaatleri kabul edip benimsemeyen bir kimsenin nur talebesi olmasının tasavvur edilemeyeceği ve sanık Mehmet ile Tevfik ....... kendilerinin nurcu olmadıklarını ve dosyada mevcut olup yedlerinden zapdedilen ve dosyadaki bilirkişi raporunda da suc olduğu izah olunan nur risalelerini okumak uzere halka verdiklerini kabul ve ikrar ettikleri ve bu hareketlerinin TCK’nun l63.maddesini acıkca ihlal eden suc teşkil ettiği ve 1.Ceza Dairesi’nin bozma kararı yerli ve yerinde bulunduğu halde nazara alınmadan ve Mahkemece işin esası laiki ile incelenip nufuz edilmeden ve en yuksek dini muessese olan Diyanet İşlerince dahi nurculuğun islama aykırı olduğu tespit edilmişken kanuna, işin esasına ve gerekcelere uymayan mesnetsiz mutalaaları ile yazılı şekilde ısrara karar verilmesi yolsuz bulunmuştur.
Yukarıdan beri acıklanan sebeplere gore ısrar hukmunun tebliğnamedeki duşunce gibi bozulmasına 20.09.1965 gunu oybirliğiyle karar verildi.
alıntıdır...
YORUM YOK!!!
__________________
İddi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme