--------------------------------------------------------------------------------
İslÂm alimlerinin ve velilerinin buyuklerinden Hazreti Abdulkadir Geylani, 1078 yılında İran'ın Geylan şehrinde doğdu. Kunyesi, Ebu Muhammed'dir. Muhyiddin, Gavs-ul-a'zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i a'zam gibi lÂkabları vardır. Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Hz. Hasanın oğlu Hasan-ı Musenna'nın oğlu Abdullah'ın soyundandır. Annesinin ismi Fatıma, lakabı Umm-ul-hayr olup seyyidedir. Bunun icin Abdulkadir Geylani, hem seyyid, hem şerifdir. Abdulkadir Geylani, 1166'da Bağdatta vefat etti. Turbesi Bağdattadır. Onun icin şu ibare meşhur olmuştur: "Veliler Sultanı Abdulkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile omur surdu ve kemal-i aşk ile Rabb'ine vasıl oldu."
Bir gun Abdulkadir Geylani’ye, "Bu işe başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne uzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da boyle yuksek dereceye ulaştınız?" diye sordular.
Buyurdu ki: "Temeli sıdk ve doğruluk uzerine attım. Asla yalan soylemedim. Yalanı kağıda bile yazmadım ve hic yalan duşunmedim. İcim ile dışımı bir yaptım. Bunun icin işlerim hep rast gitti. Cocuk iken maksadım, niyetim, ilim oğrenmek, onunla amel etmek, oğrendiklerime gore yaşamaktı. Kucukluğumde Arefe gunu cift surmek icin tarlaya gittim bir okuzun kuyruğundan tutunup, arkasından gidiyordum. Hayvan dile geldi ve donup bana; "Sen bunun icin yaratılmadın ve bununla emrolunmadın" dedi. Korktum, geri dondum. Evimizin damına cıktım. Gozume, hacılar gozuktu. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı. Anneme gidip; "Beni Allahu teÂlÂnın yolunda bulundur. İzin ver, Bağdat'a gidip ilim oğreneyim. Salih zatları ve evliyayı bulup ziyaret edeyim" dedim. Annem sebebini sordu, gorduklerimi anlattım. Ağladı, kalkıp babamdan miras kalan seksen altının yarısını kardeşime ayırdı. Kalanını bana verip, altınları elbisemin koltuğunun altına dikti. Gitmeme izin verip, her ne olursa olsun doğruluk uzere olmamı soyleyip, benden soz aldı. "Haydi Allah selamet versin oğlum. Allahu teÂl icin ayrıldım. Artık kıyamete kadar bir daha yuzunu goremem" dedi. Kucuk bir kafile ile Bağdat'a gitmek uzere yola cıktım. Hemedan'ı gecince, altmış atlı eşkıya cıka geldi. Kafilemizi bastılar. Kervanı soydular. İclerinden biri benim yanıma geldi. "Ey derviş! Senin de bir şeyin var mı?" diye sordu. "Kırk altınım var" dedim. "Nerededir?" dedi. "Koltuğumun altında dikili" dedim. Alay ediyorum zannetti. Beni bırakıp gitti. Bir başkası geldi, o da sordu. Fakat, o da bırakıp gitti. İkisi birden reislerine gidip, bu durumu soylediler. Reisleri beni cağırttı. Bir yerde, kafileden aldıkları malları taksim ediyorlardı. Yanına gittim. "Altının var mı?" dedi. "Kırk altınım var" dedim. Elbisemin koltuk altını sokmelerini soyledi. Sokup, altınları cıkardılar. "Neden bunu soyledin?" dediler. "Annem, ne olursa olsun yalan soylemememi tembih etti. Doğruluktan ayrılmayacağıma soz verdim. Verdiğim sozde durmam lazım" dedim. Eşkıya reisi, ağlamaya başladı ve; "Bu kadar senedir ben, beni yaratıp, yetiştiren Rabbime verdiğim sozu bozuyorum" dedi. Bu pişmanlığından sonra tovbe edip, haydutluğu bıraktığını soyledi. Yanındakiler de, "İnsanları soymakta, yol kesmede sen bizim reisimiz idin, şimdi tovbe etmekte de reisimiz ol" dediler. Sonra, hepsi tovbe ettiler. Kafileden aldıkları malları sahiplerine geri verdiler. İlk defa benim vesilemle tovbe edenler, bu altmış kişidir."
Abdulkadir Geylani, Bağdat'a geldi ve buradaki meşhur alimlerden ders almak suretiyle hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde cok iyi yetişti. İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vaaz ve ders vermeye başladı. Hocası Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde verdiği ders ve vaazlarına gelenler medreseye sığmaz sokaklara taşardı. Bu sebeple, cevresinde bulunan evler de ilave edilmek suretiyle medrese genişletildi. Bu iş icin Bağdat halkı cok yardımcı oldu ve zenginler para vererek, fakirler calışarak yardım ettiler. Derslerine devam edenler arasında pek cok alim yetişti.
Abdulkadir-i Geylani, bir muddet ders verip, hak ve hakikatı anlattıktan sonra, ders ve vaaz vermeyi bıraktı. İnzivaya cekilip, yalnızlığı secti. Sonra sahralara cıktı. Bağdat'ın Kerh harabelerinde yaşamaya başladı. Butun vaktini ibadet, riyazet ve mucahede ile nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmakla gecirmeye başladı.
Buyurdu ki: “Irak'ın sahra ve harabelerinde 25 sene insanlardan uzak kaldım. Benim kimseden, kimsenin benden haberi yoktu. Bazen uzun muddet yemezdim ve "acım acım" diye icimin feryadını duyardım. Bazen uzerime oyle ağırlıklar gelirdi ki, bunlar bir dağın ustune konsa, tahammul edemeyip, paramparca olurdu. Bu sırada; "Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır, şuphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır" mealindeki İnşirah sûresinin beşinci ve altıncı Âyet-i kerimelerini okuduğumda uzerimdeki ağırlıklar dağılıp, giderdi."
Devrinin ilim konusunda tek otoritesi olan Abdulkadir Geylani, tasavvuf bilgilerini herkesin anlayacağı şekilde sundu. Ders ve fetva vermeye yirmi sekiz yaşında başladı ve bu hal altmış yaşına kadar devam etti. Tasavvuftaki yoluna onun ismine izafeten "Kadiriyye" adı verildi ve O’ndan ilim ve feyz alan binlerce oğrencisi ceşitli memleketlere giderek İslamiyeti anlattılar. Maddi ve manevi ilimlerdeki derinliği ve uzerindeki manevi lutuf ve rahmetle dinin esaslarını yeniden dirilttiği icin kendine "dinin dirilticisi" anlamında "Muhyiddin" denmiş, O da bu ismi Endulus'te dunyaya gelen ve "Şeyhul Ekber" namıyla un salan manevi evladı İbni Arabi'ye vermiştir.
Abdulkadir Geylani hazretlerinin insanları gafletten uyaran, kendilerine gelmesine vesile olan pek cok sozu vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
"İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz. Kusurları ortucu ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sozlu ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip, kotuluklerden men edici olması, misafirperver ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, Âlim ve cesur olması."
"Şukrun esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalp ile itiraf etmek ve dille soylemektir."
"Kalp dunya arzularından birine bağlı kaldığı ve gecici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği muddetce, imkanı yok, ahireti sevmiş olamaz."
"Ey zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dunya ve ahirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dunya duşuncelerini cıkar. Cunku yakında dunyadan alınacak, ahirete goturuleceksin. Dunyada rahat ve hoş bir hayat arama. Hz. Muhammed (S.A.V.); "Hayat, ahiret hayatıdır" buyurdu."
"Allahu teÂlÂdan dunya ve ahiretin hayırlarını iste. Sakın; "Ben istiyorum. Fakat Allahu teÂl vermiyor, ben de bundan sonra istemeyeceğim." deme. Duaya devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin icin takdir edilmiş ise, Allahu teÂlÂdan istedikten sonra, Allahu teÂl onu sana gonderir. Eğer istediğin o rızık ezelde senin icin takdir edilmemiş ise, Allahu teÂl seni o şeye muhtac kılmaz ve kendinden gelenlere rıza gosterme nimetini ihsan eder. Eğer Allahu teÂl senin icin fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allahu teÂlÂya fakirlikten ve hastalıktan kurtulman icin yalvarırsın. O zaman Allahu teÂl sana razı ve memnun olacağın bir hal verir. Eğer, ezelde borclu olmak takdir edilmişse ve sen de borctan kurtulmak icin dua edersen, Allahu teÂl alacaklıyı sana kotu muamele etme halinden vaz gecirir. Hatta borcundan azaltma veya hepsini bağışlama haline cevirir. Eğer dunyada borclu halden kurtarmazsa buna karşılık sana bol sevap verir."
"Acele etme. Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek Allahu teÂlÂdandır. Umumiyetle aceleye sebep, dunyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazinedir."
"Halinizden şikayette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Doğruluk uzere devam edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık gostermeyin. İcinde bulunduğunuz istenmeyen hallerden dolayı umitsizliğe duşmeyin. Daima umitli olun. Birbirinize duşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin. Allahu teÂlÂya, rızası icin yapılan sabırlar ve tahammuller, asla karşılıksız kalmaz. Onun icin bir an olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mukafatını gorursunuz. Omru boyunca kahraman lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde kazanmıştır. Allahu teÂl Kur'an-ı kerimde mealen; "Şuphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir" buyuruyor (Bekara suresi: 153)
"Hayatta olduğunuz muddetce, omru fırsat biliniz. Bir muddet sonra hayat kapısı kapanacak, bu dunyadan ayrılacaksınız. Gucunuz yettiği muddetce hayırlı işler yapmayı ganimet biliniz. Tovbe kapısı acıkken ve elinizde bu imkan varken bunu fırsat biliniz. Tovbe ediniz. Dua etmeye imkanınız varken, dua ediniz. Salih kimselerle beraber olmayı fırsat biliniz."
"Mumin kimse kucuk gunahları da buyuk gorur. Hz. Muhammed (S.A.V.); "Mumin kimse, gunahını dağ gibi gorup, kendi uzerine duşeceğinden korkar. Munafık ise, gunahını burnu uzerine konan ve hemen ucan sinek gibi gorur" buyurdu..
__________________
Hz.Abdulkadir Geylani ve Doğruluk
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Hz.Abdulkadir Geylani ve Doğruluk