Bir hukumdarda devletin butun erkleri (yasama, yurutme, yargı) nasıl toplanırsa Allah (c.c.) da gercek bir hukumdar, hukumdarlar hukumdarı olarak bu gucleri mutlak ve sınırsız anlamda kendisinde bulundurmaktadır. Cunku O her şeyin yaratıcısı ve gercek sahibi olarak boyle bir hakka doğal olarak sahiptir. Fakat imtihan sırrı gereği bunun tecellisi dunyada biraz perdeli ve gizemli bir bicimde gercekleşmektedir.
Allah (c.c.) doğa yasaları ile evreni ve yeryuzunu dilediği şekilde yonetmektedir. Her şey O’nun iradesi ile hareket etmektedir. Mevsimler, gece ve gunduz bu iradenin bir yansımasıdır. Havanın ve suyun kaldırma yasası Allah’ın (c.c.) el- Melik guzel isminin bir tecellisi olarak maddenin icerisine yerleştirilmiştir. Ama Allah (c.c.) ozel ve sosyal yaşamlarını bicimlendirmede insana bir kısmi irade vermiştir. Bunda insanı bir imtihana tabi tutmuştur. Verdiği ozgurlukle onu sorumlu tutmuştur. Gonderdiği peygamberlere ve indirdiği kitaplara uygun olarak emir ve yasakları istikametinde yaşayanlardan razı olduğunu, diğerlerinden de hoşnutsuzluğunu bildirmiştir.
Gerci Allah’ın (c.c.) el-Melik guzel isminin yargı yonu mutlak anlamda ahirette tecelli edecektir. Buna gore Allah (c.c.) insanları ahirette el-Melik guzel ismiyle dunya yaşamları icin tek tek yargılayacak, iyileri odullendirecek, kotuleri de cezalandıracaktır. Ama kısmen de olsa el-Melik guzel isminin bu yonunun dunyada da tecelli ettiğini gormekteyiz. Kuran-ı Kerim’de ilahi adaletten uzak olan ve peygamberlerin cağrısına uymayan nice kavimlerin helaki ile ilgili kıssaları buna birer ornektir. Aynı yasanın cağımızda da zulumle ve diktatorlukle idare edilen devletlerin yıkılmasında bir yansımasını gorebiliriz.
Allah (c.c.) gercek guc ve iktidar sahibidir. Gorunuşte insanları, insanların işlerini yetkili ve nufuzlu insanlar yonetirler. Ama aslında her şey Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile meydana gelmektedir. Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması olmadan hicbir yetkili ve nufuzlu kişi ne bir kimsenin işini gorebilir, ne de kimseye zarar verebilir. Allah (c.c.) evreni, doğayı, doğa yasalarını ve olaylarını yaratıp idare ettiği gibi bizim tayin ve tespit edemeyeceğimiz bir guc ve iktidarla aslında insanı, toplumu, toplumsal yasaları ve olayları da yaratıp idare etmektedir.
Nasıl zenginlik ve fakirlik Allah’ın rızasına işaret etmiyorsa, bunlar dunya imtihanının birer ozellikleri ise insanlardan bazılarına verilen yoneticilik yetkisi de boyledir. Mevki makam insanların imtihan edildikleri dunya nimetlerindendir. Allah’ın (c.c.) bazı insanlara bu yetkiyi vermesinde cok derin hikmetler yatabilir. Allah (c.c.) bazen zalimleri iş başına getirir. Boylece esasta haklı olan inananların bazı yanlış işlerini ortaya cıkarır. Onları zalimlerin eliyle cezalandırarak tovbe etmelerini, temizlenmelerini sağlar. Bazen de adaletli kimseler yetki sahibi olurlar. O zaman hak yerini bulmuş olur. Yine de insan olarak hatadan uzak olamayız. Bazı guruplara yapı*** ufak tefek haksızlıklar birleşir, buyur. Sonra bu haksızlıkların ocunu alacak yetki sahibi kimseler toplumda one cıkarlar. Hadiselerin sevkiyle onlar liderlik koltuklarına oturarak toplumda bir denge unsuru olurlar. Bu boylece devam eder gider. Dunya tarihi yapı*** haksızlıkların bir gun faturalarının odendiği pek cok sahne ile doludur. Hz. Musa’nın (a.s.) uzerindeki buyuk gucun ve ilahi kudretin nedeni genellikle şoyle acıklanır: ‘Firavun tarafından haksızca oldurulen cocukların gucleri Allah’ın bir sunnetullahı (ilahi kanunu) olarak Hz. Musa’da (a.s) toplamıştır.’ Butun bunlar herkes icin birer imtihan konusudur. Sonucta her şey Allah’ın emri ile olur. Haksız olan kazandığı zaman bunda Allah’ın rızası yoktur. Bu gecici bir galibiyettir. Allah (c.c.) zalime hikmeti gereğince sadece belli bir zaman icin izin verir.
İbn-i Haldun (O. 1406) Kuzey Afrika’da pek cok devletin insanlar gibi doğup belli bir sure gectikten, yani olgun devirlerini yaşadıktan sonra yıkıldıklarını gormuştur. Ayrıca Kuran-ı kerim’deki ‘Hicbir ummet ecelini ne one alabilir ne de erteleyebilir. (Muminun suresi, 43).’ ayet-i kerimesini de dikkate aldığında Mukaddime isimli eserindeki devletler hakkındaki meşhur kanaati pekişmiştir. Sonucta devletlerin canlılar gibi doğup gelişip ihtiyarlayarak oldukleri kuramını ortaya atmıştır.
Devlette egemenliği elinde tutan sulale veya parti guttuğu ideoloji gereği az da olsa bazı haksızlıklara neden olabiliyor. Bunun sonucu yıpranıyor. Bir sure sonra ya idareden el cekiyor ya da cektiriliyor. Başa gecen yeni bir sulale veya parti ile bir denge sağ***ıyor. Haksızlıklar gideriliyor. Ama bu sefer de başka tur haksızlıklara kapı acılıyor. Bunlar da iktidardakini yıpratmaya başlıyor. Demek ki Allah (c.c.) iktidar sahipleri icin bazı toplumsal ve siyasal yasalar koyarak onları gizli bir şekilde yonetmektedir. Toplumsal ve siyasal hayatta iktidardakileri belirleyen bazı gizli kanunlar bulunmaktadır.
Allah (c.c.) butun evreni, doğayı koyduğu yasalarla yonetir. Bu yasalarda istediği şekilde tasarruf etme hakkına sahipken genellikle bunlarda kıl kadar bir sapma bile olmaz. Bu yasalara sunnetullah da denir. Orneğin dunya kendi ekseni etrafında yirmi dort saatte, guneşin etrafında 365 gun 6 saatte donuşunu tamamlar. Bu evren var olalı beri boyledir. Tum evrenin dengesi bu sayede korunmaktadır. Şayet dunya bu donme olayını terk etse guneş sistemi birbiri ardı sıra dizilen domino taşları gibi yıkılıp giderdi. Evrendeki bu denge, yıldızlardaki yer cekimi ile gezegenlerdeki donme ile meydana gelen merkez kac kuvvetinin etkilerinin bir uyuma donuşmesiyle oluşmaktadır.
Allah’ın (c.c.) evrene ve doğa yasalarına tam bir hÂkimiyeti vardır. Kıyamet gunu bu yasalar değişecek; yıldızlarla gezegenler carpışacak, dağılacaktır. Atomlar bileşenlerine ayrılarak buyuk bir enerji dalgasına donuştukten sonra yok olacaklardır. Sonra yeni bir yaratılış başlayacaktır.
Allah (c.c.) insanlara verdiği kısmi irade ile hayır ve şerri secme izni vermiştir. Toplumsal yaşam bu iznin kullanıldığı bir alandır. Allah’ın (c.c.) dini Peygamber AleyhissalÂtu VesselÂm Efendimiz ve dort sahabe doneminde ornek birer toplum ve devlet olarak hayata gecirilmişti. Sonradan bu orneklik pek cok İslam devletine de model oldu. Tarihte bazı toplumlar Kuran-ı Kerim’i ve Peygamber AleyhissalÂtu VesselÂm Efendimizin yaşamını temel alarak ornek devletler kurmuşlardır. Adaleti ve huzuru bizleri imrendirecek olculerde yaşamışlardır. Başka toplumlara ulaştırmaya calışmışlardır. Bunlardan Osmanlı Devleti ilk akla gelen ornektir.
Allah (c.c.) nasıl evreni ve doğayı yasalarla yonetiyorsa toplumları da şu ilahi yasayla (sunnetullahla) yonetmektedir: “Bir toplum kendinde olan durumu değiştirmedikce hic kuşku yok ki Allah da o toplumda olan hali değiştirmez. Allah bir toplum icin kotuluk irade buyurdu mu onu geri cevirecek kuvvet yoktur. Artık Allah’ın dışında da başka bir yoneticilerin yoneticisi (el-VÂlî

Ayette her ne kadar Allah’ın (c.c.) el-VÂlî guzel ismi mastar olarak gecse de burada bu guzel ismin ne anlama geldiğini, Allah’ın (c.c.) toplumların yonetimdeki işleyişine koyduğu sunnetullahla birlikte anlamaktayız. Şoyle ki: Toplumları Allah (c.c.), genel olarak inanclarına, manevi yonlerine, ahlaki durumlarına uygun olarak yonetmekte, daha doğrusu başlarına kendilerinin bu acılardan genel durumunu temsil eden uygun yoneticileri getirmektedir. Buna gore temiz bir toplumun başına iyi bir yonetici gelirken her turlu gunaha batmış, manevi yonden cokmuş bir toplumun başına da bir ahlaksız gecmektedir. Gerci demokrasi ile yonetilen ulkelerde bundan başka bir sonucun da ortaya cıkması elbette mantık kurallarına aykırıdır. Cunku herkes kendisine benzeyen insana oy verecektir. Ama Allah (c.c.) toplumların yonetimi icin boyle bir sunnetullah belirlediğini soyluyorsa bunun yonetim bicimi ile bir ilgisinin olamadığını, monarşi veya diktatorluk rejimlerinde de bunun gecerli olduğunu duşunebiliriz. Cunku evren ve doğada gorduğumuz sunnetullahın değişmezliği, toplum icin konan bu yasa icin de gecerlidir.
İnsanların coğu yaratıcı olarak Allah’ı (c.c.) kabul ettikleri halde El-Hakem guzel ismiyle O’na inanmazlar. Yaşamlarında Allah’ın (c.c.) hukumlerine yer vermezler. Kuran-ı Kerim’de sıfatları ve guzel isimleri ile Kendi’sini tanıtan Allah’a (c.c.) değil kafalarında arzu ve hevesleri istikametinde yarattıkları sahte ilahlara iman ederler. Peygamberin (s.a.s) sunnetini de kucumserler ve onun cağdışı kaldığını soylerler. Allah’ın (c.c.) dinine ters duşen ceşitli ideolojilere; kendi akıllarına, arzu ve heveslerine uygun olarak hareket ederler.
“Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? (En’am suresi, 114)”, “Allah, aramızda hukum verenlerin en hayırlısıdır (A’raf suresi, 87).”, “Kim Allah’ın indirdiği ahkÂm ile hukmetmezse işte onlar tam kÂfirdirler (MÂide suresi, 44).”
İnsanların en cok şirke duştukleri husus guc ve kudrettir. İktidar sahiplerine takılıp kalmadır. Onların her şeyi yapabileceklerini sanırlar. HÂlbuki guc ve kudret tamamen Allah’a aittir: ‘ La-havle vela kuvvete ila billahil aliyyul-azim (Guc ve kudret tamamen Allah aittir).’ İnsanlar Allah’tan aldıkları odunc bir guc ve kudretle iyi veya kotu işleri yaparlar. Allah (c.c.) iyilerinden razı, kotulerinden razı değildir. İnsanda zerre kadar guc ve kudret yoktur. İktidar sahiplerinin her şeyi yapabileceğine inanmak, onlara umut bağlamak doğru değildir. Allah yuce hikmeti gereği iktidarını, yani el-Melik guzel ismini onların eli ile tecelli ettirir. Gercekte en yuce iktidarlık O’nundur. İktidar sahipleri ancak Allah’ın yuce iradesi ve izni ile hareket ederler. Allah dilemedikce iktidar sahipleri istese de kimseye zarar veremezler. Aynı şekilde Allah dilemedikce kimseye bir yarar da vermezler. Cunku ‘Âlemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz (Tekvir suresi, 29).’
Yuce Allah her şey uzerinde mutlak bir guce ve kudrete sahiptir. O her şeyin melikidir. ‘Onun bilgisi olmaksızın bir yaprak bile duşmez. (En’am suresi, 59)’ Dunya melikleri imtihan sırrı ile bazen insanlara zulmetse de bu da yuce Allah’ın, meliklerin melikinin izni ile olmaktadır. Ama yuce Allah (c.c.) asla bu duruma razı gelmez. Zulme uğrayanların haklarını ahret gununde en guzel şekilde alacaktır ve verecektir.
Bu dunyanın gorunuşune aldananlar dunya meliklerinde bir guc ve kudret var duşuncesi ile adeta onlara taparlar. Onları Allah’a (c.c.) şirk koşarlar.
Her varlık gucunu, kudretini Allah’tan (c.c.) alır. Aslında guc, kudret Allah’a (c.c.) mahsustur. İnsanın zere kadar gucu, kudreti yoktur. Guc, kudret imtihan icin Allah (c.c.) tarafından insana eğreti olarak verilmektedir. İnsanın gucu, kudreti kendinden bilmesi, Allah’a (c.c.) şirk koşmaktır. İnsanı ve insanın eylemlerini de yaratan Allah’tır (bk. Saffat suresi 96). Ama insan bunlardan sorumludur. Cunku iradesiyle tercih etme hakkına sahiptir. İnsanın bir işte muktedir veya başarılı olması da şukur konusunda bir imtihandır. Yine insanın bir işte aciz kalması, zayıf ve başarısız olması da sabır konusunda bir imtihandır. İnsan herhalukarda imtihandadır. Şukur ve sabır duygularına sığınarak imtihanı kazanır.
Allah (c.c.) her şeyi yapabilen, edebilendir. Kuran-ı Kerim’inde tasvir ettiği cennetleri ve cehennemleri kullarının ceza ve odul yerleri olarak yaratmaya gucu yetendir. Zaten bunlar yaratılmış durumdadırlar. Bizlerin dunya sınavının bitmesini, kıyamet gununun ve hesabın gercekleşmesini beklemektedirler. Bir insanın evrenin buyukluğune, yıldızların ve gezegenlerin boşlukta hareket ederek asılı durmalarına bakıp da Allah’ın (c.c.) cennet ve cehennemi yaratamayacağına inanması olanaksızdır. Allah ahrette de mutlak Melik’tir. O’nun bu guzel ismi ahrette cennet ve cehennem yurtlarında apacık ortaya cıkacaktır.
Allah (c.c.) her şeyi “Ol!” emri ile yoktan yaratmıştır. Bu sırada Kendi’sinden bir şey eksilmediği gibi, Kendi’si herhangi bir yorgunluk da duymamıştır. Allah (c.c.) sadece şu yıldızlarının coğunun ışığı henuz bize ulaşmamış evrenin değil mahiyetlerini bilemeyeceğimiz sınırsız evrenlerin de yaratıcısıdır. O’nun gucune, kudretine bir sınır koyamayacağımız gibi yaratmasını da sınırlandırmamız buyuk bir kustahlıktır. Allah evrenin, evrenlerin Melik’idir. Her şey O’nun buyruğuna bağlıdır. Gucu ve kudretiyle ayakta durur. O’nun bilgisi ve iradesi dahilinde olmayan hicbir yer veya şey yoktur.
Nice guc, kudret sahibi insan bazen muktedir olamaz. Her işin altından kalkamaz. Egemenliği altındaki olaylara, kişilere, varlıklara guc, kudret yetiremez. Bazı işlerin halledilmesinde acze duşer. Oysa Allah (c.c.) hem sınırsız guc, kudret sahibidir (El-Kaviyy), hem her şeyi yapabilendir, edebilendir (El-KÂdir), hem de buna gucu, kudreti yetendir (El-Muktedir). Ayrıca gucu, kudreti azalmayandır da (El-Metîn).
El-Melik guzel ismi Allah’ı (c.c.) gercek bir hukumdar, hukumdarlar hukumdarı olarak ovmeyi ve yuceltmeyi gerekli kılmaktadır.
İbadetler sırasında ozellikle namaz kılma, zikir cekme, dua etme esnasında meliklerin meliki Allah (c.c.) huzurunda olduğu duygusuna sahip olmak ve bu duyguyu muhafaza etmek gerekmektedir.
Dunya ve ahrette El-Melik olan yuce Allah, mağfiretini, rahmetini, keremini uzerimizden eksik etmesin. Âmin.
__________________