بســـم الله الرحمن الرحيم


Kabirlerden Şefaat İsteği



Butun bunlar, Kadı IyÂz'ın, İmÂm MÂlik'in ashabının bilinen eserlerinden naklettikleridir.

Sonra Kadı IyÂz, bircok kişiden "icazet" tarikıyla rivayet ettiği bir hikÂyeyi "ğarîb" ve "munkatı'" bir senedle kaydeder.

Kadı IyÂz
'ın bu rivayeti kendilerinden aldığı rÂviler (Ebu'l-AbbÂs Ahmed b. Omer b. DelhÂt - Ebu'l-Hasen Alî b. Fihr - Ebûbekr Muhammed b. Ahmed b. el-Ferh - Ebu'l-Hasen Abdullah b. el-MuntÂb - Ya'kûb b. İshÂk b. Ebî İsrail - İbn Humeyd tarikıyla) şunları naklederler:

Emîru'l-Mu'minîn Ebû Ca'fer Mansûr, Hz. Peygamber'in Mescidinde İmÂm MÂlik ile tartışmıştı, İmÂm MÂlik, Halîfe Mansûr'a:

"Bu Mescid'de yuksek perdeden konuşma. Cunku CenÂb-ı Hak:

"Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi ustunde yukseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sozle bağırıp-soylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa cıkar-gider."
(HucurÂt 2) buyurarak bir grubu te'dîb etmiş, diğer bir zumreyi:

"Şuphesiz, peygamberin yanında seslerini alcak tutmakta olanlar; işte onlar
(var ya), Allah onların kalplerini takva icin imtihan etmiştir. Onlar icin bir mağfiret ve buyuk bir ecir vardır" (HucurÂt 3) diyerek overken bir başka topluluğu da:

"Şuphesiz, hucrelerin ardından sana seslenenler de
(var ya), onların coğu aklını kullanmıyorlar." (HucurÂt 4) diye zemmetmişti. Şuphesiz Hz. Peygamber'e vefatından sonra yapılacak hurmet, aynen sağlığında yapılan gibidir".

Ebû Ca'fer,
bunları kabul edip sordu:

"Ey Eb AbdillÂh, Kabe'ye yonelerek mi, yoksa Resûlullah'a yonelerek mi dua edeyim?"

İmÂm MÂlik
cevap verdi:

"Resûlullah Efendimiz kıyamet gununde Allah'a senin ve ceddin Âdem'in vesilesi iken nicin O'ndan yuzunu cevirecekmişsin?!

Hayır, Resûlullah'a yonel ve O'ndan şefaat talep et ki, CenÂb-ı Hak O'nu sana şefaatci kılsın. ZÂten CenÂb-ı Hak da buyurur:

"Biz her rasulu ancak Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesi icin gonderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan hemen bağışlanma dileseler, rasul de onlar icin istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı."
(Nisa 64)

Ben diyorum ki:

Bu hikÂye "munkatı'" dır. Cunku hÂdiseyi ilk nakleden rÂvî Muhammed b. Humeyd er-RÂzî, İmÂm MÂlik'e, hele hele Ebû Ca'fer Mansûr donemine erişememiştir.

Şoyle ki; Halîfe Ebû Ca'fer H. 158 tarihinde Mekke'de vefat etmiştir. İmÂm MÂlik'in vefat tarihi de H. 179'dur. Halbuki Muhammed b. Humeyd er-RÂzî H. 248'de vefat etmiştir. Ustelik kendi memleketinden, ilim tahsili icin babasıyla ancak yaşı bir hayli ilerlemişken cıkmıştır.

Ote taraftan, buna ilÂve olarak bircok muhaddise nazaran onun hadîsteki derecesi "zayıf"tır. Ebû Zur'a ve İbn Vara onun hadîs uydurduğunu belirtmişler;

Salih b. Muhammed el-Esedî:


"Resûlullah'a karşı bundan daha cur'etkÂr, yalan uydurmada bundan daha becerikli birini gormedim" demiştir.

Ya'kûb b. Şebîbe
ondan "bircok munker hadîsin sahibi" diye bahseder; İmÂm NesÂî, "sika" olmadığını zikreder;

İbn HibbÂn
da:

"O, "maklûb" rivayetlerle sika rÂvîlerden uzaklaşıp tek kalır" der.

İmÂm MÂlik
'ten Muvatta'ı rivayet edenlerin sonuncusu Ebû Mus'ab olup bu zÂt H. 242'de vefat etmiştir. Umûmî olarak İmÂm MÂli 'ten rivayette bulunanların sonuncusu ise Ebû Huzeyfe Ahmed b. İsmail es-Sehmî'dir ki, onun da vefatı H. 259 tarihine rastlamaktadır.

Ayrıca soz konusu rivayetin senedinde durumu bilinmeyen rÂvîler de vardır.

"Maklûb": Hadîs rÂvîlerinin isimlerinde, isnÂdlarda ve metinlerde bÂzı kelime veya ibarelerin, gerek yerlerini değiştirerek ve gerekse yerlerine başka kelime ve ibareler koyarak rivayet edilen hadîslere denir. (Bkz. TalÂt Kocyiğit, Hadîs Istılahları, s. 208)

BinÂenaleyh, bu hikÂyeyi İmÂm MÂlik'ten hadîs aldıkları sabit bulunan talebelerinden hicbirisi soz konusu etmemiştir.

Muhammed b. Humeyd
ise hadîs Âlimlerine gore, sÂdece kendisi kanalıyla gelmiş bir hikÂyeyi, senedi muttasıl olmaksızın kopuk bir vaziyette rivayet ettiği zaman şoyle dursun, muttasıl bir senedle rivayette bulunduğunda dahî "zayıf"tır.

İbn Humeyd
'in durumu bu olduğuna gore ve MÂliki fukahÂsı boylesi bir rivayetle fıkıhta herhangi bir mes'elede İmÂm MÂlik'ten herhangi bir re'yin sÂdır olamayacağında ittifak edip ayrıca ondan el-Velîd b. Muslim ve MervÂn b. Muhammed et-TÂtari gibi Şamlılar rivayette bulunduğunda bunların rivayetini zayıf kabul ederek sÂdece Medineli ve Mısırlıların rivayetlerine guvendiklerine nazaran hadîs Âlimleri tarafından zayıf gorulen ve İmÂm MÂlik'e erişememiş Horasanlı birisi tarafından rivayet edilmiş, ceşitli yonlerden kendisine aidiyeti bilinen MÂlik'in mezhebine ters duşmuş bir hikÂyenin ne değeri olabilir?!

Kaldı ki bu hikÂyedeki: "Allah Resulu senin ve ceddin Âdem (a.s.)'ın kıyamet gununde Allah'a vesilesidir" ifÂdesi, Hz. Âdem ve zurriyetinin kıyamet gununde Hz. Peygamberle tevessul edeceklerine delÂlet etmektedir.

YÂni burada soz konusu olan, kıyamet gununde Resûlullah'ın şefaatıyla tevessuldur ki bu, gercektir.

Nitekim kıyamet gununde insanlar kendilerine şefaat etsin diye Hz. Adem'e geldikleri zaman Hz. Âdem'in onları Nûh'a gonderdiği, Nuh'un İbrahim'e, İbrahim'in Musa'ya, Musa'nın İsa'ya, İsa'nın da Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e yolladığına dair sahih hadisler bu gerceği doğrulamaktadır.

Peygamber Efendimiz de buyururlar:

"Ben kıyamet gununde Âdem oğlunun efendisiyim, ama ovunmek yok; Âdem ve diğerleri kıyamet gunu benim sancağım altında olacaklar, ama yine ovunecek değilim."
(İbn Hanbel l/281, 295; Tirmizi, MenÂkıb 1)
Boyle bir anlam taşımasına rağmen bu hikÂye yine de bÂzı yonlerden İmÂm MÂlik'in bilinen mezhebine ters duşmektedir.




__________________