Kur’an’ı Kerim'i gonulden ve gundemden cıkarmak, balığı sudan cıkarmak gibi felakettir. Herkesin, ibadet yapacak kadar Kur’an bilmesi farzdır. [1]

Yuce Rabbimiz, insanoğlunu yaratılmışların en şereflisi kılmıştır. Akıl, duşunme, konuşma, faydayı zararlıdan ayırabilme gibi kabiliyetler vermiş, her biri cihana değer nimetlerle bedeni ve ruhi varlığımızı donatmıştır. Dunyayı insana beşik kılmış, ucsuz bucaksız kainatı ve icindekileri insanın emrine, hizmetine sunmuştur. Yeryuzu ve icindeki butun varlıklar insanoğluna itaat ediyor, Toprak, su, hava, hayvanlar, bitkiler, ay, guneş, yıldızlar, gece ve gunduz... Her şey Cenab-ı Rabbu’l-Alemin’in yarattığı gaye istikametinde insanlara hizmet veriyor.

Rabbimiz nimetlerini bunlarla da bitirmemiş, hayatın karanlık yollarında yururken onumuzu aydınlatmak icin uyacağımız iman, ibadet ve ahlak kurallarını da bildirmiştir. Bunca nimetleri bizlere bahşeden Yuce Mevlamız’a nasıl kulluk edeceğimizi, nicin yaratıldığımızı, nerede ve ne diye bulunduğumuzu, yolculuğumuzun nereye doğru surup gittiğini, bu dunya otesinde nelerle karşılaşacağımızı, gonderdiği peygamberleri ve bu peygamberleri aracılığı ile bizlere ulaştırdığı kitapları vasıtasıyla bildirmiş, oğretmiştir.

Rabbimizin insanlığa son mesajı Kur’an-ı Kerim, O’nunla kulları arasındaki kopmaz ilahi bir bağdır. Fahr-i Cihan (s.a.v.) Efendimizin aramızda yaşayan en buyuk mucizesidir. O hem lafzı ve hem de manası ile bir mucizedir. Rabbimiz onun bu ozelliğini İsra Suresi 88. ayette şoyle bildiriyor: “De ki insanlar ve cinler biribirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak icin bir araya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar”

On dort asrı aşkın bir suredir Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim zamanın, tarihin ve cağların zirvesinde bir guneş gibi parlamış, gercek Allah kelamı olduğunu ispatlamış, milyarlarca insanın gonlunu ve ruhunu aydınlata gelmiştir. Yeryuzunde hic bir kitap onun sunduğu hizmeti sunmamıştır. İslam dininin butun insanlığa sunduğu uhrevi ve dunyevi değerlerin kaynağı odur. Bu ahkam-ı mubinin insanlar uzerindeki ilahi tesirini hic kimse inkar edememiştir. Onu kabul etmeyenler bile bu gerceği kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Habib-i Kibriya (s.a.v.) Efendimiz tek başına İslam’ın tebliğiyle gorevlendirildiğinde, hic bir maddi kuvvete dayanmıyor, elinde Kur’an-ı Kerim’den başka dayanağı bulunmuyordu. O’nun 23 yıl gibi insan hayatında cok kısa sayılan bir sure icindeki goz kamaştırıcı başarısının sebebini araştıran tarihciler, bu ustun başarının sırrını iki sebeple acıklıyor ve diyorlar ki: “Hz. Muhammed (s.a.v.) once Kur’an-ı Kerim gibi bir mucize ile desteklenmişti. Ayrıca O (s.a.v.) başkalarına soylediğini, emrettiğini bizzat kendi nefsinde fazlasıyla uygulamış ve yaşamış durust ve samimi bir kişi idi.”

Peygamberini ornek alan muminler de, her zaman Kur’an’la haşır-neşir oldular, okudular, ezberlediler, manasını anlamaya calıştılar. O’nunla ibadet ettiler, onun emir ve yasakları doğrultusunda hayatlarını duzenleyip, oylece yaşamaya gayret gosterdiler. İşte Allah’ın Kelamı, bu canlılığı ile insanların kafalarına ve gonullerine guclu bir şekilde yerleşmiş, biribirlerine duşman milletlerden, ırklardan ve kulturlerden ahenkli bir toplum meydana getirmiştir. O’nun gelişi ile col insanından medeni bir toplum ortaya cıkmış ve tarihin akışı değişmiştir.

Yine tarih şahittir ki, felsefecilerin nazariyeleri, ahlakcıların asırlardır suregelen ilmi ve felsefi tecrubeleri kucucuk bir insan topluluğunu bile ahenkli bir toplum haline getirememiş, bir amac etrafında toplayamamıştır. Ve en onemlisi, insanlığa adalet, mutluluk ve huzur adına bir şey verememiştir. Yeryuzunun ilahi vahiyle beslenmeyen hic bir kesimi, gucler dengesiyle sağlanan sahte barşın dışında asla huzur da bulamamıştır. Oysa, asırlardır milyarlarca insan Kur’an’ın cazibe ve aydınlığı ile yollarını bulmuşlar, O’nun sayesinde ortak gaye etrafında birbirlerine ve Allah’ın butun yarattıklarına sevgi ve saygı duymayı oğrenmişlerdir. Muslumanlar, Kur’an’ın aydınlığından guc kazandıkca kuvvetli olmuşlar ve neredeyse dunyanın yarısına hakim olmuşlardır.

Bugun, Allah’ın insanlığa bu son mesajının dikkate alınmadığı gunumuz dunyasının karşı karşıya kaldığı yıkımlar ve vahşet, aklı başında herkesi dehşete duşurmekte, sağlanan başdondurucu teknolojik gelişmelerin ve yuksek refah duzeyinin insanlığa huzur getiremediği kabul ve itiraf edilmektedir. Yaradılış gayesini anlayamamış, yeryuzune ve icindekilere yaratıcısından dolayı sevgi duymayı oğrenememiş ruhi tatminsizlik icindeki insanlığın elinde zenginlik ve teknolojinin, nasıl oldurucu bir silaha donuştuğu her gun yaşanan orneklerle dehşetle izlenmektedir.

Bu durumda biz ahir zaman muslumanları, belki her zamankinden daha cok Allah’ın Kitabı’na sarılmalı ve oradaki huzur recetelerini yaşayışımızla orneklemeliyiz. Hic bir olumsuz propagandaya kulak vermeden Yuce Kur’an’ı daha cok okumalı, ehil mufessirlerin acıklamalarından faydalanarak anlamaya calışmalıyız. Ve en onemlisi, Peygamber varisi rabbani alimler etrafında kenetlenerek, birlik-beraberlik icinde hem kendi kurtuluşumuz adına, hem de insanlığa canlı ornek olma adına Kur’an ahlakını yaşamalıyız. [2]

[1] Sohbet alt başlığı

[2] Mehmed Saki Erol, Kuran’a Muhtacız, Semerkand Dergisi, Haziran 1999.
__________________