Hz. Muhammed Bugun Yaşasaydı Batılılar Gibi Giyinmezdi
16/03/2007 - 07:48



Mustafa İSLAMOĞLU






Bir Hurriyet yazarının “Hz. Peygamber bugun yaşasaydı nasıl giyinirdi?” başlıklı yazısından bir okur sayesinde haberdar oldum. Yazar, sevgili İhsan Eliacık'ın “haber10.com” adlı sitede yayınlanan yazısından şu alıntıyı yapıyor:

“Her şeyden once Hz. Peygamber, hicbir zaman kendine ozel bir din adamı kıyafetiyle dolaşmamıştır. Onu icinde yaşadığı toplumdan ayıran ozel bir kıyafeti asla olmamıştır. Bu konuda kendini toplumdan ayırmamıştır. Omru boyunca Ebu Cehil nasıl giyiniyorsa oyle giyinmiştir. Demek ki Peygamber bugun yaşasaydı, hangi toplumda yaşıyorsa o toplumun genel, yaygın ve makul kıyafeti neyse oyle dolaşacaktı. Onu kıyafet bakımından halkından ayıramayacaktık. Onun bu konudaki sunneti budur.”

Ve bu alıntıdan yola cıkarak şu sonuca varıyor: “Ne guzel değil mi? İslami kesimin yıllardır tartıştığı “kıyafet” meselesi, bir paragrafta nasıl da etkili, ikna edici ve carpıcı bir bicimde cozulmuş...”

1. yanlış: Eliacık'ın yazısının, “kıyafet meselesini” cozmekle alakası yok. Zaten bunun icin de yazılmamış. Makalenin başlığı şu: “Hz. Peygamber 'din adamı' mıydı?” Makale yazarının başlığa cıkardığı soruyla, Hurriyet yazarının başlığa cıkardığı soru farklı tellerden calıyor. Ne cıkış noktaları, ne varış noktaları aynı. Takdir edersiniz ki bu yakışıksız bir şey. Bu başlık altında yazılan bir paragrafı metnin icinde gecmeyen “Hz. Muhammed bugun yaşasaydı nasıl giyerdi?” gibi bir sorunun peşine takarsanız, buna “istismar” derler. Alıntı ahlakıyla da bağdaşmaz.

2. yanlış: Hurriyet yazarının kastı ile makale yazarının kastı alakasız. Hurriyet yazarı, bugun giydiğimiz batılı kılık-kıyafet tarzını Eliacık'ın ilgisiz makalesi uzerinden, hatta Peygamber uzerinden meşrulaştırıyor. Bu kıyafetlerin bizim aba ecdadımızın kıyafetleriyle alakası yok. Daha dun kendilerine karşı savaşıp yenildiğimiz Batılıların aba ecdadının kıyafeti bunlar. Ve bu kıyafetleri benimsememiz de oyle gule oynaya olmadı. Şunun şurasında koca dunyada “kılık-kıyafet devrimi” yapılan kac ulke var. Bu ulke belki de bu alanda tek. Unutmayalım bu memlekette “bazı kisvelerin (kıyafetler) giyilmesine dair kanun” adlı bir yasa hÂl yururlukte. Ecevit'in bile eleştirdiği “gardrob devrimleri”nin sonucunu, Hz. Peygamber'in meslek anlamında bir “din adamı” olmadığını anlatmak icin kaleme alınmış guzel bir makalenin sırtından meşrulaştırmak, fazla eforik bir ruh halinin eseri olsa gerek.

3. yanlış: Kıyafet meselesinde İslami kesimin işi karışıktır. Eliacık'ın ele aldığı boyuttan eleştirilmeyi bin defa hak eder. Fakat Hurriyet yazarının ele aldığı boyuttan yerden goğe haklıdır, yerlidir, asildir, onurludur. Bu konuda asıl eleştiri, İmamlar icin tıpkı Hıristiyanlığın ruhban sınıfında olduğu gibi “İbadetle sınırlı ozel bir din kisvesi” ihdas ve ibda eden laik devlete yoneltilmelidir. “Gardrob devrimi” ile “namaza ozel kıyafet” bidatının aynı zihniyetten sadır olmasını ıskalayıp, “İslami kesimin kıyafet meselesinden” dem vurmak iyi niyetle bağdaşır mı?

İhsan Eliacık'ın kendi bağlamı icinde haklı ve doğru tesbitleri, Hurriyet yazarının elinde bir yanlışa alet edilmiş. Bir doğru bir yanlışa alet edilince yanlış doğrulanmış olmaz, belki doğruya kast edilmiş, hatta 'suikast' edilmiş olur.

Eliacık, Peygamberimizin omrunde ozel bir “din adamı” kıyafeti giymediğini soyluyor. Doğru. Bu “din adamı” sınıfı olan diğer kitablı ve kitapsız dinlere ait bir olgu. Ozellikle de “ruhban sınıfı” olan Pavlusyen Hıristiyanlığa.

Bu 'doğru'dan, galiplerin kıyafetini sırtına gecirmeye prim cıkar mı? Aksine Pers başkenti Hire ile sıcak ilişkilere sahip olan Ebu Cehil gibi azılı bir keferenin bile duşmanını taklit etmeyecek kadar 'soylu' olduğunu gosterir. Dahası Hz. Peygamber'in asli gorevlerinden biri olan “İslami kimlik oluşturma” misyonu cercevesinde, “gardrob devrimi” gibi bir yola hic başvurmadığını gosterir.

Aynı Peygamber, Kur'an'ın “aşağılık maymunlar” diye takbih ettiği taklitciliği, “kim bir kavme benzerse o ondandır” diyerek reddetmiştir. Dış goruntude 'Musluman farkı' oluşturacak uygulamalara gitmiştir. Mekke'de sacını Muşriklerin aksine ikiye ayırırken, Medine'ye gocunce Yahudilerin aksine sacını yanlara salarak 'fark'a dikkat cekmiştir. Muslumanlara bıyık ve sakal şeklinde Yahudilerden farklı bir stil telkin etmiştir. Musluman cocuklarına alabros tıraşı, sırf diğerlerine benzememe adına yasaklamıştır.

Butun bu uygulamalarda 'sunnet' sakal, bıyık, sac vs.nin şu veya bu tarzda olması değil, “Musluman kimliğinin muhafazası”dır.

Mağlupların galipleri taklidi gibi tarihi bir yanılgıyı, ilgisiz bir yazı ve hatta Peygamber uzerinden meşrulaştırmanın hic de masum bir yanı yok.

Şu kesin: Hz. Peygamber yaşasaydı taklitcilikten nefret ederdi. O yaşasaydı, asla ve asla Batılılar gibi giyinmezdi. Aşağılık duygusunun eseri olan mağlubiyet psikolojisini reddederdi.


Mustafa İSLAMOĞLU


ALINTIDIR.
__________________