Cenab-ı Hak senin yalnızca nasihati muhakkak kabul etmeyeceğini bildi de dunya zevklerinden sana fani yurdu terki kolaylaştıran mihnet ve belaları tattırdı.
İbn Ataullah İskenderi
Ey salik, insanlardan oyleleri vardır ki, kalpleri katılaşmış, dunyanın zevk ve sefasına dalmış bir hÂlde yaşarlar. Onlar kotuluğu ve cirkinliği hayat tarzı edinmiş, hakikate sırt donmuş bedbahtlardır. Ne kadar nasihat etsen, bin bir dil dokup hakikati haykırsan ne işitir ve ne de gorurler.
Hicbir soz tesir etmez kalbini hakikate kapatana. Gozleri vardır goremezler, kulakları vardır duyamazlar, kalpleri vardır anlayamazlar… Kotuluğu hayat tarzı edinmiş kimseler diye soz eder onlardan Rabbimiz. Yarını olmayan hayatlar yaşayan bu kimseler icin, hayat bu dunyadan ibarettir.
Sonra uzaktan yakından sozler değer kulaklarına. Bunlar ezelden ebede kadar soylenmiş ve soylenecek olan ve hakikate cağıran en guzel sozlerdir. Hak’tan gelen bu sozleri peygamberlerden başlayarak nice Âlimler, arifler, salihler ve Âşıklar tekrarladı durdu. Kimi sozun en guzeline uyarken kiminin de sadece kulağına değdi gecti.
Sozun en guzeline kulak asmayanlar, donup kulak vermeyenler, bir kulağından girip otekinden cıkanlar oyle cok ki ey salik…
Şoyle bir don kendine bak!
Hep uzak da arama kim bunlar diye. Ben, sen, biz, siz, onlar… Bazen kulak tıkarız. Zira cumle duşmanlarımız bir olur guzel gosterir yanlış yaptıklarımızı. Bir kılıfını buluruz bazen de kendimizi avutmak icin. Yanlışa kılıf mı olur deme, insan cok cabuk kılıf bulur yaptığı işlere. Kolay olan, nefsine guzel gelen, perdeler aklını ve kalbini, muhalefet etmek zoruna gider.
Zora talip olmak oyle kolay mı sanırsın ey salik!
Amma gel gor ki sozden anlamayan biz gafilleri kendi hÂline bırakmaz Hak Teala. O, ister ki kulları yanlışlarını, hatalarını gorsunler, iyi, doğru ve guzel olanı tutsunlar. Kulları batılı bıraksınlar Hakk’a ram olsunlar ister. Uyarıcıların sozleri kifayet etmeyince mallardan, canlardan, evlatlardan eksilterek hatırlatır hakikati. Musibetler ve belalarla kulunu cağırır kendine. Kimden geldiğini bilip de hikmetini anlayabilene ancak kar eder bu musibetler.
İşte bahce sahipleri kıssasında bunların ahvalini anlatır Rabbimiz.
Hani kadim zamanların birinde yaşayan salih bir zat vardı. Dindar ve muttaki olduğu kadar, Rabbin kendisine bahşettiği nimetleri comertce paylaşan biriydi. Herkesin hayran olduğu ve turlu meyvelerle dolu bir bahcesi vardı. Her yıl hasat vakti, fakir fukarayı, duşkunu yetimi cağırır bahcenin envaiceşit meyvelerinden onların payını verirdi. Gun geldi herkesin sevip saydığı bu salih kimse vefat etti. Cocukları bahceye varis oldular. Ancak onlar babaları gibi comert davranmadılar, fakire fukaraya artık bir şey vermeyelim diye kararlaştırdılar aralarında. Acgozlulukleri Âdeta kalplerini esir almıştı. Buldukları kılıf da hazırdı: Ailemiz kalabalık, malımız az. Eğer babamızın verdiği gibi mahsulden verirsek, biz ihtiyac icinde kalırız, dediler. Ancak iclerinden insaf sahibi olan kardeş itiraz etti. Yapmayın, etmeyin, babamızın yolu doğrudur, onun gibi yapmaya devam edelim diye diller doktuyse de fayda etmedi hicbirine. Onlara uyacakları guzel bir soz soyluyordu. Ama ne duyan vardı ne de sozun guzeline uyan.
Derken bahcenin hasat zamanı geldi. Yoksulların payını vermeyeceklerine dair yeminlerini tekrar teyit ettiler ve sabah mutlak surette bu kararlarını uygulayacakları sozuyle guven icinde daldılar tatlı uykularına. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından gonderilen kuşatıcı bir afet bahceyi sarıverdi de bahce kapkara kesildi. (Kalem, 52/19-20.)
“Bugun aramıza hicbir yoksul sokulmasın” diye fısıldaşarak sabah erkenden bahcenin yolunu tuttular. Bahceyi kendilerine lutfedeni ve onda fakirin de hakkı olduğu hakikatini unutmuşlardı. Ama bahceye vardıklarında gorduklerine inanamadılar, ne bir ağac ne de meyve vardı. Yollarını şaşırıp yanlış bahceye geldiklerini sandılar. Ama dikkatle bakınca kendi bahcelerinin tarumar olduğunu gorduler. İşte o zaman fakir fukarayı mahrum bırakmak isterken kendilerinin mahrum kaldığını anladılar da tovbe ettiler.
Onlar bir musibetle uyandılar gaflet hÂlinden. Nasihat kar etmediğinde işte boyle uyarır Rahman kullarını. Kimisi icin bela ve musibetin bile uyandırmadığı, kalpleri muhurlenmiş boyle bedbahtlara vah olsun! Ancak bahce sahipleri bildiler Rablerinin kendilerine bir uyarısıydı bu musibet. Tovbe edip hÂllerini duzeltirlerse daha iyisini verecektir Hak Teala diyerek O’na sığındılar. Boylece hatalarını telafi edecek ve Rablerinin daha buyuk lutuf ve ikramlarına mazhar olacaklardı.
Ey salik Rabbimizin kullarına karşı nasıl da merhametli ve şefkatli olduğunu gor de şukrunu artır. Kahrın icinde gizlenen lutuflar misali onun bizleri ducar ettiği her bela ve musibetlerde ki hikmetleri temaşa eyle. Ne taraftan geldiğine değil nicin geldiğine bak. Musibetin rahmetin habercisi olduğunu anlar da Hakk’a yonelirsen, hicbir pişmanlığın fayda vermediği o buyuk gunde zelil ve perişan duşmezsin.
Ne ki herkes gormez mihnetteki rahmeti amma nihayetinde sozun guzelini duyup kulak verenler ve kahrın icindeki lutfu gorenler icin ne guzel soylemiş Niyazi-i Mısri:
Kahrı lutfu şey-i vahid bilmeyen ceker azap
Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi
Diyanet Aylık Dergisi / Mayıs 2017
__________________
[Ey Salik!] Mihnetle Gelen Rahmet
Dini Bilgiler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- [Ey Salik!] Mihnetle Gelen Rahmet