Başımıza gelen musibetlerden hangisinin imtihan, hangisinin hatamızın karşılığı, hangisinin Allah’ın hediyesi olduğunu sınıflandırma imkÂnımız yoktur. Biz hepsinin de imtihan, hepsinin de hatalarımızın karşılığı, hepsinin de Allah’ın hediyesi olduğunu duşunmemiz ve kusurumuz varsa tovbe etmemiz gerekir. Yani bir hastalıkta birden fazla tecellî gormeliyiz. Nitekim Ustad Bediuzzaman Hazretleri: “Musibet cinayetin neticesi, mukÂfatın mukaddemesidir”1 diyerek gunahlarımızın karşılığı olan musibetin, aynı zamanda sabrımızı olcen bir imtihan vesilesi de olduğunu bildiriyor.
Bedîuzzaman Hazretleri, Hazret-i Eyyûb AleyhisselÂm’ın hastalığını tahlil ettiği İkinci Lem’a’da da, insanoğlunun başına gelen musibet ve hastalıkları, bel ve sıkıntıları, hafif veya ağır acıları ve yaraları ele alır ve kader cihetiyle bunların altında yatan hikmetlere ışık tutar. Bilindiği gibi Eyyûb AleyhisselÂm pek cok yara bere icinde epey muddet kaldığı halde, o hastalığın buyuk mukÂfatını duşunerek, tam bir sabır cağlayanı olmuştu. Yaralarından doğan kurtlar zikir yeri olan diline ve kalbine iliştiği zaman kulluğuna zarar geleceği duşuncesiyle, kendi istirahatı icin değil; Allah’a kulluğunun selÂmeti icin, “Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye du ediyor. CenÂb-ı Hak da onun halis, safi, garazsız ve sırf Allah icin yaptığı duÂsını harika bir surette kabul ediyor, ona şifa veriyor ve Âfiyet ihsan ediyor.
Hazret-i Eyyûb AleyhisselÂmın tum insanlık icin ornek bir sabır kahramanı oluşu ve sabrı hayatıyla tebliğ edişi uzerinde elbette durmamız, dersler cıkarmamız ve ibretler almamız gerekir. İşte Ustad Hazretleri, Eyyûb AleyhisselÂmın duÂsını konu alan Enbiya Sûresinin 83. Âyetini boyle bir ihtiyaca cevap olarak tefsir ediyor ve insanlığın yaşadığı musibetler, hastalıklar ve dertler hakkında, beş nukte icinde muhtelif ve orijinal değerlendirmelerde bulunuyor. İlk dort nukteyi kısaca hatırlayalım:
Birinci Nukte: Burada butun yoğunluk icimizde ve ruhumuzda hissettiğimiz manevî yaralarımıza tahsis edilmiştir. Hazret-i Eyyub AleyhisselÂmın bedenî yaralarının karşılığında, bizim de ruhî yaralarımızın olduğuna dikkat cekilmiş; bedenî yaraların nihayet yuz yıllık bir hayatı tehdit ettiği, fakat bizim manevî yaralarımızın pek uzun olan ebedî hayatımızı sıkıp mahvetmeye calıştığı kaydedilmiştir. Burada bildirilmiştir ki, tevbe ve istiğfarla cabuk imha edilmeyen her bir gunah kalbi siyahlandırıyor.
İkinci Nukte, maddî hastalıkları konu alıyor ve insanın hastalıklara karşı şikÂyet etmesinin hakkı olmadığını, cunku insanın vucut elbisesinin mulkiyetinin tamamen CenÂb-ı Allah’a ait olduğunu hatırlatıyor. Bununla beraber maddî musibetler insana sevap ve feyiz kaynağı teşkil etmektedirler. Nitekim musibete uğrayan kişi zaafını ve aczini tam hissederek Rabb-i Rahîm’ine tam sığınmakta, yalnız O’nu duşunmekte, yalnız O’na yalvarmakta ve boylece halis bir ibadet haline ulaşmaktadır. Oyle ki, riyasız bir ibadet hukmunde olan boyle hastalıklar, yaralar, bereler, sakatlıklar ve musibetler, bu noktadan, aslında birer RahmÂnî hediye olarak başımıza gelmektedir.
Ucuncu Nukte, sevap sebebi olan maddî musibetlerin, hastalıkların ve yaraların insanı Allah’a daha cok yaklaştıracağını ve duÂya zemin hazırlayacağını nazara veriyor.
Dorduncu Nukte, maddî musibetlere, hastalıklara ve yaralara karşı sabır kuvvetini kullanma adabını konu alır ve bize Hazret-i Eyyub AleyhisselÂmın sabrını oğretir.
Şuphesiz musibetin her turlusunden CenÂb-ı Hakk’ın yardım ve inayetine sığınmalıdır. CenÂb-ı Hak cumle ehl-i imanı maddî manevî musibetlerden korusun. Âmin.
Dipnotlar:
1- Sunûhat, s. 47.
__________________