Arapca bir kelime olan Cevşen, sozlukte \"bir tur zırh, savaş; elbisesi\" anlamına gelmektedir.Terim olarak Şiî kaynaklarında Ehl-i Beyt tarîkıyle Hz. Peygamber’e isnad edilip Cevşen-i Kebîr ve Cevşen-i Sagîr diye bilinen, metinleri birbirinden farklı uzun bir duÂnın adıdır.


Cevşen-i Kebir: Diğerine nisbetle cok daha meşhûr olup (Cevşen) denilince genellikle bu du akla gelir. Mus el-KÂzım - Ca’fer es-SÂdık - Muhammed el-BÂkır - ZeynelÂbidîn - Hz. Huseyin ve Hz. Ali tarîkıyle Hz. Peygamber’e isnÂd edilir.


Anlatıldığına gore Asr-ı saÂdet’te cereyan eden savaşların birinde (bir rivÂyette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve uzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini acarak Allah’a du etmiş, bunun uzerine gok kapıları acılarak CebrÂil gelmiş ve \"Ey Muhammed! Rabbin sana selÂm ediyor ve uzerindeki zırhı cıkarıp bu duÂyı okumanı istiyor.

Bu du hem sana hem de ummetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacak.\" demiştir. Olayla ilgili Şiî kaynakları, CebrÂil’in Hz. Peygamber’e soz konusu duÂnın onemi ve fazîletiyle ilgili geniş bilgi verdiğini de kaydeder.


Cevşen-i Kebîr, her biri Allah’ın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtiv eden yuz bolumden ibaret uzunca bir duÂdır.

Her bolumun sonunda \"SubhÂneke y l ilÂhe ill ente’l-emÂne’l-emÂn hallisnÂ/ecirnÂ/neccin mine’n-nÂr\" (SubhÂnsın y Rab! Sen’den başka yoktur ilÂh! EmÂn diliyoruz Sen’den, Koru bizi Cehennem’den!) ibaresi tekrarlanmaktadır.


Bu yuz bolumden yirmi beşinin başında \"ve es’eluke bi-esmÂik\" ibaresi bulunmakta ve \"y Allah, y RahmÂn, y Rahîm\" şeklinde Allah’a ait isimleri ihtiva etmektedir.


Bu ifade ile başlayan her bolum arasında ise genellikle uc paragraf hÂlinde \"YÂ hayra’l-GÂfirîn\" ibaresiyle başlayıp devam eden değişik munÂcatlar şeklinde duÂlar yer alır.


Boylece duÂnın tamamı Allah’a ait iki yuz elli isim ile yedi yuz elli sıfat ve munÂcÂtı kapsamış olur. Butun bu munÂcatların ana gayesi, duÂnın muhtevasından ve her faslın sonunda tekrarlanan \"el-EmÂn el-EmÂn hallisn mine’n-nÂr\" ifadesinden de anlaşılacağı gibi, dunya Âfetlerinden ve Âhiret azabından kurtuluş niyaz edilmektedir.


Cevşen-i Kebîr ozellikle Şiî dunyasında oldukca rağbet gormuş, gerek mustakil olarak, gerekse ceşitli du mecmuaları icinde bircok defa basılmış ve şerhleri yapılmıştır.


Muhtevasının guzelliği, ifadelerinin akıcılığı ve okunduğunda elde edilebilecek dunyevî ve uhrevî iyi sonuclara dair rivayetlerin cokluğu sebebiyle olacaktır ki Cevşen-i Kebîr Turkiye’de bazı Sunnî muslumanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır.

DuÂyı Ahmed ZiyÂeddin GumuşhÂnevî, tarikata dair bircok evrÂd ve ezkÂrı derlediği Mecmûatu’l-AhzÂb adlı eserinde nakletmiş, daha sonra ozellikle RisÂle-i Nûr talebeleri tarafından mustakil olarak bircok defa basılmış ve Turkce’ye de tercumeleri yapılmıştır.


Şiî kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı bolumler ile isim ve sıfatların sıralanışında takdim ve tehirler, bazı kelime ve harflerde değişiklikler, ozellikle bolumlerin başlangıc ve bitimlerinde tekrarlanan cumlelerde eksiklik veya fazlalıklar goze carpmaktadır. Yine bu kitaplarda 100. bolumden sonra zikredilen ve \"Allahumme rabbenÂ\" diye başlayan kısım da rivÂyetin aslında mevcut değildir.


Bu farklılıklar, Turkiye’de basılan kitapların duÂyı Şiî kaynaklarından değil, Mecmûatu’l-AhzÂb’da rivÂyetin aslına ve kaynağına işaret edilmeden nakledilen metinden almalarından kaynaklanmaktadır.

Cevşen-i Kebîr’in Suleymaniye Kutuphanesi’nde mustensihi ve istinsah tarihi bilinmeyen bir nushası mevcuttur(el-Cevşenu’l-Kebîr, Hacı Mahmud Efendi, nr.1986/4, vr.62a-77b).1


Prof.Dr. Davut AYDUZ

__________________