İslam'ı ve Muslumanlar'ı tarihsel duşman olarak bellemiş bulunan Batı'nın, bu duşmanı ortadan kaldırmak veya en azından etkisiz hale getirmek icin tarih boyunca ceşitli yontemler kullandığını, bu durumun gunumuzde de aynen devam ettiğini ayrıca belirtmeye gerek yok.
Haclı seferleri, fiilî işgaller, somurgeleştirme, misyonerlik faaliyetleri ve nihayet Oryantalistler'in gayretleri, Batı'nın İslam'ı cokertme emelini gercekleştirmek uzere uygulamaya koyduğu yontemlerden belli başlılarıdır.
Bu yazının konusunu, bunlar arasında Oryantalistik yontemin ilgi alanına giren ve kaynağını orada bulan bir "problem" oluşturmaktadır: Sunnet'in otoritesi ya da Hz. Peygamber (s.a.v)'in teşri (hukum koyma) yetkisi.
Kur'an'ın tefsiri, beyanı, hayata acılımı noktasında tek bağlayıcı merci Sunnet'tir ve bu, bizzat Kur'an tarafından ortaya konmuş bir realitedir. Efendimiz (s.a.v)'e itaati ve ittibayı emreden, O'na muhalefetten sakındıran Kur'an ayetleri bu hususu tartışma goturmez bir kesinlikte ortaya koymaktadır.
Bu noktayı bir-iki ornekle biraz acacak olursak;
Kur'an-Sunnet İlişkisi
Bu ilişkiyi şu şekilde başlıklar altında tasnif edebiliriz:
1. Sunnet'in Kur'an'ı teyit edici ozelliği.
Kur'an bir konuda hukum getirir, Sunnet de o hukmu halin icaplarına gore farklı şekillerde ifadeye koyar. Ancak burada Sunnet, Kur'an'ın getirdiği hukmu teyit etmekten başka bir fonksiyon icra etmez.
Bunun orneği, "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. (Ancak) karşılıklı rızaya binaen yapılan ticaret olursa başka"[1] ayeti ile Efendimiz (s.a.v)'in şu hadisidir: "Bir muslumanın malı, kendi gonul rızası olmadan (başkasına) helal değildir." Bu hadisin, mezkûr ayetin getirdiği hukmu farklı bir şekilde ifade ve bu şekilde teyit ettiği acıktır.
2. Sunnet'in Kur'an'ı beyan edici ozelliği.
Kur'an'da acıklanyama ihtiyac gosteren ayetler bulunduğu acıktır. Bizzeat Kur'an bu noktayı şoyle ifade etmektedir: "Ey Resulum! Cebrail sana vahiy getirdiği zaman) onu hemen ezberleyivermek icin dilini kımıldatma. Doğrusu o vahyolunanı sana ezberletmek ve okutturmak bize aittir. Oyleyse biz onu Cebrail'e okuttuğumuzda sen onun okunuşunu takip et (dikkatle dinle). Sonra onu beyan etmek de bize aittir."[2]
Burada Allah Teala, Kur'an ayetleri zımnında ayrıca beyana ihtiyşac gosterenler bulunduğunu ve o beyanın da yine vahiyle Efendimiz (s.a.v)'e gosterileceğini ifade buyurmaktadır.
Kur'an'ın beyan edilmesi gereken ayetler ihtiva ettiği gerceği bir diğer ayette de şoyle zikredilmektedir: "Sana da Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara acıklayasın; ta ki duşunup anlasınlar."[3]
Bir onceki ayette Kur'an ayetlerini beyan etme işini bizzat Allah Teala tekefful buyurmuşken, bu ayette beyan işinin Efendimiz (s.a.v)'e ait bir gorev olduğu belirtilmektedir. Acaba burada bir tezat yok mudur?
Bu soruya cevabımız "hayır"dır. Zira Efendimiz (s.a.v) aşağıda ayrıntılarıyla zikredeceğimiz gibi Kur'an'ı beyan ederken –haşa– kendiliğinden bir şey soylememekte, tam aksine, Kur'an'ı beyan sadedindeki Sunnet, vahiyle Efendimiz'e oğretilmektedir. Ancak bu vahiy kur'an dışı bir vahiydir.
Bunun boyle olduğunu, yukarıda mealini zikrettiğimiz el-KıyÂme ayeti ortaya koymaktadır. Zira o ayete yakında baktığımızda şunu goruyoruz: Allah Teala, Kur'an ayetlerinin beyanının kendisine ait olduğunu ifade buyurmaktadır. Oyleyse Kur'an'ın beyana ihtiyac gosteren her ayetinin ya başka bir ayet veya Kur'an dışı vahiy tarafından yerine getirilmiş olması gerekir. Birinci ihtimal tamamiyle gecersizdir. Zira Kur'an'ın beyana muhtac her ayetinin yine bizzat Kur'an'ın başka bir ayeti tarafından beyan edildiğini goremiyoruz. Aşağıda zikredeceğimiz ornekler bunu acık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Oyleyse Kur'an'ın beyanı sadedinde varit olan sunnetlerin, Efendimiz (s.a.v)'e Kur'an dışı (gayri metluvv) bir vahiyle iletildiğini soylemek zorundayız. Aşağıda zikredeceğimiz ornekler de zaten bu noktayı ayan beyan ortaya koymaktadır.
Sunnet'in Kur'an'ı beyan edici ozelliği teknik olarak birkac şekilde gercekleşmektedir.
A. Kur'an'ın "mucmel" nasslarını tefsir veya "muşkil" nasslarını beyan eden sunnet.
Kur'an'da "Namazı kılın, zekÂtı verin" buyurulduğu halde namazın nasıl, ne zaman, ne miktarda kılınacağı, zekÂtın kim tarafından, hangi mallardan, ne miktarda ve kimlere verileceği hususları acıklanmamıştır. İşte butun bu ve benzeri hususların beyanı Sunnet tarafından yapılmıştır.
B. Kur'an'ın umum ifade eden ayetlerini tahsis eden sunnet.
4/en-NisÂ; 23-4 ayetlerinde kendileriyle evlenilmesi haram olan kadınlar zikredilmiş ve sonunda da, "Bunların dışındakiler size helal kılındı" buyurulmuştur. Ancak Efendimiz, "Kadın, halası, teyzesi, erkek veya kız kardeşinin kızı uzerine nikÂhlanamaz"[4] buyurmak suretiyle ayette gecen "bunlar dışındakiler" ifadesini tahsis etmiştir.
C. Kur'an'ın mutlak ayetlerini takyit eden sunnet.
Kur'an'da, "Hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerini kesin"[5] buyurulmuştur. Bu ayet "el kesme" işini mutlak bırakmış, hangi elin, neresinden kesileceğini veya iki elin mi, yoksa bir elin mi kesileceğini ayrıca belirtmemiştir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in uygulaması, sağ elin bilekten kesileceğini hukme bağlayarak bu ayettekı ıtlakı takyid etmiştir.
3. Kur'an ayetini nesh eden sunnet.
Bu husus ulema arasında ihtilaflıdır. Sunnet'in Kur'an'ı nesh edici ozelliğinin bulunmadığını soyleyenler yanında, ozellikle mutevatir sunnetin Kur'an ayetini nesh edebileceği goruşu Hanefîler tarafından benimsenmiş ve şoyle orneklendirilmiştir:
Kur'an'da, "Birinize olum geldiği zaman eğer bir hayır (mal) bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara munasip bir şekilde vasiyette bulunmak Allah'tan korkanlar uzerine bir borctur"[6] buyurulmak suretiyle vasiyetin, mal bırakacak kimse icin bir yukumluluk olduğu belirtilmiştir. Ancak Efendimiz (s.a.v), "Bilin ki Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Artık mlirascı lehine vasiyet yoktur"[7]
Keza Kur'an'da, "Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman…"[8] buyurularak namaza kalkıldığı zaman abdest alınması emredilmiş ve abdestin nasıl alınacağı ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bir kısım ulema, bu ayetin zahirinin her namaza kalkıldığında abdest alınmasını gerektirdiği kanaatindedir. Ancak Sunnetbu hukmu nesh etmiş ve bir tek abdest ile birkac namazın kılınabileceği hukme bağlanmıştır.
4. Kur'an'da yer almayan birtakım konularda hukum koyan sunnet.
Kur'an-Sunnet ilişkisi bağlamında en fazla tartışılan nokta burasıdır. Bir yaklaşıma gore Sunnet'in Kur'an'da yer almayan hukumler getirdiğini soylemek, Hz. Peygamber (s.a.v)'i –haşa– Allah Teala'ya ortak koşmak demektir. Hz. Peygamber (s.a.v) Allah Teala'nın ortağı değil, elcisidir. Dolayısıyla Sunnet'e boyle bir yetki tanımak Hz. Peygamber (s.a.v)'e iftira olduğu gibi, aynı zamanda şirktir.
Bu yaklaşımın ciddiye alınır yanı bulunmadığını bircok yonden ortaya koymak mumkundur. Her şeyden once şunu belirtelim ki, Sunnet'in Kur'an'da bulunmayan mustakil hukumler getirebileceğini/getirdiğini soyleyenler, bunu, Hz. Peygamber (s.a.v)'in –haşa– kendi arzusuna gore yaptığını soylememektedir. Bu turlu sunnetler de tıpkı Kur'an'ın beyanı sadedinde varit olan sunnetler maddesinde belirttiğimiz gibi gayri metluvv (Kur'an dışı) vahiyle sadır olmaktadır. Yani Kur'an ayetiyle bu turlu sunnetlerin kaynağı birdir.
Kur'an'da Hz. Peygamber (s.a.v)'in Kur'an dışında da vahiy aldığını gosteren ayetlerin bulunduğu vakıası, bu soylediğimizi ispat eden en onemli delildir. Ezcumle Kur'an'da gecen "hikmet" kelimesinin Sunnet olduğunu bircok delil ortaya koymaktadır. İkinci olarak 66/et-Tahrim, 3 ayeti Hz. Peygamber (s.a.v)'in Kur'an dışı vahiy aldığını hicbir tartışmaya yer bırakmayacak acıklık ve kesinlikte haber vermektedir:
"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir soz soylemişti. Fakat eşi bu sozu başkalarına haber verip, Allah da bunu Peygamber'e acıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirip bir kısmından da vaz gecmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi, "Bunu sana kim bildirdi?" dedi. Peygamber, "Alîm ve Habîr olan Allah haber verdi" dedi."
Burada eşinin, Hz. Peygamber (s.a.v)'in kendisine verdiği sırrı başkasına acıkladığı belirtilmekte ve bunu da Allah Teala'nın Efendimiz (s.a.v)'e bildirdiği acıkca belirtilmektedir. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v)'in o eşinin o sırrı başkasına soylediği hicbir Kur'an ayetinde yer almamaktadır. Dolayısıyla bu haber Efendimiz (s.a.v)'e gayri metluvv bir vahiyle iletilmiştir demekten başka yol yoktur.
Sunnet'in vahiy kaynaklı olduğunu ortaya koyan bir diğer ayet de 8/el-EnfÂl, 7 ayetidir: "Hatırlayın ki Allah size, iki taifeden birinin sizin olduğunu vahyediyorddu. Siz de kuvvetsiz olanın sizin olmasını istiyordunuz…"
Burada gecen "iki taife"den biri, Ebû SufyÂn idaresinde Şam'dan gelmekte olan ticaret kervanı, diğeri ise Ebû Cehil komutasındaki Kureyş ordusudur. Ayetin konumuz acısından onem arz eden yeri, iki taifeden birinin Mu'minler'e daha once vaat buyurulduğunu belirtmesidir. Oysa Kur'an'ın hicbir ayetinde boyle bir vaat yer almamaktadır. Dolayısıyla soz konusu vaat, Kur'an dışı bir vahiyle Efendimiz (s.a.v)'e iletilmiş o da ashabına bildirmiştir.
Ote yandan Kur'an'da, "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin). Eğer bir şey hakkında anlaşmazlığa duşerseniz, onun cozumunu Allah'a ve Resulu'ne havale edin"[9] buyurulmuştur.
Burada "itaat edin" emri Allah Teala icin ayrı, Hz. Peygamber (s.a.v) icin ayrı zikredilmiş, bir diğer ifadeyle ikinci husus ile ilk husus atıf harfi ile birbirinden ayrılmıştır. Lugat kaidesi, atıf harfi ile birbirinden ayrılan hususların birbirinden farklı olmasını gerektirir. Dolayısıyla Allah'a itaat ile Resul'e itaat, birbirine karıştırılmaması gereken hususlardır. Allah Teala'ya itaat Kur'an'a itaat iken, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat Sunnet'e itaattir.[10]
Netice
Sunnet Kur'an'ın –haşa– rakibi değil, beyan ve tefsir edicisidir. Ozellikle dinin tebliği ve Kur'an'ın beyan ve tefsiri sadedinde varit olmuş sunnetlerin vahiy kaynaklı olduğu vakıası goz onunde bulundurulduğunda bu tur sunnetler ile Kur'an ayetlerinin kaynağının aynı olduğu sonucu kendiliğinden ortaya cıkmaktadır.
Kur'an'ın beyanı sadedinde varit olan ve hukum bildiren sunnetlerin vahiy kaynaklı olduğu gerceği kabul edilmeden sağlıklı bir Kur'an ve Sunnet tasavvuruna sahip olmak mumkun değildir. Sunnet'i sadece Kur'an'da yer alan hukumlerin tefsiri sahasıyla sınırlandırmak, her şeyden once Kur'an'a aykırı bir tutumdur. Zira Sunnet'in fonksiyonunun bu şekilde sınırlandırılabileceğini Kur'an'a dayanarak isbat etmek mumkun olmadığı gibi, vakıa da bunun tersini gostermektedir.
Vahiyden aldığı bu yetkiye istinadendir ki Sunnet, haram-helal konusunda olduğu gibi ibadetler ve muamelat sahasında da hukum koyma mevkiindedir. Yukarıda zikrettiğimiz (kadının, halası, teyzesi, erkek ve kız kardeşinin kızı uzerine nikÂhlanamayacağını belirten) hadis dışında, mesela ehlî eşek etlerinin yenmesini yasaklayan hadis de aynı ozelliktedir. Usul kitaplarında daha fazla ornek gorulebilir.
Kur'an'ın hangi hususları yer vermesi gerektiğini ve neleri ihtiva etmemesi icap ettiğini belirlemek bizlerin yetkisinde değildir. Kur'an'da yer alan nice hukumler vardır ki, Sunnet tarafından ortaya konanlardan daha az onemli olduğu kesindir.
Mesela yukarıda değindiğimiz abdest ayeti boyledir. Bu el-MÂide ayetinde abdestin nasıl alınacağı neredeyse butun detayları zikredilerek belirtilmişken, namazın nasıl kılınacağı konusunda hicbir izah yer almamaktadır. Oysa abdest, namaz icin teşri kılınan bir vasıtadır ve kendisi mustakil bir ibadet değildir. Boyle olduğu halde namaz hakkında Kur'an'da nicin izahat verilmediği sorusunun cevabı, Sunnet'in vahiy kaynaklı olduğu kabul edilmeden verilemez. Bu tarz pek cok mesele zikredilebilir.
Meselenin bir de şoyle bir boyutu var: Sunnet'in Kur'an'da yer almayan hukumler getiremeyeceğini soyleyenler, coğunlukla Kur'an'ın ihtiva etmediği hukumler ve durumlar hakkında ictihad yapılmasını hararetle savunanlardır. Hatta bunlar icinde Kur'an'da yer alan hukumlerin dahi bağlayıcı olmadığını soyleyenler vardır. Bu durumda hayatın idamesi icin yeni ictihadlar yapılması zarureti doğmaktadır.
Ancak bu durum şoyle bir netice doğurmaktadır: Sunnet vahiy kaynaklı olduğu halde Kur'an'da bulunmayan hukumler getiremez; ama bizler ictihad ederek Kur'an'da bulunmayan konularda (hatta "tarihselcilere gore: Kur'an'ın yer verdiği teşrii hukumler sahasında bile) ictihad ederek hukum koyabiliriz, koymalıyız.
Sonucta Sunnet'ten esirgenen bir teşri yetkisi, kendisini ictihad aynasında goren herkese tanınmış olmaktadır. Bu da ayrı bir garabet olarak onumuzde durmaktadır.
[1] 4/en-NisÂ, 29.
[2] 75/KıyÂme, 16-9.
[3] 16/en-Nahl, 46.
[4] el-BuhÂrî, "NikÂh", 27; Muslim, "NikÂh", 37.
[5] 5/el-MÂide, 38.
[6] 2/el-Bakara, 180.
[7] el-BuhÂrî, "VesÂyÂ", 6; Ebû DÂvud, , "VesÂyÂ", 6; İbn MÂce, , "VesÂyÂ", 32.
[8] 5/el-MÂide, 6.
[9] 4/en-NisÂ, 59. [10] Bu konuda daha ayrıntılı bilgi icin bkz. Abdulganî AbdulhÂlık, Hucciyyetu's-Sunne, 334 vd.; Ebubekir Sifil, Modern İslam Duşuncesinin Tenkidi, I, 34 vd.
ebubekirsifil sitesinden alıntıdır.
__________________
Sunnet'in otoritesi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Sunnet'in otoritesi