Animizm (Ruhlara Tapma İnancı):

Animizm, insan değer yargısı acısından gizemciliği on plana alan bir şirk anlayışıdır; Ataların ruhlarına tapma esasına dayanan politeist bir inanctır.

Tevhid dinlerinin tahrif edilip yozlaştırılmasındaki faktorlerin başında animist yaklaşımlar gelir. Yani, vahiy denen ilÂhî mesajlar doğrultusunda yaşayan insanlar, başta yalnız Allah'a ibÂdet ederlerken ceşitli sebeplerin etkisi altında bazı şahsiyetleri yuceltmeye ve onlara bir zaman sonra mitolojik birtakım kimlikler mal etmeye calışırlar. Bu yuceltilmiş insanlar olunce, ruhları şÃ‚d olsun diye ilk başlarda duzenlenen mÂsum torenler zaman icinde farklı icerikler kazanarak onlara tapınma torenlerine donuşur.

Kur’Ân-ı Kerim, bu konuda ornekler verir. Nuh kavminin şirki anlatılırken, kendilerine tapılan Vedd, SuvÂ, Yeğûs, Yeûk ve Nesr isimleri gecmektetedir. (Bkz. 71/Nuh, 23). Bu adların, vaktiyle Nuh peygamberin kavminden mu’min ve sÂlih kimseler olduğu, olumlerinden sonra tanrılaştırıldığı belirtilir. Onlar olunce, şeytan onların kavmine, onların daha once oturmuş oldukları yerlere anıtlar (ensÂb) dikmelerini ve bunlara onların adlarını vermeleri telkin etti, onlar da boyle yaptılar. Bunu yapanlar olunceye kadar onlara tapılmadı. Fakat onlar olup de buna dair ilim kalkınca onlara taptılar (BuhÂrî, Tefsir, Nûh Sûresi, 6/73; Suad Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, s. 372). Arap muşriklerin de aslında taş ve benzeri maddelerden yapılmış putlara değil; onların temsil ettiği ruhlara taptığı bazı kaynaklarda ifade edilir.

Henuz tazeliğini koruyan KurÂn-ı Kerim’in icinde en ufak bir değişiklik sozkonusu olmamasına rağmen, İslÂm dunyasının mensupları arasında da animist eğilimler hızla yayıldığına gore, eski dinlerin turlu turlu yorumlarla ne hale gelmiş olabileceklerini tahmin etmek hic de guc değildir. Bugun İslÂmımsı dunyanın her yerinde gecerli bir din modeli olarak benimsenmiş bulunan “istimdatcı” mistik inanışlar bu gerceği cok carpıcı bir şekilde kanıtlamaktadır. İstimdat, uluların, erenlerin, yani velilerin ruhlarından, rûhÂniyetlerin rûhÂniyetlerinden medet ve bereket dilemektir. Bazı turbeleri, kabirleri, anıt mezarları animizmin mÂbetleri/tapınakları olarak işlev gormektedir. Binlerce turbede yatan insanların hic birinin “ben oldukten sonra uzerime turbe yapın” dediği asla kanıtlanmadığı halde, bu yapıların İslÂm’a rağmen gercekleştirilmesi ve hergun yuz binlerce insan tarafından ziyaret edilerek buralarda ceşitli dileklerde bulunulması, animist inancın nasıl yerleşip kemikleştiğini cok acık şekilde ortaya koymaktadır.

Animist bir temele dayanan inanışlar, her toplumun, zaman icinde geleneklerinin, dunya goruşunun, tarihî gerceklerinin ve genel kulturunun etkisi altında farklı bicimler aldığını gostermektedir. MeselÂ, İslÂm’ı kabul etmiş toplumlardan bazıları Âlimlere veya Âlim kisvesinde gordukleri şeyhlere, kahramanlara ve ozanlara kutsal kimlikler mal etmiş, onlara, oldukten sonra “evliy” diye bir sıfat takarak olağanustu yuceltmeye calışmışlardır.

Animizm, cok acık bir şirktir. Gecmişlere saygı olarak acıklanması mumkun değildir. HÂlÂ, nice insan, memleketini kurtaran, koruyan ve kollayanların (hoş, kimden ve ne kadar koruyup kurtardığı tartışılır ya), kutsallaştırılan bazı ruhlar ve rûhÂniyetler olduğuna inanır. “Onlar olmasa, biz coktan duşman esÂretine duşmuş veya helÂk olmuştuk” der.

Mu’min ataları sevmek ve saymak; ancak onları rahmetle anmakla, Allah’ın merhametine her zaman muhtac olduklarına, olmuş ve Rableriyle artık başbaşa kalmış bulunduklarına, bu insanların hepsinin de -coğunluğun zannettiği gibi- istisnasız kurtulmuş, cennetlik evliyÂlar olmayabileceklerine, herkes gibi onların da Allah'a hesap vereceğine, belki coğunun cennete bile giremeyeceğine, durumlarının tamamen mechulumuz olduğuna, hatta onların soyundan gelip gelmediğimizi bile kesinlikle bilemediğimize, onun icin sadece onlara değil; butun musluman oluleri hayır ve du ile anmamız, gunahlarının affolması icin Allah'a yalvarmamız gerektiğine inanmakla olur. Onlara gercek saygı ve sevgi ancak boyle olur; onları putlaştırarak, şirke Âlet ederek değil!

Uzerlerine koca koca kubbeler, kale gibi anıtlar Firavunlar gibi anıtkabirler dikerek, sandukalar yaparak şebekelerine caput bağlayıp yuz surerek, anılarına gorkemli torenler duzenleyip Firavunlara yapıldığı gibi huzurlarında saygı duruşunda bulunularak, onlardan himmet ve bereket bekleyerek, bizi muradımıza erdirmeyi isteyerek, sorunlarımızın cozumlenmesinde bize yardımcı ya da ilham kaynağı olmalarını dileyerek, onlara yazılı dilekceler ve hediyeler sunarak, hele savaşlarda ordunun on saflarında duşmana karşı carpıştıklarına inanarak (ki ordu, boyle bir şeye asla inanmaz), onlara saygı gostermek, tevhid dini İslÂm’ı yalanlamaktan farksızdır. Gercek animizm budur.

Cinciler, cinciler, medyumlar, ruh cağırdığını iddia edenler aracılığıyla ruhu, olması gerekenden cok farklı yerlere cıkaran somurucu sahtekÂrlar da ruh konusuna buyuk capta şirk ogeleri katmaktadır. Tevhid dini İslÂm’ın mucadele ettiklerinin başında gelmesine rağmen, halk arasında cok yaygın şekilde hukmunu surduren, kapı ve duvarlara asılan nazar boncuğu, at nalı, okuz gozu, muska ve levhaların, binaya veya arabaya gelecek kaza ve belÂları def edeceğine inanılan kurbanın(!) alna surulen kanı gibi, orneklerin coğaltılabileceği endÂd ve ensÂb, temsil ettiği simgeler veya koruyucu(!) ruhî guc anlayışı, ruha tapmanın bulaşıcı mikroplarının ne denli salgın itikadî hastalıklara yol actığını gostermektedir. Totem anlayışına benzer motifler taşıyan bazı parti, spor klubu, ırk, ulus sembollerinin de temsil ettiğine inanılan simgesel ozellikleri, onlarda var sayılan ruhsal ozelliklerle ilişkilendirilebilir.
Ahmed Kalkan
__________________