Cocuğun dollenmeden itibaren gelişimi uc bolge icinde olmaktadır. Bu uc bolge:

1. Fallop borusundaki bolge; bu bolge spermle yumurtanın birleştiği ve yumurtalığın rahime bağlı olduğu bolumdur.

2. Ceninin tutunarak gelişmeye başladığı rahim duvarının icindeki bolme.

3. Ceninin ozel bir sıvı dolu kese icerisinde gelişmeyi surdurduğu bolge.

Kuran-ı Kerim konuyla ilgili olarak şoyle demektedir:

"....Sizi annelerinizin karınlarında, uc karanlık icinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (donuşturup) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mulk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl cevriliyorsunuz?" (Zumer Suresi, 6)

Bu arada, zaman gectikce, başlangıcta jelatini andıran ceninde buyuk bir değişim gorulur. İlk baştaki o yumuşak yapının icinde vucudun dik durmasını sağlayacak sert kemikler oluşmaya başlar. Hem de her kemik yerli yerinde! Diğer bir deyişle başlangıcta aynı yapıya sahip olan hucreler farklılaşarak, kimi ışığa karşı hassas goz hucrelerini, kimi sıcağı, soğuğu ya da acıyı algılayan sinir hucrelerini veya ses titreşimlerini hissedecek hucreleri oluşturur.

Bu ayrışıma hucreler mi karar vermektedir? Kendi kendilerine, insan gozunu ya da kalbini oluşturmaya karar verip, bu akılalmaz işi onlar mı başarmaktadır? Yoksa onlar bu işe uygun olarak mı yaratılmışlardır? Akıl ve vicdan ikinci seceneği kabul edecektir.

Butun bu anlatılan işlemlerin sonunda, bebek annesinin karnındaki gelişimini tamamlamış ve dunyaya gelmiştir. Bu haliyle anne karnındaki halinden 100 milyon kat buyuk, 6 milyar kat da ağırdır...

Burada anlatılanlar, başka herhangi bir canlının değil, bizim hayata başlangıc oykumuz. İnsan icin, boylesine karmaşık, olağanustu bir olayın kimin eseri olduğunu bulmaktan daha onemli ne olabilir?

Butun bu karmaşık işlemlerin "kendi kendine" oluştuğunu duşunmek akıldışıdır. Hucreler nasıl "karar verip" insan organlarını oluşturabilirler? Zaten ateist "bilim adamları" da olayı -ne demekse- "doğa mucizesi" olarak tanımlıyorlar...

Elbette anlatılan olayların hepsini Allah yaratmaktadır. Hem de her anını, her saniyesini ve her aşamasını. Bu ise yaratışın onemli bir sırrıdır.

"Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dokmekte olduğunuz meniyi gordunuz mu? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?" (Vakıa Suresi, 57-59)

Bu gerceği, bir başka Kuran ayeti şoyle bildirmektedir:

"O’nun bilgisi olmaksızın, hic bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Omur surene, omur verilmesi ve onun omrunden kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gercekten bu, Allah’a gore kolaydır." (Fatır Suresi, 11)

"Akıtılan bir meniden" insana donuşen vucudumuz milyonlarca hassas denge icerir. Biz farkında olmasak da, vucudumuzda yaşamamızı sağlayan son derece karmaşık ve hassas sistemler vardır. Tum bu sistemler, insanın, kendisinin "yapıldığını" anlaması icin, onun tek sahibi, Yaratıcısı ve Rabbi olan Allah tarafından kurulmuş ve işletilmektedir.

"İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'duzen icinde bicim verdi.' Boylece ondan, erkek ve dişi olmak uzere cift kıldı. (Oyleyse Allah,) Oluleri diriltmeye guc yetiren değil midir?" (Kıyamet Suresi, 36-40)

İnsan Allah’ın yarattığı bir varlıktır. Yaratıldığına gore, ustteki ayetin vurguladığı gibi, "kendi başına ve sorumsuz" bırakılacak değildir.


alıntıdır
__________________