El-hamdu lillàhi hakka hamdihî ve's-salĂ‚tu ve's-selĂ‚mu alĂ‚ hayra halkıhî seyyidinĂ‚ muhammedin ve Ă‚lihî ve sahbihî ecmaîne't-tayyibîne't-tàhirîn ve ba'd.
Mulkun yegĂ‚ne mĂ‚liki, kĂ‚inatın ve hĂ‚disĂ‚tın şeriksiz hàlikı, her turlu guc ve kuvvetin sahibi, alemlerin Rabbi, ahkemu'l-hàkimîn ve erhamu'r-rĂ‚himîn Allah-u Azîmu'ş-şĂ‚n'a sonsuz hamd u senĂ‚lar olsun...
Onun Habîb-i Edîbi, nebiyy-i raûf u rahîmi, server-i kĂ‚inĂ‚t, şefii'l-usĂ‚t fi yevmi'l-arasĂ‚t, eşrefu'l-murselîn, seyyidu'l-evvelîne ve'l-Ă‚hirîn, imĂ‚mu'l-muttakîn, rahmetu'llàhi li'l-àlemîn peygamber-i zîşĂ‚nı Ahmed-u Mahmud-u Muhammed-i MustafĂ‚'sına ve Ă‚line, ashĂ‚bına, etbĂ‚ına hadsiz, hesapsız salĂ‚t u selĂ‚mlar olsun...
Rabbimiz bizi Rasûlunun sunnet-i seniyyesinden, evliyĂ‚ u asfiyĂ‚sının nurlu yolundan, bir goz yumup acıncaya kadar bile ayrı duşurmesin... Sırat-ı mustakîminde dĂ‚im, zikrinde, şukrunde ve husn-u ibĂ‚detinde ve taatinde kàim eylesin... Onların zumresiyle haşreylesin... Cennetiyle, cemĂ‚liyle muşerref eylesin... Âmîn... Bi-hurmeti esmĂ‚ihi'l-husnĂ‚ ve bi hurmeti habîbihi'l-muctebĂ‚...
a. Allah Sevgisinin Onemi
Şair:
İlm kesbiyle pĂ‚ye-i rif'at,
Arzû-yu muhĂ‚l imiş ancak;
Aşk imiş her ne var àlemde,
İlm bir kîl u kàl imiş ancak.
demiş. Evet, kĂ‚inat sevgi uzerine yaratılmış, iman sevgi temeli uzerine kurulmuş, din ve tàat sevgi ile makbul olmuş, dindar sevgi sayesinde yuce makamlara yol bulmuştur. Sevginin kaynağı, aslı, esası, mercii, gerceği, hakîkîsi Allah sevgisidir. Cunku her şeyimiz ondandır ve donuşumuz de onadır. Ve her guzelliğin sahibi, hàlikı, mûcidi ve mĂ‚liki de odur.
Allah-u TeàlĂ‚ Kur'an-ı Kerim'inde buyuruyor ki:
(Fesevfe ye'ti'llĂ‚hu bi-kavmin yuhibbuhum ve yuhibbûneh) "İslĂ‚m'ın kadr u kıymetini bilmeyen, imanın onemini kavrayamayan, dinden donen, Rasûlullah'a tĂ‚bî olmayan insanlar olursa, isterse olsun; Allah sonra oyle bir kavim getirecektir ki, (yuhibbuhum) o kavmi Allah seviyor, (ve yuhibbûnehû

(Minkum men yurîdu'd-dunya ve minkum men yurîdu'l-Ă‚hireh) diye mu'minlerin olgunlarını, zayıflarını, "Sizden bazılarınız dunya ile aklı doludur, dunyayı ister; bir kısmı da ahiret sevdasındadır, ahiretin onemini kavramıştır, ahirete rağbet eder." (Âl-i İmran: 152) diye, Peygamber Efendimiz'in etrafındakileri dunyayı sevip ona meyledenler ve ahireti sevip ona rağbet edenler diye ayırırken Kur'an-ı Kerim, bir iki ayet-i kerimede de:
(Yurîdûne vechehû

(Va'sbir nefseke mea'llezîne yed'ûne rabbehum bi'l-gadĂ‚ti ve'l-aşiyyi yurîdûne vechehû ve lĂ‚ ta'du ayneke anhum, turîdu zînete'l-hayĂ‚ti'd-dunyĂ‚ ve lĂ‚ tuti' men ağfelnĂ‚ an zikrinĂ‚ ve'ttebaa hevĂ‚hu ve kĂ‚ne emruhû furutĂ‚.) [Sabah akşam Rablerine, onun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et! Dunya hayatının susunu isteyerek gozlerini onlardan (fakir mu'minlerden) cevirme! Kalbini bizi anmaktan gàfil kıldığımız, kotu arzularına uymuş ve işi gucu (emirlerimize karşı isyan ve) taşkınlık olan kimseye de itaat etme!] (Kehf: 28) ayet-i kerimesiyle, bu aşık-ı sadıkları sevmesi, onlarla beraber olması, onların zahiri gorunumlerindeki tevĂ‚zû ve gosterişsizliğe bakılıp da, kıymetinin anlaşılmama durumunun vukû bulmaması anlatılıyor.
Demek ki, Rasûlullah SAS Efendimiz'in cevresinde oyle insanlar vardı ki, gece gunduz rabbına yana yakıla ibadet ve taat ediyor, dua ve niyazda bulunuyor ve Allah'ın vech-i pĂ‚kini arzu ediyor, o şevk ile yanıp tutuşuyordu.
Allah bize de o yuce idrĂ‚kin, o asil ve ince duygunun, o eşsiz şerefin Ă‚lî makamlarını cûd u lutf u keremiyle bahş u ikrĂ‚m eylesin... Bizi de unsu kurbu, aşkı şevki has haremine kabul buyursun... Ma'rifet ve muhabbet ile taltif eylesin...
Hayatın gàyesi Allah'ı bilmek ve ma'rifetullaha ermek; Allah'ı bilince de ona aşık olup onu sevmektir. Demek ki,
Kad bedĂ‚' bi'l-aşkı fi'l-ekvĂ‚nı kullu mĂ‚ bedĂ‚'
dediği gibi şairin, kĂ‚inĂ‚tın yaratılmasında, (Kuntu kenzen mahfiyyen feahbabtu en u'rafa) [Ben bir gizli hazine idim, bilinmeyi istedim, sevdim.] hadis-i şerîfinde, veya daha onceki ummetlerden nakledilen o mubarek sozde beyan edildiği gibi, Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri'nin sevgisi;
Aşk odu evvel duşer mĂ‚'şuka, andan àşıka,
Şem'i gordum yanmadan yandırmadı pervĂ‚neyi...
"Once mĂ‚şukta aşk hasıl olur, sonra aşıka intikal eder. Şem' de [mum da] once yandı, ondan sonra pervaneyi, kelebeği yandırdı." diyor şair.
Ayet-i kerimede de: Oyle bir kavim getirir ki Allah diye, o kavmin evsafını sayarken, (yuhibbuhum ve yuhibbûnehû

Demek ki, kĂ‚inĂ‚tın yaratılmasında Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri'nin sevgisinin tesiri var. Onun zatındaki sevginin eseri var. Onun icin Fuzûlî'nin mulemmĂ‚ında da şoyle geciyor:
Hak Ă‚ferînişe sebeb etti vucudunu,
Evcebte bi'z-zuhûri zuhûre'l-mukevvenĂ‚t.
Tabii bunlar ayet-i kerimelerden ve hadis-i şerîflerden cıkan yuksek mĂ‚nĂ‚lardır ama, dinleyicilerimiz de yuksek kimseler. Allah o mĂ‚nĂ‚ları anlayanlardan eylesin...
İnsanın vazifesi, hedefi, en yuksek gayesi yaradanını bulmak, bilmek ve onu sevmektir. Ve bu muhabbetullahın mecburi gereği ve tahtında mustetiri ve en yuce şubesi, mahabbet-i Rasûlullah'tır. YĂ‚ni biz Allah'ın kulları, her şeyimiz Allah'tan:
Vucûd cûd-u ilĂ‚hî, hayat bahş-i kadîm...
Varlığımız Allah'ın comertliğinin bir ihsanı, hayat da onun bir ikramı. Her şeyimiz ondan, nimetlerimiz ondan. Onu seveceğiz. O sevginin bir zarûri şubesi de, onun her şeyini seveceğiz. Başta, gonderdiği Rasûlunu seveceğiz.
b. Allah Sevgisinin Gereği
Bir insan bir şeyi sevdi mi, onu her şeyiyle sever. Bir kişiyi sevdi mi, onun her şeyini sever. Bir varlığa sevgi duydu mu, onunla taalluku olan her şeyi sever.
Onun icin, Benî Âmir kabilesinden Mecnun'un, LeylĂ‚'nın bir ara oturduğu, sonra da goc edip gittiği yere geldiği zaman, kalıntıları, duvarları, cadır izlerini optuğunu naklederler. Sormuşlar:
"--Niye boyle opuyorsun bu taşı, toprağı, duvarı?" diye de.
O da cevap vermiş, şiire gecmiş sozu:
Emurru ale'd-diyÂri diyÂri leylÂ,
Ve ukabbilu ve'l-cidÂra ve le'l-cidÂrÂ
Ve mĂ‚ hubbu'd-diyĂ‚ri şevakne kalbî
Ve lÂkin hubbu men sekene'd-diyÂrÂ.
"LeylĂ‚'nın akrabalarıyla beraber oturduğu, kabilenin yerleştiği yerden geciyorum ve kĂ‚h o duvarı, kĂ‚h şu duvarı opuyorum, yuzumu, gozumu suruyorum. Duvarlara aşık olmuş değilim, sevgim duvarlara değil; fakat bir ara bu duvarların arasında, icinde yaşamış olana olan şevkimden bunu boyle yapıyorum." diyor.
Demek ki insan, sevgilisinin oturduğu yerleri bile, mekĂ‚nları bile, duvarları bile boyle bir muhabbetle kucaklıyor.
Zamanemizin aşıklarından birisi hacca giderken, otobusten inmiş Medine-i Munevvere'de, kumlara yuzunu gozunu surmuş. Bir taraftan da hıckırarak ağlıyormuş ve diyormuş ki:
"--Acaba Rasûlullah buraya ayağını bastı mı?.."
Bir zĂ‚t-ı muhterem talebelerine ders verirken ikide birde ayağa kalkıyormuş. Talebeler de mecburen kalkıyorlarmış ayağa... Sonra oturuyormuş, gene oturuyorlarmış. Bir zaman sonra gene kalkıyormuş.
Demişler ki:
"--Efendimiz, hocamız, ustadımız nicin ayağa kalkıyorsunuz?"
Demiş ki:
"--Dışarıda ustadımın torunu oynuyor, kapıdan onu gorunce ustadıma hurmeten, muhabbeten kalkıyorum."
İnsan sevgiliyi sevdi mi, oturduğu mekĂ‚nı seviyor, ayağını bastığı yeri seviyor. Sevdiğinin mutaalikàtını seviyor, cocuğunu seviyor, torununu seviyor, eşyasını seviyor, sacının telini berguzar alıyor yanına, mendilinin arasında saklıyor. Mektubunu muhafaza ediyor, hatırasını muhafaza ediyor...
Evet, hayatımızın gayesi, amacı, uğraşmamızın asıl hedefi olan muhabbetullahın da, şu anlatmak istediğim şekil ile gereği ve bir şubesi, bir parcası muhabbet-i Rasûlullah'tır, Rasûlullah'ı sevmektir. Cunku o şahıs, sıradan bir insan değildir, Allah'ın gonderdiği rasûldur. Şu kitap lĂ‚lettayin kitap değildir, Allah'ın kelamıdır. Onun icin opup başımıza koyuyoruz, onun icin gobeğimizden aşağı bile tutmuyoruz. YĂ‚ni sevgili ile, sevilen ile taalluku oldu mu, soz de kıymet kazanıyor, eşya da kıymet kazanıyor, kişiler de kıymet kazanıyor. Cunku seven, sevdiğini her şeyiyle beraber sever.
Ve Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri Kur'an-ı Kerîm'inde: "Biz Allah'ı seven insanlarız, Allah ehliyiz, Allah yolunun yolcularıyız." diyen ehl-i kitaba; yĂ‚ni, "Biz Allah'ı tanıyoruz, inanıyoruz, Allah yolunun yolcularıyız." diyenlere vahiy indirmiştir ve buyurmuştur ki:
(Kul) "Ey Rasûlum o muddeilere soyle, o iddiacılara soyle: (İn kuntum tuhibbûna'llàh) Eğer Allah'ı gercekten seviyorsanız (fe'ttebiûnî yuhbibkumu'llah) bana tĂ‚bî olun ki, Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmran: 31) Madem Allah'ı seviyorsunuz, o halde Allah'ın gonderdiği elciyi sevmek ve saymak zorundasınız. Sevmemek ve saymamak ve tanımamak olur mu?.. YĂ‚ni vekil asil gibidir. Elci gonderildiği yerin temsilcisidir, o itibara layıktır.
[MZK Hazretleri] Hocamız'ı Haseki Kursu'nun acılışı munasebetiyle lutufları cok olduğundan, sene-i devriyesinde cağırmışlardı. Hocamız da li-hikmetin bendenize buyurdu:
"--Benim yerime sen vekÂlet et, git!" diye.
Ben bir asistan parcasıyım universitede, Hocamızı ziyarete gelmişim; "Sen bana vekalet et!" dedi. Mudur Mahmud Bey de beni aldı. Utancımdan kıpkırmızı oldum, koca ustadlar, Hendekli [Abdurrahman Gurses] Hocaefendi, dersine giriyoruz ayağa kalkıyor, hurmet gosteriyor. Falanca hocanın dersine giriyoruz, hurmet gosteriyor... Neden?.. Ben oranın vekîli olduğum icin. Yoksa yaşca ve o konudaki ilim bakımından elbette onun kadar değilim.
Demek ki, Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri nice nice ayet-i kerimeleriyle Rasûlunun sevgisini de boynumuza borc kılmıştır, emretmiştir, farz kılmıştır. Rasûlullah'ı ozel lutuflar ile, ve mustesna hasletler ile, ve eşsiz emsalsiz guzelliklerle yaratmış. Suzmuş ve secmiş, ovmuş ve sevmiş, adını adıyla yazmış, halkını ve hulkunu, yĂ‚ni bedenini ve edebini son derece hoş eylemiş. Bununla şunları demek istiyorum ki: Evet, onu sevmek Allah'ın emridir, farzdır ama, Allah da onu sevilmemesi mumkun olmayacak guzellikte yaratmış... Mecburen, meclûben sevilecek bir kimse olarak yaratmış.
c. Rasûlullah Sevgisi
Nitekim Rasûlullah'ın nasıl olduğunu soranlara verilen cevaplarda, onu vasfeden rivayetlerde deniliyor ki:
(Men raĂ‚hû bedîheten hĂ‚behû

(Ve men hàletahû ma'rifeten) Ama onu tanıyan, sohbetine gire cıka biraz bilgisiyle haşır neşir olan (ehabbehû

Onun icin Suleyman Celebi'nin Mevlid'inde ne guzel, basit, herkesin anlayacağı ifade ile, sehl-i mumtenî tarzında anlatılmış:
Dediler oğlun gibi hic bir oğul,
Yaradılalı cihan gelmiş değul.
Bu senin oğlun gibi kadri cemîl,
Bir anaya vermemiştir ol Celîl.
Cihan yaratılalı onun gibisi gelmemiş; onun gibisini, bir anneye Allah evlat olarak nasib etmemiş. YĂ‚ni eşref-i benî Âdem. YĂ‚ni insanoğlunun en şereflisi, en ustunu.
Allah farz kılmış muhabbetini, bedenini ve ahlĂ‚kını da aşık olunacak şekilde tertip eylemiş. Cemalini goren, bir daha unutması mumkun olmayan bir bendesi oluyor, tariflere sığmayan aşk ve şevk icinde yanıp tutuşuyor.
Hadis-i şerîflerde de Peygamber SAS Efendimiz cok enteresan bazı hakikatleri bize bildirmiştir. MeselĂ‚, hepimizin ezberlemesi gereken bir hadis-i şerîfinde buyuruyor ki:
(Ve'llezî nefsî bi-yedihî

Sahabe-i Kiram'dan bir zĂ‚t-ı muhteremi yakaladıkları zaman, işkenceyle oldurmeye goturuyorlardı ve ona dediler ki:
"--Bak gordun mu butun bu gelenler başına, bu musibetler, bu belĂ‚lar, bu sıkıntılar o Muhammed'in yuzunden oldu. Ne olurdu şimdi sen ona inanmamış olsaydın, evindeki cocuğunun yanında olsaydın, o bizim elimizde olsaydı. Bak şimdi onun yuzunden seni oldureceğiz." deyince, dedi ki:
(LĂ‚ va'llàhi!) "Allah'a yemin olsun ki, benim canım fedĂ‚ olsun, binlerce kez benim canım fedĂ‚ olsun; ayağına diken batmasına rĂ‚zı değilim! Değil sizin elinize, sizin gibi zĂ‚limlerin eline gecmesine, işkence gormesine razı olmak, ayağına diken batmasına bile rızam yoktur!" dedi.
Rasûlullah'ın yanına gidip gelen muşriklerin murahhas heyetleri, Kureyş kavminin idare meclisindeki yuksek şahsiyetleri diyorlardı ki:
"--Biz kisraların, kayserlerin saraylarına gittik, Sasani İmparatorluğu sarayını gorduk, Bizans İmparatorluğu sarayını gorduk, Habeş'i gorduk, başka yeri gorduk... Hicbir hukumdarın tebeasında, Rasûlullah'ın etrafındaki ashabının ona sevgisi ve bağlılığı gibi bağlılık gormedik." diyorlardı.
Rasûlullah SAS'e sahabe-i kiramın en aşağı ifadesinde: (FidĂ‚ke ebî ve ummî yĂ‚ yasûlullah!) "Annem babam sana fedĂ‚ olsun ey Allah'ın Rasûlu!" diye hitab ederlerdi.
Peygamber Efendimiz bu sevgiye işaret ediyor. YĂ‚ni bu sevgi icinde galeyan edecek ki, insan hakiki mu'min olsun.
Tabii ben buradan, şoyle bir parantez acıp bir şey de soylemek istiyorum ki:
"--Neden Allah CC bir fĂ‚nî kulunu, boyle bir muhabbetle bağlanmak mertebesine cıkarmış? Nicin kullarına, onu bu derece sevmesini kendisi emretmiş ve Rasûlullah da bu emrin gereği olarak, ummetine boyle olması gerektiğini muteaddid hadis-i şerîflerinde acıklamış?.."
Cunku, Allah'ın emrini ondan oğrenecek. Cunku Allah'ın rızası yolunu o yolla bulacak. Cunku onun rehberliğiyle emredecek. Onu sevmeden, ona bağlanmadan, ona itirazsız inkıyad etmeden olmuyor. Onun icin, murşid-i kĂ‚mile de aynı şekilde bağlanmak gerekiyor. Ve o sevgi şirktir diyenlerin iddialarının boşluğu buradan ortaya cıkıyor. Şirk olsaydı, Rasûlullah'a muhabbet de şirk olurdu. Şirk değildir.
Peygamber Efendimiz SAS:
"--Cocuklarınızı iki haslet uzere yetiştirin! Birisi: Rasûlullah'ın muhabbeti... İkincisi: Kur'an-ı Kerim'in muhabbeti."
YĂ‚ni cocukları boyle terbiye edeceğiz ki cocuklar bi-lĂ‚ ihtiyĂ‚r Rasûlullah'ı son derece sevecekler, Kur'an-ı Kerim'e son derece hurmet edecekler. Her ikisi hakkında cok guzel duygular icinde neşv u nemĂ‚ bulmuş olacaklar.
Sahabe-i kiramdan Sevban RA bir gun, Rasûlullah Efendimiz'in gozune gozlerini dikmiş, kendinden gecmiş, mest bir şekilde bakıyor...
Rasûlullah'ın yuzune herkes bakamazdı. YĂ‚ni bazıları diyor ki:
(İclĂ‚len lehû

O kadar saygı var, o kadar hurmet var ki gozunu kaldırıp bakamıyor. Umûmiyetle mescide geldiği zaman, herkesin gozu yerde olurdu. Ama bazı aşık-ı sàdıklar bakabiliyor demek ki. MeselĂ‚, Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz bakarmış, tebessum edermiş. Rasûlullah Efendimiz de ona tebessum buyururlarmış.
Sevban RA bir gun, Rasûlullah'ın cemĂ‚line gozunu dikmiş, boyle mest seyrederken Rasûlullah Efendimiz mutebessim, diyor ki:
"--Hayrola, ne oluyor boyle?.."
Diyor ki:
"--Anam babam sana fedĂ‚ olsun ey Allah'ın Rasûlu! (Etemetteu bi'n-nazari ileyke) Senin cemĂ‚line bakmakla nimetleniyorum yĂ‚ Rasûlullah. Annem babam sana fedĂ‚ olsun. Seni cok seviyorum. Yalnız bir husus var ki, onu hatırlayınca uzuluyorum yĂ‚ Rasûlullah! Dunyadayken cok şukur ki senin sahabenden olmuşum, senin asrında gelmişim, senin sohbetine ermişim, senin yanında bulunuyorum ve seni gorebiliyorum. Ne devlet bana, ne nimet bana...
Amma ahireti duşununce; o zaman gamlanıyorum, kederleniyorum. Cunku sen mutlaka cennete gideceksin ve Makàm-ı Mahmud'a nail olacaksın. Amma ben ya cennete girerim, ya giremem... Cennete girsem bile yĂ‚ Rasûlallah, senin o yuce Makàm-ı Mahmud'un nerede, ben aciz, naciz kulun makamı nerede... Seni orada buradaki kadar sık goremem diye duşununce, uzuntulere gark oluyorum yĂ‚ Rasûlullah!" demişti.
Boyle istikbalde gorememenin tasasına duşuyor yĂ‚ni bazı mubarekler. O zaman Peygamber Efendimiz SAS mujdeliyor ki:
(Yuhşeru'l-mer'u mea men ehabbe) "Kişi sevdiğiyle beraber haşrolacak. Allah fazl u kereminden seveni sevilenden ayırmayacak, aşıkı mĂ‚şuktan ayırmayacak, orada o beraberlik olacak."
Demek ki, seven sevilenle beraber olacaksa da yine bu yoldan da Rasûlullah'ı sevmemiz gerektiği noktasına ulaşıyoruz. MĂ‚dem seven sevilenle beraber olacak, o halde bu dunyada Rasûlullah'ın muhabbetini icimizde tahakkuk ettirmeliyiz ki, aşıkı mĂ‚şuktan Allah ayırmadığı zamanda, bizi de onun yanında eylesin...
Oyle mubarekler vardı ki, her akşam yatarken --bilmem siz ne dua edersiniz ama-- onlar goz yaşlarıyla diyorlardı ki:
"--YĂ‚ Rabbî, ne olur bu akşam canımı al!.. Ne olur bu akşam oleyim de, o Muhammed'e ve ashabına kavuşayım yĂ‚ Rabbi!.." diye dua ediyorlardı. "Al artık canımı yĂ‚ Rabbi!" diyorlardı.
Sahabeden bir mubarek zĂ‚tın vefatında kızı yanına gelmişti de: (VĂ‚ ebetĂ‚) "Ah babacığım, yazık babacığım!" deyince (LĂ‚) "Hayır!" demişti ona. (Gaden) "Yarın ben Rasûlullah'a kavuşacağım." demişti. "Niye oyle babacığım diyorsun, yarın Rasûlullah'a kavuşacağım." demişti.
MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddin-i Rûmî'nin biliyorsunuz olum hakkındaki, Hocamızın vefatı gunu takvimin arkasına tevĂ‚fuken yazılı olan gazelini. Diyor ki:
Berûz-i merg cu tĂ‚bût-i men revĂ‚n bĂ‚şed,
GumĂ‚n meber ki merĂ‚ derd-i in cihĂ‚n bĂ‚şed.
"Benim tabutum vefat ettiğim gun mezarlığa doğru yururken, sanma ki benim icimde bir cihan tasası var."
BerĂ‚-yi men megirî vu megû: Dirîğ, dirîğ!
BedĂ‚m-i dîv deruftî dirîğ Ă‚n bĂ‚şed.
"Benim tabutumu gorduğun zaman 'Yazık yazık!' deme; insan şeytana uyarsa o zaman yazık olur."
CenĂ‚ze-em cu bibînî megû: FirĂ‚k, firĂ‚k!
MerĂ‚ visàl u mulĂ‚kàt Ă‚n zamĂ‚n bĂ‚şed.
Benim tabutumu uğurlarken 'El-firĂ‚k, el-firĂ‚k!.. ElvedĂ‚, elvedĂ‚!..' deme; cunku ben ayrılmıyorum, kavuşmaya gidiyorum." diyordu. Demek ki, evliyĂ‚ullahın hasletleri aynı noktada.
BilĂ‚l-i Habeşî RA, Rasûlullah'ın vefatından sonra Medine'de duramadı. Her taraf Rasûlullah'ın hatırası dolu olduğu icin, tahammul edemedi. Rasûlullah'sız Medine-i Munevvere'ye tahammul edemedi. Terk-i diyĂ‚r eyledi. Diyar diyar dolaştı şeydĂ‚ gibi ama, ayrılık da care değil. Bir gun dondu, geldi, yıllar sonra Medine-i Munevvere'ye... Rasûlullah'ın muezzinidir diye tuttular kolundan, minareye cıkarttılar. BilĂ‚l-i Habeşî Rasûlullah'ın devrinin ezanını okudu orada, kendi uslubuyla.
"Heyye ale's-salĂ‚h!" dermiş mubarek, "Hayye" demezmiş. "Onun heyye demesi sizin hayye demenizden hayırlıdır." diye Efendimiz mudafaa etmiş. Uslûbundan belli, Habeş uslûbu. Tam Arap değil ama, o Rasûlullah'ın mescidinde ezan okuyunca, Medine herc u merc oldu. Devr-i Rasûlullah geri mi geldi dediler. O sesten, o sadĂ‚dan... Nasıl biz burada teyplerden Medine ezanını duyunca, Medineli bir muezzinin okuduğu, oraya mahsus ezanı duyunca, bir elektriğe tutulmuş gibi oluyoruz; oyle oldular.
Hazret-i Fatıma RA Hazretleri'ne Peygamber Efendimiz bir şey soyledi, Hazret-i Fatıma Anamız ağladı. Sonra bir şey daha soyledi, Fatıma Anamız tebessum buyurdu, guldu.
Ne demişti Peygamber Efendimiz:
"--Benim ahirete gitmem, aranızdan ayrılma zamanım geldi." buyurmuştu.
Fatıma Anamız o zaman ağlamıştı. Ama:
"--Uzulme, ehl-i beytim icinde bana en cabuk kavuşacak olan sensin yĂ‚ Fatıma!" deyince de gulmuştu.
Olume gulen insan... Sevginin ne kadar yuksek olduğunu gorun ki, ona kavuşacağım diye nasıl seviniyor.
Hazret-i Aişe Annemiz, bir ruya gormuştu ki: Gokten uc tane Kamer, yĂ‚ni Ay yere iniyor, onun hucresine geliyor, toprağa giriyor. Anlayamadı bu remzi. Babası Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'e sordu:
"--Babacığım, ruyamda uc tane Ay gordum, mehtap. Gokten indi, benim hucreme girdi."
Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz ruya tabirini severdi. Peygamber Efendimiz'in zamanında da "YĂ‚ Rasûlullah musaade buyur, bu anlatılan ruyayı ben te'vil edeyim, bakayım isabet etmiş miyim?" diye de, Rasûlullah'ın huzurunda da boyle bazen atılganlık yapmıştı. O ruyayı şoyle tĂ‚bir etti:
"--Kızım, evlĂ‚dım, yĂ‚ Aişe! Senin hucre-i saadetine, hane-i saadetteki, Rasûlullah'ın evindeki senin odana, uc tane insan gomulecek; ki, onlar yeryuzunun en şerefli insanlarıdır."
Ve aradan yıllar gecti, Rasûlullah SAS Efendimiz ahirete irtihal buyurdular. "Peygamberler nerede vefat ederse, oraya defnolunurlar." diye, Peygamber Efendimiz'i Hazret-i Aişe Anamız'ın hucresinde vefat ettiği icin oraya defnettiler. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz yavaşca kızının yanına geldi:
"--Kızım, senin uc Kamerinden birisi ve en hayırlısı buydu." dedi.
Birisi Rasûlullah Efendimiz, oraya gomuldu. Ondan sonra Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz gomuldu, ondan sonra Omeru'l-Faruk Efendimiz gomuldu. İranlıların kulakları cınlasın! YĂ‚ni, şeyhayna sebbedenlerin akılları başlarına gelsin!..
d. Rasûlullah Sevgisiyle Yazılan Eserler
Boyle yaşamışlardı gercek muslumanlar. Rasûlullah Efendimiz'i boyle sevmişlerdi, ona kavuşmayı boyle istemişlerdi. Dindarlıkları boylece fer ve kuvvet bulmuş, canlarına can gelmişti.
Tabii insan toplulukları, koca kalabalıklar, ummet, milletler bu sevgiyle boyle yaşayınca elbette bu sevginin edebiyata da aksi olacak. Cunku edebiyat hayatın aynası. Onun icin ilk cağlardan, asr-ı saadetten itibaren edebiyatta Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri'nin sevgisini, aşkını, muhabbetini gosteren eserler goruyoruz. Onu medheden şair sahabeler biliyoruz: Hassan ibn-i SĂ‚bit, Ka'b ibn-i MĂ‚lik el-EnsĂ‚rî Hazretleri gibi. Hatta hepinizin değilse bile, coğunuzun bildiği sozu var o şair sahabenin:
MĂ‚ in medahtu muhammeden bi-makaletî,
Ve lĂ‚kin medahtu makaletî bi-muhammedin
"Ben sozlerimle Rasûlullah'ı medhetmiyorum, şu sozlerim Rasûlullah'ın medhinde değil. Onu medhetmek icin soz soyluyor değilim, bilakis sozlerimi Rasûlullah'la zinetlendiriyorum, sozlerimi medhediyorum. Cunku onun sozu, soyleyen icin ziynettir."
İnsan Allah'ın sevdiği ve Allah'ın oğduğu yuce şahsiyeti nasıl oğebilir, ancak onu oğmekle sozlerini şereflendirebilir.
Tabii o zamandan başladı aşk edebiyatı ve ilk sıralarda Ka'b ibn-i Zuheyr'in Kasîde-i Burde'si. Bu zĂ‚t Rasûlullah'a muhalif bir kimseydi ve aleyhinde yazılar yazıyordu ve bu edebsizliğinden dolayı katli, yakalandığı yerde oldurulmesi bahis konusuydu. Hatasını anladı, hatasından dondu ama, yakalansa oldurulecek. Gizlice Rasûlullah'ın meclisine kadar geldi ve onun icin hazırlamış olduğu Banet Suàdu kasîdesini okudu. Rasûlullah Efendimiz dinledi,
(Ve'l-afvu inde kirĂ‚me'n-nĂ‚si me'mûlu) "İnsanların kerîm olanları, affederler." mĂ‚nĂ‚sına beyite gelince, taltif eyledi, sırtındaki burdesini, burd-u yemĂ‚nisini, hırkasını cıkarttı, şaire verdi. O şairden sonra, hukumdarlar satın aldılar o hırkayı, elden ele gecti ve bizim Fatih'deki Hırka-i Şerîf Camii'ne o hırka geldi. Şimdi başımızın tĂ‚cı o camide, orada muhafaza ediliyor. Rasûlullah Efendimiz'in o hırka-i saadeti.
Boyle Arap Edebiyatında Rasûlullah SAS hakkında nice nice şiirler, kasideler, eserler var. Onların bir tanesi de meşhur imam Muhammed Busîrî'nin ki bu 13. Asrın ricĂ‚linden, Mısır'da devlet dairelerinde hizmetler gormuş, vezirlik yapmış bir kimse. Rasûlullah'a cok kasideler yazmış.
Yolda bir zĂ‚t bir gun kendisine sormuş, demiş ki:
"--Rasûlullah'ı ruyanda gordun mu?"
Duşunmuş... Gormedi. İcine bir ateş duşmuş, "Niye ben Rasûlullah'ı gormuyorum ki?" diye. O şevk ve o aşk ile ruyada Rasûlullah Efendimiz'i gormuş. Sonra kendisine felc gelmiş. Felc gelince, ayakları tutmaz olunca, yine Rasûlullah SAS Efendimiz'e şu bizim sabahları Evradımızın icinde okuduğumuz:
E min tezekkeri cîrĂ‚nin bi-zî selemi
Mezecte dem'an cer min mukletin bi-demi
Em habbeti'r-rîhu min tilkài kĂ‚zımeten
Ve ev meda'l-barku fi'z-zalmÂi min idami
kasîdesini yazmış. Rivayete gore, Rasûlullah SAS'i ruyasında goruyor, kasideyi Rasûlullah SAS Efendimiz'e okuyor. Efendimiz mubarek elleriyle felcli ayaklarına şoyle meshedince, surunce mubarek ellerini, felcten berî olmuş, beraet bulmuş, yĂ‚ni şifa bulmuş. Onun icin bu kasîdeye de Kasîde-i Bur'e, yĂ‚ni hastalıktan kurtulmaya vesîle olan kaside derler. Boyle felclilere okurlar ve şifası da mucerrebdir.
Yolda kendisini şeyh Ebu'r-RecĂ‚ gormuş. Demiş ki:
"--Rasûlullah'a yazdığın kasideyi bana da verir misin?"
Diyor ki:
"--Cok kaside yazdım, hangisini istiyorsun ki?"
Diyor ki:
"--Felcten berî olmana sebep olan (E min tezekkuri cîrĂ‚nin bi-zî selemin) diye yazdığın kaside. Onu Rasûlullah'a okurken ben de duydum, cok beğendim." diyor.
Daha kimseye duyurmamış, hic kimsenin haberi yokken, yolda şeyh Ebu'r-RecĂ‚, kimseye soylemediği şeyi boylece, kasideyi kendisinden ilk beytini de soyleyerek istediği rivĂ‚yet edilir.
NĂ‚bî'nin de başına boyle bir şey gelmiş. Aşk ile şevk ile haccetmek icin yola cıkınca, yolda kaside yazıyor NĂ‚bî merhum.
Sakın sûî edebden, kûy-i mahbûb-ı hudĂ‚dır bu!
diye başlayan kasideyi, Medine'ye gelmeden yolda aşk ile şevk ile yazıyor. Medine'ye geldiği zaman minarelerden onun boyle makam ile okunduğunu duyuyor. Tabii muezzini yakalıyor o minareden iner inmez.
"--YĂ‚ bu kasideyi nereden buldun?"
"--Dun gece Rasûlullah tĂ‚lim buyurdu ruyamda." diyor.
YĂ‚ni Rasûlullah sevgisiyle insan muhalata etti mi, boyle iliği, damarı, kanı vucudu karıştı mı, boyle olur. Ben bunlara inanıyorum. YĂ‚ni bunlar kitaplarda yazılan şeyler. Buna benzer, emsali şeyler hayatta da olduğu icin, bunların gercek olduğunu, boyle şeylerde yalan soylenmeyeceğini; o mubareklerin bu konularda yalan soylemeyecek kadar edebli olduklarını biliyorum.
İşte bu aşk ve şevk ile Peygamber SAS Efendimiz'in hayatı uzerine, sîreti uzerine, evsĂ‚fı uzerine, şemĂ‚ili uzerine, hadis-i şerifleri uzerine binlerce, yuz binlerce kitap yazılmıştır. Cok sevdiklerimden bir tanesi Kàdı İyĂ‚d'ın KitĂ‚bu'ş-ŞifĂ‚ bi-Ta'rîfi Hukùki'l-MustafĂ‚ kitabıdır ki, son derece mantıklı bir orgu icinde, mudellel rivayetlerle belgesel bir eserdir. Buyuk bir kaynak kitaptır. Herkesin okuması tavsiye olunur.
Cunku, ecdadımızın muntazaman camilerde, medreselerde okudukları klasik kitaplardandır. YĂ‚ni bizim ecdadımızın mutlaka okuduğu eserlerden birisi de odur. Cunku muhabbet-i Rasûlullah'ı cok guzel anlatan bir eserdir.
Mustakil eserler olduğu gibi her eserin icinde şiir ve nazım ve nesir, ceşitli parcalar da Rasûlullah aşkına yazılmış bolumler de vardır.
Siyer kitaplarından meselĂ‚, Turk EdebiyĂ‚tında ilk gorunenlerden bir tanesi Erzurumlu Darir'in Siyer-i Nebî'sidir ki, şaheser bir edebiyat numûnesidir. İcinde manzum bolumler de vardır, mensur bolumler de vardır. Ve bizim Suleyman Celebi'nin Mevlid'ine de bazı konularda kaynaklık etmiş şĂ‚heser bir eserdir.
Sonra Peygamber SAS Efendimiz hakkında yazılmış mevlid kitapları vardır ki, bunlar bir dizi eserdir. Latîfî, "Yetmiş veya doksan tanesi başka başka şahıslar tarafından yazılmış, onları gordum, inceledim." diyor.
Sanıyorum, tahmin ediyorum ki; galiba Bursa'nın meşhur velîsi Emir Sultan Hazretleri, dervişĂ‚nına, "Şu muhabbet-i Rasûl'u dile getiren bir şeyler yazın!" diye emretmiş olsa gerek. Onun dervişlerinden cok mevlid yazanlar var. Tabii Suleyman Celebi'nin eseri, anlayana bir harika edebiyat àbidesidir, şĂ‚heserdir.
Allah makamlarını cennet eylesin, şefaatlerine nĂ‚il eylesin... Son derece mueddeb, son derece guzel yazılmış bir eser.
Sonra yine Peygamber SAS Efendimiz'i ruyada gorup onun emri uzerine eser yazmış olan, Yazıcıoğlu Muhammed'in Muhammediyye isimli eseri vardır. Turk Edebiyatında hemen her evde bulunur. Benim kutuphanemde bile uc dort tanesi var. İslĂ‚m aleminin her tarafına yayılmıştır. Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Kafkasya'dan Orta Asya'ya kadar. Ve manzum olarak okunmuştur. Oradan boyle lezzet almışlardır; mevlidlerden, Muhammediyyelerden, muhabbet-i Rasûlullah'ı takviye etmişlerdir.
Sonra, cennetmekĂ‚n Hakànî Muhammed Efendi'nin Hilye'si vardır ki, bu zĂ‚t-ı muhterem 17 Yuzyılın başında 1606'da vefat etmiş. Saray vazifelilerinden muteferrika olmuş, serhad beyi olmuş, sancak beyi olmuş, haccı da var.
Bir Hilye nushasında, mukaddimesinde gordum: Rasûlullah SAS Efendimiz Hazretleri'ni ruyasında gormuş, o ruyayı yazıyor. YĂ‚ni, Peygamber Efendimiz'in hoşnutluğunu, teveccuhunu kazanmış.
Rasûlullah'ı anlatıyor. YĂ‚ni, "Vucudu şoyleydi, gozleri şoyleydi, kirpiği boyleydi, yuzu şoyle pırıl pırıl parlardı, kolları, pazuları şoyleydi, ahlĂ‚kı, şemĂ‚ili boyleydi..." diye meşhur bir eserdir.
Sonra Peygamber Efendimiz'in Mi'rĂ‚c'ını hasseten anlatan eserler yazılmıştır. Bu konudaki eserler başında GanîzĂ‚de Nadirî'nin Mi'rĂ‚ciye'si meşhurdur.
Rasûlullah Efendimiz SAS Hazretleri'nin hadis-i şerîfleri manzum ve mensur olarak Turkce'ye tercume edilmiştir. Kırk hadis olarak, yuz hadis olarak, binbir hadis olarak Turk Edebiyatında nice nice boyle guzel eserler vardır.
Meşhur bir tanesi Hatiboğlu Muhammed'in FerahnĂ‚me isimli yuz hadis, yuz hikĂ‚yeden muteşekkil eseri.
Kırk hadisler uzerinde, Abdulkadir Karahan Hocanın buyuk bir calışması var, doktora calışması.
Tabii bundan sonra her eserin, her kitabın şoyle bir İslĂ‚mî tertibi var: Besmeleyle başlıyor, Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri'ne hamd bolumu oluyor. Ondan sonra, Peygamber Efendimiz'e salĂ‚t u selĂ‚m bolumu oluyor. Ondan sonra, "sebeb-i te'lîf-i kitab" bolumu oluyor. Boyle bir klasik başlama ve tertip mevcut her kitapta.
Tabii buralarda, Peygamber SAS Efendimiz icin yazılmış nice guzel şiirler var kitapların icinde... Ve bazı şahıslar nice nice Peygamber Efendimiz'le ilgili kitaplar yazmışlar, hatta uc beş tane divanı, sırf Rasûlullah Efendimiz'in hakkında yazılmış şiirlerle meydana getirmişler. YĂ‚ni başka şeyle meşgul olmamış, o konuda kendisini boyle daldırmış deryaya... Ki Peygamber Efendimiz'in vasfı hakkındaki şiirlere na't denir. Kasîde der na't-ı Hazret-i Nebevî... Yahut kasîde olur, gazel olur, başka şekillerde, formlarda olabilir; şeklen onemli değil. Ama Peygamber Efendimiz'i anlatan bu şiirlere na't deniliyor.
MeselĂ‚ vefatı 1726'da olan, 18. Yuzyıl şairlerinden Nazîm, koca koca, okunmakla bitmeyecek boyle muazzam na'tlardan nice divanlar meydana getirmiştir ki, onları talebelerimize calıştırdık, tez olarak vermiştik. İnşĂ‚allah neşredilir.
Tabii bu na'tlar, bu şiirler, bu aşklar, bu şevkler mûsikîye intikal etmiştir. Zaten Turk Edebiyatında, manzum eserlerin makam ile okunması bir adet idi. MeselĂ‚, Mevlid makam ile okunurdu. Muhammediyye makam ile, musikî ile terennum edilirdi. YĂ‚ni boyle duz bir okunuşla okunmazdı.
Ama ilĂ‚hiler ve kucuk boyutlu, ebatlı na'tlar bestelenmiştir. Mûsikîmizde nice ses ve saz musikî eseri olarak boyle şĂ‚heser na'tlar vardır. Galiba programın benden sonraki kısmında, kardeşlerimiz onlardan size guzel numûneler, meşhur numûneler sunacaklar. Mûsikî de insanın aşkını, şevkini guzel ortaya doken bir vasıtadır cunku...
Sonra, hat sanatında, o sevginin nice nice guzel eserleri vardır. Hattan icazet alacak şahıslar, icazetnĂ‚me calışmalarına umûmiyetle Peygamber Efendimiz'in hadis-i şerîfini alır, oyle tertib ederlerdi, hocalarının imzalarını koydukları parcaya...
Sonra, meşhur hattatların Peygamber Efendimiz'in şeklini, şemĂ‚ilini anlatan hadisleri, boyle guzel levha halinde tertip edip hilye-i şerîfeler yazmışlardır. Bunların bir evde bulunmasının, eve bereket getirdiği soylenilir. Hepimizin evinde matbû veya el yazma nice boyle eserler vardır.
Duvarlarda nice, "Garîk-ı bahr-ı isyĂ‚nım, dahîlek yĂ‚ Rasûlullah!" gibi, guzel levhalar yazılmıştır. Rasûlullah SAS Efendimiz'e sevgiyi, saygıyı, bağlılığı ifade eden ceşitli estetik gorunumlerle, edebiyatın icine, musikînin icine, sanatın icine dokmuşlerdir bu sevgilerini bizden onceki mu'minler.
Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri bizi de Rasûlullah SAS Efendimiz'in muhabbetini kazanmağa muvaffak eylesin... YĂ‚ni Rasûlullah SAS Efendimiz bizi sevsin ve bizden rĂ‚zı olsun... Bizim icimizde de, Rasûlullah'a karşı o yanıcı, yakıcı muhabbet, sevgi, saygı hasıl olsun... Gonullerimiz Rasûlullah SAS Efendimiz'in sevgisiyle, muhabbetiyle dolsun...
Bu sevginin tabii, sebebi var, kaynağı var, vesîlesi var, vasıtası var... Rasûlullah Efendimiz'i tanımaya calışmak lĂ‚zım, hadis-i şerîflerini okumak lĂ‚zım, hadis-i şerîflerine gore hayatı yaşamağa calışmak lĂ‚zım!.. Rasûlullah SAS Efendimiz'e salĂ‚t u selĂ‚mı cok getirmek lĂ‚zım!.. Rasûlullah SAS Efendimiz'in ummetine cok halisĂ‚ne hizmet etmek lĂ‚zım!.. Kendisine salĂ‚t u selĂ‚m, sunnet-i seniyyesine temessuk, ummet-i merhumesine husn-u hizmet ile, umulur ki bu sevgi sizlerde ve bizlerde de olduğundan cok daha yukseklerde olur, yuksek seviyelere cıkar, kuvvetlenir.
Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri bizi muhabbetullaha, muhabbet-i Rasûlullah'a gark eylesin... O deryĂ‚ya gark eylesin... O sevgiyle yaşatsın... O sevgiyle ahirete gocursun... Huzur-u Rabbu'l-izzet'e yuzu ak, alnı acık, o sevgiyle vardırsın... Habîb-i Edîbi'ne Firdevs-i AlĂ‚sında komşu eylesin... Dunyada gul cemĂ‚lini sık sık gormeyi nasib eylesin...
Mubarek evliyÂullahtan bir buyuk zÂt diyor ki:
"--Rasûlullah'ın cemĂ‚li, hayĂ‚li gozumden bir an kaybolsa, kendimi musluman saymam."
Demek ki, daimî Rasûlullah muşahedesi makamında... Allah-u TeàlĂ‚ Hazretleri bizlere de ihsĂ‚n eylesin...
Es-selĂ‚mu aleykum ve rahmetu'llàhi ve berekĂ‚tuhû!..
__________________