ATEİST SİTELERDE BAZI AYETLER ARASINDA CELİŞKİ VEYA ZITLIK OLDUĞU İDDİA EDİLMEKTEDİR.ONYARGI VE BİLGİSİZLİK URUNU BU YORUMLARIN YANLIŞLIĞINI KISACA SİZLERE SUNMAK İSTİYORUZ
4/82- Onlar hÂl Kuran'ı iyice duşunmuyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz icinde bircok aykırılıklar(celişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Kac tane melek Meryem’le konuşuyordu?
Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde cekmişti. Boylece ona ruhumuz (Cibril'i) gondermiştik, o da, duzgun bir beşer kılığında gorunmuştu. Demişti ki: "Gercekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elciyim; sana tertemiz bir erkek cocuk armağan etmek icin (buradayım)." (19 Meryem Suresi, 17/19)
(Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla uc gun konuşmamandır. Rabbini cokca zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et." dedi. Hani melekler: "Meryem, şuphesiz Allah seni secti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına ustun kıldı," demişti. "Meryem, Rabbine gonulden itaatte bulun, secde et ve ruku edenlerle birlikte ruku et." (3 Ali İmran 41/43)
Bu iki ayet grubu okunduğunda farklı iki olay anlatıldığı gorulmektedir. Meryem suresindeki ayetlerde Meryem’in Cebrail ile karşılaşmasında soz edilir. Ali İmran suresindeki ayetlerde ise anlatılan farklı bir olaydır. Bu başka bir yerde, başka bir zamanda Meryem ile meleklerin konuşmasından soz edilmektedir. Dolayısıyla bir yerde coğul meleklerden soz edilmesi diğer yerde ise tek ruhtan (Cebrail) soz edilmesi arasında bir celişki yoktur.
Allah’ın bir gunu dunyadaki kac gune eşittir?
Herhalde ayetler okunurken sadece rakamlara odaklanıldığından ve rakamlar arasında bir fark bulunduğundan bir celişki varmış gibi gozukuyor. Oysa ayetler dikkatli okunursa ortada bir celişki yoktur. Cunku ayetlerde anlatılan zamanların dışında olaylarda farklıdır. Olaylar farklı olduğu icin, zamanların farklı olması son derece doğaldır. Şimdi bu ayetleri bir daha dikkatli bir şekilde okuyalım:
Gercekten, senin Rabbinin katında bir gun, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (22 Hac, 47)Burada Allah katında bir gun insanların saymakta olduğu bin yıl gibi olduğu bildiriliyor. İkinci ayet şoyle:
Gokten yere her işi O evirip duzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl sureli bir gunde yine O'na yukselir.(32 Secde Suresi , 5)
Burada bildirilen ise işlerin bizim saymakta olduğumuz bin yıl sureli bir gunde Allah’a yukseleceğidir. Burada dikkat edilecek nokta olaya konu olan şey “iş”lerdir. Yani yukseldiği soylenen “iş”lerdir.Ucuncu ayet ise şoyle:
Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, suresi elli bin yıl olan bir gunde cıkabilmektedir. (70 Mearic Suresi,4)
Burada ise “meleklerin ve ruhun” ona elli bin yıl sureli bir gunde cıkabildiği bildirilmektedir. Şimdi onceki ayette dikkat ederseniz yukselen “iş”lerdir. Bunlar bin yıl olan bir gunde cıkarlar. Son ayette olan ise yukselen “melekler ve ruhtur”. Yani iki farklı surenin soz konusu olması iki farklı nesneden kaynaklanır. Birincisinde “iş” lerdir. İkincisinde ise “Melekler” ve “ruh”tur.
Burada şunu sorabilirsiniz, bizim icin bir gun nasıl işler icin bin yıl ve melekler icin 50 bin yıl surer? Burada da zamanın izafi olmasıyla ilgili bir gercek saklıdır.
İzafiyet teorisi bize zamanın da izafi olduğunu soyler. Bir cismin hızı arttıkca onun icin zaman yavaşlar. Bu teorik ve deneysel olarak ta ispatlanmış bir gercektir. Yapılan bir deney var. İki tane cok hassas atom saati alınıyor. Birisi yuksek hızlı bir ucağa konuyor diğer ise yerde tutuyor. Ucak bir sure ucup donduğunde ucaktaki saat yerdekine gore biraz daha yavaş ilerlemiş olduğu goruluyor.Hızlar arttıkca zaman daha da yavaşlar. Orneğin 30 yaşında iki ikiz kardeş duşunelim. Birisini bir uzay gemisine koyalım. Işık hızında yada buna yakın bir hızla bu uzay gemisinin bir saat gittiğini duşunelim. Bu gemi dunyaya geri donduğunde gemideki kişi icin zaman sadece bir saat olsa da, yeryuzunde gecen zaman 30-40 yıl boyutunda bir zaman olacaktır. Uzay gemisindeki ikiz kardeş hala 30 yaşında iken, yeryuzunde yaşayan ikiz kardeş 60 yaşına gelmiş olacaktır. Yani bu durumu ifade edersek, gecen sure yeryuzundekine gore 30 yıl suren bir saatlik bir gemi yolculuğu soz konusudur.
İşte buradaki ayetlerde sizin icin 50 bin yıl olan bir gun de cıkar ifadesi bunu anlatmaktadır. İnsanlar icin gecen sure 50 bin yıl iken son derece yuksek hızda hareket eden birisi icin bu sadece bir gun olacaktır. Melekler 50 bin yıl olan bir gunde cıkarlarken, işler ise bin yıl sureli bir gunde cıktığı ayetlerden bildirilmektedir. Orneğin hızların değişik olduğu iki cisim duşunun. İkisi de kendileri acısından aynı sure hareket etseler de hızları farklı olduğu icin onlara gore yeryuzunde gecen sure daha yavaş olacaktır.
Olurken ruhu kim alır?
Bu iddiaya gore bazı ayetler insanların canlarını alan olarak de tek bir melekten soz edilirken, bazı ayetlerde ise bir cok melekten soz edildiği, dolayısıyla iki ayet arasında celişki olduğudur. Ayetlere bakarsak ortada bir celişkinin olmadığı daha rahat anlaşılacak.Secde suresindeki ayet şoyledir:
De ki: "Size vekil kılınan olum meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize dondurulmuş olacaksınız." (32 Secde Suresi, 11)
Burada vekil kılınan olum meleğinden soz ediliyor. Yani herkesin olum meleği bir tanedir. Herkese tek melek vekil kılınmakta ve o melek bizzat canı almaktadır. Bu yuzden buradaki olum meleği ifadesi tekil. Muhammed suresindeki ifade ise şoyledir:
Oyleyse melekler, yuzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (47 Muhammed Suresi, 27)
Burada canları alınan bir cok inkarcıdan soz edilmektedir.Onların canlarını alanda bir cok melek vardır. Her biri icin vekil kılınmış olum meleği farklı olduğu icin coğul bir ifade burada kullanılmıştır.
Yer ve gok kac gunde yaratılmıştır?
Bir cok ayette goklerin ve yerin 6 gunde yaratıldığından soz edilir. Fussilet suresinde ise goğun ve yerin yaratılış ve duzenlenme safhalarından soz edilirken toplam 8 gunun ortaya cıktığı one surulmekte ve bunun celişki olduğu duşunulmektedir. Oysa belirtilen yaratma aşamalarının yanlış hesaplanması sonucundan oturu celişki var gibi gorunmektedir. Eğer ayetteki ifadeler dikkatli okunursa yaratılış kısmının sadece 6 gunde olduğu anlaşılacaktır. Şimdi Fussilet Suresindeki ayetleri gorelim:
De ki: "Gercekten siz mi yeri iki gunde yaratanı inkÂr ediyor ve O'na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir." Orda (yerde) onun ustunde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar icin eşit olmak uzere ordaki rızıkları dort gunde takdir etti. Sonra, duman halinde olan goğe yoneldi; boylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler. Boylece onları iki gun icinde yedi gok olarak tamamladı ve her bir goğe emrini vahyetti. Biz dunya goğunu de kandillerle susleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, ustun ve guclu olan, bilen (Allah)'ın takdiridir. (41 Fussilet Suresi, 9/12)
Burada 9. ayette yerin yaratılmasının iki gunde olduğu bildirilmektedir. 10. ayette ise dağların ve besinlerin takdir edilmesinin 4 gunde olduğu soylenmektedir.Yerin ve goğun yaratılış sureci beraber gercekleşmiştir. Allah goklerin ve yerin birlikte iken onları birbirinden ayırdığını ayette bildirmektedir:
O inkÂr edenler gormuyorlar mı ki, (başlangıcta) goklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık …… (21 Enbiya Suresi, 30)
Yer yaratıldığında gokte diğer yandan aynı zamanda yaratılmaktadır. 11. ayete bakarsanız burada sonra duman halinde olan goğe yonelindiğinden soz edilir. Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi bir gok vardır. Daha onceden var edilmiştir. Dolayısı ile bundan sonra bir yaratma soz konusu değildir. 12. ayete bakılırsa burada var olan goğun 7 kat olarak duzenlendiğinden soz edildiği gorulecektir. Bu ayette gecen ifade yaratmaktan farklıdır. Yaratmak icin “haleke” (خلق)fiili kullanılırken, bu ayette gecen kelime farklıdır. Bu kelime karşılığı yaratma değil duzenleme anlamına gelen “Qadeyehune” (قضيهن) kelimesidir. Yani burada yaratılmış var edilmiş bir şeyin daha sonradan duzenlenmesi soz konusudur. Bu duzenleme 2 gun surmuştur. Bu bir yaratılma değil bir duzenlemedir sadece. O yuzden 6 gunde yaratmanın dışında bir sureci ifade eder. Yaratılmanın olduğu kısım 9 ve 10. ayete bildirilen 6 gunde tamamlanmıştır. Dolayısıyla yaratmanın 8 gun surmesi soz konusu değildir.
Yukarıda ki ayetlere gore duşunulurse, ilk iki gunde yer yaratılmaya başlanmıştır. Sonraki dort gunde yeryuzundeki dağlar oluşmaya başlarken bir yandan da atmosfer oluşmaya başlamıştır. Bu esnada yeryuzunde ilk besinlerin de oluşmaya başlandığı anlaşılmaktadır.Bu besinleri gunumuzdeki bitkiler vs olarak duşunmemek gerekir. Bu ilk canlılığın yeryuzunde oluşmaya başlanmasıdır. Ayetteki ifade dikkatli edilirse “isteyip arayanlar” icin besinlerin yaratıldığı soylenmektedir. Yani yeryuzunun ilk taratılmasından sonra yerde var olan canlı turleri hangisiyse ( Orneğin o donemki atmosfer şartlarına gore bakteriler olabilir) onların ihtiyacı olan yani ayetteki ifadeyle onların isteyip aradığı besinler de aynı anda var edilmiştir. Bu surec 4 gun surmuştur. Toplam olarak yerlerin ve goklerin yaratılması bu 6 gunde meydana gelmiştir. Burada yaratma sureci bitmiş ve duzenleme sureci başlamıştır. Son iki gunde ise daha onceden var olan, yaratılmış olan gokyuzunun gunumuzde olduğu gibi 7 kat olarak duzenlenmesidir.
Ayrıca gun kelimesinin Kur'an'da " Cağ,donem,..." anlamlarında kullanıldığını da unutmayalım!Yani Dunya 6 donemin sonunda var edilmiş, yaratılmıştır !
Gok mu yer mi once yaratıldı?
Naziyat ve Fussilet suresinde gecen ifadelerden yola cıkarak iki farklı yerde yerin ve goğun yaratılışıyla ilgili farklı bir sıralamanın olduğu iddia edilmektedir. Bu farklılığın bir celişki olduğu soylense de, gercek iddia edildiği gibi değildir. Aslında yerler ve goklerin yaratılmasında bir sıralama yoktur. İkisi de aynı anda yaratılmıştır. Enbiya suresindeki bir ayette şoyle bildirilmektedir:
O inkÂr edenler gormuyorlar mı ki, (başlangıcta) goklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık . (21 Enbiya, 30)
Gorulduğu hem gok hem de yer birlikte vardı. Yaratılışlarında bir sıralama olmadığı gibi birlikteyken ayrılma soz konusu olmuştur. Diğer ayetler de dikkatli okunduğunda. Boyle bir sıralama yapılmadığı gorulecektir.
İlk once Fussilet suresindeki ayetlere bakarsak bunu daha iyi gorebiliriz.
Orda (yerde) onun ustunde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar icin eşit olmak uzere ordaki rızıkları dort gunde takdir etti. Sonra, duman halinde olan goğe yoneldi; boylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler. (41 Fussilet Suresi, 10/11)
10. ayete bakarsak yerin yaratılmasından soz edilir. 11. ayette ise “sonra duman halinde goğe yoneldi” ifadesi vardır. Yani burada goğun daha sonradan yaratılması soz konusu değildir. Gok zaten vardır. Olan duman halindeki goğe yonelmedir. Eğer 11. ayete bakarsanız konu şoyle devam eder:
Boylece onları iki gun icinde yedi gok olarak tamamladı ve her bir goğe emrini vahyetti. Biz dunya goğunu de kandillerle susleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, ustun ve guclu olan, bilen (Allah)'ın takdiridir. (41Fussilet Suresi, 12)
Burada duman halinde var olan gok yerin yaratılmasından sonra 7 kat gok olarak tabaklandırılmasıdır. Yeni bir yaratılış soz konusu değildir.Sadece duzenleme soz konusudur.Şimdi atmosferin oluşumuyla ilgili bilimsel teorilere bakarsak bu ifadenin onunla ortuştuğunu de goruruz. Sadece şunu soyleyeyim, atmosferin ilk başta duman halinde olması daha sonradan tum atmosferin 7 değişik katman şeklinde şekillendiğini bilimsel bazda zaten ifade edilmektedir. Şu anda atmosferimizde ayette bildirildiği gibi 7 ayrı katmandan oluşmaktadır. Bu ayetlerdeki anlatımlar bilimsel gercekler acık bir şekilde ifade edilmektedir.
Naziyat suresindeki ayetlere bakarsak da benzer bir durum olduğunu goruruz.
Burada goğun yaratılmasından bahsedilir. Bunlar anlatıldıktan sonra ise yer ile ilgili şoyle bildirilir:
'Bundan sonra da yeryuzunu duzenledi.'(79 Naziat-30)
Burada da yerin yaratılmasından soz edilmez. Zaten yer vardır. Burada soz edilen yerin duzenlenmesidir. Yani bir yaratılış yoktur. Naziyat ve fussilet surelerindeki ayetlerde anlatılan yer ile gokler birlikte yaratılmıştır. Daha sonra da yer ve gok duzenlenmişlerdir. Fussilet Suresinin 11. ayetinde yerlerin ve goklerin birlikte hareket etmesi “boylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler.” Boyle ifade edilir.
Yine yerin ilk oluşumuyla ilgili bilimsel calışmalara bakılırsa, tum kıtaları birlikte tek bir kara parcası olduğu daha sonra karaları oluşturan tabakaların hareket ettiği, bu hareketler sırasında kıtaların birbirinden uzaklaşarak yeryuzunde yayıldığı, dağların zaman icinde şekillendiği anlatılır. Konuyu fazla dağıtmamak icin o kısımdan fazla soz etmek istemiyorum. Sadece yerin yayılmasıyla ilgili şu ayeti belirteyim:
Yeri de Biz doşeyip-yaydık; ne guzel doşeyici(yiz).(51 Zariyat, 48)
Bu ayette de bu bilimsel gercek ifade edilmektedir. Gorulduğu gibi iki grup ayette goklerin ve yerin yaratılmasının birbirinden once yada sonra yaratıldığı soylenmez. Burada bahsedilenler yaratılmış olan goğun ve yaratılmış olan yerin duzenlenmesidir. Bu duzenlenme de tıpkı bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya cıkan gerceklerde de soylendiği gibi oluşmuş olmasıdır.
Bu ayetler de bırakın celişki olmasını, ancak son yuzyılda ortaya cıkan bilimsel gercekler ifade edilmektedir.
Şer-kotuluk Allah’tan mı gelir?
Bu konuda eleştiri yapılmaya calışılan Nisa Suresindeki iki ayettir. İlk başta bu ayetlere bakalım:
Her nerede olursanız, olum sizi bulur; yuksekce yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; onlara bir kotuluk dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tumu Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hic bir sozu anlamaya calışmıyorlar? Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kotulukten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elci olarak gonderdik; şahid olarak Allah yeter. (4 Nisa Suresi, 78/79)
78. ayette tumu Allah katındandır derken, 79. ayete ise kotuluklerin kendinden olduğu bildirilmektedir. Bu iki mealde mana aynı gibi gozukurken, orijinal arapcasında birbirinden farklı olarak gecen bir kelime vardır. 78. ayete tumu Allah’tandır derken burada Arapca “ indi” (عند) (tarafından) kelimesi gecer. Fakat 79 ayette bu kelime gecmez. Bu kelime onemli bir anlam farkı ortaya cıkartır. Her şey Allah tarafından (indi Allah) dır. Her şey sonucta Allah’ın dilemesi ve takdiriyledir. Başlara gelen kotulukler ise kendi elleriyle kazanılması sonucundadır.Orneğin bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın yarattığı kanunlar gereğidir. Fakat elini yakan buna elini sokandır. Sorumluluk elini sokan insandandır ama onun elini yakan bu doğa kanunlarını yaratan Allah’tır.
Ahirette insanların aralarında konuşma olacak mı?
Bu konudaki iddia ile ilgili ayetler okunsa durum acıkca anlaşılacaktır.
Kimi kimine donup sorarlar; (52 Tur Suresi, 25)
Kimi kimine yonelmiş olarak birbirlerine soruyorlar: (37 Saffat Suresi, 27)
Boylece Sur'a ufurulduğu zaman artık o gun aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (ustunluk unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (23 Mumminun Suresi, 101)
Gorulduğu gibi Cennet halkı birbiriyle konuşmasından ilk iki ayette soz edilirken, Muminun suresinin 101 . ayetinde ise insanların soyları hakkında soruşturulmadığı soylenir. Yani bu ayette insanlar kendi aralarında konuşamazlar diye bir acıklama yoktur. Ayrıca 52/25 de bulunulan ve konuşmanın olduğu yer cennettir. Oysaki 23/101 de henuz cennete girilmemiş sadece sura ufurulmuştur. Sur’a ufuruldukten sonra artık dunyada onemli olarak kabul edilen bir cok değerin hicbir anlamı kalmayacaktır. Hangi ırktan olduğu, yada ne kadar varlık sahibi olunduğu hic kimse icin bir anlam ifade etmez
Hukum gununde inkar edenlerin kitapları hangi tarafından verilir?
Cehennem ehlinin hesap gunu kitaplarının verilmesiyle ilgili ayetlerde bir celişki olduğu iddia edilmektedir. İnşikak ve Hakka suresindeki bu konuyla ilgili ayetler şoyledir:
Kimin de kitabı ardından verilirse, (84 İnşikak Suresi, 10)
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi." (69 Hakka Suresi, 25)
İnşikak suresinin 10. ayetinde kitabı ardından verilenlerden soz edilmektedir. Burada cehennem ehlinin kitabının arkalarından uzatıldığı anlaşılmaktadır.
Hakka suresinin 25. ayetinde ise kitabın cehennem ehlinin sol ellerine verileceği soylenmiştir. Bu iki ayet arasında hic bir celişki yoktur. Birinde kitabın uzatıldığı yon yani arkalarından uzatılmasından soz edilmiştir, diğerinde ise kitabın cehennem ehlinin sol ellerine verilmesinden soz edilmektedir. Yani cehennem ehlinin kitabı arkalarından uzatılarak sol ellerine verilecektir. Celişki bir yana iki ayette soylenen ifadeler birbirini tamamlamaktadır.
Kuran saf arapcadır. Ancak neden kuran icerisindeki bazı kelimeler arapca kokenli değildir?
Kuran apacık arapca bir kitaptır. Yani Arap dilini bilen herkes Kuran’da soylenenleri anlarlar. Kuran’da Arap diline daha onceden başka dillerden gecmiş kelimeler olabilir ama bunlar da zaten Arapca dır. Arapca dilinde olan kelimelerdir.Burada dil bilimi duşunulmeden, sadece bir iddiada bulunmak icin ortaya atılmış bir suclama vardır. Bu ozellik sadece arap dilinde değil her dilde vardır. Her dile başka dillerde kelimeler gecer ve bu dile yerleşir. Aynı şey Turkce’de de gecerlidir. Orneğin “ Kemal final imtihanında kopya cektiği icin fakulte konseyi kararıyla universiteden uzaklaştırıldı”. Bu cumle Turkce bir cumledir. Her okuyan bu cumleyi anlar fakat bu cumledeki kelimelerin tamamına yakını başka dillerden Turkceye gecmiş kelimelerdir.Kelimelerin başka dillerden gecmiş olması bu cumlenin Turkce olmadığı anlamına gelmez. Aksine bu cumle icindeki kelimelerin hemen hemen hepsi yabancı dillerden gecmiş kelimeler olsa da, herkesin anlayabileceği acık bir Turkcedir.Kuran’da bu şekilde anlaşılır bir Arapca ile yazılmış bir kitaptır. Ayetlerde de Kuran’ın bu yonu acıkca vurgulanmaktadır.
Allah hem adalet bakımından hem de hukum bakımından verdiği sozleri zaman icerisinde değiştirebilir mi?
Allah verdiği sozleri hicbir zaman değiştirmez. Daha onceden bir vaadi değiştirip daha sonra başka bir şey vaad etmez. Benzer şekilde Kuran’da Allah soylediği bir şeyi daha sonradan başka bir ayetle değiştirmemiştir. Nesh konusu son derece yanlış anlaşılan ve bu yonde kullanılan bir konudur. Bu konuya delil olarak kullanılan Nahl suresinin 101. ayetindeki bir kelime yanlış meallendirilip bu yondeki yorumlarda kullanılmaktadır.
Bu ayetteki manayı daha iyi anlayabilmek icin “ayet” (اية) kelimesinin karşılığını tam olarak vermemiz gerekir. Ayet kelime anlamı olarak “ delil, mucize” anlamına gelir Kuran ayetleri de Allah’ın delilleri olduğu icin bu kelimeyle ifade edilir. Kuran’da ayet ve bunun coğulu olan ayetler (ayat) (اياة) kelimesinin farklı kullanımları vardır. Tekil ayet kelimesi Kuran boyunca mucize, delil anlamlarında kullanılır. Orneğin:
Andolsun, biz Musa'ya apacık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: "Gercekten ben seni buyulenmiş sanıyorum" demişti (17 İsra Suresi, 101)
"Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda cıksın." (20 Taha Suresi,22)
(Musa) Ona buyuk mucizeyi (ayeti) gosterdi.Fakat o, yalanladı ve isyan etti.(79 Naziat Suresi, 20- 21)
Bu şekilde Kuran’da gecen tum tekil ayet kelimesi mucize delil anlamında olup, hic birisi Kuran ayetleri anlamında kullanılmaz.Coğul ayetler ( ayat) kelimesi ise Kuran’da Kuran ayetleri anlamında kullanılır.
"İnkÂr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada suresiz kalacaklardır." (2 Bakara Suresi, 39)
Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkÂr edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun. (2 Bakara Suresi, 41)
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Gecmişlerin masallarıdır" dedi. (83 Mutafiffin Suresi, 41)
Bu ornekleri de coğaltabiliriz. Bu ayetlerden de gorulebileceği gibi coğul ayetler kelimesi Kuran ayetleri olarak kullanılmaktadır.Şimdi ayet ve ayetler ( ayat) kelimelerinin bu anlamlarıyla nahl suresinin 101. ayetine bakarsak, konu daha iyi anlaşılacaktır.
Biz bir delili (ayeti), bir (başka) delilin (ayetin) yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır, onların coğu bilmezler. (16 Nahl Suresi, 101)
Bu ayette Allah kendi varlığının gosteren bir delil verdiğini daha sonra gonderdiği başka bir delille yada mucize ile bunu değiştirdiğini soylemektedir. 102 ayet okunduğunda ise bu delilin yada mucizenin ne olduğu anlaşılacaktır.
De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, muslumanlara bir mujde ve hidayet olmak uzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudus indirmiştir." (16 Nahl Suresi, 102)
Burada verilen delil Kuran’dır. Allah gecmiş kitapların yerine Kuran’ı vermiştir. Yani ayetler arasında bir değişiklik değil, aksine Kuran’ın onceki kitapların yerine gonderilmesinden soz edilmektedir. Dolayısıyla Kuran’da ne birbirinin hukmunu kaldıran bir ayet vardır, nede boyle bir durumun olduğunu soyleyen bir Kuran ayeti bulunmaktadır.
İcki konusu:
Nesih konusuna delil olarak gosterilmeye calışılan iddialardan birisi icki hakkındadır. İcki hakkındaki bazı ayetlerden yola cıkarak bazı ayetlerin diğer ayetlerin hukmunu kaldırdığı iddia edilir oysa durum boyle değildir. Şimdi bu konudaki ayetlere bakalım:
§ Hurmalıkların ve uzumluklerin meyvelerinden kurdukları cardaklarda hem sarhoşluk verici icki, hem guzel bir rızık edinmektesiniz. Şuphesiz aklını kullanabilen bir topluluk icin, gercekten bunda bir ayet vardır. (16 Nahl Suresi, 67)
Nahl suresindeki bu ayette bir durum tespiti vardır. Meyvelerden hem sarhoşluk veren şeyler uretildiğinden hem de guzel rızk uretildiğinden soz edilmektedir. İcki icmek helaldir diye bir ifade yoktur. Sadece bir durum tespiti soz konusudur.
§ Sana ickiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem buyuk gunah, hem insanlar icin (bazı) yararlar vardır. Ama gunahları yararlarından daha buyuktur."
Bakara suresindeki bu ayette de ickinin ( Şarap ve sarhoşluk) bazı faydaları olabileceğini fakat gunahının yararından daha fazla olduğu bildirilmektedir Yani kısmen kısıtlama soz konusu değildir. Tumuyle yasak olduğu bu ayette acıkca ifade edilmektedir.
§ Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cunup iken de -yolculukta olmanız haric- gusul edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmum edin, (hafifce) yuzlerinize ve ellerinize surun. Şuphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (4 Nisa Suresi, 43)
Nisa suresindeki bu ayette ise ickili durumda olan bir insanın nasıl namaz kılabileceği anlatılmaktadır. Bir insan icki icebilir, sarhoş olabilir bu haramdır fakat boyle olması onun namaz kılmayacağı anlamına gelmez. Bir insan bu haramı işlese de, ibadetlerini nasıl yapacağı anlatılmaktadır. Bu ayette sarhoş olan bir kişinin eğer namaz kılmak isterse kendini bilene kadar namaza yaklaşmamasını emreder. Yoksa ickinin helal kılınması diye bir şey soz konusu değildir.
§ Ey iman edenler, icki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Oyleyse bun(lar)dan kacının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.(5 Maide Suresi,90)
Bu ayette de acıkca ickinin haram olduğu ifade edilir.
Sonuc olarak bu ayetlerin hicbiri diğeriyle celişmediği gibi, hic biri diğerinin hukmunu ortadan kaldırmaz. Aksine birbirini tamamlayan ayetlerdir.
Nesh olayını tedricilik olarak ele alıp " Toplumun zihnen ve ruhen altyapısı aşama aşama ickinin yasak olmasına alıştırılmış ve icki haram kılınmıştır ..." sonucuna varmakta mumkundur !
Kuran’da icki haram kılınırken, cennette icki icilmesinin helal olması celişki değil midir?
Bu iddianın temel sebebi icki ve icecek kelimelerinin Arapca karşılığı ile Turkce karşılığının karıştırılmasıdır. Bu karışıklılıkla orijinal metinde olmayan ifadeler sanki Kuran’da varmış gibi zannedilmektedir. İlk başta bu konuyla ilgili olan ayetlere bakam.
§ Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İcinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sutten ırmaklar, icenler icin lezzet veren şaraptan ırmaklar ve suzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar icin meyvelerin her turlusunden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hic (boyle mukafaatlanan bir kişi), ateşin icinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parca parca koparan' kaynar sudan icirilen kimseler gibi olur mu? (47 Muhammed Suresi, 15)
Bu ayette cevrilen “şaraptan ırmaklar” kelimesinden yola cıkarak şarabın bir icecek olarak cennette olduğu ve dolayısıyla ovulduğu iddia edilmektedir. Fakat bu ayette gecen kelimenin karşılığı ve bunun anlamına bakıldığında hatanın nerede yapıldığı anlaşılacaktır.
Ayetin orijinalinde de “şarap” kelimesi gecer ve turkceye direk olarak “şarap” olarak tercume edilir. Fakat arapcadaki “şarap” kelimesinin karşılığı ile turkcedeki “şarap” kelimesinin karşılığı aynı değildir. “Şarap” kelimesi Arapca “icmek” anlamına “şerebe” (شرب) fiilinde turer. Şarap icecek her şeydir. İcilecek her şeydir. Fakat bu kelime arapcadan turkceye gecerken anlam kaymasına uğramış ve “icki” anlamında “şarap” olarak anlamlandırılmıştır.
Arapcada ise “şarap” ve “alkollu diğer icecekler” icin “Hımır” (خمر) kelimesi kullanılmaktadır. Kuran’da da “alkollu icecek” (turkcedeki şarap) anlamında bu kelime kullanılmaktadır.
§ Ey iman edenler, icki ( Hımır) (خمر), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Oyleyse bun(lar)dan kacının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gercekten şeytan, icki ve kumarla aranıza duşmanlık ve kin duşurmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgectiniz değil mi? (5 Maide Suresi, 90-91)
Ayrıca Allah Kuran’da cennet iceceğinin sarhoşluk vermediğini başka bir ayette ayrıca şoyle ifade etmektedir.
§ Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden gecip akılları celinir. (56 Vakıa Suresi, 18-19)
Dolayısıyla iki dil arasındaki bu anlam karmaşasından faydalanılarak bu eleştiriler yapılmaktadır. Oysa ayette gecen kelimelerin gercek anlamları bulunup, kelimeler buna gore duşunulurse sonucta ortada bir celişki soz konusu olmadı gorulmektedir.
Bir Musluman kac kişiye eşittir?
Enfal suresindeki iki farkı ayette sabreden kişilerin kafirlerden farkı sayılarda kişileri yenebileceğini soylemektedir. İki ayette farklı oranların soylenmesinden yola cıkarak bu iki ayet arasında bir celişki olduğu iddia edilmektedir. Fakat ayetler dikkatli olarak okunursa iki ayet arasında bazı farklılıktan dolayı bu farklı oranların soylendiği anlaşılacaktır.
Bu konudaki iddialara delil olarak kullanılan iki ayet şoyledir:
§ Ey Peygamber, mu'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer icinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yuz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer icinizden yuz (sabırlı kişi) bulunursa, kÂfirlerden binini yener. Cunku onlar (gerceği) kavramayan bir topluluktur. (8 Enfal Suresi, 65)
§ Şimdi, Allah sizden (yuku nuzu) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yuz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yuzunu bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir. (8 Enfal Suresi, 66)
İki ayet dikkatli okunduğunda farklı iki durumdan soz edildiği anlaşılacaktır. 65.ayette bir Musluman kişi inkar eden 10 kişiye bedel olduğu bildirilmektedir. Bu kişilerin zaafsız olmaları halinde bu oran gecerlidir. Fakat 66. ayette ise zaaf halinde olanlar icin farklı bir durum bildirilir. Zaaf halinde olan yuz kişinin, iki yuz kişiyi yeneceği bildirilir. İki ayet arasında bir celişki yada bir birinin hukmunu kaldırması diye bir şey soz konusu değildir. Zaaf olmaması durumunda 65. ayetteki hukumler gecerli iken, zaaf durumunda ise 66. ayetteki hukumler gecerlidir.Kısaca Muslumanın şuur seviyesine gore ayet , Mu'minin şuurunu kafir sayısı ile kıyaslamaktadır.Şuurlu Mu'min 10 kafire bedelken , iman ve şuuru azaldıkca bu sayı aşağı doğru inmektedir! Gunumuz " adı Muslumanlarının " kıyasını ise ayet hic belirtmeye değer bulmamıştır...!
Allah sadece dilediğini mi doğru yola iletir?
Allah dilediğini hidayete ulaştırır dilediğini ise saptırabilir. Her şey onun kudret eli altındadır. her şeyi yapabilecek guce sahip olması, her şeyi yaptığı anlamına gelmez.
§ Biz hic bir elciyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla gondermedik ki, onlara apacık anlatsın. Boylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, ustun ve guclu olandır, hukum ve hikmet sahibidir. (14 İbrahim Suresi, 4)
İbrahim suresindeki bu ayette acıkca Allah dilediğini saptırıp dilediğini de doğru yola iletebileceğini soylemektedir. Fakat aynı zamanda Allah kimseye haksızlıkta yapmaz. Onun sıfatlarından birisi de adil olmasıdır. Allah’ın insanları saptırmasıyla ilgili ayetlere bakılırsa, bu insanların sapmayı istedikleri ve inkarda oldukları gorulecektir. Allah sapmayı isteyene bu yonde sapkınlığını arttırmaktadır.
§ De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" De ki: "Hakka ulaştıracak Allah'tır. Oyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkca kendisi hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hukmediyorsunuz?" (10 Yunus Suresi, 35)
Nisa :155 " Sozlerini bozmalarından,Allah'ın ayetlerini inkar etmelerinden ,haksız yere peygamberleri oldurmelerinden ve " kalplerimiz muhurlu " demelerinden oturu onları lanetledik, tam aksine inkarlarından oturu Allah onların kalplerini muhurlemiştir."
Bakara: 88 " Kalplerimiz perdelidir" dediler. Hayır ; kufur ve isyanları sebebiyle Allah onlara lÂnet etmiştir. O yuzden cok az inanırlar. "
Bakara :93 " Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkÂrları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu "
Yunus :74 . " Onlar daha once yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini biz boyle muhurleriz. "
Nahl : 104 " Allah'ın Âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez "
SÂf :5 " Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı "
Mutaffifin . 14 " Onların işlemekte oldukları (kotulukler) kalplerini kirletmiştir
Şura suresi ayet 30: " Sizin başınıza gelen kotulukler ancak elinizle kazandıklarınızın, yaptıklarınızın sonucudur. "
Cennetin genişliği ne kadardır?
Bu iddiaya delil olarak kullanılan ayetlere ilk başta bakalım:
§ Rabbinizden olan mağfiret ve eni goklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak icin) yarışın; o, muttakiler icin hazırlanmıştır. (3 Ali İmran Suresi, 133)
§ Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak icin) 'caba gosterip-yarışın,' ki (o cennet) genişliği gok ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlu’ne iman edenler icin hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah buyuk fazl sahibidir. (57 Hadid Suresi, 21)
Cennet mekan olarak tek bir yer değildir. Kuran’da birden fazla cennet olduğundan soz edilir:
§ Rabbin makamından korkan kimse icin ise iki cennet vardır. (55 Rahman Suresi, 46)
§ Bu-ikisinin otesinde iki cennet daha var. (55 Rahman Suresi, 62)
Gorulduğu gibi bir den farklı cennetlerden soz edilir. Bu cennetlerin farklı ozelliklerinden rahman suresinde de soz edilir.Ali İmran ve Hadid suresinde gecen cennet kelimelerinin bir ozelliği vardır. Bu ozellik Arapca dilinin bir ozelliğidir. Bu ayetlerde gecen cennet kelimesi “Cennetin” ikisinde de aynıdır. Bu kelime belirli bir cenneti ifade etmez. Boyle olması icin “El cennet” kelimesi kullanılması gerekir. Burada kullanılan kelimenin karşılığı herhangi bir cennet demektir. - Arapca'daki " El " kelimesinin İngilizcedeki karşılığı " The " - Yani yukarıdaki ayetlerde anlatılan bu cennetlerden herhangi birisinin ozellikleridir. Birisinde farklı ozellik varken, diğerinde farklı bir ozellik vardır
Allah’a ve ahiret gunune inanmayanlarla savaşmak mı lazım yoksa onları affetmek mi lazım?
Kuran’daki savaş ile ilgili ayetler inkarcılar tarafından kasıtlı olarak carpıtılıp kullanılmaya calışılmaktadır. Ayetlerdeki ifadeler metnin ana akışından koparılarak farklı anlamlara cekilmeye calışılmakta ve konu tumuyle farklı şekilde yorumlanmaktadır. Oysa bu ayetler Kuran’ın genel mantığı ve konunun akışına gore değerlendirilse durum daha net anlaşılacaktır. Tovbe suresinde ki ayet şoyledir:
§ Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gunune inanmayan, Allah'ın ve Resûlu’nun haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, kucuk duşurulup cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. (9 Tovbe Suresi, 29)
Ayetteki ifadeye dikkat edilirse burada savaşmanın emredildiği insanlar tum kitap ehli değildir. Bunlar kitap verilenlerden bir gruptur. Bunlarla savaşmak istenmesinin nedeni yine onları Muslumanlarla savaşmalarından dolayıdır. Eğer tovbe suresi başından itibaren okunursa konu anlaşılacaktır.
Savaş ile ilgili ayetler Kuranın butunluğu icinde değerlendirmek lazımdır. Bu iddiaların aksine Kuran’a gore savaş savunma amaclı yapılmalıdır. Başka insanların topraklarını fetih etmek icin yapılan savaş Kuran’a gore dini bir savaş olamaz.Allah bu tarz bir savaşı yasaklamaktadır. Bakara suresinde şoyle buyrulmaktadır:
§ Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.Onları, bulduğunuz yerde oldurun ve sizi cıkardıkları yerden siz de onları cıkarın. Fitne, oldurmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte boyledir. Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şuphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (2 Bakara Suresi, 190/192)
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi savaş ancak savaşanlara karşı yapılır. Ustelik bu savaşta aşırılığa gidilmemesi icin Allah inananları uyarmaktadır. Savaş esnasında karşı taraf savaşa son verip aman dilerse, Muslumanlar buna uyar ve savaşa son verirler.Kuran’da savaş ancak savunma amaclı olduğunu yukarıdaki ayetlerde gormuştuk. Bunun dışında saldırı olduğunda ise Allah Muslumanların bu saldırganlığa karşı cevap vermelerini ve tum gucleriyle bu mutecavizlerle savaşmalarını ister.Allah Muslumanlardan zayıf bırakılmış, eziyet goren, muhtac insanlar icin yine onları koruma amaclı savaşa izin vermektedir:
§ Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ulkeden cıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gonder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve cocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (4 Nisa Suresi, 75)
Bu tur bir savaşta şiddetten değil aksine merhametten doğmaktadır. Zalimliğe karşı İslam mazlumu, kuşatıcı ve koruyucu olunmasını inananlara oğutler.Barış durumunda ise Allah İman edenlerden iyiliği ve adaleti ister. Burada amac savaşa karşı barışın korunup muhafaza edilmesidir:
§ Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan surup-cıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Cunku Allah, adalet yapanları sever. (60 Mumtehine Suresi, 8)
Karşınızdaki grup hangi dinden olursa olsun eğer barış icinde yaşamak istiyorsa, bunlara karşı inananların yaklaşımı Kuran’a gore sadece dostane bir yaklaşım olabilir.
İnsan neden yaratılmıştır?
İnsanın yaratılışı hakkında bir cok ayet vardır. Bu ayetlerde Allah insanın farklı şeylerden yaratıldığını ifade etmektedir. Bazılarında insanın topraktan bazılarında kuru balcıktan bazılarında sudan bazılarında ise alaktan yaratıldığı ifade edilmektedir. Bu farklı ifadelerin olması, bir celişki gibi gosterilmeye calışılsa da, burada bir celişki yoktur. Bu farklı anlatımların hepsi gerceği ifade etmektedir.
İnsanın yaratılışı farklı adımlarda ve farklı safhalar icinde olmuştur. Bu safhaların farklılığından dolayı ayetler de bu adımlar farklı farklı ifade edilmiştir. Şimdi ayetlere teker teker bakalım:
Adem’in ilk yaratılışı temel olarak topraktandır.
§ Şuphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi(3 Ali İmran Suresi, 59)
Allah ademi ilk başta toprağı kullanarak yapmıştır. İnsanda var olan tum atomlar toprakta da vardır. Allah toprağı kullanırken insanın belli bir şekilde planlamış ve bir suret vermiştir. Bu safhada yine toprak kokenli olan onun su ile karışımı olan balcığı kullanmış ve bu daha sonra bir ısı etkisi altında kurutulmuştur. Temel olarak koken topraktır, bu toprak balcık halinde insan olarak bicimlendirilip kurutulmuştur. Bu diğer bir safhadır:
§ Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir camurdan, şekillenmiş bir balcıktan bir beşer yaratacağım." (15 Hicr Suresi, 28)
Adem’in yaratılışının dışında genel olarak insanın ayrı bir yaratılışı vardır. Bu yaratılışın başlangıcı ise rahimlere dokulen menidir. Ayetlerde ifade edilen insanın bu yaratılışıdır.
§ Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla meniden (nutfeden). Sonra da sizi cift cift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hic bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Omur surene, omur verilmesi ve onun omrunden kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gercekten bu, Allah'a gore kolaydır. (35 Fatır Suresi, 11)
Meryem suresindeki ayette ise ortada hic bir şey yokken insanın bu şekilde gozle gorulmeyecek kadar kucuk sperm ve yumurta hucrelerinden yaratmasından dolayı, “onceden hic bir şey değilken ifadesini kullanmaktadır:
§ İnsan onceden, hic bir şey değilken, gercekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hic) duşunmuyor mu? (19 Meryem Suresi, 67)
Gercekten ortada bir insan yokken Allah mucizevi bir plan icinde insanı yaratmıştır.Meninin sperm ile birleşimsiyle anne karnında alak ( cenin - Embriyo ) oluşmaktadır. Bu da insanın yaratılışındaki diğer bir safhadır. İnsanlar bu safhadan gecerek yaratılırlar.
§ Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir alak'tan yarattı (96 Alak Suresi, 1/2)
Sonuc olarak insanın ve Ademi yaratılışında gecirdiği safhalar duşunulduğunde yukarıda bildirilen ayetlerin hepsinin bir gercekliği ifade ettiği ve kesinlikle aralarında bir celişki olmadığı acıkca gorulmektedir.
Kuran ayetlerinde bildirilen miras paylaşımın da bir hata var mı?
Bu iddiayı one surenler bir ornek verirler ve bu ornekten yola cıkarak Kuran’da bir hata olduğunu iddia ederler. Ornek şoyledir. Bir kişi olur. Mirascı olarak 3 kızı, anne babası ve karısı kalır. Bunlar nasıl mirası boluşurler?
Ayette bildirilen oranlardan yola cıkılarak bir hesaplama yapılmakta ve toplam oranların 1.25 olduğu yani 1 den buyuk olduğu iddia edilmektedir. Bu da matematiksel olarak bir hesap hatası olduğunu ortaya koyar. Fakat konu yakından incelendiğinde yapılan hesaplamada bir hata yapıldığı gorulecektir. Bu konuyla ilgili tarafların mirastan alacakları oranlar Nisa suresinin 11 ve 12. ayetlerinde anlatılmaktadır:
§ Cocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden cok kadın ise (olunun) geride bıraktığının ucte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Olenin) Bir cocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri icin altıda bir, cocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirascı ise, bu durumda annesi icin ucte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi icin altıda bir'dir. (Ancak bu hukumler, olenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun duşulmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şuphesiz Allah, bilendir, hukum ve hikmet sahibi olandır. (4 Nisa Suresi, 11)
§ Eşlerinizin, eğer cocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet cocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borctan sonra- bu durumda bıraktıklarının dortte biri sizindir. Sizin cocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dortte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin cocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hukumler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun duşulmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, cocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri icin altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borctan sonra- ucte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır. (4 Nisa Suresi, 12)
Cocuklar 3 kız olduğuna gore:
§ Eğer onlar ikiden cok kadın ise (olunun) geride bıraktığının ucte ikisi onlarındır.(4 Nisa Suresi,11)
Alınan oran 2/3tur.
Geride bir eş bıraktığına gore:
§ Eğer sizin cocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (4 Nisa-12)
Alınan oran 1/8
Anne babanın alacağı oran:
Onların alacağı oran hesaplanırken bir hata yapılıyor. İki durumda anne baba mirastan hak sahibi oluyor:
§ Bir cocuğu ( veledun) (ولدﱞ) varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri icin altıda bir, cocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirascı ise, bu durumda annesi icin ucte bir vardır. (4 Nisa Suresi, 11)
Şimdi ya olenin bir cocuğu olması gerekir ya da olenin geride bıraktığı cocuğu olmaması gerekir. Burada geride bırakılanın bir cocuk ( veledun) (ولدﱞ) ifadesine dikkat edilmeli.
Bu orneğimizde ikisi de değildir. 3 tane cocuk vardır. Bu durumda anne ve babanın mirastan hak alması soz konusu değildir. Boyle bu durumda anne babaya bir pay verileceği ayette soylenmez. Acıklanan cocuksuz ve tek cocuklu olma durumlarıdır.
Buna gore toplanırsa 2/3 +1/8=19/24 olur. Bundan sonra artan 5/24 luk hisse ise Nisa suresinin 8. ayetinde belirtilen kişiler arasında paylaşılır.:
§ (Mirası) Boluşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara guzel (maruf) soz soyleyin. (4 Nisa Suresi, 8)
Dolayısıyla bu miras paylaşımındaki oranlarda herhangi bir hesap hatası yoktur. Yapılan hata farklı durumlar icin gecerli olan oranlara gore yanlış hesap yapılmasıdır.
Kuran’da guneşin suyu icinde battığı iddiası mı vardır?
Kehf suresi 86. ayetindeki “onu kara camurlu bir gozede batmakta ( garabe) (مغرب) buldu,” ifadesinden yola cıkarak Kuran’da guneşin suyun icine battığını soylendiği iddia edilmektedir. Yine bu ayetlerdeki ifadenin dunyanın duz olduğu sonucunu cıkartmaktadırlar. Oysa diğer tum iddialar gibi bunlar da doğru olmayan iddialardır.
Bu eleştirilerdeki en buyuk hata kelimelerin anlamlarını kavrayamamak ve anlayış eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu gosterdiğiniz ayette iki yerde gecen ve turkceye “batmak” olarak cevrilmiş iki kelime var. Bunlara bir daha bakalım:
§ Sonunda guneşin battığı ( mağrib) (مغرب) yere kadar ulaştı ve onu kara camurlu bir gozede batmakta ( Garabe) (غرب) buldu, yanında bir kavim gordu. (18 Kefh Suresi, 86)
Yukarıdaki ayette guneşin suyun icine batıyormuş gibi bir ifade olduğunu iddia ediliyor. Şimdi “guneşin batması” ile, “bir şeyin suda batması” turkcede aynı kelime olabilir, fakat bu kelimeler arapcada ayrı kelimelerdir. Bu farkı bilmemesi veya karmaşadan yararlanmak istemesi bu son derece yanlış iddiada bulunmasına neden oluyor.
Guneşin batması “Garebe” fiiliyle ifade edilir. Hatta bu kokten tureyen kelimeler turkceye‘de gecmiştir. Orneğin “garb”(غرب) ya da “mağrib”(مغرب) aynı kokten tureyen kelimelerdir, “batı” (yon) anlamlarına gelir.
Bir nesnenin suda batması ise “gareke”(غرق) fiilidir ve “garabe” (غرب)den farklı bir fiildir. Bu kelime de aslında turkceye gecmiştir. Suya gark oldu derken bu fiili kullanırız. Kuran’da, da bir şeyin suyun icine batması anlamında bu kelime kullanılır, mesela Kehf suresinde:
§ …. "İcindekilerini batırmak ( garake) (غرق) icin mi onu deldin?..... denmektedir (18 Kefh Suresi, 71)
Şimdi guneşin batmasıyla, bir şeyin suda batmasının turkcede batmak fiiliyle kullanıldığını, arapcada ise farklı kelimeler olduğunu anladık. Dolayısıyla Yukarıdaki ayette de guneşin suyun icinde bir cisim gibi batmasından bahsedilmesi soz konusu değildir. Bizim anladığımız (normal muhakemesi olanların anladığı) şekildeki guneşin batışıdır.
Aslında buradaki batmak fiilini arapca karşılıklarını bilinmese bile yukarıdaki eleştirileri yapan arkadaşların anladığı gibi anlamak bir art niyet sonucudur. Acaba biri “ Ben dun deniz kıyısında gittim ve guneşin denizde batışını seyrettim” dese bundan siz guneşin suyun icine battığını mı anlarsınız? Ya da “guneş her sabah doğuyor” derken sen guneşin bir annesi var, her sabah bu anne doğum yapıp, guneşi doğurduğunu mu duşunuyorsunuz? J ...
Zaten kelimelerin Arapca karşılıklarına baktığımızda konunun cok acık olduğu farkedilmiştir. Guneşin battığı yer olarak ayette gecen kelimenin orijinali “mağrib” (مغرب) kelimesidir. Bu kelime batıda bir yer anlamına gelir. Bu ifade batıda gidilecek en uzak yeri ifade etmektedir. Mesela Kuzey Afrika ulkesi Fas’a Araplar “Mağrip “ derler. Cunku batı yonunde gittikleri bir yer olduğu icin boyle isimlendirmişlerdir. Buradan da dunya duz anlamı nasıl cıkar anlamıyorum. Mesela gunumuzde de turkcede ya da diğer dillerde benzer ifadeler kullanılır. Japonya bir uzak doğu ulkesidir (İngilizcede de turkcedekiyle aynı anlama gelen “Far East”). Doğu da gidilebilecek en uzak ulke Japonya’dır. Japonya’nın dunyanın en doğudaki ulke denmesi dunyanın duz olduğunu mu gosterir?
İnsanlar ne icin yaratılmışlardır?
Bu iddiada kullanılan iki ayet vardır. Zariyat suresindeki ayette insanların kulluk icin yaratıldığından soz edilirken, Araf suresindeki ayette ise coğunun cehennem icin yaratıldığından soz edilmektedir. Bu iki ayette arasında bir celişki olduğu iddia edilse, burada kucuk bir meal hatası ve ardından gelen yanlış bir yorumlama vardır. Zariyat suresinde yaratma ( haleka) (خلق ) fiili gecerken, Araf suresindeki ayette ise yaratma ( haleka) (خلق ) değil, tureyip coğaltma (zareena) ( ذرا) fiili gecmektedir.İlk başta ayetlere bakalım:
51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım ( haleka) (خلق ).
51/57- Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.
Burada soz konusu olan durum ilk yaratılmadır. İnsanların yaratılması icin “haleka (خلق ) fiili kullanılmaktadır ve ilk yaratmayı bildirmektedir. Ayetin devamına da bakılırsa, insanın yaratılışından beklenen, ona verilenlere gore Allah’a kulluk etmektir. Allah insanlardan bu yaratma karşılığında kulluk dışında bir şey beklemediğini de 57. ayette bildirmektedir.
Araf suresindeki ayete ise, onceki birkac ayetle birlikte bakalım:
7/175- Onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.
7/176- Eğer biz dileseydik, onu bununla yukseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, ustune varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan kopeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu boyledir. Artık gercek haberi onlara aktar. Ki duşunsunler.
7/177- Ayetlerimizi yalanlayanlar ve yalnızca kendi nefislerine zulmedenlerin orneği ne kotudur.
7/178- Allah kime hidayet verirse o artık hidayeti bulmuştur; kimi şaşırtıp-saptırırsa artık onlar da husrana uğrayanlardır.
175. ayette Allah bir kişiden bahsetmektedir. Kendisine Allah’ın ayetleri ulaşmış bir kişi bundan yuz cevirmiştir. 176. ayette Allah dilerse onu hidayete erdirebileceğinden soz eder. Fakat bu kişi hidayeti değil kufru sectiği icin, Allah ona hidayet vermemiş ve sapkınlığını arttırmıştır. Bu kişi kufru secmiş, Allah da onun sapkınlık icinde bırakmıştır.
Zariyat suresindeki ayette insanların yaratılış amacının Allah’a kulluk olduğu soylenirken, Araf suresinde ise bunlardan buyuk coğunluğunun, yaratılış amacının dışına cıkarak sapkınlığı sectiği bildirilmektedir. 179. ayette şoyle devam etmektedir:
7/179- And olsun, cehennem icin cinlerden ve insanlardan cok sayıda kişi turetip coğalttık (zareena) ( ذرا). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gozleri vardır bununla gormezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.
Burada soylenen ilk yaratılma değil, turetip coğaltılmadır (ذرا). Yaratma(خلق ) ve turetip coğaltma (ذرا) fiilleri farklıdır ve farklı anlamlara gelmektedir. Zariyat ve Araf suresindeki ayetler beraber duşununce anlatılan şudur:
Allah, tum cinleri ve insanları kulluk etmeleri amacıyla yaratmıştır. Onlardan beklenen bu amaca gore yaşamaktır. Fakat bir kısmı kendi yaratılışı dışında kufru secmiştir, Allah’ın tureyip coğalttıklarının icinde cehenneme gidecekler vardır.
Meallerdeki bir kelimenin yanlış cevrilerek, yaratma ve turetme fiillerini yaratma şeklinde anla
ateistlere cevap olsun alıntıdır
Dini Bilgiler0 Mesaj
●24 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- ateistlere cevap olsun alıntıdır