Turkce'de yaygın şekliyle fiziki olarak birbirine yakın veya bitişik yerlerde yaşayanlara komşu denir. Yakınlık veya bitişik olma ev bakımından, iş yeri, arazi veya şehir itibariyle de olabilir. Dilimizdeki iş yeri komşusu, arazi komşusu, komşu koy, komşu kaza, vilÂyet tÂbirleri bunu ifade eder.
Araplar komşuya "car" derler. "cÂr" evi diğerinin evine bitişik (mucÂvir) olan, birbirini himaye eden, koruyan, birinin yardımına ve imdadına koşan anlamlarına gelir.[1]
Koyde, kentte, tarlada, bahcede birbirine komşu olan insanların ve ozellikle Muslumanların huzur icinde yaşamaları icin gerekli şartlardan, beşeri şartlardan biri de beşerî munasebetlerini iyi duzeyde tutmalarıdır. Bu sebeple yuce dinimiz komşuluk hakkına buyuk onem vermiştir.[2]
Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve onemi inkÂr edilemeyen ictimÂî bir muessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarûrî bir neticesidir. İnsan sosyal bir varlık olduğuna, bu sebeple tek başına yaşayamayacağına gore etrafında komşuların olması kacınılmazdır.[3]
Allah TeÂlÂ, yakınımız olsun olmasın butun komşularımıza iyi davranmamızı, iyilik etmemizi emreder:
"Allah'a ibadet edin. O'na hicbir şeyi eş (ve ortak) tutmayın. Anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinin mÂlik olduğu kimselere (kolelerinize) iyilik edin. Allah kendini beğenen ve dÂima boburlenen kimseyi sevmez."[4]
Aileden sonra hukukuna en cok riÂyet etmemiz gerekenler, yan yana bir arada yaşadığımız komşularımızdır. Komşu hakkı, dinimizde cok onemli bir yer tutar. Aile yuvasında olduğu gibi komşularıyla da iyi gecinmek ve yardımlaşmak şarttır.
Akşam-sabah yuz yuze geldiğimiz, her zaman goruştuğumuz insanlar, komşularımız sayılır.
Buyuk mufessir İmam Kurtûbî bu Âyetin tefsirinde:
"Gormuyor musun? Allah ana babaya ve akrabaya iyilikten sonra komşuları zikretmiş ve haklarına riÂyet edilmesini emretmiştir." diyerek, konunun onemine dikkat cekmiştir.[5]
Nis suresinin 36. Âyetinde, yakın komşu ve uzak komşu olarak iki kelime gecmektedir. Değişik olculere gore komşu sınıflamaları yapılır. Bunlardan evleri yahut evlerine giriş kapıları birbirine bitişik olanlara "kapı komşusu" adı verilir.
Yakın komşu: Akraba veya evleri birbirine yakın olanlara "yakın komşu" denir. Uzak komşu: Evleri birbirine pek yakın veya akraba olmayan, yahut gayri muslim (Yahudi, Hristiyan) olanlara da "uzak komşu" denir.
Burada zikredilen yakınlık-uzaklık meselesinde tam bir acıklık yoktur. Kapı komşusu dışında olanlar veya akraba haricindekiler yakın komşu mu, uzak komşu mu kabul edilecektir? Ne kadar yakınlık, ne kadar uzaklık bu hususta olcu olarak alınacaktır? RivÂyete gore Hz. Aişe (R.AnhÂ) bunun her taraftan kırk evlik bir mesafe olduğunu ve bunlar arasında komşuluk hukukunun olacağını soylemiş, Hz. Ali (ra) de, bir kimsenin sesinin duyulabileceği yere kadar olan mesafe icinde kalanların komşu sayıldığını ifade etmiştir.[6]
KOMŞULAR UC GRUBA AYRILIR:
Hz. Peygamber (asm)'in yaptığı bir sınıflamaya gore hakları yonunden komşular uc gruba ayrılır:
1. Uc hakka sahip komşular: Bunlar hem akraba, hem Musluman olanlardır. Bunların komşu, akraba ve Musluman olmaktan doğan uc ceşit hakları vardır.
2. İki hakka sahip komşular: Akraba dışındaki Musluman komşular. Bunların komşu ve Musluman olmaktan ileri gelen iki ceşit komşuluk hakları vardır.
3. Bir hakka sahip komşular: Akraba ve Musluman olmayanlardır. Bunlar, akraba olmayan Ehl-i kitap (Yahudi, Hristiyan) veya muşrik komşulardır. Bunların sadece komşu olmalarından kaynaklanan bir tur hakları bulunur.[7]
Kısaca belirtmek gerekirse, komşu tabirine, Musluman, Yahudi, Hristiyan, kÂfir, Âbid-fÂsık, dost-duşman, mukim-misafir, zararlı-zararsız, yakın-uzak istisnasız butun komşular dahildir.
Kelimenin Arapca karşılığından da acıkca anlaşılacağı gibi, "birbirine yakın, bitişik (mucÂvir) olma"nın getirdiği bir takım sosyal vecibeler ve ilişkiler duzeni vardır. Bunlara genel ifadesiyle "komşuluk" denir.
Komşuluk ilişki ve vecibeleri, kucuk yerleşim bolgelerinde (koy, kasaba vb.) sosyal dayanışma ve butunleşme acısından cok onemlidir ve titizlikle korunmaya calışılır. Eskilerin "ev alma, komşu al" sozu de bu hassasiyetin bir ifadesi sayılır.
Gercekten kapalı cemaat arz eden ve şehirleşmenin az olduğu yorelerde komşular birbirlerini ziyarete giderler, yardımlaşırlar, korurlar.
Halk arasında komşu olmadıkları halde bir eve sık sık ziyaret yapan kimseye "Komşu kapısına cevirdi." denmesi sozu edilen ilişkiler ağının yoğunluğunu gosterdiği gibi, "Komşuda pişer, bize de duşer.", "Komşu ekmeği komşuya borctur." tarzındaki atasozleri de aynı ilişkiler yapısının mahiyetini tum acıklığıyla ortaya koyar.[8]
HADİS-İ ŞERİFLERDE KOMŞULUK
Peygamber Efendimiz (asm) Ebu Hureyre (ra)'den rivÂyet edilen bir hadis-i şeriflerinde şoyle buyurmaktadır:
"VallÂhi mu'min değildir, vallÂhi mu'min değildir, vallÂhi mu'min değildir."
- Kim Ya Rasulallah, diye sorduklarında, Peygamberimiz şoyle buyurdu:
- Komşusu, belÂlarından emin olmayan kimse (mu'min değildir)."[9]
Hadiste, "mu'min değildir" sozu olgun, kÂmil mu'min değildir, anlamındadır. Zira bu hareket ebedî cehennemde bırakacak imansızlık hareketi değildir. Diğer bir ifade ile bu hareket olgun mu'min olmak icin gerekli, fakat iman etmiş olmak icin şart değildir.
Muslim'in naklettiği diğer bir rivÂyette hadis şoyledir:
"Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez."[10]
Hadiste gecen "Cennete giremez" ifadesinden de "Kıyamette ilk once kurtulmuşlar icinde cennete giremez" şeklinde anlaşılmalıdır. Yani bu hareketinin cezasını ceker, sonra cennete girer. ŞÃ‚yet komşuya eza etmenin gunah olmadığı goruşunde ise, durumu cehenneme girmeyi zaruri kılmış olur.
Hadisimiz, komşuya eziyetten sakınmayı, onlara kotu hareketlerden kacınanın imanının kemÂle erdiğini, komşuya verilen zararın Allah'a isyana, onun da cehennem azabına gotureceğini ifade etmektedir.[11]
İyi Komşularla Beraber Olmak
Allah'ın iyi kullarına olum anında şoyle hitap edilir:
"Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine don. (SÂlih) kullarımın arasına katıl ve (onlarla birlikte) cennetime gir."[12]
Hz. Ali (ra)'den şoyle rivÂyet edilmiştir:
"Resulullah (asm) bize olulerimizi sÂlih kimselerin icerisine defnetmememizi emretti ve kotu komşudan diriler incindiği gibi oluler de incinir, buyurdu."[13]
İnsan icin hem bu dunyada hem de ahirette iyi kimselerle beraber olmak mutluluk ve huzur vesilesi olur. Dunyada iyi kimselerle beraber olmak, iyi komşularla beraber olmak demektir. İyi komşularla beraber olmak, hic şuphesiz ki Cenab-ı Hakk'ın insana buyuk bir lutfudur. Bu sebeple iyi komşulara sahip olan kimseler bundan dolayı ayrıca Allah'a hamd etmelidirler. Cunku huzur ve saadetimizi sağlayan bir cok şey vardır. Bunlardan biri de iyi komşulardır. İyi komşularla beraber olan kimse mutlu ve huzurlu olur. Onun icindir ki, Peygamber Efendimiz (asm) hadis-i şeriflerinde buyurmuştur:
"Ev almadan once komşunuzu, yola cıkmadan once arkadaşınızı araştırınız."[14]
Bir atasozumuzde bu hadis-i şerif, "Ev alma, komşu al" şeklinde ifade edilmiştir. Cunku komşu evden daha onemlidir. Komşular kotu ise en guzel evde bile insan rahat edemez, huzuru kacar. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (asm), kotu komşudan Allah'a sığınmamızı emrederek şoyle buyurmuştur:
"Devamlı ikamet ettiğiniz yerdeki kotu komşudan Allah'a sığınınız. Cunku gocebelik anındaki kotu komşu gecicidir."[15]
Peygamberimiz, başka bir hadis-i şeriflerinde, insanı mutlu ve huzurlu kılan uc şeye temas ederek şoyle buyurmuştur:
"İyi komşu, uysal bir binek ve geniş ev, kişinin saadetini sağlayan unsurlardandır."[16]
Peki, hadis-i şeriflerde methedilerek huzur ve saadetimizin kaynağı olduğu belirtilen iyi komşu kimdir? İster istemez insanın aklına boyle bir soru gelmektedir. Buna şoyle cevap verebiliriz:
"Komşuların birbiri uzerinde komşuluk hak ve hukuku vardır. İyi komşu, bu hak ve hukuka riÂyet eden ve komşularına karşı gorevlerini en iyi şekilde yerine getirendir. Peygamber Efendimiz bu hususa temas eden hadis-i şeriflerinde de:
"Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı icin en hayırlı olandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusu icin en hayırlı olanıdır." buyurmuştur.[17]
Komşu Hakkı
Yuce dinimiz İslamiyet'e gore komşunun komşu uzerinde hakları vardır. Buna komşuluk hakkı diyoruz. Dinimiz komşuluk hakkı uzerinde cok durmuştur. Hz. Aişe R. Anha'dan rivÂyet edilen hadis-i şerifte Rasulullah (asm):
"Cibril bana komşu hakkını o kadar cok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vÂris kılacak zannettim."[18]
Demek ki, komşu hakkı o kadar buyuk ki, CebrÂil (a.s.) defalarca Peygamber Efendimiz (asm)'e gelip komşu hakkının oneminden bahsetmiştir.
Hadisteki, "Komşuyu komşuya mirascı kılacak zannettim" ifadesi komşunu komşusu uzerindeki hakkını acıklamak icin getirilmiştir. Cunku İslam'ın ilk yıllarında kardeşlik ahdi de mirascı olmayı gerektiriyordu. Sonraları bu kaldırılarak mirasın sebepleri olarak, soy yakınlığı, nikÂhtan dolayı yakınlık ve vel akdi yururlukte bırakılmıştır.
Hadis, komşu hakkının yuceliğine, onunla yardımlaşma ve guzelce ikramda bulunmanın gerekliliğine, komşuya zarar vermemeye, hastalanınca ziyaret etmeye, sevincli ve kederli gunlerinde yanlarında bulunmaya işaret etmektedir.[19]
Komşular Arasında Yardımlaşma
Yuce dinimiz İslamiyet kadar yardımlaşmaya onem veren hicbir din ve nizam yoktur. Dinimiz genel olarak hayatın her safhasında yardımlaşmayı emretmiş, oyle ki zenginlerin mallarında fakirlerin hakkının olduğunu belirtmiştir.[20] Komşular arasında yardımlaşma daha da onemlidir. İnsanın başı darda kaldığı zaman ilk olarak muracaat edecek olduğu kimse hic şuphesiz ki komşusudur. Hic kimse benim her şeyim var, komşuma muhtac değilim, diyemez. Mutlaka komşusunun maddî-manevî yardımına ihtiyacı olur.
"Komşu komşunun kulune muhtactır."
derdi atalarımız. Alacakları evden once komşuyu duşunur, arar soruştururlardı. Cunku komşuluk bağları samimi ifadesini onlarda bulmuştu. Yeyip ictikleri ayrı gitmezdi aralarında. Onlarla paylaşılırdı en guzel ve samimi sohbet ortamları, dertler, sevincler hep beraber yaşanırdı. Sıkıntı ve keder, bu samimi atmosferde bir bir kayboluverirdi. Ne var ki zaman, mazimize ait bircok guzel hasletimizi aldı goturdu aramızdan. Mustakil evlerin yerlerini dev apartmanlara bırakması, bircok insanın "birbirine katlanmak zorunda olduğu" bir yaşam tarzına donuşmesi ve sosyal hayatın şahısları icine cekerek; okul, iş, carşı derken, bir suru meşguliyet icinde komşular da, komşuluklar da unutulup gitti. Aynı apartmanı paylaşmamıza rağmen ne alt, ne ust, ne de yan kapı komşumuzun kim olduğunu bile bilemez olduk. Rastlantılar sonucu sadece bir "merhaba" dan ibaret aramızdaki bağlar. Herkes kendi icinde, kendi derdiyle muzdarip, kendi sevinciyle mesrur. Oysa bu ne inancımıza ne de orfumuze uymakta.[21]
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde şoyle buyuruyor:
"Yanı başınızdaki komşusu acken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mu'min değildir."[22]
Sosyal duyarlık konusunu carpıcı bicimde gozler onune seren hadisimizin mesajı, pek tabii olarak, sadece hÂne komşularına yonelik değildir.
Ote yandan hadisimizdeki "ac olan komşu"nun mutlak olarak zikredilmiş olması, "Musluman komşu" gibi bir tahsise ve tavsife gidilmemiş bulunması, olgun Muslumanın duyarlık alanını iman sınırının otesine taşımaktadır. Hangi dinden ve inanctan olursa olsun, "ac olan komşu"nun sırf komşuluk hukuku gereği olarak ilgi duyması, ihtiyacının giderilmesi hedef olarak gosterilmiş olmaktadır.[23]
BİR OLAY
Vali iken kendisine bir koşk yaptırıp, carşının gurultusunden kurtulmak isteyen Sa'd b. Ebî Vakkas'ı teftiş icin Hz. Omer (ra), Muhammed b. Mesleme'yi azıksız olarak Kûfe'ye gonderdi. On dokuz gunluk bir yolculuktan sonra Medine'ye donen Muhammed b. Mesleme, kendisini nicin azık vermeden yola cıkardığını Hz. Omer (ra)'den sordu:
Medine'deki Muslumanlar aclıktan kırılmak uzereyken sana bir şeyler verip de nimeti sen, vebÂlini de ben yukleneyim istemedim. Zira ben, Peygamber (asm)'i şoyle buyururken dinlemiş bulunmaktayım:
"Komşusu acken mu'minin tok dolaşması yakışık almaz."[24]
Bu olaydan da anlaşıldığı gibi kuculen dunyamızda aclara yardıma koşmak, bunu da en yakın komşusundan başlatmak her olgun ve imkÂnı olan mu'minin temel gorevidir. İman olgunluğunun alÂmetidir.
Ne zaman sosyal duyarlık ve yardımlaşma uzerinde durulacak olsa, hadisimiz mutlaka hatırlanır. Hadisin bir rivÂyeti; "Ac olarak geceleyenin ac olduğunu bilmesi halinde"[25] yardımcı olmayan Muslumanın iyi bir Musluman olmadığını bildirmektedir. Bile bile ilgisiz kalmayı ve duyarsız davranmayı olgun mu'min olmanın delili saymaktadır.
Yardımda bulunmak bir başlangıc değil, bir neticedir. Yardım yapma duygusu ve duyarlılığı ise, o yardımın gercek Âmili ve oncusudur. O halde yardımın bizzat kendisinden once "yardım duygusunun" gonullerde yer etmiş olması esastır. İmkÂnı olduğu hÂlde cevresine yararlı olamayanlar, bu duyguyu gonullerine yerleştirmemiş olanlardır. Cevresine sıcak bakmanın zevkini tadamayanlardır.[26]
Yardım, her şeyden once bir duygu ise; onun iman ile ilgisi de pek acık ve kokludur. Zira insan hareketlerini yonlendiren en muessir guc, imandır, ic yoneliştir. O halde cevreye karşı duyarsızlık ve yardımsızlık pek tabii olarak imanın olgunluk derecesiyle alakalı olacaktır. Bu sebeple hadisimizdeki "mu'min değildir" hukmu, "yapması gerekenleri icrÂya sevk edecek derecede ve olgun bir imana sahip değildir" anlamındadır. Gerceğin t kendisidir. Ozellikle "kendi aralarında yumuşak, merhametli, şefkatli"[27] olmaları gereken Muslumanların, hemen yanı başlarındaki komşularına karşı ilgisizliği elbette imanıyla irtibatlandırılacak bir gostergedir. İşte hadisimiz de bunu yapmakta, bu gerceğe dikkatlerimizi cekmektedir.[28]
Unutulmamalıdır ki, bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber Efendimiz (asm),
"Hangi mahallede bir kişi ac kalırsa, o mahalle Allah'ın korumasından duşer."[29]
buyurmuştur. İbn Hazm da aynı delilleri değerlendirerek "bir beldede bir kişi aclıktan olecek olursa, o belde halkının tumu olenin katili sayılır ve olenin diyeti onlardan tahsil edilir.[30]
Ve bazı neticeler:
Hadisimizden şu neticenin cıkarılması mumkun gozukmektedir.
1. Zengin komşuya, komşularını ac bırakması haramdır.
2. Onların aclıklarını giderecek kadar yedirmek ve cıplak iseler giydirmek vaciptir.
3. Servette zekÂttan başka mukellefiyetler de bulunmaktadır.
4. Senelik zekÂtını başka mukellefiyetten kurtulamazlar. Duruma gore başka bircok gorevleri daha vardır. Aksi halde kenz yasağıyla ilgili Âyetteki tehdide muhatap olurlar.
5. Gercek ve olgun mu'minler cevrelerine karşı ilgisizliğe ve duyarsızlığa duşmezler. Muhtac kimselerin ihtiyacını karşılamak imanın kemÂline işaretttir.[31]
İyi Komşuluğun Prensipleri
1. Kendimiz icin istediğimiz guzel şeyleri komşularımız icin de istemek:
Rasulullah (asm) bir hadis-i şeriflerinde şoyle buyurmuştur:
"Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, bir kul kendisi icin istediğini komşusu icin de ve yahut din kardeşi icin de istemedikce hakkıyla iman etmiş olamaz."[32]
Bir arada ve yan yana yaşamak durumunda olan ev veya iş komşuları hemen hemen her gun karşılaşırlar, hatta gunde birkac defa yuz yuze gelebilirler. Ozellikle apartman dairelerinde, iş hanlarında ve benzeri yerlerde bir arada oturanlar arasındaki munasebetler, ayrı ayrı binalarda ikamet eden komşularınkinden cok farklıdır. Şu veya bu şekilde komşu olanların karşılıklı sevgi, saygı, guven, iyi duygu ve temiz duşunce icinde olmaları icin birbirlerinin haklarına riÂyet etmeleri, eziyet verici veya rahatsız edici hal ve hareketlerden sakınmaları gerekir. Ancak bu takdirde huzurlu olunur. Aksi takdirde huzurun devamı beklenemez.[33]
Ebu Zerr'den (ra) Resulullah'ın (asm) şoyle buyurduğu rivÂyet edilmiştir:
"Ey Ebu Zerr! Corba yaptığın zaman suyunu cok koy, fazlası ile de komşularını gozet."[34]
Yine Muslim'in Ebu Zerr'den (ra) naklettiği bir başka rivÂyette ise:
"Dostum Resulullah (asm) bana,
'Corba yaptığın zaman suyunu bol koy. Sonra da komşularının haline bak. Muhtac olanlara corbadan bir miktar goturerek iyiliğin dokunsun.'
diye tavsiyede bulundu."[35]
Hadisteki " Feksur mÂehÂ" emri mendup ifade eder.
2. Komşularımızı incitmemeye ozen gostermek.
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerindebuyurdu:
"Allah'a ve ahiret gunune inanan kimse komşusunu incitmesin. Allah'a ve ahiret gunune inanan kimse misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gunune inanan kimse ya hayır soylesin ya da sussun."[36]
Ebu Hureyre (ra)'den rivÂyet edildiğine gore sahabilerden biri:
- Ya Rasulullah! Falan kadının nÂfile olarak cok namaz kıldığından, cok nÂfile oruc tuttuğundan ve cok sadaka verdiğinden bahsediliyor. Şu var ki diliyle komşularını incitiyor, dedi. Peygamber Efendimiz (asm):
- O kadın cehennemliktir, buyurdu. Sahabi:
- Ya Rasulullah! Falan kadının da nÂfile olarak az namaz kıldığından, az nÂfile oruc tuttuğundan ve az sadaka verdiğinden bahsediliyor. Şu kadar var ki, diliyle komşularını incitmiyor, dedi. Peygamber Efendimiz:
- O, cennettedir, buyurdu.[37]
Allah Rasulune bazen sahabilerden biri gelir ve:
- Ey Allah'ın Rasulu! Bana oyle bir amel goster ki, onu yaptığım zaman cennete gireyim, derdi.
Peygamber Efendimiz (asm) de gelen kimsenin durumunu goz onune alarak ona bir şey emrederdi. Ebu Hureyre (ra)'den rivÂyet edildiğine gore yine bir defa sahabilerden biri Peygamber Efendimize gelmiş ve aynı talepte bulunmuştu. Peygamber Efendimiz de kendisine kısaca:
- İyi ol, buyurmuştu. Sahabi:
- Ya Rasulallah! İyi olduğumu nasıl bileceğim, deyince, Efendimiz şu cevabı vermişti:
- Komşularına sor; eğer onlar senin iyi olduğunu soylerlerse, sen iyi bir kimsesin, yok, eğer kotu olduğunu soylerlerse, o zaman sen kotu bir kimsesin, demektir.[38]
Demek ki, iyiliğimizin ve kotuluğumuzun olcusu yakın cevremiz ve komşularımızdır. Komşularımız iyi olduğumuzu soyluyorlarsa biz Allah'ın katında iyiyiz, komşularımız kotu olduğumuzu soyluyorlarsa, Allah katında da kotuyuz, demektir.
İYİ KOMŞULUK
"İyi komşu nasıl olur? Komşuluk munasebetleri kayboluyor" diye şikÂyet olunuyor." Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri "MarifetnÂme" adlı eserinde, İslÂm ahlÂk ve yaşayışından cıkardığı "İyi komşuluk icin uyulması gereken şartlar"ı, kırk tane olarak tesbit etmiş. Bunları bugunku dile cevirdik ve gorduk ki, hic eskimemişler... Bakınız Hazreti Şeyh ne diyor:
Ey Aziz, mÂlum olsun ki, edep ehli kimseler: "Komşunun komşularıyla geciminin edep ve erkÂnı kırktır" demişlerdir.
1. Kişinin kendi evine bitişik olanlarla, karşısında bulunup da kapıları gorunenlerden kırk eve kadar oturanlar, -zımmî (Hristiyan vatandaş) da olsalar- komşularıdır. Bunlara, iyilik etmek ve gercekten akrabalarmış gibi guzel davranmaktır.
2. Komşunun ev halkına, kotuluk etmeyip, onların namusunu korumaktır.
3. Komşuya gelip gidene uzun uzun bakıp, rahatsız etmemektir.
4. Komşusu acken, kendi tok yatmamaktır.
5. Komşuyu el veya diliyle incitmekten sakınmaktır.
6. Komşunun evine, penceresinden, duvarından izinsiz bakmamaktır.
7. Komşularına azdan coktan ?zımmî de olsa- hediye vermekti...
8. "Komşu canağı" gondermektir. Yani kokusu duyulacak bir yemek pişirildiğinde, bitişik komşuya hediye etmektir.
9. Satın aldığı meyveden, rastladığı komşusuna hediye etmektir.
10. Komşuları borc isterse, vermektir.
11. Komşuları muhtac kaldıysa, ihtiyaclarını gidermektir.
12. Komşusunu bayramlarda ziyaret etmektir.
13. Komşunun hayvanlarına taş atmamaktır.
14. Komşunun cocuklarını, kendininkilere dovdurup sovdurmemektir.
15. Komşuların izni olmadan, kendi binasını, onlarınkinden yuksek ve onlerini kapayacak şekilde yaptırmamaktır.
16. Komşularını, kendi taraflarından, duvara ağac kakmaktan menetmektir.
17. Komşularına, kendi oluklarının akıntısıyla veya yolunun toprak kazıntısı ve kar kuruntusuyle rahatsız vermemektir.
18. Komşuların sırlarını ve ayıplarını soruşturmamaktır.
19. Komşuların hallerini ve işlerini başkalarına soylememektir.
20. Komşularına yolda rastladıkca ilk once selÂm vermektir.
21. Komşularla konuşurken lÂfı uzatmayıp, luzumu kadar konuşmaktır.
22. Komşularından su, tuz ve ateş gibi zarurî maddeleri esirgemeyip vermektir.
23. Komşuların hediyesini, az da olsa kabul edip, cok bilmektir.
24. Komşuların ayıplarını ortmektir.
25. Komşularına dert ortağı olmaktır.
26. Komşularından izin almadan evini yabancıya satmamaktır.
27. Komşusu bir yerden donunce ziyaret etmektir.
28. Komşularını kederli gunlerinde teselli etmektir.
29. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir.
30. Komşularını davet etmektir.
31. Komşusu bir şey isteyince memnuniyetle vermektir.
32. Komşusu bir kusur işleyince, af ederek, sevgi uyandırmaktır.
33. Komşuları hasta olunca ziyaret etmektir.
34. Komşulardan biri vefat edince, cenazesinde hazır bulunmaktır.
35. Komşuların yetimlerini himÂye etmektir.
36. Komşularıyla buluşunca, gulec yuzlu olup, tatlı soz soylemektir.
37. Komşuların kendisine nasıl davranmasını istiyorsa, onlara oyle muamele etmektir.
38. Başkalarından gelse tahammul edemeyeceği eziyete, komşusundan gelince tahammul etmektir.
39. Komşulardan kabalık edenlere aldırmamaktır.
40. Komşulardan sert soyleyenlere, mulÂyim davranmaktır.[39]
KAYNAKLAR:
[1] İzzet ER, İslam'da İnanc İbadet ve Gunluk Yaşayış Ansiklopedisi, M.U. İlahiyat Fakultesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997, c.3, s.63-64.
[2] Haydar HATİPOĞLU, Diyanet Aylık Dergi, Ekim, 1993, s.2.
[3] Dr. Durak PUSMAZ, "İslam'da Komşuluk İlişkileri", Diyanet Aylık Dergi, Nisan 1995, Sayı:52, s.23.
[4] Nisa:4/356
[5] Dr. Durak PUSMAZ, a.g.m., s.23.
[6] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[7] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[v8] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[9] Buhari, Edep, 29 (VIII.12).
[10] Muslim, İman, 73.
[11] İhsan OZKES, R.Salihin Terceme ve Şerhi, Esra Yayınları, Konya, 1996, c.2, s.173-174.
[12] Fecr:89/27-30.
[13] Aclûni, Keşful-HafÂ, 1/72.
[14] Aclûni, Keşful-HafÂ, 1/178.
[15] NesÂî, İstiÂze, 44; Ahmed b. Hanbel, Musned, 2/344.
16] Ahmed b. Hanbel, Musned, 3/407-408.
[17] Ahmed, Tirmizi, Hakim (İbn Omer'den) 250, H.No:151.
[18] Buhari, Edeb,28; Muslim, Birr ve Sıla ve'l-edeb, 140 (2624,2625)
[19] İhsan OZKES, a.g.e., c.3, s.172.
[20] bk. Zariyat, 56.
[21] Havva ERGENE, İslami Hayat, "Komşuluk İlişkileri", 24.10.1997 tarihli Zaman Gazetesi.
[22] İbn Ebî Şeybe, KitÂbu'l-İman (neşr: el-bÂnî

[23] İ. Lutfi CAKAN, Hadislerle Gercekler, Erkam Yayınları, İstanbul, 1990, c.1, s.114-115.
[24] Ahmed b. Hanbel, Musned, 1/55.
[25] TaberÂnî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, 1/232; Heysemî, MecmeuzzevÂid, 8/167; el-BÂnî, Silsile, a.g.e., 1/70.
[26] İ. Lutfi CAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[27] Fetih 48/29.
[28] İ. Lutfi CAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[29] Ahmed b. Hanbel, Musned, 2/33.
[30] bk. Seyyid Kutup, İslamiyyeti'l-İslam, s.221.
[31] İ. Lufti CAKAN, a.g.e., c3, s.114-115.
[32] Muslim, İman, 72.
[33] Haydar HATİPOĞLU, "Komşuluk Hakkı" (Hutbe), Diyanet Aylık Dergi, Ekim 1993, s.2
[34] Muslim, Birr ve sıla ve'l-edeb, 142 (2625).
[35] Muslim, Birr ve sıla ve'l-edeb, 143 (2625).
[36] Buhari, Edeb, 31; Muslim, İman, 75.
[37] Ahmed b. Hanbel, Musned, 4/440. (Kaynağına baktım fakat hadisi bulamadım.)
[38] Aclûnî, Keşfu'l-HafÂ, 1/72.
[39] M. Ertuğrul DUZDAĞ, Musluman Aile, İz Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 1995, s.83-85.
.
__________________