Efendimiz;

“CenĂ‚b-ı Hak beni terbiye etti.” buyuruyor. (Bkz. Suyûtî, I, 12)

Kırk sene, bir İslĂ‚m ahlĂ‚kı telkin etti. O’na muşrikler bile hayran oldu. O’na “el-Emîn, es-SĂ‚dık” sıfatını verdiler. Bazen ismini soylemez;

“–El-Emîn geldi, en doğru insan geldi.” derlerdi.

Ve bu kırk sene butun muşrikler hayran oldu. Kırk seneden sonra ilk peygamberlik indirildi.

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ

“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (el-Alak, 1)

İlk tahsil, demek ki bir okumakla başlıyor. Neyi okuyacaksın?

لِيَعْبُدُونِ (“…Bana [AllĂ‚hʼa] kulluk etsinler diye.” [ez-ZĂ‚riyĂ‚t, 56])

لِيَعْرِفُونِ (Beni [AllĂ‚hʼı] bilsinler diye…)

AllĂ‚h’a kul olabilmeyi. Nasıl CenĂ‚b-ı Hakk’a yaklaşabilirim?

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ

Allah -celle celĂ‚luhû-’nun ilĂ‚hî azametini oku. İlĂ‚hî kudreti oku, ilĂ‚hî nakışları oku. AllĂ‚h’ın Rasûlu’nu oku. Nasıl bir insanda tecellî eden bir sanat hĂ‚rikası. Zerreden kureye, atomdan galaksilere kadar her şeyi oku.

Ve boylelikle bir hamlıktan kurtulma, nĂ‚danlıktan kurtulma. Bu nĂ‚dĂ‚nlıktan kurtulmakla okumaya başlayacaksın ilĂ‚hî azameti.

Kulluğunu okuyacaksın. Nicin dunyaya geldin? Kim, seni kim getirdi? Kimin mulkunde yaşıyorsun? Kimin verdiği rızıkla merzuksun? Gidiş nereye? Geliş niye, gidiş niye? Bu akış nereye?

Bunun bir idrĂ‚ki icinde olabilmek. Bu da, okumak, kalbin sanatı olmuş oluyor. Bu nasıl olacak?

“LĂ‚ ilĂ‚he” ile olacak. Baştan, sana AllĂ‚h’a yaklaşmaya mĂ‚nî olan engelleri kaldırmak…

“İllĂ‚llah” kalbin cemĂ‚lî sıfatlarla muzeyyen hĂ‚le gelebilmesi.

CenĂ‚b-ı Hak ne buyuruyor:

“Mu’minler ancak Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer «وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ»…” (el-EnfĂ‚l, 2)

Oyle bir yurek istiyor CenĂ‚b-ı Hak. Allah anıldığı zaman kalp bir harekete gececek. “Aman yĂ‚ Rabbi!” diyecek. Verdiği nîmetleri duşunecek. İkramlarını duşunecek. İnsan olarak yaratılması, İslĂ‚m olarak gelmesi, en buyuk Peygamber’e ummet olması, en buyuk Kitab’a muhatap olması. CenĂ‚b-ı Hak kendisiyle dostluğa davet ediyor.

Demek ki okumak. İşte, “…Allah anıldığı zaman kalpleri titrer…” (el-EnfĂ‚l, 2)

“…(Kitap) AllĂ‚h’ın Ă‚yetleri okunduğu zaman da îmanları artar…” (el-EnfĂ‚l, 2)

İnsan Ă‚ciz. Nereye sığınacak, nerede barınacak?..

“…Tevekkul ve teslim icinde olurlar. Namazlarını ikāme ederler…” (el-EnfĂ‚l, 2-3)

CenĂ‚b-ı Hak:

“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor.

FelĂ‚ha eren kullarının huşû ile namaz kıldığını bildiriyor. Dolayısıyla namazı huşû ile edĂ‚ eden bir toplumda rûhî bir hastalık olmaz, psikiyatrik bir rahatsızlık olmaz. İşte ashĂ‚b-ı kirĂ‚m. Asr-ı saĂ‚dette psikiyatrik bir rahatsızlık gormuyoruz kimsede. Cunku secde ediyor. CenĂ‚b-ı Hakk’a sığınıyor. Buyuk tevekkul ve teslimiyet icinde.

ZekĂ‚t, sadaka, infak…

“…AllĂ‚h’ın verdiği nîmetleri infak ederler.” (el-EnfĂ‚l, 3) buyruluyor.

Asr-ı saĂ‚dette, toplumda bir rahatsızlık gormuyoruz. Fakir de var, zengin de var, hasta da var, sıhhatli de var, her şey hayatın îcĂ‚bı, kendini istikĂ‚metlendiriyor, huzurlu.

Yani bugun en cok insanların dûcĂ‚r olduğu, psikiyatrik rahatsızlıklar. Boşluklar, doyumsuzluklar. Devamlı bir sosyal patlamalar, taşkınlıklar dunyada… Fakat asr-ı saĂ‚dette yok bu. İbadetler huşû ile olacak. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m huşû ile namaz kılmaya, huşû ile oruc tutmaya…

Efendimiz; “Benim kıldığım gibi kılın.” buyuruyordu. (Bkz. BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 18)

Huşû ne oluyor; tevekkul ve teslîmiyeti artıyor.

CenĂ‚b-ı Hak huşû sahibi mu’minlere sığınak, barınak, hattĂ‚ liman oluyor sığınılacak. Ve kul, Yuce Kudret’e sığınmakla ebedî huzur ikliminin icine girmiş oluyor.

VelhĂ‚sıl CenĂ‚b-ı Hak bu ibadetleri bize niye verdi? Nasıl bir gonul Ă‚lemimizi tekĂ‚mul ettireceğiz?

RamazĂ‚n-ı Şerîf’ten cıktık, guzel bir mevsimdi, bir takvĂ‚ mevsimiydi. Bu takvĂ‚ mevsimi de Ramazan’dan sonra da yaşatabilmek, bu şekilde hayatımızın bir Ramazan hĂ‚line gelmesi, son nefesimizin bir bayram sabahı olabilmesi.

Yine CenĂ‚b-ı Hak bizi bir tefekkure davet ediyor. Gunluk hayatımızla tefekkure davet ediyor:

“Goklerin ve yerin yaratılışında, (bir futur var mı?) gece ile gunduzun birbiri ardınca gelişinde, (bir aksama var mı?) akl-ı selîm sahipleri icin gercekten acık ibretler vardır.” buyruluyor. (Âl-i İmrĂ‚n, 190)

Demek ki kulda bir derinlik olacak bir mu’minde. Bu derinlik, hayatın her safhasını kaplayacak.

Ne buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak:

“Onlar ayakta dururlarken, otururken, yanları uzerindeyken, (her vakit) CenĂ‚b-ı Hakk’ı zikrederler…” (Âl-i İmrĂ‚n, 191) Unutmazlar. DĂ‚imĂ‚ yaratılanda Yaratan’ı muşĂ‚hede ederler.

“…Onlar, goklerin, yerin yaratılışı hakkında derin derin duşunurler ve şoyle derler: «YĂ‚ Rabbi bu (gokleri, yeri, arasındakileri) boşuna yaratmadın, Sen’i tesbih ederiz, bizi Cehennem azĂ‚bından koru!» derler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 191)

CenĂ‚b-ı Hak bizden boyle bir gonul istiyor. CenĂ‚b-ı Hak Rahman ve Rahîm. Cok merhamet sahibi. Efendimiz de “raûf ve rahîm”. Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de yalnız Efendimiz’e “raûf ve rahîm”… Peygamberlerin, raûf, merhamette zirvesi.

“…Ben, İsrĂ‚fil Sûr’u ufurunceye kadar «ummetî ummetî» diyeceğim.” buyuruyor. (Bkz. Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmĂ‚l, XIV, 414)

Demek ki bizim de ne kadar bu sevgiye muhatap olmamız zarûrî.

Demek ki kul dĂ‚imĂ‚ takvĂ‚da merhale alacak, şunu duşunecek:

Dunyada bircok sevgiler var. Meşrû sevgiler var; evlĂ‚t sevgisi, mal sevgisi vs. bircok sevdiği şeyler var, sevdikleri var. Fakat bunlara son nefeste hepsine vedĂ‚ etmiş olacak.

Peki yolculuğa neyle gidecek? CenĂ‚b-ı Hak sevgisi ve Rasûlullah sevgisiyle o sonsuzluğa gidecek.

Demek ki bu sevgiye kavuşabilmek. Bu da ancak takvĂ‚ neticesinde olmuş oluyor.

TakvĂ‚ nasıl olacak?

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ

“Allah Rasûlu’ne itaat ederse kim, AllĂ‚h’a itaat etmiş olur…” (en-NisĂ‚, 80)

İşte sahĂ‚bî, Efendimiz’i yakından tanıdı. Ondan sonra O’nu taklit eden evliyĂ‚, velîler, yakından tanıdı. Bunlar Hak dostu oldu. Bu Hak dostlarına CenĂ‚b-ı Hak, kendisine dost olanlara:

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“…Onlar korkmayacaklardır, uzulmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyuruyor.

Demek ki cok zor gecitler gececeğiz. Bir son nefes gecidi var.

Fakat Efendimiz:

“Nasıl yaşarsanız oyle vefĂ‚t edersiniz, oyle haşrolunursunuz.” buyuruyor. (MunĂ‚vî, Feyzu’l-Kadîr, V, 663)


Bir kabir hayatı var. Ya Cennet’ten bir bahce, yahut Cehennem’den bir cukur.

Tekrar diriliş var, kıyĂ‚met var. Yevmu’l-hulûd, bir ebediyet gunu başlayacak. Orada:

“Kitabını oku! Bugun (hesap sorucu olarak sana) nefsin kĂ‚fîdir.” (el-İsrĂ‚, 14) Butun hayatımız, omrumuz, ekranda onumuze gelecek. Yabancı şahide ihtiyac yok, kendi kendinin şahidi olacak, gozler konuşacak. Bu gozleri Allah niye yarattı, neler seyrettin? Kulaklar konuşacak, Allah bu kulağı niye yarattı, sen neler işittin? Hangi sadĂ‚lara temĂ‚yul ettin?

Deriler konuşacak. AllĂ‚h’ın verdiği bu gucu-kuvveti nerede harcadı?

Bu nereye kadar? Zerrelere kadar. Zerre hayırlar, zerre şerler ortaya gelecek.

İşte sahĂ‚bî, bu 23 sene bir tahsil gordu. 23 senede Kur’Ă‚n tahsilini tamamladı, ikmĂ‚l etti. Ve bu tahsil neticesinde Allah Rasûlu’nu yakından tanıdı. Ve nasıl bir yaşanacağını Efendimiz’den oğrendi. Huzurlu, rûhĂ‚niyetli bir hayat yaşadı.

Onların sevgisi, muhabbetleri, butun muhabbetleri aştı. Mal, mulk vs. hepsini CenĂ‚b-ı Hakk’a yaklaşmaya vesîle, vĂ‚sıta olarak kullandılar.

Oyle bir duruma geldiler ki:

“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Emret dediler, emret; canım, malım, her şeyim Sana fedĂ‚ olsun.” dediler.

Yani butun dunyevî lezzetler gozlerinde ufaldı, bitti. Yeter ki Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-’in kalbinde ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın bir yeri olsun. Butun telĂ‚şesi oydu. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m diyor ki:

“Bizi en cok sevindiren hadîs-i şerîf, (yuz binlerce hadîs-i şerîf icinde);

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

«Kişi sevdiğiyle beraberdir.»” (Bkz. Muslim, Birr, 163/2639; BuhĂ‚rî, FadĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, MenĂ‚kıbu Omer BĂ‚bı)

Dunyada ashĂ‚b-ı kirĂ‚m bu lezzeti tattı. Sevginin ne olduğunu anladı, muhabbetin ne olduğunu anladı. AllĂ‚h’ın lûtfu karşısında bir şukran icinde yaşadı. İptilĂ‚lar karşısında bir sabır hĂ‚linde yaşadı. İbadette sabır, iptilĂ‚lara sabır, kullukta sabır… Ve sabrın lezzetini buldu. Sabırda lezzet buldu…

Osman Nuri Topbaş

__________________