1- Buyuk gunahlar, Allah'ın ahirette onlarla ilgili azaplarını ilan ettiği ve dunyada da haklarında had cezası belirlediği gunahlardır.
Bu goruşe yapılacak itirazımız şudur: Bilindiği gibi kucuk bir gunahı tekrar tekrar işlemenin kendisi de buyuk gunahlardandır. Cunku Peygamberimiz (s.a.a) şoyle buyurmuştur: "Tovbe etmekle buyuk gunah, tekrar tekrar işlemekle kucuk gunah olmaz." Bu hadis Sunnî[1][1] ve Şiî kanallardan[2][2] nakledilen sahih bir hadistir. Oysa şeriat tekrar tekrar kucuk gunah işleme sucu icin herhangi bir had cezası belirlemiş değildir. KÂfirleri dost edinmek ve faizcilik de Kur'an'da yasaklanan en buyuk gunahlardandırlar; ama onlara ilişkin bir had cezası belirlenmemiştir.
2- Buyuk gunah, yuce Allah'ın Kur'an'da cehennem ateşi ile cezalandıracağını ilan ettiği gunahlardır. Bu goruşu savunanların bazıları Kur'an'a sunneti de ekliyorlar.
Bu goruşe yonelik itirazımız şudur: Bunun tersinin genel hukum olduğuna ilişkin bir delil yoktur. Yani Kur'an'da veya Kur'an ile sunnette cehennem ile cezalandırılacağı ilan edilmeyen her gunahın kucuk gunah olduğunu soyleyemeyiz.
3- Buyuk gunah, dini hafife alma, onu umursamama mesajı veren her gunahtır. Bu goruş İmam-ul Haremeyn tarafından ileri surulmuş ve Fahr-i Razî tarafından da onaylanmıştır.
Bu goruşe yonelik itirazımız şudur: Bu tutum haddi aşma ve olculeri ciğneme gostergesidir ki, o da buyuk gunahlardandır. Ama boyle bir yaklaşımla yapılmamış bile olsalar, aslında buyuk olan gunahlar vardır. Yetim malı yemek, evlenilmesi yasak kadınlarla zina yapmak ve gerekcesiz olarak bir mumini oldurmek gibi.
4- Buyuk gunah, sonradan eklenen arızî bir nitelik gerekcesi ile değil de kendi oz nitelik yuzunden yasaklanan kotuluktur. Bu goruş bir onceki goruşun mukabili gibidir.
Buna karşı itirazımız şudur: Haddi aşmak ve Allah'ın emrini hafife almak gibi tutumlar her ne kadar arızî niteliklerdir; ama yine de buyuk gunahlardandır ve bu sıfatlar bir gunaha eklendiklerinde, onunla birleştiklerinde o gunah helÂk edici buyuk gunahlardan biri olmaktadır.
5- Buyuk gunahlar, Nis suresinin başlangıcından otuzuncu ayetinin sonuna kadar değinilmiş olan gunahlardır. Bu goruşu savunan sanki şunu kastediyor: "Eğer size yasak edilen gunahların buyuklerinden kacınırsanız..."ayetinde ifade edilen buyuk gunahlarla, bu surenin daha onceki ayetlerinde acıklanan akrabalık ilişkilerini kesmek, yetim malı yemek, zina etmek gibi gunahlara işaret ediliyor.
Buna yonelik itirazımız ise, bu goruşun ayetin mutlak ifadesi ile bağdaşmayacağı şeklindedir.
6- Allah tarafından yasaklanan her kotuluk buyuk gunahtır. İbn-i Abbas tarafından savunulduğu ileri surulen bu goruş, oyle sanıyorum ki Allah'a karşı cıkmanın onemli bir gunah olduğu gerceğine dayanıyor.
Bu goruşe karşı şu itirazı ileri suruyoruz: Daha once soylediğimiz gibi gunahların kucuk ve buyuk diye ikiye ayrılması gunahların birbirleri ile karşılaştırılması ile oluyor. Bu goruş ise, bir kul olan insanın tutumu ile butun varlıkların Rabbi olan Allah'ı karşılaştırmayı dayanak noktası olarak alıyor. "Kebaire ma...=eğer size yasak edilen gunahların buyuklerinden..." ifadesindeki izafetin (=tamlamanın) acıklama amacı taşıdığını sanan bazı kimselerin bu goruşe yakınlık gostermeleri mumkundur. Fakat ayetteki izafeti bu anlamda kabul etmek doğru değildir. Cunku o zaman ayetin anlamı, "Eğer butun gunahlardan kacınırsanız, gunahlarınızı bağışlarız." şeklinde olur. Oysa eğer butun gunahlardan kacınılırsa, ortada affedilecek herhangi bir kotuluk kalmaz. Eğer bu ifadeden ayetin inişinden once muminler tarafından o gune kadar işlenen gunahların affedileceği kastedildiği ileri surulurse, o zaman bu ayet sadece inişi sırasında yaşayan bazı kimseleri ilgilendirmiş olur ki, bu da ayetin gorunurdeki genel uslûbu ile bağdaşmaz. Bununla birlikte genelliği uzerinde durulursa, o zaman ayetin anlamı şoyle olur: "Eğer siz butun gunahlardan kacınmaya karar verir de fiilen onlardan kacınırsanız, sizin daha onceki gunahlarınızı affederiz." Bu, orneği cok az olan veya hic olmayan nadir bir durumdur. Bu yuzden ayetin genelliğini bu değerlendirmeye yorumlamak doğru değildir. Cunku yuce Allah'ın ozel koruması altında olanlar dışında kalan insanlar gunahtan ve hatadan salim olamazlar. Buna iyice dikkat ediniz.
7- Kucuk gunah, cezası sahibinin sevaplarından az olan gunahtır. Buyuk gunah da cezası sahibinin sevaplarından cok olan gunahtır. Bu goruşun Mutezile mezhebi tarafından savunulduğu soylenmiştir.
Bu goruş karşısında soylenecek soz şudur: Bu goruşe ne bu ayet, ne de başka bir ayet delÂlet etmiyor. Evet gunahların sevaplar karşısında silinebileceği Kur'an ayetleri ile sabit olan bir gercektir; fakat bu butun gunahlar icin değil belli olmayan bazı gunahlar icin gecerlidir. İster bu işlem Mutezile mezhebinin savunduğu goruş şeklinde olsun, ister oyle olmasın. Bu tefsir kitabının ikinci cildinde sevapların gunah-la yok olmasının anlamı geniş bir şekilde incelenmişti.
Bu goruşun savunucuları, buyuk gunahlardan kacınıldığı takdirde kucuk gunahların Allah tarafından affedilmesinin gerekli olacağını, kucuk gunah sahiplerini sorumlu tutmanın guzel olmayacağını ileri surmuşlerdir ki, bu ayetin buna da delÂlet etmediği kesindir.
8- Kucukluk ve buyukluk iki itibarî sıfat olup, her gunaha arızî olarak eklenebilirler. İnsanın Allah'ın emrini hafife alarak veya alaya alarak ya da umursamayarak işlediği her gunah buyuktur. Fakat eğer aynı gunah ofkeye kapılarak, korkuya yenilerek veya şehvetin baskısı altında kalarak işlenirse, buyuk gunahlardan kacınmak şartı ile affa uğrayacak kucuk bir gunah olur.
Sozu edilen bu ek sıfatlar, inatcılık ve Allah'a karşı gelme başlıkları altında toplanabilecek sıfatlar oldukları icin bu goruşu şoyle ozetlemek mumkundur: Dince yasaklanan her turlu kotuluk eğer inatla ve Allah'ın emrini bile bile ciğneyerek işlenirse, o gunah buyuk olur. Aksi takdirde işlenecek her gunah, inattan ve Allah'ın emrini bile bile ciğnemekten kacınılması şartı ile affa uğrayacak bir kucuk gunahtır.
Bu goruşun savunucularından biri şoyle diyor: "Her kotulukte, Al-lah'ın ilan ettiği her yasaklamada, bir veya birkac buyuk gunah ya da bir veya birkac kucuk gunah vardır. Her gunahtaki en buyuk gunah yasağı ve emri umursamamak, yukumluluğu onemsememektir. Gunahı tekrar tekrar işlemek de bu kategoriye girer. Cunku tekrarcasına bir gunahı işleyen kimsenin, emri ve yasağı onemsemesi, umursaması soz konusu o-lamaz. Nitekim yuce Allah: 'Eğer size yasak edilen gunahların buyuklerinden kacınırsanız (yani size yasaklanan her buyuk gunah ve kotulukten kacınırsanız), sizin kotuluklerinizi bağışlarız.' (Yani gunahlarınızın kucuklerini affeder, onlardan sizi sorguya cekmeyiz.) buyuruyor."
Bu goruşte şu tutarsızlık vardır: Herhangi bir gunahın Allah'a karşı gelinerek yapılmasının onu buyuk gunah hÂline getirmesi, buyukluğun olcusunu sadece bu anlayışla sınırlı gormeyi gerektirmez. Aksi takdirde bu arızî sıfatların hicbirini uzerinde taşımayan bazı gunahların sırf kendi nitelikleri yuzunden buyuk gunah sayılmamaları gibi bir durum ortaya cıkar. Oysa yabancı bir kadına bakmaya nispetle akraba ile zina yapmak, bir kişiyi dovmeye nispetle onu gerekcesiz olarak oldurmek ister sozu edilen arızî sıfatları taşısınlar, ister taşımasınlar iki buyuk gunahtırlar. Evet, işlenen gunaha soz konusu arızî ve helÂk edici sıfatlar eklendikce, bu sıfatlara bağlı olarak yasaklama şiddetlenir ve gunah daha da buyuk olur. Buna gore nefsin arzusuna kapılarak, şehvete yenilerek ve cahillik yuzunden yapılan bir zina, bu gunahın ağırlığını umursamayarak ve onu mubah sayarak yapılan zina gibi değildir.
Şu da var ki, "Eğer her gunahın buyuğunden kacınırsanız, sizin yaptığınız o gunahın kucuğunu affederiz." şeklindeki bir anlam seviyesiz bir anlamdır. "Eğer size yasak edilen gunahların buyuklerinden kacınırsanız, sizin kotuluklerinizi bağışlarız." ayetinin iceriği ile soz akışının ahengi bakımından bağdaşmaz. Bu acıktır; kelam uslûpları ile azıcık unsiyeti olan herkes bunu fark eder.
9- Bu goruşlerden biri de Gazalî'den nakledilen[3][3] ve bu konudaki goruşleri bir araya getirdiği izlenimini veren şu goruştur: "Gunahlar birbirlerine nispetle buyuk ve kucuk diye ikiye ayrılırlar. Yabancı bir kadına bakmaya nispetle evlenilmesi yasak olan iffetli bir kadınla zina yapmak gibi. Gerci bazı gunahlar, helÂk edici bazı sıfatların eklenmesi ile buyuk hÂle gelirler. Orneğin kucuk bir gunahı işlemek, her ne kadar aslında buyuk olmayan bir gunahtır; ama tekrar tekrar işlemek gibi bir sıfatın ona eklenmesiyle buyuk olur."
"Bu soylenenlerden ortaya cıkıyor ki, gunahlar birbirleri ile karşılaştırıldıklarında, yapılan kotuluğun kendisine ve eylemin curumune gore kucuk ve buyuk diye ikiye ayrılırlar. Sonra bu gunahlar, onlardan doğan sonucların ve meydana gelen vebalin sevapları yok etme hususunda bıraktıkları etki bakımından da ikiye ayrılırlar. Şoyle ki, eğer gunahlar sevaplara galip gelerek onlardan fazla olursa, sevapların silinmesine, yok olmasına ve eğer az olursa, sevapların eksilmesine yol acarlar. Dolayısıyla bu durumda kendilerine denk miktardaki sevapların yok olması ile yok olurlar. Cunku her itaatin insanın nefsi ve vicdanı uzerinde guzel bir etkisi olur. Bu etki o vicdanın makamının yukselmesini, Allah'tan uzaklık pisliğinden arınmasını ve cahillik karanlığından kurtulmasını gerektirir. Tıpkı bunun gibi her gunahın da insanın nefsi uzerinde kotu bir etkisi olur. Bu etki de az once soylediğimizin tersi olan sonucları doğurur. Yani nefsin seviyesini aşağılara indirir, onu Allah'tan uzak kalmanın cukuruna ve cahilliğin karanlığına duşurur."
"Yaptığı ibadet ve itaat sayesinde nefsi icin belli olcude nur ve temizlik hazırlamış olan insan bir miktar gunah işlediği zaman, bu gunahın karanlığı ile ibadetin nuru mutlaka birbiri ile catışacaktır. Eğer bu catışmada gunahın karanlığı ve kotuluğun vebali ibadetin nurunu yenir, ona karşı ustun gelirse, ibadetin nurunu giderir ve sevapları yok eder. İşte bu durumda o gunah buyuk gunah olur. Yok, eğer ibadet kendisinde bulunan nur, saflık ve temizlik ile gunahlara galip gelirse, cahilliğin karanlığını ve gunahın kirini giderir. Yalnız bu giderme sırasında gunahın karanlığına denk miktardaki ibadet nuru da kaybolur. Fakat ibadetin geride kalan nuru ve saflığı nefsi aydınlatmaya ve arındırmaya devam eder. İşte gunahlar ile sevapların birbirlerini yok etmelerinin anlamı budur. Bu, kucuk gunahların affedilmesinin ve kotuluklerin ortulmesinin anlamının ta kendisidir. İşte bu tur gunahlar, kucuk gunahlardır."
"Bir de kotuluklerin ve iyiliklerin cezaları ve sevapları bakımından denk olmaları şıkkı var. Akıl, ilk bakışta bunu muhtemel gorebilir. Bu şık, insanın gunahsız ve sevapsız bir boş sayfa gibi farz edilmesinin, nefsinin hem karanlıktan ve hem de nurdan pay almamış olmasının varsayılmasının mumkun olmasını gerektirir. Fakat, "(İnananların) bir bolumu cennette ve bir bolumu de cılgın alevli cehennemdedir." (ŞûrÂ, 7) ayeti bu şıkkı gecersiz kılmaktadır." Gazalî'nin sozlerinden ozetle aktardığımız alıntı burada sona erdi.
Fahr-i Razî bu goruşu, kendisine gore batıl olan Mutezile mezhebinin ilkelerine dayandığı gerekcesi ile reddetmiştir. Fakat el-Menar tefsirinin sahibi, kendi tefsirinde Razî'ye şiddetle karşı cıkarak şoyle diyor:
"Eğer gunahların kendilerinin kucuk ve buyuk diye ikiye ayrılmaları Kur'an'da acık bir şekilde yer alsaydı İbn-i Abbas'ın bu ayrıma karşı cıkması mantığa sığar mıydı? Hayır, sığmazdı. Hatta Abdurrezzak'ın rivayetine gore İbn-i Abbas'a, 'Buyuk gunahlar yedi tane midir?' diye sorulduğunda, 'Onlar yetmiş taneye daha yakındır.' karşılığını veriyor. Said b. Cubeyr ise bu cevabın, 'Onlar yedi yuz taneye daha yakındır.' şeklinde olduğunu nakletmiştir. Ama gunahların kucuk ve buyuk diye ikiye ayrılmasına karşı cıkan goruş, Eş'arî mezhebine nispet verilmiştir."
"Galiba onların arasından bu goruşu savunanlar, mezkur sozleri tevil etme yolu ile de olsa Mutezile mezhebinin goruşune karşı cıkmak istemişlerdir. Bu gayret İbn-i Fevrek'in sozlerinden anlaşılıyor. Bu zat Eş'arîlerin goruşlerini duzelterek şoyle demiştir: "Allah'a karşı işlenen gunahların hepsi buyuk gunahtır. Yalnız bazılarına kucuk ve bazılarına buyuk denmiş olması, goreceli (izafî

"Acaba sırf Mutezile mezhebine, hem de doğru goruşleri hakkında bile olsa, karşı cıkmak icin ayetler ve hadisler tevil edilebilir mi?! Bu, garipsenecek bir durum değildir. Cunku mezhep taassubu bircok zeki ilim adamını, zekÂlarının kendilerine ve ummetlerine yarar sağlamasından alıkoymuştur. Bu taassup, o ilim adamlarının eserlerinin gerceği araştırmayı engelleyen tartışmalarla dolmasına yol acarak Muslumanlar icin fitne kaynağı olmalarına sebep olmuştur. Nitekim Razî'nin, Gazalî'den yaptığı aktarmaları ve taassup sonucu onun sozlerini nasıl reddettiğini, ona bu konuda verdiği cevabı aşağıda goreceksiniz. Halbuki Razî nerede, Gazalî nerede? Muaviye nerede, Hz. Ali (a.s) nerede?" el-Menar tefsirinden yapılan alıntı burada sona erdi. el-Menar'ın yazarı daha sonra bu sozlerini, Gazalî'den ve Razî'den yaptığımız nakillere değinerek bağlıyor.
Fakat bize gore, Gazalî'nin goruşleri her ne kadar genel olarak yerinde ise de şu bakımlardan tutarsız ve yanılgılıdır:
Birinci tutarsızlık: Gazalî'nin sevapların ve cezaların birbirlerini goturmesi, galip gelen tarafın diğerini yok etmesi yolu ile gunahların kucuk ve buyuk diye ikiye ayrıldığı yolundaki goruşu, sozlerinin başında yaptığı ve gunahların kendi niteliklerine ve curumlerine dayanılarak ikiye ayrılmalarını ongoren goruşu ile her zaman uyuşmuyor. Cunku ozu itibarı ile buyuk olduğu kesin olarak bilinen bircok gunahın, bu gunahları işleyen kimsenin cok sayıdaki sevabı ile karşılaşarak yok olmaları ve sevapların onlara galip gelmeleri mumkundur. [Bu ise acık bir celişkidir. Cunku Gazalî'nin goruşune gore buyuk gunah olduğu kesin olarak bilinen bir eylemin bu durumda kucuk bir gunah kısmına girmesi gerekir.] Yine buna karşılık kucuk bir gunahın insan nefsinde kalan daha az ve daha kucuk bir sevap birikimi ile karşılaşabileceği de farz edilebilir. [Dolayısıyla kucuk bir gunah, kendisinden daha az olan sevabı yok eder ve buyuk gunah kısmına girer.] Boylece bu iki ayrı kritere gore yapılmış ayırıma dayanan kucuk ve buyuk gunahlar farklı kategoride yer alabilirler. Yani bir gunah birinci ayırıma gore kucukken ikinci ayırıma gore buyuk olabilir. Bazı gunahlarda da bunun tersi olabilir. Sonuc olarak bu iki ayırım arasında uyum ve ortuşme yoktur.
İkinci tutarsızlık: Gerci gunahlar ile sevapların sonucları arasında catışma olduğu belirli oranda sabittir; fakat bu durum Kur'an ve sunnet kaynaklı dinî deliller yolu ile genel olarak asla ispatlanmış değildir. Kur'an ve sunnet kaynaklı hangi delil, genel anlamda gunahların cezaları ile ibadetlerin sevaplarının birbirlerini goturup karşılıklı yok olmaya yol acacaklarını kesin olarak kanıtlıyor?
Gazalî'nin nefsin nurlu ve yuce hÂlleri ile karanlık ve alcak hÂlleri hakkında yaptığı ayrıntılı incelemede de durum aynen boyledir. Bu hÂllerde de eğer coğunlukla catışma ve birbirini goturup karşılıklı yok olma varsa da bu her zaman ve genel olarak boyle değildir. Cunku kimi zaman fazilet ile rezillik her ikisi de kendi yerlerinde kalır ve bu kalıcılıkta uzlaşmaları olur. O zaman insan nefsi sanki bir bolumu fazilete ait ve obur bolumu rezilliğe ait olmak uzere ikiye ayrılır. Boyle durumlarda bakarsın ki, bir Musluman adam faiz yer, başkalarının malını yutmaktan geri kalmaz, malını yediği mazlumun yardım isteğine kulak vermez; fakat farz namazları kılmakta gayretli olur, huşu konusunda titizlik gosterir. Başka bir Musluman da kan dokmekten, onun-bunun ırzına gecmekten cekinmez, toplumun huzurunu bozmaktan geri durmaz; fakat ibadetler ve sadakalar konusuna tam bir ihlÂsla sarılır.
Gunumuzun psikologları bu duruma kişiliklerin eşleşmesi (cifte kişilik) adını verirler. Bu durum birden cok kişiliğin ortaya cıkıp birbiri ile catışmasından sonra gorulur. Bu da şoyle olur: İnsandaki farklı nefsanî eğilimler ilk başta daima birbirleri ile catışırlar, zıtlaşma ve cekişme yolu ile birbirlerine karşı başkaldırırlar. İnsan bu yuzden surekli ic sıkıntı ceker. Fakat sonunda [her iki eğilimin tekrarlanmasıyla] meleke hÂline gelirler ve boylece insanın nefsine yerleşirler. [Durum boyle olunca artık aralarında zıtlaşma ve catışma soz konusu olmaz, sonucta] birbirleriyle uzlaşır, eşleşir ve uyuma gecerler. O zaman insanda oluşan bu iki şahsiyetten biri ortaya cıkınca oburu saklanır ve ortaya cıkan eğilimin ayaklanarak avının uzerine cullanmasına goz yumar. Az once verdiğimiz orneklerde gorulduğu gibi.
Ucuncu tutarsızlık: Bu goruşe gore kucuk gunahların affedilmesinde, buyuk gunahlardan kacınmanın rolunun hice sayılması gerekir. Cunku bir adam duşunelim buyuk gunah işlemiyor; fakat bu gunah işlememe, nefsinin temayulune ve gunahı işlemeye gucu yetmesine rağmen onu yapmaktan kacındığı icin değildir. Tersine o gunahı yapmaya gucu yetmediği icin onu yapamıyor. Bu kimsenin işlediği iyiliklerin sevabı, gunahlarının cezasından fazla olması hasebiyle gunahları ister istemez yok olup gider. Bu da gunahların affedilmesi demektir. Buna binaen bu durumda artık buyuk gunahlardan kacınmanın onemli bir rolu olmamış olur.
Gazalî, İhya-ul Ulum adlı eserinde şoyle diyor: "Eğer kişinin gucu ve iradesi varken buyuk gunahlardan kacınırsa, ancak o zaman bu kacınması kucuk gunahlarını affettirir. Tıpkı şunun gibi: Adam bir kadını elde etmiş; istese ırzına gecebilir. Fakat nefsini zinadan alıkoyuyor ve sadece kadına bakmakla veya dokunmakla yetiniyor. Bu adamın gosterdiği gayretle kendisini zinadan alıkoymasının kalbini nurlandırma-daki etkisi, o kadına bakmanın kalbinde meydana getireceği karanlıktan daha baskındır. İşte kucuk gunahları affettirmenin anlamı budur."
"Ama eğer adam iktidarsızsa veya zina yapmaması, zorunlu bir acizlikten ileri geliyorsa veya zina yapma gucunde olmakla birlikte ahi-ret korkusu ile bundan vazgecmiş ise, bu durum kesinlikle gunahları affettirmeye elverişli olmaz. Yine birini duşunelim ki, canı icki icmek istemiyor. Mubah bile olsa icmeyecek. Boyle biri eğer icki oncesinde işlenmesi Âdet olan şarkı ve saz dinlemek gibi kucuk gunahları işlemişse, icki icmemesi yuzunden bu kucuk gunahları affedilmez. Evet bir adam duşunelim ki, icki icmeyi ve saz dinlemeyi canı istiyor; fakat gayret gostererek kendini ickiden uzak tutuyor, buna karşılık nefsinin saz dinleme isteğine engel olmuyor. Bu durumda o kimsenin icki icmemek icin gosterdiği gayret, nefsiyle ettiği cihat, saz dinleme gunahının kalbinde meydana getirdiği karanlığı giderebilir. Bunların hepsi ahiretle ilgili hukumlerdir." Gazalî'den naklettiğimiz alıntı burada sona erdi. (c.11, s.177)
Yine Gazalî başka bir yerde şoyle diyor: "Kalpte meydana gelen her karanlık, ancak o kotuluğun karşıtı ve zıttı olan bir iyiliğin meydana getireceği nur sayesinde ortadan kalkabilir. Birbirlerinin karşıtı olan zıtlarda ise hic kuşkusuz bir nevi uyumluluk soz konusudur. Bundan dolayı her kotuluk sadece aynı cinsten bir iyilikle yok edilmelidir. Boylece o iyilik, yapılan kotuluğun karşıtı olur. Cunku beyaz [ancak onun kendi cinsinden olan] siyahla giderilir; sıcaklık veya soğuklukla değil. Bu aşamalı şekilde hareket edip nuru icat etme yontemi, gunahları silme yolunda izlenilen en ince ve dakik yontemdir. Cunku bu yola umit bağlamak [ve gunahları bu şekilde yok etmek], bir tur ibadete devam etmekten daha doğru ve guvenilirdir. Gerci yalnız bir tur ibadete devam etmek de gunahları yok etmede etkilidir." Gazalî'den yapılan alıntı burada son buldu. (c.11, s.200)
Gorulduğu gibi Gazalî'den yaptığımız bu alıntılar, kotulukleri (kucuk gunahları) yok eden faktorun, buyuk gunahlardan uzak durmak, onlardan kacınmak olduğuna delÂlet ediyor. Oysa yukarda aktardığımız goruşune gore bu, gerekli değildir.
Bu konuda ayetlere dayanılarak soylenebilecek olan geniş kapsam-lı soz şudur: İyilikler ile kotulukler genel anlamda birbirlerini yok ederler. Fakat her iyiliğin her kotuluk uzerinde veya her kotuluğun her iyilik uzerinde, onu eksilterek veyahut tamamıyla yok ederek etkili olduğu iddiası, herhangi bir delile dayanmıyor. Sevap ve ceza ile ilgili Kur'anî gercekleri anlama konusunda iyi bir yardımcı olan insanın ahlÂkî ve nefsanî durumlarını goz onunde bulundurmak, bizim bu sozumuze delildir.
Buyuk ve kucuk gunahlara gelince, daha once soylediğimiz gibi tefsirini yapmakta olduğumuz bu ayetten anlaşıldığına gore, bunların buyukluğu ve kucukluğu birbirleri ile karşılaştırılarak ortaya cıkar. Yabancı bir kadına bakmaya gore oldurulmesi haram olan birini oldurmek veya nefsin arzusuna uyarak icki icmeye gore icki icmeyi helÂl sayarak icki icmek gibi. İşte bu karşılaştırmaya gore bazı gunahlar kucuk ve diğer bazıları buyuktur. Ancak bu ayırımın, gunahlarla sevapların birbirlerini goturme ve tamamen yok etme meselesi ile hicbir bağlantısı yoktur.
Bunların yanı sıra ayetten anlaşılan bir diğer husus da şudur: Yuce Allah, buyuk gunahlardan kacınanların onceki ve sonraki butun kotuluklerini, kucuk gunahlarını affedeceğini vaat ediyor. Ayetin mutlak ifadesinden anlaşılan budur. Diğer taraftan bu da bilinen bir gercektir ki, boyle bir kacınmadan anlaşılan şudur: Her mumin elinden geldiğince buyuk gunahlardan kacınmalı ve yapma imkÂnına sahip olduğu gunahlardan uzak durmalıdır. Cunku ancak boylesine bir uzak durmaya "gunahtan kacınma" denir. Yoksa dunyada varolan buyuk gunahların butununden kacınarak uzak durması soz konusu değildir. Cunku buyuk gunahların listesini ustun koru bir şekilde gozden geciren bir kimse, bu gunahların tumune eğilim gosteren ve onların hepsini yapmaya gucu yeten bir insanın dunyada bulunmayacağından veya bulunsa bile yok denecek derecede ender olacağından şuphe etmez. Ayeti bu basitliğe indirmeye sağduyu razı olmaz.
Buna gore ayetin anlamı şudur: Kim ki, yapabileceği ve canının cektiği buyuk gunahlardan kacınır ve bu gunahlar kendisinden kacınma imkÂnına sahip olduğu gunahlar turunden olursa, Allah onun kucuk gunahlarını orter, affeder. Bu kucuk gunahlar ister kacındığı buyuk gunahlarla aynı turden olsun, ister olmasın fark etmez.
Acaba bu kucuk gunahların affı, doğrudan doğruya buyuk gunahlardan kacınmanın bir sonucu mudur? Yani buyuk gunahlardan kacınmak, başlı başına kucuk gunahları affettiren bir ibadet midir? Nitekim tovbe etmek boyledir. Yoksa insan buyuk gunah işlemeyince, Allah onu kucuk gunahlar ve iyi ameller ile baş başa mı bırakır? Yani kucuk gunahları gideren gercekte iyi ameller midir? Nitekim yuce Allah, "İyilikler, kotulukleri giderir." (Hûd, 144) buyuruyor. Acaba bu ikisinden hangisi denebilir? "Eğer size yasak edilen gunahların buyuklerinden kacınırsanız, sizin kotuluklerinizi (kucuk gunahlarınızı) bağışlarız." ayetinden anlaşıldığına gore kacınmanın affettirmede rolu vardır. Aksi hÂlde Hûd suresinde yer alan, "İyilikler kotulukleri giderir." ayeti gibi bir şart cumlesine yer vermeye gerek duyulmaksızın burada da "itaatler kucuk gunahları affettirir" diye ifade edilmesi veya "yuce Allah, ne olursa olsunlar kucuk gunahları affeder" şeklinde bildirmesi daha uygun olurdu.
Bir gunahın buyuk olduğu ise, o gunahla ilgili yasağın şiddeti veya cehennem ya da cehennem ateşine yakın başka bir ceza ile cezalandırılacağının ilan edilmesi ile bilinir. Bu tehditler ister Kur'an'da yer alsın, isterse sunnette fark etmez. Cunku bu konuda sınırlama getirmek [yani Kur'an'la sınırlamak] hicbir delile dayanmamaktadır.
Acıklamalı Gunahlar
[1-] Buyuk gunahların en buyuğu Allah'a şirk koşmaktır. Cunku yuce Allah şoyle buyuruyor: 'Allah, kendisine şirk koşmayı affetmez.' [NisÂ, 48]'Kim Allah'a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar. Onun varacağı yer de cehennemdir.' [MÂide, 72]
[2-] Sonra Allah'ın rahmetinden umit kesmek gelir. Cunku yuce Allah: 'Allah'ın rahmetinden umit kesmeyin. Cunku Allah'ın rahmetinden sadece kÂfirler umit keser.' [Yûsuf, 87] buyuruyor.
[3-] Sonra Allah'ın tuzağından emin olmak gelir. Cunku yuce Allah: 'Husrana uğrayanlar dışında hic kimse Allah'ın tuzağından emin olamaz.' [A'rÂf, 99] buyuruyor.
[4-] Buyuk gunahlardan biri de ana-babaya asi olmaktır. Cunku yuce Allah, ana-babaya asi olan kimseyi 'bedbaht bir zorba' olarak nitelendirmiş ve şoyle buyurmuştur: 'Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Zorba ve kotuluk duşkunu biri olmaktan uzak tuttu.' [Meryem, 32]
[5-] Buyuk gunahlardan biri de oldurulmesi haram olan bir insanı haksız yere oldurmektir. Cunku yuce Allah, 'Kim bir mumini kasten oldururse cezası, icinde ebediyen kalacağı cehennemdir.' [NisÂ, 93] buyuruyor.
[6-] Namuslu ve iffetli kadınlara zina iftirası atmak, zina isnadında bulunmak. Cunku yuce Allah, 'Namuslu, hicbir şeyden haberi olmayan mumin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dunyada ve ahirette lÂnetlenmişlerdir ve onlar icin cok buyuk bir azap vardır.' [Nûr, 23] buyuruyor.
[7-] Yetimlerin malını yemek. Cunku yuce Allah, 'Yetimlerin mal-larını haksızla yiyenler...' [NisÂ, 10]buyuruyor.
[8-] Savaştan kacmak. Cunku yuce Allah, 'Tekrar savaşmak icin bir tarafa cekilme veya başka bir boluğe ulaşma dışında o gun kim kÂfirlere arka cevirirse, muhakkak ki o, Allah'ın gazabına uğramış olarak doner. Onun varacağı yer cehennemdir. Orası ne kotu bir varılacak yerdir.' [EnfÂl, 17] buyuruyor.
[9-] Faiz yemek. Cunku yuce Allah şoyle buyuruyor: 'Faiz yiyenler, ancak şeytan tarafından carpılmış kimseler gibi ayağa kalkarlar.' [Bakara, 275] 'Eğer (faiz hakkında soylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulu tarafından acılan bir savaştan haberiniz olsun.' [Bakara, 279]
[10-] Buyuculuk ve sihir. Cunku yuce Allah, 'Oysa onlar buyu satın alanın ahirette hicbir nasibi olmayacağını biliyorlardı.' [Bakara, 102] buyuruyor.
[11-] Zina etmek. Cunku yuce Allah, 'Kim bunları yaparsa, gunahı(nın cezasını) gorur. Kıyamet gunundeyse azabı kat kat arttırılır ve alcaltılmış olarak ebediyen azapta kalır.' [Furkan, 69] buyuruyor.
[12-] Yalan yere yemin etmek. Cunku yuce Allah, 'Allah'a karşı verdikleri sozu ve yeminlerini az bir bedele satanların ahirette hicbir (sevap) payı olmaz.' [Âl-i İmrÂn, 77] buyuruyor.
[13-] Ganimet mallarında yolsuzluk yapmak. Cunku yuce Allah, 'Kim (ganimet mallarına) hıyanet ederse, kıyamet gunu hıyanet ettiği şeyle gelir.' [Âl-i İmrÂn, 161] buyuruyor.
[14-] Farz olan zekÂtı vermemek. Cunku yuce Allah, 'O gun (biriktirdikleri altınlar ve gumuşler) cehennem ateşinde kızdırılacak ve onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak.' [Tevbe, 35] buyuruyor.
[15-] Yalancı şahitlik ve şahitlik yapmaktan kacınmak. Cunku yuce Allah, 'Kim şahitliği gizlerse, (bilsin ki) onun kalbi gunahkÂrdır.' [Bakara, 283] buyuruyor.
[16-] İcki icmek. Cunku yuce Allah onu putlara tapmakla denk saymıştır.
[17-] Bilerek namazı veya başka bir farzı terk etmek. Cunku Peygamberimiz (s.a.a) şoyle buyurmuştur: 'Kim bilerek namazı terk ederse, Allah'ın ve Peygamberin zimmeti (guvencesi) dışında kalır.'
[18-19-] Ahdi bozmak (verdiği sozu tutmamak) ve akrabalık bağını koparmak. Cunku yuce Allah, 'Onlara (ahdi bozan ve akrabalık bağını koparanlara...) lÂnet ve kotu bir yurt vardır.' [Ra'd, 25] buyuruyor.
__________________