Dinsiz İman, İbadetsiz Din

Yazıma bir alıntıyla başlamak istiyorum. Yazarı onemli değil. Yanlış anlaşılmasın kişi olarak onemli; ama kimin yazdığı onemli değil. Son zamanlarda ulkemizde bir modaya donuşturulmek istenen ve bircok gonullu misyonerinin bulunduğu bir zihniyetin tespiti anlamında onem verdiğim bir konu zira.

Aslında belki global perspektifte buyuk ve derin bir projenin rasyonel sonucu olarak daha fazla onemsenmeli ve bu konuda bilimsel araştırma yapılmalı; ama mevzu hakkında bencileyin goruşlerim olacak.

"Gecen gun bir arkadaşım sordu: 'Son zamanlarda dinle ilgili cok yazı yazdın. Yaşın ilerledikce dindarlaşıyor musun?' Doğru, son yıllarda dinle ilgili cok okudum, cok da yazdım. Ama itiraf edeyim, boyle bir soru aklıma gelmemişti. Cok hızlı bir muhasebe yaptım ve cevabımı verdim: 'Hayır, dindarlaşmıyorum; ama inancım artıyor.' Yuzume tuhaf tuhaf baktı. 'Evet, dindarlaşmıyorum; ama inancım artıyor.' diye tekrarladım. O da beklediğim soruyu sordu: 'Neye inancın artıyor?' Bu soruya cevap vermek icin bir muhasebe yapmam gerekmedi. 'Yaradan'a...' dedim..."

Evet, alıntı bu... Enteresandır, yukarıda alıntıladığım zihniyet son donem aydınlarında pek moda olmaya başlamıştır. Bir ceşit dinsiz iman, ibadetsiz din filan gibi.

Alıntı yaptığım entelektuelin farkına varamadığı yahut bilincli olarak carpıttığı gercek şudur: Bir şeye inanmak ile o şeyin dediğine inanmak farklı şeylerdir. Biliyorum karmaşık gibi gorunuyor. Yaradan'ın varlığına inanmak ile dediklerine inanmak arasında fark vardır. Hem de ciddi ve azap verici bir farktır bu! Oyle olmasa kutsal kitap "Ey iman edenler, Allah'a ve peygamberine iman ediniz." (K. Kerim 4/136) der miydi? İman edenleri tekrar imana cağırmak da neyin nesidir?

Eğer 'Yaradan'a inancınız artıyorsa, onun dediklerine inanıp inanmamayı gundeminize almak zorundasınızdır. Yoksa samimiyet kavramı ile sorununuz vardır. Kendi ic dunyasına ibadethane kurup, oyle tapındığını soyleyenlerin ciddi manada 'İc takiyye' yapıp yapmadıklarını sorgulamaları gerektiğini duşunmekteyim.

Şuphesiz kimsenin imanı, inancı sorgulanamaz. Buna peygamberler bile yetkili değildir. Ama samimiyeti sorgulamazsak hicbir sorunu cozemediğimiz gibi, kaypak kavramlar uzerinde laf kalabalığından başka bir şey yapmamış oluruz.

Gectiğimiz gunlerde bana ulaşan bir mailde 'Bu ulkede başortusune karşı olmadığını, sorunun siyasi sembol haline gelen turban olduğu' yazılıydı. İşte en buyuk yalanlarımızdan biri de budur. Zira konuya vÂkıf herkes biliyor ki, 'ortunme' karşıtları aleni olarak ortunmeye yahut başortusune karşı olamadıkları icin, turban uzerinden vurmayı alışkanlık edinmişlerdir. Oysa turban, ortulu kızların urettiği bir obje değildir, donemin YOK'unun başortusune karşı dayattığı 'modern' bir zorunluluktur. O donem, 'Başortusu yerine turban takarsanız sizi okula alırız' palavrasından turemiştir.

Ayrıca bunu test etmek de cok basittir. Madem karşı olunan şey başortusu değil turbandır, oğrencilerin, turbanları cıkarıp başlarını orttukleri halde, okullarına alınacakları soylensin bakalım ne oluyor?

Toparlıyorum; eğer Yaradan'a olan inancınız varsa ve bunda samimi iseniz, Yaradan'ın dediklerine kayıtsız kalamazsınız. Yoksa boyle tuhaf durumlar ortaya cıkıyor işte: Sıcak dondurma, tatlı ciğkofte gibi.

Son bir anekdot: Kurban bayramı doneminde bir yazar salt siyasi deri kavgası uğruna, 'Ben kestirdiğim kurbanın derisini falanca kuruma bağışladım' diye buyurmuştu. Oysa kurban İslam'da farz bile değil. Yazara sormak lazımdı, 'yahu kurbandan once farzlar var, namaz var, oruc var, senin bu ibadetler aleyhine yazdığın yazıları nereye koyacağız?' diye...

Bu kadar...

Nedim HAZAR / HaberVakti
__________________