Vehbi Vakkasoğlu ile Canakkale uzerine...
- Canakkale nedir sizce?
- Osmanlı Devletinin batarken, fiziki varlığı sona ererken kazandığı muhteşem bir zaferin adıdır. Canakkale maddi imkanlarıyla neredeyse sıfırlanmış olan bir devletin galeyana gelmiş olan maneviyatıyla kazanmış olduğu bir zafer olduğu icin de imanın zaferidir.
- 1911-12’de Balkan bozgunu yaşandı. 1915’de nasıl oldu da Canakkale zaferi kazanıldı? Aynı ordu, aynı komutanlar? Sebebi neydi?
- Canakkale zaferinin anlaşılması icin cok onemli bir nirengi noktasıdır bu. Bir de ilk soylediğimiz ‘imanın zaferidir’ cumlesinin acıklaması burada yatıyor. Balkan savaşından sonra hicbir şey değişmedi ama yurekler değişmişti. Cunku balkan bozgunu dediğimiz hadise, daha devlet bile olamamış Osmanlı eyaletlerinin bir araya gelip, Osmanlı ordusunu bozguna uğratmasıdır. Tabi bu gerek Osmanlı kamuoyunda - halk uzerinde gerekse askerlerimiz uzerinde cok onemli bir darbe tesiri yaptı. Sarstı ve kendine getirdi. Bir yerde şerden hayır cıkmış oldu. Balkan bozgununun ezikliği ve uzuntusu icerisindeki Osmanlı ordusu bundan bir cıkış yolu aradı. Bunu bir ***********lik, ********lik ve Osmanlıya yakışmayan bir zillet olarak değerlendirdi. Ve hakikaten Canakkale bunun duzeltilmesi ve bu bozgunun zafere donuşturulmesi hareketi oldu. Hatta Canakkale savaşında yaralanan bir subayımız, oluk gibi kan kaybetmeye başladığında, askeri doktor yarasını sarmaya uğraşırken razı olmaz, aynen şu kelimeleri soyler:
“Ko aksın! Balkan hezimetini, rezilliğini ancak bu temizler.” Ordu oyle bir iman şahlanması icine girer ki, mutlaka bu hezimetin ve bozgunun hesabı verilmeli, duzeltilmeli, Osmanlı kendisine yaraşanı yapmalı, derler. Osmanlı bir yerde butun manevi dinamiklerini harekete gecirir. Bu yabancı subayların da gundeme getirdiği bir konudur. Bir ingilizin guzel bir tespiti var. Canakkale icin ‘Kuğunun son otuşu’ diyor. Kuğular en guzel otuşlerini sondan bir oncekinde yaparlarmış. Yani olmeden once en guzel otuşlerini yapar oyle olurlermiş. Osmanlıyı da nazlı bir kuğuya benzetiyor ve ‘kuğunun son otuşuydu’ diyor. Gercekten de Canakkale butun dunya tarihine ibret, ornek, ve insan hakları dersi veren muhteşem bir zafer olmuştur. Ama balkan savaşında yenilen ordu yok orda. Zaten balkan savaşlarındaki bozguna bakarak duşmanlar cesaretlenmişler. Bulgarın, Yunanın, Karadağlının onunde bozguna uğrayan bu ordunun, dunya devleri olan, İngilizler, Fransızlar ve dunyanın o gunun şartlarında en muhteşem donanmasına sahip ulkeleri karşısında durması mumkun değildir. Cok kısa surede Canakkale gecilip İstanbul’a ulaşılacak ve Osmanlı İmparatorluğu sona erecektir. Canakkale’ye saldıran ulkelerin iştahını kabartan bu tablodur. Ama Canakkale’ye gelince o orduyla bu ordunun farklı olduğunu hemen anlamışlardır. Cunku Osmanlı ordusu Balkan bozgununun zilletini, izzete cevirmek icin yemin etmiş ve imanını şahlandırarak muhteşem bir zafer kazanmıştır. Bunlara bakınca insanın iyi ki balkan bozgunu olmuş diyesi geliyor. Cunku şerden hayır cıkmıştır.
– Canakkale oldu da ne oldu? Canakkale bu gune ne mesaj veriyor?
– Bu soru bana en cok sorulan sorulardan birisi. Uc sene sonra ulke İngiliz, Fransız işgaline uğradı. 1918’de yenildik ve Mondros Mutarekesini imzalamak zorunda kaldık. E o zaman Canakkale’de olenler niye oldu. 253 bin şehit boşuna mı oldu? diye değişik versiyonları soruluyor. Ama ben oyle gormuyorum. İyi ki Canakkale olmuş. Cunku Canakkale, kurtuluş savaşımızın zeminini hazırlayan bir onsoz gibidir. Kurtuluş savaşındaki umidimiz, heyecanımız orada başlamıştır. Kurtuluş savaşında biz Yunanistan’a karşı zafer kazanırız diyebilmemiz, Canakkale’den aldığımız ilhama ve guce bağlıdır. Bunun yanında en rutbelisinden erine kadar kurtuluş savaşını yapanlar Canakkale’de savaşanlardır. O kadro kurtuluş savaşını yapmıştır. Daha onemlisi Canakkale’de biz kazanamasaydık, İstanbul duşseydi, zaten bir kurtuluş savaşı yapma imkanı elimizden cıkacaktı. Butun bunların yanında faydası sadece bizimle de sınırlı kalmadı. Canakkale zaferinin butun dunyaya yansıması vardır. Butun dunya tarihini değiştirmiştir. Savaş iki yıl uzadı. Savaşın iki yıl uzaması, İngiliz, Fransız kamuoyunda savaşa karşı bir tepki meydana getirdi. Milyarlarla ifade edilen savaş masraflarının ortaya cıkması, duşmanların butcelerinin iflas etmesine neden oldu. Tabii cok asker kaybı da verdiler. Dolaysıyla kurtuluş savaşını biz sadece Yunanlılara karşı yaptık. Aksi halde Canakkaleyi kaybetseydik, yıpranmamış İngiliz ve Fransızlar gelecek ve kurtuluş savaşını onlara karşı yapmak zorunda kalacaktık. Yani kurtuluş savaşındaki başarıyı yine Canakkaleye borcluyuz.
Bunun yanında Canakkale sadece bizim başarımızı sağlamadı. Dunyadaki butun Musluman ulkelere guc verdi. Cunku o gune kadar Musluman ulkelerin coğu İngiliz ve Fransız somurgesi altındaydı. Hindistan dahil olmak uzere Afrika’daki somurge ulkeleri ve diğer İslam ulkeleri Canakkale zaferine cok sevindiler. ‘Hasta adam denilen Osmanlı Canakkale’de yenilmedi. Oyleyse bizler de direnirsek, savaşırsak istiklalimizi kazanırız’ dediler. Pakistan’da, Endonezya’da ve bir cok İslam ulkesinde istiklal ateşini Canakkale alevlendirmiştir. Gunlerce Canakkale’ye sevinmişler, şenlikler yapmışlardır. Diğer taraftan dunya tarihinde bir cok olay Canakkaleyle bağlantılıdır. Rus carlığının yıkılması ve parcalanması yine Canakkale sebebiyle olmuştur. İngiliz siyasetinin değişmesi ve altust olması da Canakkale savaşından sonra olmuştur. İngiliz siyasetinden Churchill’in ceyrek asırlık dışlanması yine Canakkale savaşı sebebiyledir.
Asıl onemlisi Canakkale olmasaydı, kurtuluş savaşı olmazdı. Kurtuluş savaşı olmasaydı herhalde Turkiye Cumhuriyeti olmazdı. Yani bugunku sınırlarımız icinde bağımsız bir devlet olmamız mumkun olmazdı.
Canakkale hala bugun bize bir heyecan ve kimlik veriyor. Kimlik ve kişiliğimizde rikkatli bir duruşumuz varsa, ya da duruşu olan hala varsa yine ilhamını Canakkale’den alıyorlar. Hep şunu soyluyorum: Maddede ve manada canlanmanın dirilmenin yolu bir Canakkale ruhuyla yeniden kendimize gelmekte yatıyor. Bugun biz bunu kullanamıyoruz. Bu dersi bir Japondan aldığımız icin de mahcubum. Bildiğiniz gibi Japon eğitimciler ‘biz hızımızı, heyecanımızı Nagazaki ve Hiroşima’dan aldık’ diyorlar. ‘Keşke bizim de bir Nagazaki ve Hiroşima’mız olsaydı’ diyen eğitimcimize de muthiş susturucu ilzam edici cevabı yine onlar veriyorlar. ‘Sizin yuz Hiroşima değerinde bir yeriniz var, orası Canakkale’ diyorlar. ‘Nasıl biz Nagazaki ve Hiroşima’yı cocuklarımıza anlattığımızda Japon olmaktan başka yol bulamıyorlarsa, siz de Canakkaleyi oyle bir anlatın ki sizin cocuklarınız da Musluman ve Turk olmaktan başka yol bulamasınlar.’
– Cocuklar konusuna gelince şu soruyu sormak gerekiyor. Zaman zaman ‘Canakkalesiz eğitim, eksik kalır’, diyorsunuz. Neden eksik kalır?
– Gercekten Canakkalesiz eğitim noksandır. Bu gun genclerimiz arasında icki, sigara, uyuşturucu madde gibi gorunuşte keyif verici ama insanın bedenini ve ruhunu curutucu ne kadar zararlı alışkanlıklar varsa hepsi yayılıyor. İnsanlar bu hakiki hayatın dışında, yalancı sahte bir hayat arıyorlar. Dolayısıyla ayaklarını yere bastırmak, kimlik ve kişilikleriyle birlikte kendilerine getirmek, ozlerine dondurmek icin bir nirengi noktasına, bir dayanağa, bir tutanağa ihtiyacımız var. Bu Canakkale değil de neresidir? Cunku Canakkale’de cok onemli sırlar var. Mehmetciğin kan ve kin deryasında bile kendini yitirmediği, insanlığını unutmadığı, Muslumanlığını hep onde tuttuğu bir yer. O kadar dar bir alanda, metrekareye altı bin merminin duştuğu bir ortamda, boyle bir anda mehmetcik insan olarak kalabiliyor. Bu butun dunya insanlarını şaşırtmış ve duşmanlarımızı hayrete duşurmuştur. İngiliz başbakanı diyor ki; “Biz alicenap İngilizler bile, nevrimiz doner, kendimizi kaybeder vahşileşirken, savaş hukuku diye bir şey tanımazken, bu Osmanlı hala nasıl bu ateşin ortasında insan olarak kalabiliyor? Nasıl esirlerimize, misafir muamelesi yapabiliyor?”
İşte bu gun bize lazım olan bu. İslam’ı teror, butun Muslumanları da neredeyse terorist damgasıyla damgaladıkları bu gun bizim ihtiyacımız olan bu. Bu dunyada cıkış noktamız Canakkale. Once kendi cocuklarımıza anlatmalıyız; ‘Bizim dedelerimiz, kanın, kinin ortasında insan kaldılar. Yureklerini duşmana bile acabildiler. Bu gun biz yureklerimizi birbirimize bile acamıyoruz. Acı bir gercek. O yurekler kapandığı icin, careyi uyuşturmakta buluyorlar. Acılmayan yurek kapılarının acılarına dayanamaz hale gelince, ickiyle, sigarayla, uyuşturucuyla susturmak istiyorlar. Biz diyoruz ki yurek kapıları fıtratına uygun olarak acılacaksa, yeni bir Canakkale ruhu gerekli. Bu gun eşini sevemeyen, cocuklarını kucaklayamayan insanlara karşılık, bu insanların dedeleri, 90 sene once aynı yureği duşmanlarına actılar. Ve onları hayret ve dehşete duşurduler.
Malumunuz Turk tarafına zehirli gaz atalım teklifleri ortaya atılır. Ancak Turk tarafından esen ruzgar nedeniyle bundan vazgecerler. Cunku tabiat ve hava şartları Turklerin zehirli gaz kullanmasına uygundur. Bu zehirli gaz bombası atma fikrinin Turkler tarafından oğrenilmesi nedeniyle korkuya kapılırlar ve Turkler tarafından zehirli gaz atılması ihtimaline karşı askerlerine gaz maskesi dağıtırlar. Bunu en onde savaşan Anzaklar reddeder ve şoyle derler: “Karşımızda asil ve mert bir duşman var. Boyle alcak bir silaha tenezzul edeceklerini tahmin etmiyoruz. Boşuna bu ağırlığı taşımayalım.” Duşmana bunu soyleten davranış tarzı, nasıl bir davranış tarzıdır? Hem de kanın kinin ortasında. Duşman bizim esirlerimizi benzin dokup yakacak kadar vahşileşmişken. Nasıl oluyor da bu taraf hala kendini kaybetmemiş, hala dengede ve insan olarak kalabilmiş. İşte bu sırrın cok canlı ornekleri var. İşte bu ornekler 93 yıl oncesinde kalmasın, eğitimimize girsin. Eğitimi bu ruhla verelim, cocuklarımız birbirlerine yurek acmayı oğrensinler. Hatta bizi sevmeyenlere de boyle bir gonulle kucak acmayı becerebilsinler. Bunların sırları Canakkale’de olduğu icin eğitimimize bunları getirelim diyoruz. Bu guzellikleri yarına taşıyabilmek icin bunları eğitimimizde kullanalım fikrini ısrarla soyluyoruz.
– Bir yerde Canakkale ruhu canlanıyor. Ziyaretler ve Canakkale’yi anma programları yoğun ilgi goruyor. Bir yerde de ‘bunlar eskidi, ne gerek var’ diyenler oluyor. Siz nasıl goruyorsunuz?
– Ben son yıllarda Canakkale’ye olan ilgiye, ziyaretlere, Canakkale kitaplarının cok okunmasına cok seviniyorum. Benim cercevemden gorduklerim beni oldukca heyecanlandırıyor. Sebebine gelince; Bu aslında bir oze donuş hamlesi oldu. Benim Bir Destandır Canakkale isimli bir kitabım var. Delikanlının birisi telefon etti.
“– Hocam! Ateistim bu kitabı okudum şimdi Allah’a inanıyorum.” diyor. Şaşırıyorum ‘bu inancı anlatan bir kitap değil ki nasıl oldu.’ ‘Bilmiyorum, icimde oyle bir inanc dirildi ki!’ Bir başkası (Uşaklı Mehmet Sonmez); “Hocam Allah razı olsun. Bir Destandır Canakkale’yi okudum. Ardından bir de ziyarete gittim, beş vakit namaza başladım.” Oysa o kitapta hic namaz anlatılmıyor. Orada ziyarette de hic namaz anlatılmıyor. O zaman diyorum ki; Bizim imanı, ahlakı, ibadeti anlatmamız icin, soyut olarak bunları anlatmadan oğretmemiz gerekiyor. Bir başka deyişle o iman ve ibadetin atmosferini oluşturmamız gerekiyor. Genclerimizi ve insanlarımızı o atmosferin icine sokmamız gerekiyor. Uşaklı Mehmet Sonmez’e dedim ki; Bu namazı anlatmıyor ki niye namaza başladın? Damarına basıyorum ki bir şeyler soylesin. O da şoyle dedi: “Ben ilk mektep mezunu birisiyim. Nasıl anlatılır bilmem. Ancak okuya okuya kılasım geldi.” Sonra duşundum ki, aslında Canakkale namazı da anlatıyor. Orada dedeler can derdi olmadan bayram namazı kılıyorlar. Orada can derdi yok, kulluk derdi var.
Canakkale can kaygısının onune kulluk kaygısının gectiği bir yer. Bunun sayısız ornekleri var. Bunları okuduğu zaman bilincli olarak olmasa bile, gonul yolundan bu insanları oyle derinden etkiliyor ve sarsıyor ki ayrıca anlatmanıza gerek kalmıyor. Onun icin Canakkale’nin acılımı, genclerimize, insanlarımıza verdiği şuur bizim hic ummadığımız şekillerde, ummadığımız konularda gelişiyor. Bunları gorunce ben eğitimci olarak, demek ki biz soyut olarak ibadet anlatırken, inanc anlatırken, farz var, ayet var dememiz yeterli değil. Bunu yaşayan insanların, bunu en zorda hem de muhabbetle, hem de savaşın imkansızlıkları icinde, yuzleri gonullerindeki imanla tebessum etmiş insanların şahıslarında anlatmamız gerekiyor. O gunun zor şartları altında teravih kılmaya gayret eden o dedenin torunlarına, o ruhu verebilirsek, o torun ayaklarını uzatarak teravih geciremez. O dedenin ruhundan bir kıvılcım gonlune verebilsek genclerimize, başka bir şey yapmamıza gerek bile yok. Dolayısıyla din eğitimi, insanlık eğitimi, fazilet eğitimi dediğimizde hepsine Canakkale’den bir kıvılcım bir ruh koymamız gerekiyor. Benim geldiğim netice butun bunlar bir bilgi konusu değil. Bilgi eksiği bizim ulkemizde cok az. Ama bildiklerini yapmamın azmi, kararlılığı ve heyecanı eksik. İşte o heyecanı Canakkale en ust duzeyde veriyor. Bunun sayısız misalleri vardır. Bir Alman hemşire anlatıyor. Birinci dunya savaşında bir cok cephede gorev yaptım. Kucağımda bir cok asker oldu. Bir cok milletten, inanctan insanların olumune şahit oldum. Bunların dillerinde olurken hep anne vardı. Ama Canakkale’ye geldim durum değişti. Bu insanların dilinde iki isim var. Allah, Muhammed bunlar başka bir şey bilmiyorlar. Canakkale bu ruh halinin bereketiyle olmuştur. Canakkale’nin ortulu guzelliği burada, yani Allah ve Muhammed ruhunda gizlidir.
– **Zaman zaman Canakkale savaşıyla ilgili hurafe tartışmaları yapılıyor. Nesi hurafe?
– Biz bildiklerimizi Canakkale’ye hurafe karıştırılıyor ithamlarına kulağımızı tıkıyor anlatıyoruz. Cevat Paşa’nın ruyada gorduğu, Efendimizin tecelli buyurduğu işaretle koyduğu 26 mayın, Seyit Onbaşı’nın tek başına kaldırdığı ve bir insan gucuyle kaldırılmasının imkansız olduğu 276 kiloluk top mermisini nasıl izah edeceksiniz? Oradaki manevi gucu inkar edince Canakkale diye bir şey kalmaz ortada. Maddi gucumuz yok. 18 Mart’ta deniz zaferi kazandık. Hem de dunyanın en buyuk deniz armadasına karşı. Hangi deniz gucuyle? Ortaya koysanız komedi cıkar. Dunyanın en buyuk deniz zaferini kazandık. Evet doğrudur. Karşımızdakini herkes anlatıyor. Dunyanın en buyuk armadası. Duşmanın butun zırhlıları isim isim sayılıyor. Batanlar, yaralananlar, kacanlar hepsi belli. Fakat kimse sormuyor, bizim denizde neyimiz vardı da dunyanın en buyuk zaferini kazandık. Ayrıca dunyada ilk defa denizde, karada ve havada aynı anda yapılan ilk savaşıdır Canakkale. Hangi maddi gucle, bu buyuk zafer kazanıldı kimse sormuyor. Sağdan say 26 mayın, soldan say Seyit onbaşı ve diğerleri. Burada bir maneviyat var, bunu inkar edemezsiniz. Bu hurafe değildir, imanın taa kendisidir. Eski Genelkurmay Başkanımızın iki sene once soylediği bir sozu var, onu burada anmadan gecemeyeceğim. Hurafe diyenlere en guzel cevabı o vermişti. “Ne zaman Canakkale’ye gitsem ve şeditlikte dolaşsam, şehitlerin konuştuğunu hissederim, duyarım.” Bunu kalp gozu, kalp kulağı acık herkes bir şekilde duyar ve hisseder. Allah kalplerimize kulak versin de hurafe diyenler de duysun.
– Canakkale’yi gecemeyenler bugun neyimizi gecmek istiyorlar?
– İşte meselenin puf noktası burası. O Canakkale ruhuna sahip olalım ki, bugunku Canakkaleyi hep koruyalım. Bu gecilmek istenen Canakkalemiz ailemiz. O gun Canakkale’yi gecemeyenler sırrını araştırdılar. Ve muslumana dışardan saldırmanın kendilerini asla zafere goturemeyeceğini anladılar. Ancak icerden saldırılarla sonuc alacaklarını gorduler. İcerde bizi sağlam tutanın da aile yapımız olduğunu gorduler. O gun Canakkale’yi gecemeyenler bugun ailemizi gecmek istiyorlar. Allah korusun, ailemiz onların inancsızlıklarının, yalan yanlış felsefelerinin kirli ayakları altında kalırsa, bizim ikinci bir Canakkale ve kurtuluş savaşı yapma imkanımız da kalmaz. Cunku Mehmetciği yetiştiren ortamdır aile yuvası. Aile gittiğinde geriye maddi, manevi pek bir şeyimiz kalmaz. Onun icin bu gun ailemizin ustunden silindir gibi gecmek istiyorlar. Canakkale’deki maddi topların cok daha ağırlarını ailemize yoneltmiş, gece gunduz ardı ardına patlatıyorlar. İşin garibi ve acı olanı şu ki, o topları biz kendi paramızla alıp evimizin de baş koşesine kuruyoruz. Haydi ateşle diye tetiği de bize cektiriyorlar.
Onun icin bizim bu konuda cok uyanık olmamız gerekiyor. Bilelim ki aile son kale, o gecildiğinde butun kalelerimiz gecilmiş olur. O zaman Canakkale’ye de yazık etmiş oluruz. Cunku Canakkale ruhu ailede oluşup, pekişiyor. İstediğimiz kıvamda olmasa bile orda yaşatılıyor ve ruhlara nakşediliyor. Ailelerimizin baş kumandanları da şefkat kahramanları olan annelerimizdir. Dikkatlerimizi ozellikle anneler uzerine yoneltmemiz gerekiyor. Canakkale’deki kahramanların anneleri gibi anneler yetiştirmek en buyuk ihtiyacımız bugun. Surekli anneliğin ne kadar yuce, ne kadar kutsal, ne kadar ulaşılmaz bir makam ve mevki olduğunu hatırlatmamız gerekiyor.
– Canakkale Destanı’ndan sizi en cok etkileyen hadise nedir?
– Beni cok etkileyen bir cok hadise var. Ancak bunlardan bir iki tanesini aktarayım. Savaşın sonuna doğru yokluk, kıtlık son haddini buluyor. Mehmetcikte ekmek derdi başlıyor. Arpa, yulaf, supurge tohumu katarak ancak el kadar kucuk ekmek yapıyorlar. Mehmetciğin ondan da bir şikayeti yok. İşte boyle bir gunde mutfak gorevlisi Mehmetcikler o taze ekmekleri esir duşman subaylarına veriyorlar. Kendileri bayat ekmekleri yiyorlar. Adamlar şuphelenip yemiyorlar. Erler gelip lisan bilen yuzbaşıya diyorlar ki: “Kumandanım, bunlara taze ekmek verdik, yemiyorlar. Neden yemiyorlar bir bak.” Bayılıyorum bu duyguya. Daha dun kendisine kurşun atan insanlara taze ekmeği veriyor, kendisi bayat ekmek yiyor. Bu nasıl bir duygu derinliği? Yuzbaşı soruyor; ‘oğlum niye boyle yaptınız?’ Hepsinin verdiği cevap aynı. Kumandanım, ‘biz koyluk yerden geldik. Koy cocuklarıyız. Bayat ekmek yemeğe alışkınız. Velakin bu herifler muhallebi cocukları, bayat ekmek yemeğe alışmamışlar. Madem besliyoruz, taze ekmeği verelim de adam gibi karınlarını doyursunlar dedik.’ Acıklama bu. Bu savaş ortamında yazılmış bir sevgi destanıdır. Kumandan bunu tercume ediyor ve ekmek temizdir, afiyetle yeyin diyor ama, duşman subayları yine yemiyorlar. Sevgisiz bir medeniyetin insanları oldukları icin bunu anlayamıyorlar. En sonunda askerler ekmeklerin ucundan birer parca yeyince yemeğe razı oluyorlar. Aslında bu milletin ruhu hala budur. Bu olmedi ama bunu geliştirmemiz sağlamlaştırmamız lazım.
Ekmek deyince başka bir destan aklıma geldi. Sadece bu anlatacağım hakikat yureklere hakim olsa biz bu ulkede kardeş oluruz, başka bir şey olmaz.
Mehmetciğin bacağı bir top mermisinin şarapnel parcasıyla parcalanmış. Oluk gibi kan akıyor. Bir sedyeye koyup bir kenara taşıyorlar. Askeri doktor bakıyor, ‘oğlum buna yapacağımız bir şey yok. Elimizde sınırlı imkanlar var. Bir şey yapamayız.’ diyor. Diğer askerlere ‘şoyle bir serin ağacın altına goturun de son anında kendisine bir teselli verin’ diyor. Askerler ne teselli versinler. Butun maddi şeyler bitmiş. Şoyle diyorlar; “Mustafa Cavuş ne mutlu sana. Bak şehit oluyorsun. Şehitlerin duası makbul olur. Bize de dua et! Biz de şehit olalım!” Bu imanla soylenir. İmansız soylenecek soz mudur bu? Şimdi bu sozun icinden imanı aldık, emaneten bir kenara koyduk. Hadi tercume edin. Ne kadar sevimsiz, ne kadar anlamsız oluyor. ‘Mustafa Cavuş oluyorsun. Oyle bir dilekte bulun da biz de olelim.’ İmanı aldın mı hicbir değeri kalmıyor. Onlar boyle konuşurken, iclerinden biri bakıyor, sargı yerine yeni ekmekler gelmiş. Koşuyor hemen bir ekmek alıp geliyor. O kanlı elbiseleriyle sedyede yatan Mustafa Cavuş’a bir dilim uzatıyor. ‘Mustafa Cavuş! Bak taze ekmek geldi. Bir dilim ye!’ Olmek uzere olan insana ekmek verilir mi ama yapacak başka bir şey de yok. Bir dilim uzatıyor. Mustafa Cavuş alıyor, ağzına getiriyor oyle duruyor. O kahraman ki, kac zamandır belki hic ekmek yememiş. ‘Al kardaş, yemeyeceğim’ diyor. Israr ediyorlar konuşmuyor. O kahramanlar ki cok ısrar etmeden de konuşmazlar. Israr uzerine şu muhteşem acıklamayı yapıyor.
“Gorduğunuz gibi ben olmek uzere olan birisiyim. Ekmeği ben yersem, ekmeğin bana vereceği kuvvet benimle beraber boşa gider. İsraf olur. Sen bunu sağlam bir askere ver de, ona kuvvet olsun. Duşmanla iyi carpışsın!”
Şimdi biz bu yureğin neresindeyiz bile demeye cesaret edemiyorum. Bu nasıl bir duygu. Son bir lokma ekmeği yemeye kendisinde hak gormeyen bir kahraman. Ama 90 sene sonra bu ulkenin butcesini kokuyle başıyla calan insanlar ortaya cıktı. İşte bu bir cok alanda Canakkale ruhunu kaybettiğimizin delilidir. O ruh varken oyleydik, o ruh yokken boyleyiz.
__________________
“Dirilmenin yolu Canakkale Ruhu”
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- “Dirilmenin yolu Canakkale Ruhu”