ÎsĂ‚ aleyhisselĂ‚mdan sonra, bir son Peygamber “aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m” geleceği İncîlde yazılıdır. YuhannĂ‚ İncîlinin 14. cu bĂ‚bının 16. cı Ă‚yetinde ÎsĂ‚ aleyhisselĂ‚m;
(Allah size, sizinle berĂ‚ber kalacak bir tesellî edici gonderecekdir)demekdedir. 26. cı Ă‚yetinde ise, (Bu hakîkî tesellîci size herşeyi oğretecek ve size benim oğretdiklerimi de hĂ‚tırlatacakdır) demekdedir. 16. cı bĂ‚bın 13. cu Ă‚yetinde ise, (O, size her hakîkate yol gosterecekdir. ZîrĂ‚ O, size kendiliğinden birşey soylemiyecek, fekat Allahın soylediklerini size bildirecekdir)demekdedir. [Hıristiyanlar (Tesellîci) kelimesini (Rûh) diye tercemede ısrĂ‚r ederler.]
Bundan başka, KitĂ‚b-ı mukaddesin Eski Ahd (TevrĂ‚t) kısmında Arab ırkından bir Peygamber geleceği yazılıdır. Tesniyenin 18. ci bĂ‚bının 15. inci Ă‚yetinde, MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚mın İsrĂ‚îllilere, (Rab sizin icin aranızdan, kardeşlerinizden benim gibi bir Peygamber “aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m” cıkaracakdır)dediği yazılıdır. Burada bahs konusu olan İsrĂ‚îllilerin kardeşleri, İsmĂ‚îlîler ya’nî arablardır. İşte İncîlde ve TevrĂ‚tda yazılı olan ve Arab ırkından geleceği mujdelenen bu son Peygamber, Muhammed “sallallahu aleyhi ve sellem”dir. Getirdiği din, (İslĂ‚m) dînidir. Bu dîne îmĂ‚n edenlere (MuslimĂ‚n) ismi verilir. MuslimĂ‚nların kudsî kitĂ‚bı, (Kur’Ă‚n-ı kerîm)dir. Kur’Ă‚n-ı kerîm, Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, arabî olarak vahy olunmuşdur. Aradan 1400 sene gecmiş olmasına rağmen, tek kelimesi, hattĂ‚ tek harfi değişmemişdir.Hangi dinden olursa olsun, herkes onu okuduğu zemĂ‚n azamet ve haşmetine hayrĂ‚n kalır. HattĂ‚, arabî bilmeyenler bile, onun başka dillerdeki tercemesini okurken, bu muazzam ifĂ‚denin kudretini i’tirĂ‚f etmeğe mecbûr olurlar.
Uc mukaddes kitĂ‚b hakkında NişancızĂ‚de Muhammed Efendinin[1] (Mir’Ă‚t-ı kĂ‚inĂ‚t) kitĂ‚bında şu bilgiler vardır:
MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚m, Medyen şehrinde Şuayb aleyhisselĂ‚ma on sene hizmet etdikden sonra, anasını ve kardeşini ziyĂ‚ret icin Mısra giderken Tûr dağında kendisine Peygamber olduğu bildirildi. Mısra gitdi. Fir’avnı ve kavmini dîne da’vet etdi. Donuşde yine Tûra uğrayıp Allahu teĂ‚lĂ‚ ile konuşdu. Kendisine (EvĂ‚mir-i aşere) ya’nî on emr ve kırk cild TevrĂ‚t nĂ‚zil oldu. Her cildde bin sûre, her sûrede bin Ă‚yet vardı. Bir cild, bir senede okunurdu. MûsĂ‚, HĂ‚rûn, Yûşa’ ve Uzeyr ve ÎsĂ‚dan “aleyhimusselĂ‚m” başka kimse TevrĂ‚tı ezberlememişdir. MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚mdan sonra, TevrĂ‚t nushaları yazıldı. MûsĂ‚ “aleyhisselĂ‚m”, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emri ile, altın ve gumuşden bir sandık yapıp, kendine nĂ‚zil olan TevrĂ‚tı icine koydu. Kuduse yakın bir yerde yuzyirmi yaşında vefĂ‚t etdi. 668 [m. 1269] senesinde Mısr sultĂ‚nı Beybers kabri uzerine turbe yapdırdı. MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚mdan sonra Yûşa’ “aleyhisselĂ‚m”, AmĂ‚likadan Kudusu aldı. Cok zemĂ‚n sonra İsrĂ‚îl oğullarının dinleri ve ahlĂ‚kları bozuldu. Buhtunnasar BĂ‚bilden gelip, Kudusu aldı. SuleymĂ‚n aleyhisselĂ‚mın yapmış olduğu Mescîd-i aksĂ‚yı yıkdı. TevrĂ‚tları yakdı. İkiyuzbin kişi oldurdu. Yetmişbin din adamını esîr aldı. BĂ‚bile goturdu. Behmen pĂ‚dişah olunca esîrleri serbest bırakdı. Uzeyr aleyhisselĂ‚m TevrĂ‚tı okudu. İşitenler yazdılar. Uzeyr aleyhisselĂ‚mdan sonra yine bozuldular. Bin Peygamberi şehîd etdiler. İskender gelinceye kadar, ÎrĂ‚nın emrinde yaşadılar. İskenderden sonra, Yunanlıların ta’yîn etdiği yehûdî vĂ‚lîlerle idĂ‚re edildiler.
İncîle gelince, bu da ilk şeklinde olduğu gibi saklanmadı. Hele İncîli ezberden bilen tek kişi yokdu. HavĂ‚rîlerin bile İncîli ezberden bildiğine dĂ‚ir tek bir kayd yokdur. İncîl hakkında, kitĂ‚bımızın birinci kısmı başında geniş bilgi verilmişdir. HĂ‚lbuki Kur’Ă‚n-ı kerîm, yirmiuc senede, parca parca nĂ‚zil oldukca, Onu mu’minler hemen ezberliyorlardı. Ancak (YemĂ‚me)[1] muhĂ‚rebesinde, Kur’Ă‚n-ı kerîmin hepsini ezberlemiş 70 hĂ‚fız şehîd olunca, (Kur’Ă‚n-ı kerîmi ezberden bilenler azalıyor) diye, telĂ‚ş eden Omer “radıyallahu anh”, o zemĂ‚nki halîfe Ebûbekre “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh” başvurarak, Kur’Ă‚n-ı kerîmin toplanıp yazılmasını tavsiye ve ricĂ‚ etdi. Bunun uzerine, hazret-i Ebûbekr, Muhammed aleyhisselĂ‚mın kĂ‚tibi olan Zeyd bin SĂ‚bite “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh” Kur’Ă‚n-ı kerîm sûrelerinin ayrı ayrı kĂ‚ğıdlara yazılmasını emr etdi. Kur’Ă‚n-ı kerîm Kureyş lehcesi dĂ‚hil, yedi lehce uzerine vahy edilmişdi. HattĂ‚ ba’zen herhangi bir Kur’Ă‚n-ı kerîm kelimesini iyi telaffuz edemeyenlere, aynı ma’nĂ‚da başka bir kelime kullanmasına da musĂ‚’ade olunuyordu. MeselĂ‚, Abdullah ibni Mes’ûd “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh” (TaĂ‚mul-esîm) kelimesini mutemĂ‚diyen (TĂ‚mmulyetîm)diye okuyan bir koyluye, (Sen bu kelimeyi telaffuz edemiyorsan, bunun yerine aynı ma’nĂ‚da olan (TaĂ‚mulfĂ‚cir) kelimesini kullan!) demişdi. Fekat Kur’Ă‚n-ı kerîmin boyle muhtelif lehcelerle okunması, aynı ma’nĂ‚da da olsa, başka kelimeler kullanılması, muslimĂ‚nlar arasında munĂ‚kaşalara, hangi lehcenin dahĂ‚ iyi olduğu hakkında munĂ‚kaşaya (ihtilĂ‚fa) sebeb oldu. Bunun uzerine, o zemĂ‚nki halîfe OsmĂ‚n “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh”, yine Zeyd bin SĂ‚bit “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh” reîsliği altında bir hey’et toplıyarak, Kur’Ă‚n-ı kerîmin yalnız Kureyş lehcesi uzerine yeniden yazılmasını ve tertîb edilmesini emr etdi. Sûreler, hep Kureyş lehcesi ile yazılmış sahîfelerden secildi. Bu Mıshafdan, yedi aded yazılarak vilĂ‚yetlere gonderildi. Bu sûretle, Resûlullahın “sallallahu aleyhi ve sellem” vefĂ‚t edeceği sene, CebrĂ‚îl aleyhisselĂ‚m ile iki def’a okumuş oldukları Kur’Ă‚n-ı kerîm yazıldı. Buna uymıyan nushaları imhĂ‚ edildi. Bugun butun islĂ‚m memleketlerinde mevcûd olan Kur’Ă‚n-ı kerîmlerin tertîbi ve şekli (Mıshaf-ı OsmĂ‚nî

(RıyĂ‚d-un-nĂ‚sıhîn) ismindeki fĂ‚risî kitĂ‚bda diyor ki, (OsmĂ‚n “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh” halîfe iken, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mı “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anhum ecma’în” topladı. Resûlullahın “sallallahu teĂ‚lĂ‚ aleyhi ve sellem” vefĂ‚t etdiği sene okuduğu Kur’Ă‚n-ı kerîm bu olduğuna ittifak ile karĂ‚r verdiler.Yedi lugatden birini tercîh etmek, ummete vĂ‚cib değildi, cĂ‚izdi).
İslĂ‚m dîninin menba’ları dortdur.Kur’Ă‚n-ı kerîm, hadîs-i şerîf, icmĂ‚-ı ummet ve kıyĂ‚s-ı FukahĂ‚. İcmĂ‚’, sozbirliği demekdir. EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anhum ecma’în” sozbirliği ile dort mezheb imĂ‚mlarının sozbirliği, muslimĂ‚nlar icin seneddir, vesîkadır. Cunki, Resûlullah “sallallahu aleyhi ve sellem”, (Ummetim, hatĂ‚, dalĂ‚let uzerinde birleşmez) buyurmuşdur. İcmĂ‚’ ile anlaşılan bilgilerin doğru olacaklarını, bu hadîs-i şerîf de haber vermekdedir.Bunun icin, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın “radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anhum ecma’în” icmĂ‚’ etdiği bu Mıshaf sahîhdir. Bundan başkasını okumak harĂ‚mdır. ZĂ‚ten, bugun Kureyş lehcesinden başka lehcelerle yazılmış Kur’Ă‚n-ı kerîm mevcûd değildir. Yedi lehcenin hepsi zemĂ‚nla tegayyur etmiş, unutulmuş, gayb olmuşlardır. Bugun musta’mel muhtelif arabî lugatlar ile Kur’Ă‚n-ı kerîmi anlayabilmek icin, tefsîr kitĂ‚blarını okuyarak, Kureyş lehcesini, kelimelerin o zemĂ‚nki kullanıldıkları ma’nĂ‚ları oğrenmek lĂ‚zımdır.
Kur’Ă‚n-ı kerîm hakkında garblı meşhûr Ă‚limler, edîbler, hayrĂ‚nlıklarını dĂ‚imĂ‚ izhĂ‚r etmişlerdir.Meşhûr edîblerden biri olan Alman şĂ‚iri Goethe[1], Kur’Ă‚n-ı kerîmin, tam doğru olmıyan almanca bir tercemesini okudukdan sonra, (İcindeki tekrĂ‚rlardan sıkıntı duydum. Fekat ifĂ‚denin azameti, haşmeti karşısında hayrĂ‚n kaldım) demekden kendini men’ edememişdir.
Bir ingiliz rĂ‚hibi olan Beoworth-Smith, (Muhammed ve Muhammede bağlı olanlar) “sallallahu teĂ‚lĂ‚ aleyhi ve sellem” ismli eserinde, (Kur’Ă‚n, uslûb temizliği, ilm, felsefe ve hakîkat mu’cizesidir) diye yazmakdadır.
Kur’Ă‚n-ı kerîmi ingilizceye terceme eden Arberry ise, (Ne zemĂ‚n ezĂ‚n dinlesem, o bana cok te’sîr eder. Akan nağmelerin altında, sanki davula vuruluyormuş gibi bir ses duyarım. Bu vuruş, sanki kalbimin vuruşu gibidir) demekdedir.
Marmaduke Pisthali ise, Kur’Ă‚n-ı kerîm icin, (En taklîd olunmaz bir Ă‚henk, en sağlam bir ifĂ‚de! İnsanları ağlamağa veyĂ‚ sonsuz muhabbet ve aşka sevk eden bir kudret!)ifĂ‚desini kullanmışdır. Bunların yanında bircok garblı filozof, ilm ve siyĂ‚set adamları, Kur’Ă‚n-ı kerîmden, buyuk bir hurmet, buyuk bir takdîr, buyuk bir hayranlıkla bahs etmekdedirler. Fekat bunlar, Kur’Ă‚n-ı kerîmi, Allah kitĂ‚bı olarak değil, Muhammed aleyhisselĂ‚mın yazdığı buyuk ve kıymetli bir eser olarak kabûl etmekdedirler. Eğer boyle olmasaydı, butun bu hayrĂ‚nların muslimĂ‚n olmaları îcĂ‚b ederdi.
Bakınız, Lamartin[2] bile:
(Muhammed, bir yalancı Peygamber değildir. Cunki O, kendisinin Allah tarafından yeni bir dîni yaymak icin secildiğine inanıyordu) demekdedir. Bu da, şunu gosterir:Garblı ilm adamları, Muhammed aleyhisselĂ‚mın yalancı olmadığını, fekat Onun kendi karîhasından [zekĂ‚sından] gelen Kur’Ă‚n-ı kerîmi Allahu teĂ‚lĂ‚nın vahyi zan etdiğini ileri suruyorlar. Onlara gore Muhammed “aleyhisselĂ‚m”, yalan soylemiyordu. Hakîkaten kendisini Peygamber zan ediyor ve ağzından cıkan sozlerin, Ona Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından gonderildiğine inanıyordu.
Kur’Ă‚n-ı kerîm misli olmıyan buyuk bir mu’cizedir. Aşağıda beyĂ‚n edeceğimiz gibi, icinde en derin ilmî ve fennî bilgiler, butun dunyĂ‚da bugune kadar yapılmış medenî kanûnlara numûne teşkil edecek ilmî ve hukûkî esĂ‚slar, eski tĂ‚rîhe Ă‚id bircok bilinmeyen ma’lûmĂ‚t, insanlara verilebilecek en buyuk ahlĂ‚k esĂ‚sları, nasîhatler, dunyĂ‚ ve Ă‚hiret hakkında en mantıkî îzĂ‚hat esĂ‚sları ve bunlara benzer, o zemĂ‚na kadar hicbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği husûslar vardır.Bunlar kimsenin soyliyemeyeceği yuksek bir ifĂ‚de ile beyĂ‚n edilmişdir.
Muhammed “aleyhisselĂ‚m” ummî idi. Ya’nî kimseden bir şey okumamış, oğrenmemiş, hic bir şey yazmamışdı. Bu husûs Kur’Ă‚n-ı kerîmde, Ankebût sûresinin kırksekizinci Ă‚yetinde meĂ‚len, ([Ey Muhammed “aleyhisselĂ‚m”! Bu Kur’Ă‚n-ı kerîm sana indirilmeden once] Sen bir kitĂ‚bdan okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer oyle olsaydı muşrikler [Kur’Ă‚n-ı kerîmi, başkasından oğrenmiş veyĂ‚ onceki semĂ‚vî kitĂ‚blardan almış] derlerdi. [Yehûdîler de, Onun vasfı TevrĂ‚tda ummî olarak bildirilmişdir, bu ise ummî değil diye şubheye duşerlerdi]) buyurulmuşdur. Muhammed aleyhisselĂ‚m 40 yaşında iken, ibĂ‚det icin cekildiği HirĂ‚ dağındaki mağarada, kendisine CebrĂ‚îl aleyhisselĂ‚m tarafından ilk vahy getirildiği zemĂ‚n, korkudan şaşkına donmuş, ne yapacağını şaşırmış, koşa koşa evine giderek zevcesi olan Hadîce radıyallahu anhĂ‚dan kendisini yatağa yatırmasını, ustunu sıkıca ortmesini ricĂ‚ etmiş, uzun muddet kendisine gelememişdi. Kendisinde buyuk bir rûhĂ‚niyyet, bir ustunluk olduğunu kabûl eden, insanlar icin yeni bir din kitĂ‚bı hĂ‚zırlamak isteyen bir zĂ‚t, boyle mi olur?Her şeyden evvel, boyle bir mu’azzam eseri yazabilecek kudretde bilgi oğrenmesi, pek cok şeyler okuması, bircok tedkîkler yapması îcĂ‚b etmez mi?HĂ‚lbuki Muhammed aleyhisselĂ‚m cocuk iken, iki kerre tuccĂ‚rlarla ŞĂ‚m tarafına goturulmuş, bu seferlerinde, yalnız ticĂ‚ret eşyĂ‚sının muhĂ‚fazası ve emniyyeti vazîfesini yapmış, ticĂ‚ret kervanları idĂ‚re etmiş, bunları yalnız SON DERECE YUKSEK OLAN DURUSTLUĞU ve inanılmaz derecede yuksek olan hĂ‚fızası ile yapmışdı. Kendisine, hĂ‚tırına bile gelmiyen, hic beklemediği boyle bir vahy gelmesi, onu sevindirmemiş, bil’aks korkutmuşdu. Ancak vahyler tekrarlandıkca, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendisine hakîkaten gĂ‚yet muhim ve ağır bir vazîfe verdiğini anlamış ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrlerine butun mevcûdiyyeti ile itĂ‚’at ederek, Onun bildirdiği (Tek Allah) esĂ‚sı uzerine kurulmuş olan (İslĂ‚m dîni)ni neşre başlamışdı. Muhammed aleyhisselĂ‚mın islĂ‚m dînini neşr etmesi, Ona hicbir dunyevî menfe’at temîn etmemiş, bil’aks hemen hemen, butun Mekkeliler kendisine duşman kesilmişdi. (Hicbir Peygamber, benim cekdiğim eziyyeti cekmedi, benim kadar uzulmedi) buyurmuşdur. Bu hadîs-i şerîf, kitĂ‚blarda yazılıdır. Bu da gosteriyor ki, Muhammed aleyhisselĂ‚m yeni bir din neşr etmesinde hicbir menfe’ati veyĂ‚ arzûsu bulunmuyordu. EsĂ‚sen, yukarıda da zikr etdiğimiz gibi, kendisinin yetişmesi ve muhîti boyle mu’azzam bir iş icin kĂ‚fî değildi.
O hĂ‚lde, Muhammed aleyhisselĂ‚mın Kur’Ă‚n-ı kerîmi kendi başına tertîb etdiğini kabûl etmeğe imkĂ‚n yokdur. AcabĂ‚ Kur’Ă‚n-ı kerîm, ancak Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından vahy edilen mu’azzam bir eser midir?Bir de bunu tedkîk edelim:
Bir yeni peygamber zuhûr edince, onun etrĂ‚fında toplanan halk, ondan mu’cizeler bekler. Gerek MûsĂ‚ “aleyhisselĂ‚m”, gerek ÎsĂ‚ “aleyhisselĂ‚m” peygamberliklerini isbĂ‚t etmek icin mu’cizeler gostermek zorunda kaldılar. Hakîkatde bu mu’cizeler, ancak Allahu teĂ‚lĂ‚nın emr ve musĂ‚’adesi ve yaratması ile meydĂ‚na geldi. Fekat, bunları tĂ‚rîhciler, (MûsĂ‚nın ve ÎsĂ‚nın “aleyhimesselĂ‚m” mu’cizesi) diye kayd etdiler. HĂ‚lbuki, bizim gibi insan olan Peygamberler “aleyhimussalevĂ‚tu vetteslîmĂ‚t”, kendiliklerinden mu’cize yapamazlar. Mu’cize, ancak Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından yaratılır. Peygamberler ancak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın yaratdığı mu’cizeleri insanlara gosterirler.
Allahu teĂ‚lĂ‚, Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme en buyuk mu’cize olarak (Kur’Ă‚n-ı kerîmi) vahy etmişdir. Kur’Ă‚n-ı kerîm, mu’cize olduğu muhakkak olan en buyuk kitĂ‚bdır. HĂ‚lbuki Arablar, Muhammed aleyhisselĂ‚mdan, semĂ‚dan bir kitĂ‚b indirilmesini veyĂ‚ bir dağı altuna cevirmesini istiyorlardı. Kur’Ă‚n-ı kerîm, bu husûsu ne guzel beyĂ‚n buyurmakdadır. Ankebût sûresinin elli ve ellibirinci Ă‚yetlerinde meĂ‚len, (Muşrikler, ne olur rabbinden [Muhammed aleyhisselĂ‚mın nubuvvetine delĂ‚let eden ÎsĂ‚ aleyhisselĂ‚mın sofrası, MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚mın asĂ‚sı gibi] mu’cizeler indirilmiş olsaydı dediler. [Ey habîbim] Sen onlara de ki, mu’cizeler Allahu teĂ‚lĂ‚nın kudreti ve irĂ‚desi ile olur. [Ne zemĂ‚n ve nasıl isterse oyle yaratır. Bunları yapmak benim elimde değildir.] Doğrusu ben ancak Onun azĂ‚bını size teblîg edici, haber vericiyim. Kur’Ă‚n gibi bir kitĂ‚bı sana indirmiş olmamız, onlara [mu’cize olarak] yetmez mi?Bunda, inanan kavm icin, rahmet ve nasîhat vardır) buyurulmuşdur. O hĂ‚lde, Muhammed aleyhisselĂ‚mın en buyuk mu’cizesi, Kur’Ă‚n-ı kerîmdir. (Bu Allah kitĂ‚bı değildir, onu Muhammed yazmışdır) diyebileceklere karşı da, Allahu teĂ‚lĂ‚, yukarıda meĂ‚l-i şerîfini bildirdiğimiz, Ankebût sûresinin kırksekizinci Ă‚yetinde cevĂ‚b vermişdir. Boyle şubhelere mahal bırakmamışdır. Allahu teĂ‚lĂ‚, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin boyle bir kitĂ‚bı yazacak bir kudretde olmadığını ve Kur’Ă‚n-ı kerîmin kendisi tarafından vahy edildiğini teyîd etmekdedir. EsĂ‚sen Muhammed aleyhisselĂ‚mı Peygamber olarak secerken, Onun bilhĂ‚ssa ummî, ya’nî okuma yazma oğrenmemiş olmasını bildirmiş ve bu sebebden Kur’Ă‚n-ı kerîmin ancak Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından vahy edilebileceğinin anlaşılmasını istemişdir. Bu Ă‚yet-i kerîmenin tefsîrinde bu husûsda geniş ma’lûmĂ‚t vardır. Muhammed aleyhisselĂ‚mın Peygamber olduğunu gosteren en buyuk vasfı, FEVKAL’ÂDE DURUSTLUĞU, SADÂKATİ, CESÂRETİ, SABR VE DİRÂYETİDİR. Yalnız yuksek ilmi değil. Allahu teĂ‚lĂ‚, NisĂ‚ sûresinin 82. ci Ă‚yetinde meĂ‚len, (Kur’Ă‚n-ı kerîmin ma’nĂ‚sını duşunmiyorlar mı?Eğer Allahdan başkasından gelmiş olsaydı, icinde pek cok ihtilĂ‚f bulunurdu) buyurulmuşdur ki, bu ne kadar doğrudur. Allah kelĂ‚mı olmadığını oğrendiğimiz bugunku (KitĂ‚b-ı mukaddes)de, TevrĂ‚t ve İncîlde pek cok ihtilĂ‚flar vardır. Bu da, bunların insan eliyle yazılmış olduklarını isbĂ‚t etmekdedir.
__________________