OSMAN B. AFFÂN (r.a)



Osman b. AffÂn b. Ebil-As b. Umeyye b. Abdi'ş-Şems b. Abdi Menaf el-Kureşî el-Emevî; Raşid Halifelerin ucuncusu. Umeyyeoğulları ailesine mensup olup, nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Fil olayından altı sene sonra Mekke'de doğmuştur. Annesi, Erva binti Kureyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir. Buyukannesi ise Resulullah (s.a.s)'ın halası Abdulmuttalib'in kızı Beyda'dır. Kunyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebu Amr" ve "Ebu Leyla" da denilirdi (İbnul-Hacer el-AskalÂnî, el-İsabe fi Temyîzi's-Sahabe, Bağdat t.y., II, 462; İbnul Esîr, Usdul-ĞÂbe, III, 584-585; Celaleddin Suyûtî, TÂrihul-HulefÂ, Beyrut 1986, 165).

Resulullah (s.a.s) risaletle gorevlendirildiğinde Osman (r.a) otuz dort yaşlarındaydı. O, ilk iman edenler arasındadır. Ebû Bekir (r.a), guvendiği kimseleri İslÂma davette yoğun gayret gostermekteydi. Onun bu calışmaları neticesinde, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zubeyr b. AvvÂm, Talha b. Ubeydullah ve Osman b. AffÂn iman etmişlerdi. Hz. Osman, cahiliyye doneminde de Hz. Ebû Bekir'in samimi bir arkadaşı idi (Siretu İbn İshak, İstanbul 1981,121; Usdu'l-GÂbe, aynı yer; Askalanî, aynı yer).

Hz. Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b. Ebil-Âs onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine donmezse asla serbest bırakmayacağını soylemişti. Hz. Osman (r.a) ebediyyen dininden donmeyeceğini soyleyince, kararlılığını goren amcası onu serbest bırakmıştı (Suyûtî, 168). Peşinden o, Resulullah (s.a.s)'ın kızı Rukayye ile evlenmişti. Bazı tarihciler bu evliliğin Peygamber'in risaletle gorevlendirilmesinden once olduğunu kaydederler (Suyûtî, a.g.e., 165).

Mekkeli muşriklerin iman edenlere yonelttikleri baskı ve işkenceler yoğunlaşıp cekilmez bir hal alınca, Resulullah (s.a.s), ashabına Habeşistan'a hicret etmeleri tavsiyesinde bulunmuştu. Hz. Osman'ın Habeşistan'a ilk hicret edenler arasında olduğu hakkında kaynaklar ittifak halindedirler. İbn Hacer bircok sahabiye dayandırarak Hz. Osman'ın, eşi Rukayye ile birlikte Habeşistan'a hicret eden ilk kimse olduğunu kaydetmektedir (İbn Hacer, aynı yer). Mekkelilerin iman ettiklerine dair yanlış bir haberin Habeşistan'a ulaşmasıyla birlikte muhacirlerden bir bolumu Mekke'ye geri donmuştu. Hz. Osman da geri donenler arasındaydı. Ancak onlar kendilerine ulaşan haberin asılsız olduğuna şahit olduklarında tekrar Habeşistana gitmek icin yola cıktılar. Hz. Osman, hareket etmeden once Resulullah (s.a.s)'e şoyle demişti: "Ya Resulullah! Bir defa hicret ettik. Bu Necaşi'ye ikinci hicretimiz oluyor. Ancak siz bizimle değilsiniz". Resulullah (s.a.s) ona; "Siz Allah'a ve bana hicret edenlersiniz. Bu iki hicretin tamamı sizindir" karşılığını vermişti. Bunun uzerine o; "Bu bize yeter ya Resulullah" dedi (İbn Sa'd, Tabakatul-Kubra, Beyrut t.y., I, 207).

Hz. Osman (r.a), ikinci olarak hicret ettiği Habeşistan'da bir muddet kaldıktan sonra Mekke'ye geri dondu. Resulullah (s.a.s), Medine'ye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman diğer muslumanlarla birlikte Medine'ye hicret etti. O, Medine'ye ulaştığı zaman Hassan b. Sabit'in kardeşi Evs b. Sabit'e konuk olmuştu. Bundan dolayı Hassan, onu cok severdi (İbnul-Esîr, Usdul-GÂbe, 585; İbn Sa'd, a.g.e., 55-56).

Bir yahudinin mulkiyetinde olan Rume kuyusunu yirmi bin dirheme satın alarak butun muslumanların istifadesine sunmuştu. Bu kuyunun muslumanlar icin ne kadar onemli olduğu Resulullah (s.a.s)'in şu sozunden anlaşılmaktadır: "Rume kuyusunu kim acarsa, ona Cennet vardır" (Buharî, Fezailu'l-Ashab, 47).

Hz. Osman, hanımı Rukayye ağır hasta olduğu icin, Resulullah (s.a.s)'in izniyle Bedir savaşından geri kalmıştı. Rukayye ordu Bedir'de bulunduğu esnada vefat etmiş, muslumanların zaferinin mujdesi Medine'ye ulaştığı gun toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedir'de bulunmamış olmakla birlikte Resulullah (s.a.s) onu Bedir'e katılanlardan saymış ve ganimetten ona da pay ayırmıştı (Usdul-GÂbe, III, 586; Suyutî, a.g.e., 165; H.İ.Hasan, Tarihu'l-İslÂm, I, 256).

Hz. Osman Bedir savaşı haric, muşriklerle ve İslÂm duşmanlarıyla yapılan butun savaşlara katılmıştır.

Rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (s.a.s), Hz. Osman'ı diğer kızı Ummu Gulsum ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yılında Ummu Gulsum vefat ettiğinde Resulullah (s.a.s) şoyle buyurmuştu: "Eğer kırk tane kızım olsaydı birbiri peşinden hic bir tane kalmayana kadar onları Osman'la evlendirirdim" ve yine Hz. Osman'a "Ucuncu bir kızım olsaydı muhakkak ki seninle evlendirirdim" demişti (Usdul-GÂbe, aynı yer). Resulullah (s.a.s)'in iki kızıyla evlenmiş olduğu icin iki nûr sahibi anlamında, "Zi'n-Nureyn" lakabıyla anılır olmuştur. Zatu'r-Rika ve Gatafan seferlerinde Resulullah (s.a.s), onu Medine'de yerine vekil bırakmıştır (Suyuti, a.g.e., 165).

Hz. Osman'ın Habeşistan'a hicreti esnasında Hz. Rukayye'den doğan Abdullah adındaki oğlu, Medine'ye hicretin dorduncu yılında bir horozun yuzunu gozunu tırmalaması sonucunda hastalanarak vefat etti. Abdullah, vefat ettiğinde altı yaşında idi (İbn Sa'd, a.g.e., III, 53, 54).

Hicretin altıncı yılında muslumanlar, Umre yapmak icin Mekke'ye hareket ettiklerinde, Hz. Osman da onların arasındaydı. Ancak, putperest Mekke yonetimi, muslumanları Mekke'ye sokmama kararı almıştı. Bunun uzerine Hudeybiye'de karargah kuran Resulullah (s.a.s), muşriklerle diyalog kurarak, maksatlarının yalnızca umre yapmak olduğunu onlara bildirmek istiyordu. Resulullah (s.a.s), bu iş icin Hz. Omer'i gorevlendirmek istemiş, ancak Hz. Omer, bir takım gecerli sebepler ileri surerek Hz. Osman'ın daha uygun olduğunu soylemişti. Bunun uzerine Resulullah (s.a.s), elcilik gorevini Hz. Osman'a verdi. Daha once elci gonderilen Hıraş b. Umeyye el-Ka'bî'yi Mekkeliler oldurmek istemişlerdi (İbn Sa'd, a.g.e., II, 96). Muşriklerin hırcın davranışları boyle bir elciliği tehlikeli bir hale sokuyordu. Resulullah (s.a.s), Hz. Osman (r.a)'a şoyle dedi: "Git ve Kureyş'e haber ver ki, biz buraya hic kimse ile savaşmaya gelmedik. Sadece şu Beyt'i ziyaret ve onun haremliğine saygı gostermek icin geldik ve getirdiğimiz kurbanlık develeri kesip doneceğiz ". Hz. Osman (r.a), Mekke'ye gidip, muşriklere bu hususları bildirdi. Ancak onlar; "Bu asla olmaz. Mekke'ye giremezsiniz" karşılığını verdiler. Onların red cevabı İslÂm kÂrargahına Osman (r.a)'ın oldurulduğu şeklinde ulaştı. Onun donuşunun gecikmesi bu haberi destekler nitelikteydi. Bunun uzerine Resulullah (s.a.s), yanındaki butun muslumanları, olmek pahasına muşriklerle carpışmak uzere, bey'ata cağırdı. Bey'atu'r-Rıdvan adıyla tarihe gecen bu bey'atlaşmada Resulullah (s.a.s) sol elini sağ elinin uzerine koyarak, "Osman Allah'ın ve Resulunun işi icin gitmiştir" dedi ve onun adına da bey'at etti. Muşrikler bu durumdan korkuya kapıldıkları icin anlaşma yolunu tercih etmişlerdi (İbn Sa'd, II, 96, 97).

Hz. Osman, bu arada Mekke'deki gucsuz muslumanlarla goruşmuş ve onları İslÂm'ın yakında gercekleşecek olan fethiyle teselli etmişti (Asım Koksal, İslÂm Tarihi, VI, 177).

Muşrikler, Osman (r.a)'a isterse KÂ'be'yi tavaf edebileceğini bildirmişler, ancak o, Resulullah (s.a.s) tavaf etmeden, kendisinin de tavaf etmeyeceği cevabını vermişti. Hudeybiye'de bulunan sahabiler ise Resulullaha: "Osman Beytullah'a kavuştu, onu tavaf etti; ne mutlu ona" dediklerinde Resulullah (s.a.s); "Beytullah'ı biz tavaf etmedikce, Osman da tavaf etmez buyurmuştur" (Vakidî'den naklen, A. Koksal, a.g.e., 178-179).

Hz. Osman, Medine donemi boyunca surekli Resulullah (s.a.s) ile birlikte olmaya gayret gosterdi. Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun İslÂma ve muslumanlara herkesten cok maddi yardımda bulunmasını sağladı. Bilhassa kÂfirler uzerine sefere cıkan orduların techiz edilmesinde aşırı derecede comert davrandığı gorulmektedir. Tarihciler onun Ceyş'ul-Usra diye adlandırılan Tebuk seferine cıkacak ordunun techiz edilmesine yaptığı katkıyı ovguyle zikretmektedirler. O, bu ordunun yaklaşık ucte birini tek başına techiz etmiştir. Asker sayısının otuz bin kişi olduğu goz onune alınırsa bu meblağın buyukluğu rahatca anlaşılır. Yaptığı yardımın dokumu şoyledir: Gerekli takımlarıyla birlikte dokuz yuz elli deve ve yuz at, bunların suvarilerinin techizatı, on bin dinar nakit para (A. Koksal, IX,162). Onun bu davranışından cok memnun olan Resulullah (s.a.s); "Ey Allah'ım! Ben Osman'dan razıyım. Sen de razı ol" (İbn Hişam, Sîre, IV,161) diyerek duada bulunmuş ve; Bundan sonra Osman'a işledikleri icin bir sorumluluk yoktur" (Suyûtî, a.g.e.,169) demiştir.

Hz. Osman, Veda Haccı esnasında da Resulullah (s.a.s)'in yanındaydı. Resulullah (s.a.s) muslumanları ilgilendiren bir cok meselede Osman (r.a)'ın yardımına muracaat etmiştir (H.İ.Hasan, a.g.e., I, 256).

Hz. Ebû Bekir (r.a) halife secilince Osman (r.a) ona bey'at etti. Ebû Bekir (r.a) halifeliği boyunca ummetin işlerini idarede onunla istişarede bulundu. Ebû Bekir (r.a)'ın vefatından once yazdırdığı Hz. Omer'in Halife atanmasına dair belgeyi Osman (r.a) kaleme almıştır. Hz. Ebû Bekir, Osman (r.a)'ın yazdıklarını ona tekrar okutturduktan sonra muhurletmişti. Osman (r.a), yanında Omer (r.a) ve yanında Useyd İbn Saîd el-Kurazî olduğu halde dışarı cıkmış ve oradakilere "Bu kağıtta adı yazılan kimseye bey'at ediyor musunuz" diye sormuştu. Onlar da "evet" diyerek bunu kabul etmişlerdi (İbn Sad a.g.e., III, 200).

Halifeliği

Hz. Omer (r.a), yaralanınca, hilÂfete gececek kimsenin tayin edilmesi icin altı kişiden oluşan bir şura oluşturmuştu. Bunlar Hz. Ali, Osman, Sa'd İbn Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr İbn Avvam ve Talha İbn Ubeydullah (r.anhum) idiler. Yapılan goruşmeler neticesinde, şura uyelerinden dordu feragat edince goruşmeler Hz. Osman'la Hz. Ali uzerinde devam etti. Şura başkanı Abdurrahman İbn Avf, geniş bir kamu oyu yoklaması yaptıktan sonra muslumanların bu iki kişiden birisinin halife secilmesi uzerinde mutabık olduklarını gordu. Hz. Ali (r.a)'i cağırarak ona; Allah'ın Kitabı, Resulunun Sunneti ve Ebû Bekir ve Omer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O, Allah'ın Kitabı ve Resulunun Sunnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun dışında kendi ictihadına gore davranacağı cevabını verdi. Aynı soruyu Osman (r.a)'a yonelttiğinde o, bunu kabul etmişti. Bunun uzerine Abdurrahman İbn Avf, Osman (r.a)'ı halife atadığını ilan ederek ona bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172; İbn Hacer, a.g.e., 463; H.İ.Hasan, a.g.e., I, 258, 261). Hz. Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz. Ali (r.a) olmuştur. Peşinden de butun muslumanlar ona bey'at ettiler (İbn Sa'd, a.g.e., III, 62). Osman (r.a)'ın hilÂfete gecişi Hicri yirmi uc senesi Zilhicce ayının sonlarında olmuştur.

Osman (r.a), devlet idaresini devraldığı zaman İslÂm fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Hz. Omer (r.a) devrinde Suriye, Filistin, Mısır ve İran, İslÂm topraklarına katılmıştı. Hz. Omer (r.a)'ın guclu idaresi, fethedilen bolgelerde otorite ve duzenin sağlam bir şekilde yerleşmesini sağlamıştı.

Hz. Osman (r.a), İslÂm tebliğinin girmiş olduğu yayılma surecini aynı hızla devam ettirmeye calıştı. O, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kıbrıs'ı fethetmiş, İran'daki ayaklanmaları bastırarak merkezî yonetimin nufuzunu yeniden tesis etmiştir.

Hz. Osman (r.a), hilÂfeti devraldığı zaman idari kadrolarda yavaş yavaş bazı değişiklikler yapma yoluna gitti. Ancak, Omer (r.a)'in vasiyetine uyarak bir sene muddetle onun valilerini yerlerinde bıraktı. İlk once Kufe valisi Muğire b. Şu'be'yi azlederek yerine Sa'd b. Ebi Vakkas'ı atadı. Sa'd, Osman (r.a)'ın yonetime gectikten sonra atadığı ilk validir (İbnul-Esir el-Kamil fî't-Tarih, Beyrut 1979, III, 79).

Mısırlılarca sevilen bir kimse olan Amr b. el-As'ın Mısır valiliğinden alınması ve yerine, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in tayin edilmesi bazı karışıklıkların cıkmasına sebep olmuştu. İskenderiye halkı Bizans İmparatoru Heraklious'a mektup yazarak kendilerini muslumanların elinden kurtarmasını istediler. Ayrıca, muslumanların karşı koyacak kadar askerlerinin olmadığını da bildirdiler. Bunun uzerine Bizans İmparatoru, Manuel komutasında kalabalık bir orduyu İskenderiye'ye gonderip burayı işgal etti. Bizanslılardan cekinen Kıpti halk, Hz. Osman'dan duruma mudahale etmesini istediğinde o, Amr b. el-As'ı Mısır'a geri gonderdi. Amr, yaptığı savaşta, Manuel'i oldurerek duşmanı buyuk bir yenilgiye uğrattı ve İskenderiye şehrini cevreleyen sur'u yıktı (Hicrî 25) (İbnul-Esir, a.g.e., III, 81; H.İ.Hasan, a.g.e.; I, 264). Aynı yıl icerisinde anlaşmalarını bozan Rey uzerine, Sa'd b. Ebi Vakkas bir sefer duzenlemiş; ayrıca, Deylem uzerine yurumuştur.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Beytul-Malden borc olarak aldığı parayı geri odemekte sıkışınca Osman (r.a), onu azlederek yerine anne bir kardeşi Velid b. Ukbe'yi Kufe valiliğine getirdi (İbnul-Fsir a.g.e., III, 82). Velid, beş sene Kufe valiliğinde bulunmuştur. Velid, bir sabah, namazı sarhoş olduğundan dolayı dort rekat kıldırmıştı. Hatırlatılması uzerine "sizin icin arttırıyorum" demişti. Bunu duyan Hz. Osman, ona tazir cezası vererek bunun uygulanmasını Hz. Ali'den istemişti. Hz. Ali de Abdullah b. Cafer'e onu kırbaclattırmıştı. Bu olay uzerine Hz. Osman onu azlederek yerine Saîd b. el-As b. Umeyye'yi atadı (İbnul-Esir, a.g.e., III, 107). Suyûtî, Hz. Osman'ın, ilk olarak Velid'i, Sa'd'ın yerine vali yapması yuzunden kınandığını soylemektedir (Suyutî, 172).

Velid, Kufe valisi olunca, Azerbaycan komutanı Utbe b. Ferkat'ı gorevinden aldı. Bunun uzerine Azerbeycan halkı isyan ettiler. Velid, Azerbeycan uzerine yuruyerek burayı itaat altına aldıktan sonra Ermenistan (Tiflis) tarafına yoneldi ve andlaşmalar yaparak ganimetlerle geri dondu (H. 25).

Bu arada Bizansla yapılan mucadele devam etmekteydi. Muaviye, Antalya ve Tarsus taraflarına akınlar duzenliyordu. Ote taraftan, Amr b. el-As'a Kuzey Afrika'yı ele gecirmek icin emirler gonderen Osman (r.a), Sicistan Valisi, Abdullah b. Amr'a Kabil'e yurumesi talimatını veriyordu (İbnul Esir, a.g.e., III, 87). Hicri yirmi altıda, Mescid-i Haram'ın genişletilmesi calışmalarına tanık olunmaktadır. Mescid-i Haram'ın cevresindeki arsalar satın alınarak geniş bir alan elde edilmişti.

Hz. Osman (r.a), Hicri yirmi yedinci yılda Mısır Valisi Amr b. el-As'ı azlederek yerine Abdullah İbn Sa'd b. Ebi Serh'i getirdi. O, Kuzey Afrika'nın fethinin tamamlanması duşuncesindeydi. Bunun icin Osman (r.a), Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, ona izin verdi ve icinde cok sayıda sahabinin de bulunduğu bir orduyu takviye olarak ona gonderdi (H.İ. Hasan, a.g.e., I, 265). Abdullah b. Nafi b. Abdulkays ve Abdullah b. Nafi b. Husayn komutasındaki kuvvetler, İbn Ebi Serh ile birleşerek Mısır'dan batıya doğru harekete gectiler. Trablus'tan Tanca'ya kadar olan bolgenin hakimi ve Bizans İmparatorunun valisi, İslam ordusunun topraklarına doğru ilerlediği haberini alınca, yirmi bini suvari olmak uzere, yuz bin kişilik bir ordu hazırlayarak tedbirler aldı. Krallık merkezi olan Subaytala'ya yirmi dort saatlik bir mesafede iki ordu karşı karşıya geldi. İbn Ebi Serh'in, musluman olmak veya cizyeyi kabul etmek teklifi reddedilince catışma başladı. Bu arada, ordunun Medine ile olan haberleşmesi kesilmişti. Hz. Osman bağlantı kurabilmek icin Abdullah İbn Zubeyr'i bir askeri birlikle Afrika'ya gonderdi. Gunlerce suren savaş, Abdullah İbn Zubeyr'in onerdiği taktikle kısa zamanda buyuk bir zaferle sonuclandı. Muslumanların eline gecen ganimet oldukca buyuktu. Suvarilere ucer bin dinar ve yayalara ise biner dinar hisse duşmuştu (İbnul-Esir, a.g.e., III, 88-90; H.İ.Hasen, a.g.e., I, 265-266).

İslÂm ordularının onundeki bu engel kaldırıldıktan sonra Hz. Osman, Abdullah b. Nafî b. Husayn ve Abdullah b. Nafi b. Abdulkays'a hic vakit kaybetmeden Cebelu't-Tarık'ı gecerek Endelus'e girmeleri emrini verdi. Hz. Osman'ın, ordunun Endelus'e gecişini istemesi, İstanbul'un batı yonunden sıkıştırılarak fethinin kolaylaştırılması duşuncesinden kaynaklanıyordu. O, komutanlarına şoyle diyordu: "İstanbul ancak Endelus tarafından fethedilebilir. Eğer orayı fethederseniz, İstanbul'u fethedenlerin ecrine ortak olacaksınız" (İbnul-Esir, a.g.e., III, 93; Ayrıca bk. Muhammed Hamidullah, Fethul-Endelus (İspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, İ.U. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enstitusu Dergisi, İstanbul 1978, VII, 221-225). Boylece Hz. Osman zamanında, Kuzey Afrikadaki fetihler tamamlanmış, İslÂm'ın karşısındaki en buyuk guc olan Bizans'ın batıdan sıkıştırılması planları uygulamaya konulmuştur.

Ote taraftan Muaviye b. Ebi Sufyan, Osman (r.a)'dan izin alarak, Suriye sahillerinde oluşturduğu donanma ile Akdenize acılmış ve muslumanlar denizlerde de Bizans'a karşı varlık gostermeye başlamışlardı. Muaviye daha once bu iş icin Hz. Omer'e muracaat etmişti. Ancak Omer (r.a), o an muslumanların maslahatı bunu gerekli kılmadığı icin izin vermemişti. Daha sonra şartlar bu iş icin elverişli hale geldiğinden dolayı Hz. Osman donanma inşasının luzumuna kanaat getirmişti. Muaviye, donanmasıyla denize acılarak, Kıbrıs Adasına cıktı. Abdullah b. Sa'd Mısır'dan onun yardımına gitti. Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile İslÂm hakimiyetini tanımak zorunda kaldı (Hicrî 28). Bu miktar onların Bizans İmparatoruna odediği meblağdır (İbnul-Esir, a.g.e., III, 96).

Hz. Osman, Kufe Valisi Ebu Musa el-Eş'arî'yi gorevinden alarak yerine Abdullah b. Amir el-Kureyz'i atadı (H. 29). Abdullah, Osman (r.a)'ın dayısının oğludur. Ebu Musa'yı azletmesinin sebebi Kûfe halkının ondan şikayetci olmaları ve bunu Hz. Osman (r.a)'a bildirmeleridir (İbnul-Esîr, a.g.e., III, 99-100).

Hz. Osman, Mescid-i Nebi'nin genişletilmesine ihtiyac duyarak, onu suslu taşlarla yeniden inşa etti. Taş sutunlar dikerek tavanını sac (bir cins ağac) ile kapattı. Uzunluğunu yuz altmış, genişliğini de yuz elli zira'a cıkarttı (Suyûtî, 173).

Hicri otuz yılında Sa'id b. el-As'ın Taberistan'a hucum ettiği gorulur. Bu bolgede gazalarda bulunan Sa'id, bir cok şehri fethetti. Horasan, Tus, Serahs, Merv, Beyhak bunlardan bazılarıdır.

Bu yıl icerisinde Hz. Osman, değişik eyaletlerde, Kur'an-ı Kerim'in okunması uzerine ortaya cıkan ihtilafları ortadan kaldırmak icin calışmalar başlattı. Kur'an-ı Kerim ilk olarak Hz. Ebû Bekir zamanında tedvin edilmişti. Zeyd b. Sabit'in başkanlığında yapılan bu calışmada, Kur'an-ı Kerim bir kitap haline getirilmişti. Bu ilk mushaf, Ebû Bekir (r.a)'dan sonra Omer (r.a)'a gecmiş, onun şehadetinden sonra da Hafsa (r.anh)'nın elinde kalmıştı.

Azerbeycan sefer esnasında ordu icerisinde kıraat konusunda bir ihtilafın cıkması, ordu komutanı Huzeyfe b. Yeman'ı endişelendirmiş ve Halife'den, muslumanların emin bir şekilde okuyabilecekleri bir mushafın coğaltılmasını istemişti. Hafsa (r.anh)'ın yanında bulunan mushaf getirilerek coğaltıldı ve butun eyaletlere dağıtıldı. Bunun dışında kalan nushaların tamamı toplatılarak imha edildi. Bu durum karşısında Ashabın hayatta olanları oldukca rahatlamışlardı (İbnul-Esîr a.g.e., III,111-112; H.İ. Nasen, a.g.e., I, 510-513).

Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'a ait olan; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Omer'den sonra kendisine intikal eden muhru Medine'deki Arîs kuyusuna duşurdu. Onu bulacak olana buyuk miktarda para vadinde bulunmuş, ancak butun aramalara rağmen bu muhur bulunamayınca Osman (r.a) buyuk bir uzuntuye kapılmıştı. Ondan umidini kesince hemen bir muhur yaptırdı. Şehid edilene kadar parmağında kalan bu muhrun kimin eline gectiği tesbit edilememiştir (İbnul-Esir, III, 133). Bu olay hilÂfetinin altıncı yılında meydana gelmiştir.

İslam fetihlerinin surekliliği ve elde edilen ganimetlerle insanların zenginleşmeleri, refah seviyesini oldukca yukseltmişti. Bu durum, tabii olarak, İslÂma uygun olmayan birtakım davranış bicimlerinin de ortaya cıkmasına sebep olmuştu. Resulullah (s.a.s)'ın yanında yetişen ve bu gelişmeleri endişeyle takip eden sahabiler, bu endişelerini yer yer ortaya koymaktaydılar. Bunlardan birisi de, zuhd ve takvasıyla tanınan ve maddi varlıklardan muhtac kimselerin yeterince istifade ettirilmediğine inanan Ebu Zerr el-Gifarî (r.a)'dır. O, Şam'da, Muaviye'nin uygulamalarına karşı cıktığı ve duşuncelerini soylemekte ısrarlı davrandığı icin Medine'ye cağırıldı. Ebu Zerr, Medine'ye geldiğinde goruşlerini Hz. Osman'a tekrarlamıştı. Bunun ardından, Halife'den izin isteyerek, Medine'ye yakın bir yer olan Rebeze'ye gidip yerleşmişti (a.g.e., III, 115; bk. Ebu Zerr el-GifÂrî Mad.).

Bizans'a karşı kazanılan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hic şuphesiz ki Latu's-SevÂrî deniz savaşıdır. Abdullah b. Sa'd'ın komutasındaki İslÂm donanması, İskenderiye acıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki buyuk donanmayla karşı karşıya geldi. Bizanslıların gemi sayısı hakkında verilen bilgiler, beş yuz ile sekiz yuz rakamı arasında değişmektedir. İslÂm donanmasının sahip olduğu gemi sayısı ise ikiyuz civarındaydı. Yapılan savaşta Bizanslılar buyuk bir bozguna uğratıldı. Konstantin, Sicilya'ya sığınmak zorunda kalan (İbnul-Esir, a.g.e., III,117-118; H.İ. Hasan, I, 266-267). Bu zaferden sonra Bizans, muslumanlara karşı olan deniz ustunluğunu kaybetmiş, İslam donanmasının İstanbul sularına kadar onune cıkacak bir guc kalmamıştı.

Fitnenin ortaya cıkışı ve Şehadeti:

Hz. Osman on iki sene hilÂfet makamında kalmıştır. Bunun ilk altı senesi huzur ve guven icerisinde gecmiş ve hic kimse yonetimin uygulamalarından şikayetci olmamıştır. Kureyş, onu Hz. Omerden daha cok sevmişti. Cunku Hz. Omer onlara karşı şeriatı uygulamada musamahasız ve sertti. Hz. Osman ise yaratılışındaki yumuşaklık ve hoşgoru ile insanların serbestce hareket edebilmelerine imkan sağlamıştı. Onun bu yapısından istifade eden eyaletlerdeki bir takım valiler, sorumsuz davranışlar sergilemeye başlamışlardı. Yukselen şikayetleri ani ve kesin kararlarla karşılayamayınca, yavaş yavaş bir fitne ve kargaşa ortamının oluşmasına zemin hazırlanmıştı.

Endelus'ten Hindistan hudutlarına kadar cok geniş bir sahayı kaplayan devletin icerisinde, ceşitli din ve ırklara mensup zimmi statusunde topluluklar vardı. Bunlar, mağlup duştukleri İslÂm Devleti'ne karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru ise, İslÂm Ummeti'ni parcalayıp yok etmek icin İslamın temel prensiplerini hedef almıştı. Musluman olduğunu iddia ederek ortaya cıkan bir takım Yahudi asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları korukleyip fitne alevini her tarafa yaymaya calışıyorlardı. Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya cıkmasını sağlayan ve tam bir komitacı olan Abdullah İbn Sebe'dir. İbn Sebe Yemenli bir yahudidir. O, samimi kimselerin haklı şikayetlerini kullanarak insanları Hz. Osman'a karşı kışkırtıyordu. Bir taraftan "ric'atı Muhammed" (Muhammed (s.a.s)'in tekrar donuşu) duşuncesini yaymaya gayret gosterirken, ote taraftan Peygamber'in peşinden hilÂfet hakkının Hz. Ali (r.a)'a ait olduğunu ve bunun da Allah tarafından belirlenmiş bir gercekten başka bir şey olmadığını yayarak daha sonra ortaya cıkacak Şia akidesinin temellerini atıyordu. Onun yaydığı duşuncelere gore Ebû Bekir (r.a), Omer (r.a) ve Osman (r.a), Hz. .Ali (r.a)ın hakkını gasbetmişlerdi. O, Kufe, Basra ve Şamda insanları kışkırtırken, Ebu Zerr (r.a)in haklı cıkışlarını da kendisine malzeme yapmaya uğraşıyordu. (İbnu'l Esir, Tarih, III,154; H. İ. Hasan, age, I, 368-370)

Bir zaman sonra, Muhammed b. Ebî Bekr ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe de, yapmış olduğu atamalardan dolayı Hz. Osman'ı tenkid etmeye başladılar (İbnul-Esîr. a.g.e., III, 118).

Hz. Osman'a yapılan en onemli suclama, onun kendi akrabalarını valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve yolsuzluklarını denetleyememesidir (Suyûtî, 174). Hz. Ali (r.a) bu konudaki şikayetlerini ona ilettiğinde o, Hz. Ali'ye şoyle diyordu: "Muğire b. Şu'be'yi Omer'in vali tayin ettiğini bilmez misin?" Hz. Ali: "Biliyorum" deyince o; "O halde neden akrabalığı ve yakınlığından dolayı onu vali tayin ettiğim şeklinde bir kınamada bulunuyorsun?" diye sormuştu. Hz. Ali'nin buna verdiği cevap şuydu; "Omer vali atadığı kimseyi sıkı bir şekilde kontrol altında tutardı. En ufak hatalarını gorse onları sorgular ve en şiddetli şekilde cezalandırırdı. Sen ise bunu yapmıyorsun" (İbnul-Esir, a.g.e., III, 152).

Bunun uzerine Hz. Osman, vilayetlerdeki yonetimler hakkında yapılan dedikoduları ve bunların sebeplerini yerinde incelemek uzere mufettişler tayin etti. Muhammed b. Mesleme'yi Kufe'ye; Usame b. Zeyd'i Basra'ya; Abdullah b. Omer'i Şam'a ve Ammar b. Yasir'i de Mısır'a gonderdi. Ammar b. Yasir haric, diğerleri gorevlerini tamamlayarak geri donmuşlerdi. Osman (r.a) haksızlıkları gidermek, filizlenmeye başlayan ve ummet icin buyuk sakıncalara sebep olacak olan fitnenin yatıştırılması icin yoğun bir gayretin icine girmişti.

O, gelen şikayetleri dikkatle inceliyor, başta Hz. Ali (r.a) olmak uzere Ashab'ın ileri gelenleri ile istişarelerde bulunuyordu. Ancak, Mısır'dan Medine'ye gelip, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in gayr-ı meşru uygulamalarını şikayet eden bir heyetin, donuşlerinde İbn Ebi Serh'in takibatına uğramaları ve bazılarının oldurulmesi, olayların tırmanmasına sebep olmuştu. Bunun uzerine Mısır'dan altı yuz kişilik bir topluluk Medine'ye gelerek Mescid-i Nebi'de, namaz vakitlerinde Ebi Serh'in işlediklerini sahabilere şikayet ediyorlardı. Talha İbn Ubeydullah, Hz. Aişe (r.anha) ve Hz. Ali (r.a), Hz. Osman'a giderek, bu insanların haklı isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i azlederek yargılamasını istediler. Bunun uzerine Hz. Osman, Mısırlılar'a kendileri icin vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b. Ebi Bekr'i istediklerini bildirdiler. Osman (r.a), Muhammed b. Ebi Bekr'i vali tayin etti. O, Mısır'dan gelenler ve bir grup sahabi ile birlikte Medine'den yola cıktı. Medine'den uc gunluk bir uzaklıkta yol alırlarken devesini, sanki takip ediliyormuş gibi hızlı surmeye calışan bir adam gorduler. Adamı yakalayıp sorguladıklarında İbn Ebi Serh'e bir mesajı yetiştirmeye calıştığını anladılar. Ona kim olduğu sorulduğunda, bazen Osman (r.a)'ın, bazan da Mervan b. Hakem'in kolesi olduğunu soyluyordu. Uzerindeki mektubu actıklarında, icinde, "Muhammed b. Ebi Bekr ile falanca falanca... Sana ulaştıklarında onları oldur" yazıldığı ve bunun Hz. Osman'ın muhruyle muhurlenmiş olduğunu gorduler. Derhal Medine'ye geri donup Hz. Osman'ın evini kuşattılar. Hz. Ali, yanına Muhammed İbn Mesleme'yi alıp Osman (r.a)'ın evine gitti. Hz. Ali (r.a) ona, uzerine kendi muhru bulunan bu mektubu kimin kaleme aldığını sordu. Osman (r.a) boyle bir mektup yazmadığını ve yazıldığından da haberi olmadığını soyledi. Muhammed de Osman (r.a)'ı doğrulamış ve bu işi duzenleyen kimsenin Mervan olduğunu soylemişti. Yazıyı inceledikleri zaman bunun Mervan b. Hakem'e ait olduğunu anladılar. O esnada Osman (r.a)'ın evinde bulunmakta olan Mervan'ın kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman (r.a) bunu kabul etmedi. Cunku onu oldureceklerinden korkuyordu.

Onun evini kuşatan asiler diyalog cağrılarına cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmişlerdi, Hz. Osman'ın fitneyi yatıştırmak ve haksızlıkları gidermek hususunda asilere yaptığı nasihatlerin onlar uzerinde hic bir tesiri olmamıştı. Onlar, Hz. Osman (r.a)'a şoyle diyorlardı:

"Biz seni hilafetten azledene veya oldurene yahut da bu yolda olene kadar bu işten vazgececek değiliz. Eğer sana sahip cıkanlar bize engel olmaya kalkarlarsa onlarla savaşırız". Hz. Osman onlara, Allah'ın uzerine yuklediği hilafet gorevini asla bırakmayacağını ve olumun kendisine bundan daha sevimli olduğunu bildirmiş, ayrıca kendini savunmak icin kimseye emir vermediğini eklemişti (İbnul-Esîr, a.g.e., III, 169-170). O, ashaptan, asileri şehirden kovup cıkarmak icin gelen teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarına dair kesin soz vermelerini istiyordu.

Bir gun kendisini kuşatan asilerin karşısına cıkıp: "Ali buralarda mı? Sa'd buralarda mı?" diye sormuş, bulunmadıkları cevabını alınca biraz susmuş ve şoyle demişti: "Bana su sağlamasını, Ali'ye bildirecek kimse yok mu?" Bu Hz. Ali'ye ulaşınca derhal uc kırba suyu ona gondermişti. Ali (r.a), asilerin Osman (r.a)'ı oldurmek istediklerini oğrenince, boyle bir şeye meydan vermemek icin, iki oğlu Hasan ve Huseyin'e, kılıclarını alarak gidip Osman'ın kapısında beklemelerini ve iceri kimseyi sokmamalarını soylemişti. Abdullah İbn Zubeyr de onlara katılmış, diğer bir takım sahabiler de cocuklarını oraya gondermişlerdi. Durum cok nazik bir hal almıştı. Hz. Osman, ne asilerin haksız taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diğer bolgelerden gelen, asileri savaşarak Medine'den cıkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu. O, Peygamber şehri'nde kan dokmek ve fitneyi ilk başlatan kimse olmaktan cekindiği icin boyle davranıyordu. Hz. Âişe (r.anha)'dan Resulullah (s.a.s)'ın şoyle soylediği rivayet edilmektedir:

"Ya Osman! Belki Allah sana bir gomlek giydirir, munafıklar senden onu cıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın cıkarma". Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'in bu gunler icin kendisine bildirdiği şeylere uymaya calışıyordu. O, şoyle diyordu: "Resulullah (s.a.s) benimle ahitleşmiş olduğu şey uzerinde sabretmekteyim" (Usdul-ĞÂbe, II, 589; Suyûtî, 170; İbnu'l-Esîr, III, 175).

Asilerin kendisini oldurmeye kararlı olduğunu anladığında, onların boyle bir iş işleyip katillerden olmalarını onlemek icin kendilerine bir muslumanın kanının ancak; zina, kasten adam oldurme ve dinden donmek şartları dahilinde helal olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan hic birisiyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu.


__________________