İSRAİL’İN “MESCİD’İ AKSA’DA ARADIĞI SIR
KUTSAL TABUT İSTANBUL’DA MI?!
“Peygamber onlara şunu da soylemişti: - Talut’un, Musa’ya verilen Tabut’u (sandığı) getirmesi padişahlığın alametidir. O Tabut’da, Rabbiniz tarafından size manevi bir kuvvet ve Musa ailesiyle Harun ailesinin arkaya bıraktıkları Tevrat levhalarından arta kalanlar vardır. Melekler onu taşıyacaktır. Şuphesiz ki bu Tabut’un size gelmesi, peygamberin sozunun doğruluğuna delildir, eğer iman getirenlerdensiniz.”
BAKARA 248
“Hz. Mehdi... Beyt-ul Mukaddes'in hazinelerini, - Tabut-u Sekine'yi, Ben-i İsrail sofrası ile levhaların madenlerini, Hz. Adem'in cubbesini, Hz. Suleyman'ın minberinin asasını ve Allah'ın Ben-i İsrail'e gonderdiği sut kadar beyaz olan eldivenlerini - cıkaracaktır.”
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 35)
MESCİD-İ AKSA GERCEĞİ
İsrail’in altını oyarak Kutsal Tabut’a ulaşmaya calıştığı bugunku Mescidi Aksa, Hz. Suleyman doneminde de bir mescid olarak inşa edilmişti. Bilindiği uzere Kuran’ı Kerim'de de bu mabed, “Mescid’i Aksa” olarak adlandırılır. Oysa Kuran’ı Kerim'in vahyedildiği donemde Mescidi Aksa'nın bugunku şekli yoktu. Bugunku şekli Emevi halifelerinden Abdulmelik bin Mervan doneminde inşa edilmiştir. Mescidi Aksa tıpkı Mescid’i Haram gibi tevhid inancı uzere inşa edilmiş ve ancak bu inanc doğrultusunda kendisinden istifade edilebilecek bir kutsal mabeddir. Mekke muşrikleri de Hz. İbrahim'in Allah’ın emri doğrultusunda inşa ettiği Kabe'ye sahip cıkıyorlardı ve icini putlarla doldurmuşlardı.
Allah’ın Resulu ve Nebisi Hz. Muhammed orayı putlardan temizleyerek, inkarcıların onu sahiplenmelerinin yersiz ve anlamsız olduğunu ortaya koydu. Yahudiler iclerinden cıkması ve kendilerine gelmesine rağmen Hz. Suleyman'ı bir peygamber olarak dahi gormez, ona “Kral Salamon” derler. Zamanla O’nun insanlara tebliğ ettiği tevhid inancından hızla uzaklaşmışlardır. Haliyle meseleye ilahi dinler tarihi acısından da baktığımızda Hz. Suleyman'ın inşa ettiği bir mabede sahip cıkma hakkının kendilerinde olmadığını gorebiliriz. Netice de bunun ne “itikadi” yonden ne de “tarihi” yonden bir gecerliliği vardır.
Mescidi Aksa'yı ortadan
kaldırma cabaları
Siyonistler soz konusu iddialarından yola cıkarak Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırabilmek icin yıllardan beri gizli ve acık psikolojik harp metotlarını kullanarak calışmaktadırlar...
Siyonistlerin Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırma girişimleri 1967 Haziran’ında Doğu Kudus'u işgal etmelerinden kısa bir sure sonra başladı. 21 Ağustos 1969'da Denis Ruhan adli fanatik bir Yahudi Mescidi Aksa'yı yakma girişiminde bulundu. Nisan 1980'de unlu Yahudi terorist Meir Kahane, Mescidi Aksa'nın bir yerine bol miktarda patlayıcı madde doldurarak bunu patlatmaya teşebbus etti.
8 Nisan 1982'de fanatik bir Siyonist teror orgutunun mensupları “KÂh” diye bilinen diğer bir Siyonist teror orgutuyle işbirliği yaparak, Mescidi Aksa'nın ana girişine bol miktarda patlayıcı madde yerleştirdiler ancak bu patlayıcı madde cami gorevlileri tarafından son anda patlamadan ortaya cıkarıldı.
Tarihler 10 Nisan 1982'yi gosterdiğinde yine Meir Kahane taraftarlarından bir grup Yahudi terorist, zorla Mescidi Aksa'ya girmek istedi. Cemaatin ve cami gorevlilerinin engel olması uzerine cıkan catışmada cami korumalarından iki kişi olduruldu. 21 Mart 1983'te Mescidi Aksa'ya gizli bir yoldan girmek icin tunel acıldığı tespit edildi. Ancak tunel tamamlanamadan ortaya cıkarıldığı icin teşebbus başarılı olamadı.
27 Şubat 1984'te bir grup silahlı Yahudi, caminin doğu tarafından Rahmet kapısının yakınından iceri girmek istedi. Tecavuzu erken fark eden cami koruma gorevlileri onların iceri girip bir katliam gercekleştirmelerini onlediler. 14 Ocak 1986'da Knesset uyesi bazı parlamenterler askerlerin koruması altında Mescidi Aksa'ya girmek istediler. Ancak İslÂmi Hareket mensubu gencler cami kapılarında barikatlar oluşturarak onların iceri girmelerini onlediler. Birkac kez girişimde bulunan parlamenterler Mescid’i Aksa'nın icine girmeyi başaramayınca geri donmek zorunda kaldılar. Fakat bu olaydan sonra cami dışında işgalci askerlerin Musluman genclere saldırmasıyla başlayan catışmalarda cok sayıda genc yaralandı.
ŞEYTANİ PLAN: TUNEL
8 Ekim 1990 tarihinde yine Mescidi Aksa'ya yonelik olarak gercekleştirilen saldırıda 30 Musluman şehid olurken, 800 Musluman da yaralandı. Tarihe "Kudus katliamı" olarak gecen bu saldırı, Siyonist İsrail yonetiminin bazı fanatik Yahudi gruplarını kışkırtması sonucu gercekleştirildi. Bu saldırının asıl amacı ise Mescid’i Aksa'nın bazı bolumlerini yıkmak ve zaman icinde tamamını yıkabilmek icin ilk adımı atmaktı.
28 Eylul 2000 tarihinde de Sabra ve Şatilla kasabı Şaron, Mescidi Aksa'ya girerek Siyon mabediyle ilgili emellerin yerine getirilmesinin toplumsal alt yapısını oluşturmak istedi. Ama Muslumanlar buyuk bir direnişle ona engel oldular. İşte bu olay Aksa İntifadası’nın kıvılcımını cakan olay oldu.
Siyonist işgalciler yukarıda zikredilen girişimleriyle Mescidi Aksa'ya bir zarar veremeyince bu mabedin kendiliğinden yıkılmasını sağlayabilmek icin altına tunel kazdılar. Buna once arkeolojik amaclı kazı kılıfını uydurdular. Gecmişi uc bin yıl oncesine dayanan bir mabedin altında bu mabedin dayandığı temellerin dışında bir şey olmayacağı kesindi. Ustelik olsa bile varlığı kesin olmayan bir şeyin ortaya cıkarılacağı iddiası varlığı kesin ve gerek itikadi, gerek tarihi yonden boylesine onemli bir binanın tehlikeye girmesine sebep olmak icin gerekce teşkil edemezdi. Nitekim kazılardan bir şey cıkmayınca işgal devleti bu kez tunelin bir yeraltı gecidi olarak kullanılmak amacıyla acıldığını ileri surduler. Oysa o bolgede hicbir trafik yoğunluğu yokken boyle bir yeraltı gecidi acılması son derece anlamsızdı. Eski Likud lideri Netanyahu'nun başbakanlığı doneminde gercekleştirilen tunelin acılması olayı Muslumanların şiddetli tepkilerine sebep olmuş ve işgal gucleri bu tepkiye de vahşetle karşılık vererek o zaman da bir katliam gercekleştirmişlerdi.
MESCİDUL AKSA MI
SALOMON MABEDİ Mİ?
İsrail’in Mescid’i Aksa ile ilgili bu calışmalarını daha iyi aydınlatabilmak icin ozellikle 29-30 Temmuz 2001 tarihinde Kudus'te gercekleşen onemli gelişmelere yakın cekim yapalım. Nitekim, Siyon mabedi hayallerinin arka planında duran gercekler ve Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırma cabaları iyiden iyiye gun yuzune cıksın istiyoruz...
Malum, İşgalci Yahudiler, uzun suredir Mescidi Aksa'yı bir şekilde yıkarak yerine Siyon Mabedi veya Suleyman Heykeli adını verdikleri Yahudi mabedini inşa etmek icin calışma yapıyorlar. Bunun sadece fanatik sivil teroristler tarafından yurutulduğu sanılmamalı. Bu işi her alanda olduğu gibi iki yuzlu siyaset gutmeyi maharet sanan İsrail işgal devleti bizzat ceşitli şekillerde teşvik ve finanse etmektedir.
Biz ozellikle, 29 Temmuz Pazar gunu Yahudi takvimine gore 9 Ağustos’a denk gelen gune gelelim, cunku Yahudiler bu tarihin “Siyon mabedinin yıkılışının” yıldonumu olduğunu ileri suruyorlar. Dolayısıyla soz konusu mabedin yıkılışının 1931. yıldonumu olduğunu iddia ettikleri 29 Temmuz 2001’de artık bu mabedi yeniden inşa etmek icin calışmaların başlatılması gerektiği iddiasıyla gunler oncesinden calışmalar yapmaya başladılar. Bu amacla İsrail Devleti tarafından bir araya getirilmiş kendilerini "HEYKEL DAĞI" veya "TAPINAK DAĞI İNANANLARI " olarak adlandıran zihni yıkama programa uğramış saldırgan gruplar, Kudus'teki işgalci emniyet teşkilatına yazı gondererek kendilerinin 29 Temmuz Pazar gunu temel atma toreni gercekleştireceklerini bildirdi ve gerekli tedbirlerin alınmasını istediler.
Bu arada, İsrail Yuksek Mahkemesi de adı gecen cemaate Mescidi Aksa'nın yani başında bir temel atma toreni gercekleştirmesi icin izin verildiğini acıkladı. Bu cemaat normalde devletten bağımsız ve "aşırı sağcı" bir Yahudi cemaati olarak yansıtılmaktadır ki işin hakikati hic de oyle değildir.
AĞLAMA DUVARI
BURAK DUVARI MI?
Oysa bu cemaat gercekte, Beyrut kasabı olarak bilinen sonradan Başbakan olan Ariel Şaron'un sahiplendiği, desteklediği ve calışmalarını finanse ettiği bir cemaattir. Yani işgal devletinin himayesi altındadır ve calışmaları da işgal yonetimi tarafından teşvik edilmektedir. İşgal gucleri ayrıca birkac gun onceden, Yahudilerin "Ağlama Duvarı" adnı verdikleri gercekte ise adı İslam alemince “Burak Duvarı” olan meşhur duvarın onunde birtakım dikkate değer calışmalar başlattılar.
Donemin Kudus muftusu İkrime Sabri, buradaki calışmanın Siyon mabedinin temelini atmak icin bir on hazırlık calışması olduğuna dikkat cekmişti. Yine zikredilen Yahudi cemaatinin mensupları Cumartesi gunu sabah erkenden Kudus'un değişik yerlerinde el ilanları dağıtarak Yahudileri Pazar gunku temel atma torenlerine davet ettiler. Bu el ilanlarında, Mescidi Aksa'nın enkazı uzerine yapılmış bir Suleyman Heykeli resminin cizilmiş olması dikkat cekiyordu. Bu da Yahudilerin amaclarını butun acıklığıyla ortaya koyuyordu. Butun bu gelişmeler sebebiyle Filistin tarafından da Muslumanlara cağrı yapılarak Mescidi Aksa'nın korunması icin gereken her şeyin yapılması istendi.
Sonunda korkulan Pazar gunu geldi ve Yahudiler geceden Mescidi Aksa etrafına ve "Ağlama Duvarı" olarak adlandırdıkları Burak duvarının onundeki meydanda toplanmaya başladılar. İşgal gucleri Muslumanların, Mescidi Aksa'yı koruma konusunda kararlılık gostereceklerini bildiklerinden bu mabedi adeta asker ve polis ablukasına aldılar. Kudus'e dışarıdan gelecek Muslumanların yollarını kestiler. Ama butun bu engellemelere rağmen Muslumanlar yine de Mescidi Aksa'ya toplanarak bu kutsal mabedi korumayı başardılar.
Yahudilerin yapmak istedikleri sembolik temel atma işlemi icin getirilen taşı konulan yerinde bırakmaktı. Sonra da tedrici bir şekilde ustune yeni eklemeler yapmak ve aynen Hz. İbrahim Camisi'ni gasp etme konusunda izledikleri "zamanla yedirme" politikasıyla Mescidi Aksa'ya yonelen tehlikeyi buyutmek istiyorlardı. Fakat uyanık Muslumanların tepkileri karşısında o taşı tekrar geri goturmek zorunda kaldılar. Son derece kararlılıkla kurgulanan bu fanatik yahudi gurubu istedikleri sonucu alamadıklarını gorunce arkalarındaki asker gucuyle vahşet ve şiddet metodunu kullandılar. Bu da catışmalara sebep oldu ve Muslumanlardan onlarca insan işgal guclerinden de 16 polisle bircok sivil terorist yaralandı. Bu durum ayrıca “Aksa İntifadası”nın kıvılcımını cakan girişimdi.
Siyon Mabedi Nedir? ..
Yeri gelmişken şimdi de Siyonistlerin Mescid’i Aksa’yı hangi gozle gorduklerine değinelim. Zira Siyonist Yahudi Dunya’yı her zaman Şeytani Buyu Mistizmi olan Kabala’nın tutsulediği gozle gorur.
Yahudiler bugunku Mescidi Aksa'nın yerinde daha once, Suleyman Heykeli diğer adıyla Siyon Mabedi adını verdikleri bir mabedin bulunduğunu ve bu mabetten bugun geriye kalan tek şeyin “Ağlama Duvarı” adını verdikleri duvar olduğunu ileri surmektedirler. Bu duvarın Muslumanlar tarafından Burak duvarı olarak adlandırıldığını yukarıda belirtmiştik. Bu yuzden Yahudiler Mescidi Aksa'nın mevcut seklini yıkarak daha once yerinde bulunduğunu ileri surdukleri Siyon Mabedi'ni inşa etmeyi amaclamaktadırlar. Siyonistler bu konudaki niyetlerini gizlemiyorlar. Orneğin hahambaşı Mordohay Elyahu bu konudaki niyetlerini şu şekilde dile getirmişti: "Biz bu camiyi yıkmak, onu buradan tamamen silmek ve yerine Suleyman Heykeli'ni inşa etmek istiyoruz."
Unlu terorist ve haham Meir Kahane de Israil parlamentosu uyeliğine secildiğinde, Suleyman Heykeli tepesinde Yahudilerin ibadetlerine baslık etmek ve Mescidi Aksa ile Kubbetu's Sahra'nın yıkılması icin mumkun olan her yola başvuracağı uzere yemin etmişti. Haham Salom Harokohin de: "Diasporada’ki Yahudilerin bir araya gelmelerinin en onemli sebebi Siyon mabedinin yeniden inşasıdır" demişti. İşgal yonetiminin eski başbakanı Benyamin Netanyahu da başbakanlığı kazanmadan once aşırı Siyonist hareketlerden birinin liderlerinden olan Yehuda Atsayon'a yazdığı bir mektupta soyle diyordu: "Yahudilere Suleyman Heykeli tepesinde (yani Mescidi Aksa'nın kurulu olduğu mekÂnda) ibadet imkÂnı sağlamak ve bu imkÂnı garantilemek icin calışmak gerekir... Bu konunun gerekli duyarlılıkla ele alınıp cozumlenmesi gerekir. Likud Partisi'nin yeniden iktidara geldikten sonra bu konuyu uygun bir şekilde sonuca bağlamak icin calışacağını da ozellikle vurguluyorum... Yahudi halkının kutsal mekÂnıyla ilgili hakli tartışma kabul etmez bir haktır."
KUTSAL TABUT/ TABUT’U SEKİNE
AHD-İ ATİK SANDUKASI
Ahd-i Atik Sandukası; Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve icinde Hz. Musa ve Hz. Harun'dan da eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine gore, sandukanın en onemli ozelliği ise MO. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda cıkacak bir şahıs olan Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir ki doğrusunu yine sahibi bilir.
Peygamber Efendimiz'in hadislerinde ve ceşitli tarihi kaynaklarda dikkat cekilen bir konu olan “Ahd-i Atik Sandukası”, Allah’ın gonderdiği son ve btnleyici ilahi kitap Kuran'da bildirilmektedir. Ayrıca İlahi bir kitap olarak indirilen ancak sonradan tahrif edilmiş olan Tevrat'ta da bu sanduka hakkında bilgiler yer almaktadır. İslam alimleri tarafından, Kuran ahlakının tum dunya uzerinde hakim olacağı bir donemin de habercisi olan sanduka hakkında, Kuran'da şu bilgiler yer alır :
"Peygamberleri, onlara dedi: "O’nun hukumdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesidir. Onda Rabbiniz'den 'bir guven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şuphesiz sizin icin bir delil vardır." (Bakara Suresi, 24
Tarihi Kaynaklara Gore Sanduka
Ahd-i Atik Sandukası hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde bircok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları'nın Mısır'dan cıkışlarından sonra Sina Dağı'nın eteklerinde imal edildiği duşunulen sandukada, Hz. Musa'dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun'dan kalan eşyalar bulunmaktadır.
Tarihi kaynaklara gore; Ahd-i Atik Sandukası, Hz. Harun doneminden sonra Hz. Davud doneminde şehrin “Birleşik Yahudi Krallığı”nın başkenti ilan edilmesiyle Kudus'e taşındı. Hz. Suleyman tarafından yaptırılan mabede konulan sanduka, MO. 587 yılına kadar Beytulmakdis'te kaldı. Aynı yıl icinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil'in Asma Bahceleri'ni yaptıran kral- Kudus'u işgal etti ve o tarihten sonra yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandukanın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından mabedin altında hazırlanmış gizli bir bolmede saklandığı inancı yayıldı. M.S. 70 yılında ise Roma valisi Titus'un, Beytulmakdis'i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve mabedin kutsal eşyalarıyla birlikte sandukayı da Roma'ya goturduğu varsayılmaktadır.
M.O 587’DEN BERİ
KİMLERE EMANET?
Ahd-i Atik Sandukası, M.O. 587 yılından bu yana bulunamamıştır. Bununla beraber, Yahudiler sandukanın ancak Mesih'in gelişinden sonra ortaya cıkacağına inandıklarından, tarih boyunca sandukayı arayanlar genellikle Yahudiler değil Hıristiyanlar olmuştur. Mabed Tepesi'nde yapılan ve kaydedilmiş ilk "sanduka kazıları"nı 19. yuzyılda Haclılar doneminde Mabed Şovalyeleri yapmıştır.
O tarihte ve yakın tarihte yapılan araştırmalarda sandığın izine rastlanmamış ancak bu konu son donemlerde tum araştırmacıların ilgi odağı haline gelmiştir.
TEVRAT VE “AHD-İ ATİK SANDIĞI”
Yarattığı herşeyi sonsuz bir ilim ve hikmet uzerine yaratan Allah, sandukanın varlığını Kuran'ın yanı sıra Tevrat'ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa'ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şoyle bildirilmektedir: "Ve Sina dağında, Musa ile soyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi." (Kitabı Mukaddes. Cıkış. Bap. 31)
İsrailoğulları Mısır'dan cıktıkları zaman, RABBİN onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın icine Musa'nın koymuş olduğu iki levhadan başka icinde bir şey yoktu." (Kitabı Mukaddes /Tarihler II. Bap5)
Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Suleyman tarafından yerine konduğu ise yine Tevrat'ta şu şekilde haber verilmektedir:
"Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler uzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle cağrılan Allah'ın sandığını Baale-yahudadan cıkarmak icin, yanındaki butun kavimle oraya gitti. Ve Allah'ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı suruyorlardı. Ve Allah'ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın onunde yuruyordu". (Kitabı Mukaddes / Samuel II. Bap.6)
TABERİYA GOLUNDE Mİ?..
Kudus şehri, Hz. Suleyman'ın yaptırmış olduğu mabed ve "Ahit Sandığı" ile anılan bir tarihe sahiptir. M.S. 70 yılında Kudus'teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma'ya goturulduğu, en yaygın olan goruştur. Ancak one cıkan diğer bir goruş ise, M.O. 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudus'te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek uzere -Kudus guvenli gorulmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki “Taberiye'ye, Hatay'a hatta Mekke'ye” goturulduğudur...
HADİSLERDEKİ KUTSAL TABUT
Ahd-i Atik Sandukası, Kuran'da belirtildiği gibi, Allah'ın "inananlar icin bir delili" (Bakara Suresi/ 24 olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tum inananlar tarafından bulunmaya calışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın bircok alametinin gercekleştiği donemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir.
Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tum dunya uzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir donemdir. Gecmiş donemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulumler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu donemde ortadan kalkacak, her turlu sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, guzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide cok buyuk gelişmeler yaşanacak ve bunlar tum insanların hayrı ve rahatlığı icin kullanılacaktır. Sandık da Allah'ın izniyle bu donemin bir nişanesi olacak ve tum insanlık icin guzel gunlerin mujdecisi olacaktır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’de bircok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan şahs-ı manevi olan Mehdi/Kurtarıcı hareketi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Muslumanlara mujdelemiştir.
Peygamberimiz tarafından bildirilen hadislere gore sandık “Taberiye Golu” yakınlarındadır. Ahir zaman Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut'un hukumranlığının belgesi gibi- O'nun hukumranlığının bir sembolu olacaktır. Bu konudaki bir hadis şoyledir:
"Mehdi, Tabut-u Sekine'yi (Kutsal Sandığı) Taberiye golunden cıkaracak." (Ikdı'd Durer, sf.51-a)
Ahir zamanla ilgili gecen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi icin ozel olarak korunduğu anlamında olabilir.
"Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu gostermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut'u (kutsal emanetler sandığını) ortaya cıkaracaktır." (Suyuti, el- Havi li'l Feteva, II. 82)
"Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yonelmesidir. Oradan (gercek) Tevrat kitaplarını cıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir." (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)
Bu hadislerle ilgili yorumlara gore, Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının koruklediği Siyonizm ateşi sonecek ve “İslam'ın hoşgorusu ve Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır. “
Hadislerde gecen ve "TABERİYE GOLUNDEDİR" şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye icin de soz konusudur. Hatta buradan yola cıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudus'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat ceker ve ek olarak “İSTANBUL”a da işaret ederler...
Aktarımlarımızın bundan sonrası “KUTSAL TABUT SAVAŞCILARI”nın fiilleri; “OLUMCUL SESSİZLİK” gerek!..................
alıntıdır
__________________
İsraİl’İn “mescİd’İ Aksa’da AradiĞi Sir
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İsraİl’İn “mescİd’İ Aksa’da AradiĞi Sir