1867 yılında Sultan Abdulaziz, Fransa’nın Toulon limanına ayak bastığı zaman halk, bu goz kamaştıran şahsiyeti gormek icin yollara dokulmuş, bir “Turk” gormenin keyfini yaşamak icin cırpınmıştı. Abdulaziz’den tam 324 yıl once Toulon limanına, bu defa neredeyse 150 gemilik dev bir Osmanlı filosu yanaşıyordu. Murettebat ve leventlerinin toplamı 30 bin kişiyi bulan ve adeta yuruyen bir şehri andıran Osmanlı donanması, 20 Temmuz 1543’de once Marsilya limanına ulaşmış ve şehirdekileri top ateşiyle selamlamıştı. Turk gemileri yardımlarına geldiği icin sevince gark olan Fransızlar, Osmanlı Kaptan-ı Deryası’nı gorulmemiş torenlerle karşılamışlardı. Barbaros Hayreddin Paşa, şehrin ileri gelenlerinin, onuruna verdikleri ziyafette başkoşeye konulan bir tahta oturtulmuştu ve herkesin nazarları, bu efsane denizciye odaklanmıştı. Bir tanık şoyle aktarıyor bu manzarayı bize:
Onun şehre geleceğini duyan halk uzak yerlerden koşup gelmiş, bu efsane korsanı yakından gormek icin sabırsızlanıyordu. Şehir buyuklerinin verdiği ziyafette Barbaros, taht gibi bir koltukta Fransızların merak dolu gozleri onunde azametle oturuyordu. Ardından Fransızlarla birlikte kuşatma altındaki Nice şehrine gecildi. Şehir, Fransızların o zamanki baş belası Kral Şarlken’in kuvvetlerinin elindeydi ve zaten Barbaros, Fransa Kralı I. Francois tarafından Nice’i kurtarması icin davet edilmişti. Kış yaklaşmıştı. HarekÂta mecburen ertesi bahar devam edilecekti. Lakin İstanbul’a gidip donmek daha da masraflı bir iş olacaktı. Barbaros, Fransa ile ek bir anlaşma yaparak ihtiyaclarının karşılanması ve levendlerin maaşlarının verilmesi şartıyla kışı Fransa’da gecirmeye karar verdi. Toulon limanı, kışlamak icin en uygun yerdi.

Ama nasıl?
Barbaros ve adamlarını sinirlendirecek bir cok aksaklık cıkıyordu karşılarına; o da karşılaştığı her aksilikte burnundan soluyordu. Bu nasıl bir işti? Guya kendilerini yardıma cağırmış olan Fransızlar savaşa bile doğru durust hazırlanmamışlardı. Ne boyle muazzam bir orduyu besleyebilecek erzakı toplamışlardı, ne de yeterli parayı tahsis etmişlerdi. Boyle mi anlaşmışlardı İstanbul’da? O zamanlar bir şehri dolduracak kadar kalabalık sayılan bunca asker nerede yatıp kalkacak, ne yiyip icecekti?
Barbaros’un adamları ile Fransız makamları arasındaki tartışmalar giderek tatsızlıklara yol acıyordu. Hatta yeniceriler, bu işe kendilerini bulaştıran Fransız Sefiri Polin’i oldurmeyi bile planlamışlardı. Nihayet Toulon şehrinde evler boşaltıldı ve giden ahalinin evlerine Osmanlı askerleri yerleştirildi.

Barbaros Toulon’u “İkinci İstanbul” yapmıştı
Fransız yetkililer, evlerinden cıkarttıkları ahaliyi Muslumanlarla temas kurmasınlar diye (Musluman olacaklarından korkuyorlardı cunku) ucra koylere goturup yerleştirmişlerdi. Toulon şehri, kısa bir surede enikonu bir “Musluman şehri”ne donmuştu. Kadılar goz acıp kapayıncaya kadar mahkemelerini kurmuşlardı; muftuler din hizmetleri veriyordu; gemilerde bulunan tuccarlar da hazır gelmişken bir şeyler alıp satmanın derdine duşmuşlerdi. Dağ gibi leventlerinin ac kalmasına tahammul edemeyen Barbaros, sonunda bir Fransız tuccardan borc almak zorunda kaldı ve ihtiyaclarını bu şekilde karşılayabildi.
Butun cağdaş Fransız kaynakları, “Turk mahallesi”ndeki duzen ve disiplinden soz ediyor, idarecilikteki başarılarını ve adil davranışlarını ovuyorlardı. Bu arada Turk ve Fransız subaylar ve idareciler birbirlerine hediye vermekle meşguldur. Barbaros, Fransız komutan Orsini’ye, uzerine 12 Osmanlı padişahının resmedildiği abanoz ve fildişinden bir kutu hediye etmişti. Fransızların mukabil hediyesi ise bir yerkure uzerine yerleştirilmiş saat olmuştu. Ne yazık ki, Barbaros’un hediyesini Fransa’da bulabilirsiniz ama Orsini’nin hediyesi kayıptır.
Nisan 1544’de Osmanlı donanması bu tatsız seferden, en azından Guney Fransa’nın işgaline engel olmayı başarmış olarak geri donuyordu. Tabii Fransız Buyukelcisi Jean de Montluc’un Venediklilere karşı sarf ettiği şu unutulmaz cumlelerini arkalarında bıraktıkları Avrupa topraklarına serperek:
Bizim dinimize yabancı askerlerden (Turklerden) oluşmuş bu buyuk ve guclu ordu, efendim Fransa kralına yardım icin gonderilmiştir. Turklerin herhangi bir kimseyi incittiklerine dair şikÂyet olmamıştır. Nazik davranmışlardır. İaşeleri icin aldıkları her şeyi, karşılığında para vererek almışlardır.
O gunleri yaşayan Toulonlular, Turklerin gelişiyle birlikte namaz kılınmaya başlanan şehrin birdenbire sukûnete burunduğunu ve “sancakbeyleriyle dolu ikinci bir İstanbul” haline geldiğini anlatmışlar birbirlerine yıllar yılı.
Ama galiba bu anlatılanlar bir tek bizim beynimizdeki surları aşıp girememiştir iceriye.

Not : Tamamı oldukca uzun olan ve gunumuz ile Osmanlı'yı karşılaştıran bu yazıya ve konu icinde verilen kaynaklara BURADAN erişebilirsiniz.
__________________