Kur’an’la yaşamak
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kur’an’la yaşamak
-
10-09-2019, 20:18:29
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَاراً:
“Biz, Kur’an’dan oyle bir şey indiriyoruz ki o, muminler icin şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İSRA SURESİ – 82. AYET)
Kur’an, yaklaşık on beş asırdır dunyada; ha*yatın icinde, zamanda ve mekÂnda. İnsanda ve toplumda; zihinde ve kÂğıtta; nakışta ve duvarda. Kur’an diller*de ve ellerde. Watt’ın deyişiyle:
“İnsan ruhu uzerinde cok az kitap, Kur’an’dan daha geniş ve daha derin bir etki bı*rakmıştır.”
Burada temel soru şu; insan ruhu uzerinde en geniş ve en derin etkiyi bırakan bu kitap, dunyaya merhaba de*diği ilk andan itibaren, inananlar icin ne ifade, in*san hayatının neresinde durmaktadır?
Dilin ve dillendirmenin eşliğinde bunu anlama*ya calışalım:
1-) Kur’an’ın baştan sona okunmasının ardın*dan yapılan duada şu ifadeler yer alır:
“Ey Rabbimiz! Bizleri Kur’an’la zinetlendir. O’nun keremiyle keremlendir. O’nun şerefiyle şe*reflendir. O'nun şefaatiyle cennetine ulaştır. Kur’an’ın hurmetine bizi, bu dunyanın kotulukle*rinden ve ahiretin azabından koru. Butun Muslu*manlara merhamet eyle.
Ey Rabbimiz! Kur’an’ı bize dunyada arkadaş, kabirde yoldaş, kıyamette şe*faatci, sırat uzerinde nur eyle. Senin kereminle Kur’an bizi bu*tun iyiliklere ulaştıran ve cennete goturen bir delil, ateşten koruyan bir perde olsun.”
Bu ifadeler, Kur’an’a yonelen Musluman hissiyatının gerisindeki Kur’an algısını acığa cıkarmaktadır. Kur’an; zinet, kerem ve şeref devşirilen bir menbadır. Este*tik, saygınlık ve itibar kayna*ğıdır.
Kur’an arkadaş, yoldaş, şefaatci ve nur’dur. İyiliğe ve cennete goturen kılavuz; ateşe karşı engeldir. Burada Kur’an’ın kişileştirilerek ozne kılındı*ğı gorulur. Ondan aktif, canlı ve diri bir varlık gi*bi soz edilir.
2-) Ebu Hureyre (RA)’tan nakledilen bir hadiste Hz Peygamber (SAV) şoyle der:
“Allah TeÂl buyuruyor ki: Namazı ben, kendimle kulum arasında ikiye ayır*dım. Yarısı benim, diğer yarısı da kulumundur. Kulumun dilediği kendisi icin tahakkuk edecektir. Kul, Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun dedi*ği zaman, Cenab-ı Hak, “Kulum bana hamdetti” der. “Rahman ve rahimdir” dediği zaman, Allah TeÂlÂ: “Kulum bana sena etti.” der. “Din gununun sahibi.” dediğinde, “Kulum beni tazim etti.” der. “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yar*dım dileriz.” dediğinde, “İşte bu ancak benimle kulum arasında bir husustur, kulu*mun dilediği kendisine verilecek*tir.” der. “Bizleri doğru yola hida*yet et, kendilerine nimet verdikle*rinin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.” dedi*ğinde ise Allah TeÂlÂ: “Bu da an*cak kuluma ait bir husustur, dile*diği kendisine verilir.” buyurur.”
Burada, bir diyalog, bir karşı*lıklı soyleşi soz konusudur. Gunde en az 17 defa namazlarda tekrar*lanılan Fatiha suresi, inanmış insa*nın yaratıcısıyla kurduğu sozsel temasın bir kodudur.
Kur’an’da gecen dua kiplerinin her Musluman tarafından kendi istemlerinin orijinal sozcukleri olarak/gibi tekrarlanması Kur’an’ın inanmış insa*nın benliğinde nereye yerleştiğinin en yalın ifade*sidir. Bu durumda Kur’an dışarıda bir fenomen de*ğil, icte ve inanmış insanın kendinde bir şey, daha doğrusu kendinden bir parca olmaktadır.
3-) Hz. Peygamber (SAV) buyuruyor:
“Kur’an okuyan muminin tadı ve kokusu hoş olan meyve gibidir. Kur’an okumayan mumin ise tadı hoş fakat hic kokusu olmayan hurma gibidir. Kur’an oku*yan gunahkÂr, kokusu guzel fa*kat tadı acı reyhan otuna ben*zer. Kur’an okumayan gunahkÂr ise kokusu olmadığı gibi tadı da acı olan Hanzala bitkisi*ne benzer.”
Buradaki benzetme, Kur’an okumanın, okuyan uzerinde na*sıl bir etki yaptığına dikkat cek*mektedir. Dolayısıyla okumanın anlamı konusunda da farklı imalar taşımaktadır. Kur’an’ın insanı hissen ve şeklen kuşatıp, etkilediğine telmihte bulunulmaktadır. Kur’an’ın kıraat edil*mesi, tilÂvet olunması ve tertil uzere okunması konusuna muhtelif ayetlerde dik*kat cekilir:
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ:
“Ve Kur’an’ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi icin gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.”
(NEML SURESİ - 92. AYET)
أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً:
“Ya da bunu coğalt ve Kur’an’ı tane tane oku.” (MUZZEMMİL SURESİ – 4. AYET)
Kur’an’ın mu*minler icin “ŞİFA” ve “RAHMET” olduğu da yine Kur’an tarafından hatırlatılır:
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءوَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَاراً:
“Biz, Kur’an’dan oyle bir şey indiriyoruz ki o, muminler icin şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İSRA SURESİ – 82. AYET)
4-) Peygamber (SAV) şoyle buyurur:
“Bir topluluk Al*lah’ın mescitlerinden birinde toplanır Allah’ın ki*tabını okur, aralarında tedris ederlerse, mutlaka uzerlerine “SEKİNET” iner, rahmet onları sarar, melekler kuşatır ve Allah kendi katındakilere onlardan soz eder. İşiyle geri kalanı soyu ileri goturmez.”
Birlikte Kur’an okuma bir hÂl doğurmaktadır. Bu rivayete gore okuyanlar uzerine “SEKİNET” iner. Sekinet, bir guven ve itminan hali, Elmalılı’nın de*yişiyle:
“Nefisteki telÂş ve helecanın kesilmesiyle kalbin oturması, yureğin ısınması, gonul rahatı, huzur ve sukûn hÂlidir.”
Rahmetle kuşatılmak, melekler tarafından sarılmak ve Allah katında anılmak Kur’an okumanın neden olduğu hallerdir.
5-) Hattab oğlu Omer (RA) bir kariyi Tur suresinin ilk ayetlerini okurken işitir:
وَالطُّورِ:وَكِتَابٍ مَّسْطُورٍ:فِي رَقٍّ مَّنشُورٍ:وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ:وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ:وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ:إِنَّعَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ:مَا لَهُ مِن دَافِعٍ:يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءمَوْراً:وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْراً:فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ:الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ:
1-) “Tur’a, and olsun ki,”
2-) “Satır satır yazılmış Kitab’a,”
3-) “Yayılmış ince deri uzerine,”
4-) “Beyt-i Ma’mûr’a,”
5-) “Yukseltilmiş tavana(goğe),”
6-) “Kaynatılmış denize (bunlara and olsun ki),”
7-) “Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.”
8-) “Ona engel olacak hicbir şey yoktur.”
9-) “O gun gok sallanıp calkalanır.”
10-) “Dağlar yurudukce yurur.”
11-) “Yalanlayanların vay haline o gun!”
12-) “Ki onlar daldıkları batıl icinde oyalanıp duranlardır. ”
(TUR SURESİ – 1/12. AYETLER)
Hz Omer (RA), ayeti dinler dinlemez kendini tutamayıp, duvarın dibi*ne yığılıverir... Bir muddet sonra evine goturulur. Bir ay sureyle rahatsızlığı gecmediği icin yok*lamaya gelirler.
Beşer kalbinin, Kur’an-ı Kerim’in hakikat ummanından katrecikler almaya acık olduğu anlarda insan derunî bir sarsıntı gecirmekte, yureği carp*maktadır. Ve insanın icinde, tıpkı madde Âlemin*de mıknatıs ve elektriğin cisimler uzerindeki tesiri gibi veya daha cok değişiklikler husule gelmektedir.
Allah buyuruyor:
لَوْ أَنزَلْنَا هَذَاالْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعاً مُّتَصَدِّعاً مِّنْ خَشْيَةِاللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ:
“Eğer biz bu Kur’an’ı bir da*ğın uzerine indirmiş olsaydık, Allah korkusundan baş eğerek parca parca olduğunu gorurdun. Bu misalleri, insanlar duşunsunler diye veriyoruz.” (HAŞR SURESİ – 21. AYET)
6-) Tirmizi’nin Haris el-A’ver’den mechul isnatla Hz. Ali (RA)’a atfen naklettiği bir rivayette Kur’an Peygamber (SAV) tarafından şoyle nitelenir:
“Kur’an’da sizden once yaşayanların ve sizden sonra gelecek olanların haberleri vardır. Onda aranızda doğabilecek ihtilÂşarın hukum*leri vardır. O, şaka değil, nihaî sozdur. Onu terk eden her zorbayı Allah perişan eder. Onun dışında bir yerde hidayet arayanı Allah sapkınlığa terk eder. O, Allah’ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakimdir, O, sırat-ı mustakimdir. Onunla oluşan istekler şaşmaz. Onunla konuşan diller dolaşmaz. Onunla uğraşan Âlimler ona doymaz. Onu surekli okuyup, tekrar edenler bıkmaz. Onun harikalıkları tukenmez. Onunla konuşan doğru konuşur. Ona gore davranan karşılığına nail olur. Onunla hukmeden adaletle hukmetmiş olur. Ona cağıran, doğru yola cağırmış olur.”
Bu rivayet, ilk nesillerin Kur’an’a nasıl baktıkla*rını ve ondan neler beklediklerini ozlu bicimde for*mule etmektedir. Rivayetin hadis tekniği bakımın*dan sorunlu olması, Kur’an’la ilgili olarak dile geti*rilen tasavvuru olumsuzlamaz. Bu metin Muslu*manların karşılaştıkları yaşam gerceği karşısında Kur’an’ı nasıl konumlandırdıklarının da guzel bir ifadesidir. Formulasyonunda Kur’an’dan esinlenildiği acık olan bu metin, erken donemin kulturel, toplumsal, siyasal ve bireysel tezahurlerine gon*dermelerde bulunmaktadır.
Buna gore Kur’an bilgi kaynağıdır. Gecmiş top*lumlara ilişkin doğru haberleri icerdiği gibi, gele*cek nesillerin durumlarıyla ilgili ipuclarını da icer*mektedir. O, hukum merciidir; insani sorunların ve anlaşmazlıkların cozume kavuşturulmasında baş*vuru kaynağıdır. Kur’an mizah kabilinden, boş ve değersiz beyanları değil, doğru, kesin ve mutlak ifadeleri icerir. O eğlence değildir. Kur’an’ı istiğna sebebiyle, kibri yahut gucu yuzunden terk eden perişan olmaktan kurtulamaz.
Başka yerlerde hidayet aramak beyhude bir uğ*raşıdır; hatta yolunu şaşırmanın ta kendisidir. Kur’an Allah’la kurulan iletişimin en somut aracıdır. O bir oğut, hem hikmetli bir oğuttur. AhlÂklı yaşamın adıdır. İnsan, isteklerinde Kur’an’ı olcu yapmalı; konuşmasında onu rehber kılmalıdır.
Ozetle Kur’an bilginin, soylemin, eylemin, ilgi*nin ve hukmun ilahî, doğru, mutlak ve nihayetsiz membaı kabul edilmektedir.
7-) Kur’an, 15 asır once yirmi seneden fazla bir sure zarfında Hz. Peygamber (SAV)’in aracılığı ve ornekliğiyle Allah’tan insanlara iletilen bir hitap ve bir metindir. Kur’an’ın tarih boyunca Musluman ta*savvur ve duşuncesini, inanc, hukuk ve ahlÂkını, sanat ve bedii zevkini nasıl ve ne oranda inşa etti*ği fark edilmeden Kur’an’la yaşamak yahut Kur’an’ı yaşamak uzerine konuşulamaz. Bir hitap ve bir metin olan Kur’an’ın lÂfız ve icerik ozellikleri, onu bir hitap ve metin olmaktan alıp, bir hayat ve pra*tik olmaya taşıyan ozellikleridir. Bu konuyu ele alan bir metni birlikte duşunelim:
“Kur’an, Arapların bildiği butun edebî mu*kemmellik kaidelerini yıkmıştır. Her ayeti bilinen edebî kaidelere uyduğu ve onları tamamladığı gi*bi, kat kat ta aşmıştır.
—Kur’an ne “ŞİİR” ne de “SECİ” dir (kafiyeli ne*sir). Kur’an “EN-NESRU’L-MUTLAK”yani “TAMAMEN SERBEST NESİR” dir.
—Kur’an ayetleri, manalara tam olarak uyan ke*lime ve terimlerden oluşur. Kelimeler tam yerinde ve mukemmel olarak kullanılmıştır.
—Kur’an’ın tertibinde “TEVAZUN” vardır; yani, bir ayet veya cumle, Kur’anî kelime ve kavramların gerek yapı gerek mana olarak, bir onceki ya da ta*kip eden ifade veya ayetle karşılaştırabilir. Boyle*ce kelimenin akışı mumkun olan en yuksek gerili*mi ve beklentiyi, en yuksek sukûnet hissini ve icra*yı sağlar.
—Kur’anî kelime ve ifadeler, en zengin ve en sağlam manaları, en basit şekilde verirler. Hicbir zaman gereksiz sozlere yer yoktur ve hicbir kelime luzumsuz değildir.
—Kur’anî kompozisyon tam bir mukemmelliğe sahip bir sanat calışması gibi, her zaman kesin, iyi yapılmış, vurgulu ve iddiacıdır. Bu HUSNU’L-İKA (şu*ur uzerine duşurme guzelliği) olarak adlandırılır. İster bir berrak ırmak gibi mırıldansın, ister bir sel gibi hızla aksın, ya da suvari akını gibi hızla atılsın Kur’anî ika her zaman mukemmeldir.
—Kur’anî kompozisyon terimin alışılmış manasında bir zaman yapısına sahip değildir. Kur’an şimdiki, gecmiş, gelecek zamanları ve emir kipini aynı pasajda bir araya getirir. Ucuncu şahsın ağ*zından bir haber verirken, ikinci şahsa hitap etme*ye başlar; tanım yaparken normatif cumleye ge*cer; soru cumlesinden unlem ve nasihate donuşur. Tekrarlı bir yapı olmakla beraber her tekrarda başka bir mesaj ve*rilmiştir.
—Kur’an metni, gayesi sistema*tik tahlil, malumat vermek ya da tarihcilik olmadığı icin, ne başlık*lara gore ne de kronolojik olarak duzenlenmiştir. Her ifadenin, ayetin, ayetler grubunun veya kendi icinde butunluğu olan su*renin mustakil bolumler oluşturduğu ve bu parcaların bir dizi gi*bi birbirini takip ettiği ilk ve son, her şeyin fevkinde olan edebî bir şaheserdir.”
Burada Kur’an’ın bicim ozellikleri ile ilgili olarak yapılan de*ğerlendirme, Cahız’dan Curcani’ye; Rummani'den Hattabi ve Bakıllani’ye; Abdulkahir’den Rafii ve Halefullah’a kadar Kur’an’ın edebî yonu uzerine duşunup eser veren hemen herkesin ortak olarak kabul ettikleri değerlendirmedir.
Buradan anlaşılmaktadır ki, Kur’an Musluman hayatına dil*sel ozellikleriyle ve edebî niteliğiyle girmekte; on*ce bir bediî his meydana getirmekte, oradan hare*ketle inanc, bilgi, edep yani bir var oluş şuuru ya*ratmaktadır. Hz. Peygamber (SAV)’in yakın arkadaşı İbni Mes’ud (RA)’ın:
“El-Kur’anu me’dubetullahi fi’l-arz”
“Kur’an Allah’ın yeryuzundeki ziyafet sofrasıdır.”
Benzetmesi, Kur’an’ın Musluman yaşamı icin taşıdığı mÂnÂyı dillendiren en beliğ metafor olmalıdır. Buradaki sofra teşbihi, bir yandan Kur’an’ın Musluman var*lığı icin her bakımdan besin kaynağı olduğuna işa*ret ederken, diğer taraftan Musluman toplumun değer ve norm duzeneğine imalarda bulunmakta*dır.
Kur’an sadece bicim ozellikleri ile değil, icerik ozellikleri ile de ozgundur.
“-Kur’an, akl-ı selimi ve akla uygunluğu insan zekÂsının ideal yaklaşımı olarak ele alır. Celişki, tu*tarsızlık, belirsizlik, paradoks, efsane ve her turlu bilgisizliğe karşı serbest duşunceyi oğretir.
—Kur’an insanı olduğu gibi kabul eder.
—Kur’an hayat sureclerini bereketli kılar ve yu*celtir; onlarla ters duşmeyi ahlÂkî bir bozukluktan ote, bir sağlık bozukluğu olarak gorur. Yemek, ic*mek, cinsi munasebette bulunmak, cocuk sahibi olmak, rahat ve itibar, refah ve guc, eğlence ve guzellik, eş, aile ve toplum, akıl, varlık ve baki ka*labilmek icin duyulan istek, Allah'ın insana karşı koymak icin değil, yerine geti*rilsin diye verdiği asli temayul*lerdir. Allah’ın tabiattaki co*mertliği reddedilmemeli, aksi*ne alınmalı ve kullanılmalıdır.
—Kur’an’ın mesajı hem be*lirli bir gayeye matuf hem de hareketlidir... Ahlakî arayışın harekete, yani zaman/mekÂ*nın gercek şekillenmesine yol acması gerektiğini savunur.
—Kur’an’ın mesajı aile icin*dir.
—Kur’an’ın mesajı evrensel*dir.
—Kur’an’ın mesajı birleştiri*cidir.
—Kur’an’ın mesajı ve onun uzerine kurulan hukuk sistemi (yani şeriat) geniş kapsamlıdır. Dunya gerceğini kutsal ve kutsal olmayan, insan hayatını dinî ve dunyevî, sosyal faaliyeti de ahlÂkî ve ahlÂk dışı gibi bolumlere ayırmaz. Butun haki*kat ve olayların kriterleri ve belirleyicileri vardır.
—Kur’anî mesaj, guzellik ve estetikten zevk al*mayı mutlak terimlerle belirler.”
Bu metin, Kur’an’ın tabir yerindeyse mantık yapısını acımlamaktadır. Ona egemen olan du*şunce sistematiği ve kurgusunu cozumlemektedir. Kur’an, bicim ve icerik ozellikleriyle kendisine ina*nanlar icin mikyas ve olcu olmuş; Muslumanlara ozgu bir yaşam cercevesi sunmuştur. Kur’an’ın gelişi Arap dilinin mantık, anlayış ve guzellik kate*gorilerini sabitlemiştir. Bundan boyle Kur’an’ın Arapcası, dilin kelime hazinesi, sentaksı, grameri ve belagatı (ya da fesahati) acılarından Arap dili*nin standardı haline gelmiştir. Herkes ona edebi kompozisyon ve mukemmelliğin en ustun kriteri gozuyle bakmıştır. Her yazar ve hatibin yol goste*ricisi olmuştur. İfade tarzı, hitabı, teşbihleri, tasvir*leri, mecazları, tabirleri ve estetik yapıları gunluk konuşmanın parcaları haline gelmiş; herhangi bir edebî kompozisyonu suslemek icin tezyin ve sus*leme olarak kullanılmıştır. Boylece Kur’an butun Muslumanların kulturunu, ozellikle dilini ve edebi*yatını etkilemiştir. Arapca konuşmayan ulkelerin insanları Musluman olduklarında Kur’an’ın ve da*ha sonra ortaya cıkan dinî ilimlerin dillerini kendi dillerine uyarlamışlardır. Boylelikle Pehlevî dili Firdevsî Farscasına, Turkce Osmanlı Turkcesine, Sanskritce Urducaya, Bantu batıda Havsaya ve doğuda Svahili diline donuşmuştur. Bu dillerin kulturleri de aynı şekilde Musluman kulturune do*nuşmuştur. Bu Musluman dillerinden her biri ba*zen kelime hazinelerinin yarısına kadar ulaşan cok sayıda yeni kelime ve kavramlar kazanmıştır. Her*kes Arapca Kur’an’ın icine yerleştirilmiş duşunce ve anlayış kategorilerini, değerleri ve kaideleri, tak*va ve faziletin, iyilik ve guzelliğin kriterleri ve pren*siplerini adapte etti. Tabiî olarak bu dillerin edebi*yatları da butun bu değişiklikleri yansıttılar ve İslÂmî edebiyata donuştuler. Muslumanlar tarafından uretilen hemen tum edebi eserler Kur’an’ın gele*neksel ozelliklerini yansıtırlar. İslÂm edebiyatının edebî tarzı evrenseldi. Hutbe, risale, makamÂt, kıs*sa, kaside, makale ve şiirin daha ozel ceşitleri mey*dana getirilmiş ve butun Muslumanlar tarafından zevkle dinlenmiş ve okunmuştu. Nesrin temel ozellikleri olan siyak, mukabele, tevazun, teressul, icaz, ika, intikal, temsilu’l-maani, beyan ve mutabakatu’l-ibare li muktazayı hal gibi kuralların ideal ornekleri Kur’an’dan alınmış ve butun Musluman*lar tarafından standart olarak benimsenmiştir.
Kur’an boylelikle butun Musluman milletler icin yeni ve ortak bir dil, tasavvur, edebiyat ve mu*hakeme tarzı inşa etmiştir. İşte Kur’an’ın yaşamla birleştiği, daha doğrusu yaşanan Kur’an’ın belir*ginleştiği yer burasıdır. Eğer bugun Kur’an bir dil, ona bağlı bir tasavvura, edebî turlere, ahlÂk ve du*şunuşe ilham/vucud veriyorsa yahut bunların ta*rihte oluşmuş formatlarıyla varlığını surduruyorsa yaşıyor ve yaşanıyor demektir. Muslumanlar icin Kur’an 15 asır onceye ait Âsar-ı Atika’dan cok cok daha fazla bir şeydir. O, inananları icin sadece in*san belleğinin inceleme nesnesi olan bir meta de*ğildir. Onunla yaşamak veya onu yaşamak, onu anlamanın evidir.
8-) Muslumanlar tarihleri boyunca farklı duzey*lerde de olsa, Kur’an’ı yaşamışlar ve dolayısıyla onu anlamışlardır. Hz. Peygamber (SAV), ilk muhatap olarak onu benliğinde fark ettiği andan itibaren onun somut timsali olmuştur. Sahabe kuşağı onu hayat pratikleriyle anlamışlardır. Allah o neslin ta*rihini Kur’an’ın insan duzleminde belirmesine vesi*lesi kılmıştır. Onlar Kur’an’ı kendi hayatlarını bil*dikleri gibi bilmişlerdir. Sonraki Musluman kuşak*lar da Kur’an’ı oncekilerden devralırken hep bir ya*şam eşliğinde devralmışlardır. Kur’an’ın insan bel*leğine inceleme konusu yapılması bu yaşantı eşli*ğinde olmuştur. Benlikleri Kur’an’la inşa edildiği, varlıkları Kur’an’a doğduğu icin onu anlamaya ca*lışmak, yaşamı surdurmeye calışmaktan başka bir şey değildir. Musluman nesiller tarafından Kur’an, Kur’an’ın indiği “DİL” in, o dili yaşatıp, onun icinde duşunen nesillere ait “HABERLERİN” ve onceki kuşaklardan devralınan “GELENEĞİN” eşliğinde anla*şılmıştır. Bu yuzden Kur’an’a ilişkin her turlu değerlendirme, acıklama ve yorum zayi edilmeden korunmaya calışılmıştır. Boylelikle ortaya cıkan Kur’an şerhleri, tevil ve tefsirleri Musluman nesille*rin vicdan ve belleklerinin birer arşivi niteliğini ka*zanmıştır. Kur’an’ı tek, sabit, değişmeyen bir okuma, acıklama ve yorumlama sistemine/metoduna mahkûm etmemenin ardında, onun farklı duzey ve duzlemlerde yaşantıya donuşturulmeye acık ol*ması yatmaktadır. Bireysel, toplumsal, ahlÂkî, hu*kukî vb. hangi duzlemde olursa olsun Kur’an’dan “DİL”, “Guvenilir haber” ve “TEVARUS EDİLEN” gele*nek eşliğinde yaşam pratiği cıkarmanın ve yaşam icin anlamanın onu acıktır. Tefsir ilminin mahiye*tiyle ilgili olarak serdedilen goruşlerden Kur’an’ı anlama ve yorumlamanın yontemsel onemli ipuc*ları yakalanabilir. Burada yalnızca Osmanlı’nın sec*kin simalarından Molla Fenari’nin konuya ilişkin de*ğerlendirmesine yer vermek istiyoruz. Fenarî Fati*ha tefsirine tahsis ettiği “AYNU’L-A’YÂN” adlı eserin*de tefsir ilminin tanımıyla ilgili olarak uc tanıma yer verir. İlki Kutbuddin Er-Razi’nin tanımıdır ve şoyle der:
“Tefsir ilmi, Allah’ın Yuce Kur’an’daki muradının araştırıldığı bir ilimdir.”
Fenarî bunu pek cok bakımdan eksik bularak Taftazani’nin tarifine yer verir:
“Allah’ın sozlerindeki lafızları, maksada delaletleri acısından inceleyen bilimdir.”
Fenarî bu tanıma da iki acıdan itiraz eder. Ona gore tanım, tefsir ilminde dilin bicimsel yonuyle il*gili konuları dışarıda bırakmış; Allah’ın kastını bil*me konusunda ise tefsir ilminin asla ulaşamayacağı bir durumu dillendirmiştir. Cunku tefsir ilminde ya ahad haberlere dayanan rivayete dayalı yorum*lama yapılır veyahut Arap dilinden hareketle dira*yete dayalı yorumlama yapılır; bunların her ikisi de mutlak değil zannî bilgi ifade eder. Ustelik her in*san da kendi istidadı oranında anlar.
Fenarî’nin tanımı şoyledir:
“Tefsir, beşerin gucu nispetinde Allah’ın kelamını, Kur’an olması ve bil*gi veya zan yoluyla Allah’ın kastına delalet etmesi bakımından inceleyen bilimdir.”
Fenarî de dÂhil butun Kur’an yorumcuları Kur’an’ı butun zamanlara ve insanlığa seslenen bir hitap olarak kabul etmişler ve onun insandan ya*şam talebeden bir kitap olduğunun altını cizmiş*lerdir. Eğer insan boyle bir amacla ona yonelirse, onu anlama potansiyeli daha da gelişecek ve acıla*caktır. Onu anladıkca da hayatı Kur’an’la butunleşen bir hayat olacaktır.
_______________
__________________