Bizlerin oncelikli cozulmesi gereken meselelerinden biri de birbirimize guven duyamamamız olsa gerek.

Herkes, kendi idealize ettiği dunyayı ve hayat anlayışını başkasına dayatıyor. Erdem ve inancla değil, inat ve heves ile..

Kimse kendi beğeni ve arzusunun haricinde farklı bir anlayış ve yaşama bicimini bir başkaya reva gormuyor.

Boyle olunca, gucu gucu yetene misali, baskıcı, dayatmacı, emr-i vakici bir uslubun hakim olduğu ilişkilerde yapmacıklık, sonucsuzluk, guvensizlik, maksatsızlık ve aslında anarşi hakim oluyor.

Herkes aynı değerlerin saf soylemi ile, birbirinin hayatını zehir etmeye calışıyor.
Konuşulan, anlatılan, benimsenilmesi istenilen kıymetleri, kendisine ait hayatında gormek mumkun olmayan niceler, başkalarının hayatını, ozde ve sozde kabul ettiğini iddia ettiği değerlerlerle paramparca etmede yarış halinde bir portre ciziyor.

Gıybetten herkes nefret ediyor; ama herkes gıybet ediyor.

Su-i zan herkesin cirkin gorduğu bir amel olmasına rağmen, bazen İslam adına dahi gayet rahatlıkla yapılabiliyor.

Haber dolaştırma, cekişme, kin, husumet, kuyu kazma, fitne, cekememezlik, bencillik, nefret duygusu, hazımsızlık, menfaatcilik, asabiyet, riya, gosteriş, aşırı hırs, hukmetme arzusu, sozu gecer olma isteği, servet, şohret ile başkası uzerinde nefsani duyguları tatmin etmek, beğeniyi kişisel duygulara ait değerlendirmek, tek taraflı hukumler vermek, acımamak, merhametsizlik, şefkat eksikliği, sevgi zayıflığı, tahammulsuzluk…

Butun bu olumsuz duyguları reddettiğini soyleyen her insanda, bu zararlı duyguların aşağı yukarı hepsini gormek yer yer mumkun olabiliyor.

Var mı bundan istisna? Evet, var birkac kişi. Eğer din sadece bu birkac kişinin yukselme ve kurtulma erkinin bir aracı olarak ifade buluyorsa birilerinin gonlunde, dinin cihanşumulluğu ciddi zarar gorecektir!

İnsanlar, sevmeleri dini bir vazife olan insanlara yani muslumanlara bunlardan herhangi birini yapabilmeyi kendilerine yedirebiliyorlarsa, orada dinin misyonu kişide gecersiz kalıyor ve akıllar kok hucrelere kadar karışabiliyor.

Beğenileri şahsileşmiş, değer yargısını dinden aldığını soyleyip, dinin kerih gorduğu ile meşgul olan herkesin oncelikli sorgusu, kendi ic dinamiklerine yonelik olmalı.

En azından din bu denli ayağa duşmemeli. Din muhim bir kanundur. Pespayeliği kabul etmez.

Din ağızlarda sakız misali gevelenen bir lezzet unsuru da değildir.

Ozunde dinsiz, sozunde dinli her nefs sahibi, kendine şunu sormalı: Ben inandığımı soylediğim dine ne kadar hurmetkÂrım?

Yobazlığın, ham softalığın , cehaletin, kendini beğenmişliğin birinci alameti; ne olursa olsun din adına, din dışı telkinlere, kişinin kendini kaptırıp, kraldan cok kralcı hesabınca dini tahrip noktasındaki eylemleri ve sozleri olsa gerektir.

Bilmeyen susabilmeli.

Susan suskunluğunu hazmedebilmeli.

Susana karşı, ukalalık yapmamak erdem sayılmalı.

Soylediğini yapamayan, sukutunu din bilmeli.

Bilen ise yapmadan soyleyememeli.

Yaptığını soyleyen ise sonuc alamazsa, kendini dinin sahibi gibi gorup, malını beğenmeyen muşteriye kızan esnaf tarzı burun kıvırıcı olmamalı.

Dinine saygısı olan, dinini oncelikle ve ivedilikle kendine tebliğ edebilmeli ki dinden nasibsizlere nefes alma imkanı verilebilsin.

Din bu kadar konuşulamamalı herhangi bir ortamda.

Din olabildiğince yaşanmalı.

Musluman, İslamdan nasibsiz olamamalı, buna musaade edilmemeli.

İslam kof bir iddia değildir. Laf ebelerinin soz salatasında zeytinyağı mesabesinde hic değildir.

İlla ki tatbikat gormek isteriz her hususta.

Sevgisini kaybetmiş, merhametten yoksun, Allah icin buğuz kadar muhabbeti de hayatına katamamış her kişi ebede kadar sussun ancak!

Yaşam bulmayan her kaide, ancak kaidesizlik ve karmaşa ile karışık inancsızlıklara gebedir…

__________________