İNSAN ŞİRKE NASIL DUŞER VE SEBEBİ NEDİR?
Tevhîdi beyan etmek esnasında zikretmiş olduğumuz itikaddan ğaflet, coğu zaman insanı şirke duşurmektedir; sebebi şudur:
İnsan, akıl ve idrak ettiği andan itibaren bazı eşyanın diğer bazısında, mesela ateşin odunda muessir olduğunu gorur;
Parmağıyla her şeye dokunur, tecrube eder: "Beni yakar mı yakmaz mı?” Yani menfî tesirini araştırır.
Caput devresinden sonra temyiz zamanına ulaşınca, zarar verici butun sebebler, faide verici butun sebeblerin inkarlarına mecal kalmaksızın muşÃ‚hede eder, bilir, gorur. Dunya hayatında artık ne gibi şeylerin aleyhinde olduğunu, ne gibi şeylerin lehinde olduğunu kemÂliyle fark eder, sezer.
Bu sefer ğazabî kuvvetini kullanarak aleyhindeki her şeyi defetmeye kalkışır, direnir, mukÂvemeti tesir etsin, etmesin, mukÂvemet gosterir, direnir; her halukÂrda hayatın idÂmesi icin zararlıları defetmeye başlar, calışır.
Aynı zamanda lehinde olduğunu kemÂliyle fark edince, bu sefer şehvÂni duygu ve kuvvetlerini, celbine yoneltir; bunda dahi muvÂfık olsun, olmasın, her faideliyi secer, ele gecirmesine calışır; ve burada da butun aklını, butun ğarazî kuvvetlerini, faidelerin celbine harcar. İstek ve arzularına muvafık olsun olmasın, bunda da mukÂvemet gosterir, direnir.
Her iki itibarla dÂimî ve surekli calışınca, artık tamamen tesirin, sebeblerin maddelerinden ve zevatlarından olduğuna inanır, buna kanaat eder. Sebebleri yaratan, yuruten ve hakîkî muessirin, Yaratıcı olduğunu unutur.
Aynı zamanda sebeblerinde peş peşe, ahenkli, birbirine dayalı gelişini, her birinin diğerine kenetlenmekte olduğunu, birbirine dayalı gelişini, her birinin diğerine kenetlenmekte olduğunu, birbirinin yardımına koştuğunu gorur. Mesela annesinden sutu, babasından gecimini gorur, hayatın devamında ailesinin kuvvetini gorur; iyÂli icerisinde hangisinin daha fazla muessir olduğunu araştırır; zararı defetmekte, faideleri celbetmekte hangisinin bilgin olduğunu araştırır. Artık tesbit ettiğine taklid eder. Taklid sebebiyle ayrı bir ğaflete duşer. Zira taklidi, fıtrî kabiliyetinin nurunu sondurmuş olur. İyÂlinin dîni, orfu, Âdeti ne ise, onu kabul eder. Babası, muallimi, aile reisi, cevresi nasılsa, onların icerisinde en beğendiğine taklid ede ede onun gibi oluvermekle ucuncu bir gaflete duşer.
Ne bakarsın, on beş - on altı yaşına geldi; ebeveyni, muallimi, cevresi onu Hıristiyan yapmış yahud Yahudileştirmiş yahud da maddeye tapanlar gibi robotlaştırmış ve musebbib-ul-esbÂb yani butun sebebleri yaratan, yuruten, hayÂlinden silinmiştir.
İşte buluğ cağından itibaren kimisi, Tevhîdi işitir, dinlemez; kimisi işitir, celişkiye duşer; "Onlar mı doğru, cevrem, ailem mi?"
"Şu ana kadar gecirmiş olduğum tecrubelerim mi doğru; yoksa şu karşımda: "Sebebleri yuruten var." diyenler mi doğru soylerler?"
Hele bir parca ilim okusa, kendisinin de muessir bir sebeb olduğuna inanırsa, artık tamamen şirke duşmuş olur, Tevhîdi unutur.Asıl fıtratında doğru yol, Tevhîdin yolu iken ve kabulunun kabiliyeti var iken, şimdi cırası sonmuş ve tesirsiz kalmıştır.
Aah işte bu ğaflet, şirkin sebebidir.
Boylece ALLAH Azze ve Celle'nin nimetinin yahud nikmetinin ulaşmasına vasıta olarak araya koyduğu sebeb ve illetlere insan dikkatle baktıkca, daha fazla, hayr ve şerri sebeb ve illetlere izÂfe eder ve mustahak olmadığı ovgulerle onları over. Bunun icin Kur'Ân-ı Hakîm'in bircok yerlerinde ALLAH Azze ve Celle, sebeblerden gorulen faidelerin, zararların, kendilerinden olmadığını, onların mustakil olarak zarar ve faide vermeyeceklerini, bilakis kendilerinden gorulen tesirin, ZÂt-ı Akdes TeÂl tarafından kendilerine eğirti ve emanet olarak verildiğini, boylece sebeb, illet ve onlardan doğan hÂdiselerin, olayların yaratıcısının sadece Kendisi olduğunu oğreterek Tevhîdini beyan eder ve butun insan ve cinleri Tevhîdine davet ederek Kur'Ân-ı Hakîm'de: «Habibim de ki: ALLAH'ım! Sen mulkun hukumdar sahibisin. Dilediğine mulku verirsin, dilediğinden sıyırırsın = vermezsin. Dilediğin kimseyi aziz kılarsın, dilediğin kimseyi zelil kılarsın. Butun hayrlar = faideler, kudretinledir. Ve hakîkaten Sen, her şeye kÂdirsin.»[1] aynı zamanda «Hakîkaten yer ve gokleri yaratışında, gece gunduzun birbiri ardınca gelip gecmesinde, insanlara faide verecek şeylerle denizde akıp giden gemilerde ve ALLAH'ın gokten indirmiş olduğu suda, yeryuzunun olumunden sonra o suyla yeri ihy etmesinde = yeşertmesinde = hayat vermesinde ve her yuruyen hayvanı yaymasında, yer ve gok arasında ruzgarları musahhar kılıp evirip cevirmesinde, akıllarını kullanan akıl sahibleri bir kavim icin elbette buyuk delil ve burhanlar vardır.»[2] diye buyurmaktadır. Gece gunduzden gorulen tesirde ve butun zamandan gorulen tesirde, gemilerde gorulen faidede, enbiy ve evliyÂ'dan gorulen mucize ve kerÂmette, boylece her hayrı mahlukuna ulaştırmakta buluta varıncaya kadar vasıtalarda, yerde yeşeren nebat, insan ve hayvanlarda, boylece insan ve hayvanların hayatına varıncaya kadar olaylarda muessir illet ve sebeblerde duşunup anlayanlar, bunca tesirin ALLAH'ın ilmiyle olduğunu, iradesiyle olduğunu ve Rabb TeÂlÂ'nın Rubûbiyeti'ni icr etmesinde illet ve sebeblere muhtac olmadığını, Rubûbiyeti'ne illet ve sebebleri perde kıldığını iyiden iyiye duşunur anlarlar. «İlk ve son iş, hukum, emr, ALLAH'a mahsustur»[3] buyrulmaktadır.
Ve bu ayet-i kerîme Rabb'imiz'den kullarına bir talimdir. Yani "Gerek gormuş olduğunuz illet ve sebebler ve gerekse onların vasıtasıyla meydana gelen hÂdiseler, fiil olsun infÂl osun, sebeb ve illetler gibi ALLAH TeÂlÂ'nın mahlukudur."
KAYNAK: DİLARA YAYINLARI.... TASAVVUF ve TEVHÎD'DE PARLAK İNCİLER (ozet olarak alınmıştır)
__________________
ŞiRKE DUŞMENİN SEBEBi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- ŞiRKE DUŞMENİN SEBEBi