Kur’Ân ve hadislerde kesin bir ifadeyle yasaklanan, dinî, millî ve ictimaî onca zararlarına rağmen, gunumuz Muslumanlarının bir turlu onemsemediği gıybet, ciddi bir ruh hastalığıdır. Zinadan, faizden kacarcasına yaşayanlar bilmiyorlar ki, surekli gıybet ederek yuzlerce zina ve faiz gunahını yuklenmiş oluyor.

İşin kotusu, gıybet gunahı artık basın-yayın yoluyla yapılıp, milyonlara mal ediliyor. Başka insanların gizli yanlarını araştırmak (tecessus) ve onları sağda solda konuşmak (koğuculuk/gıybet) lanetli sıfatlardandır ve binbir cilelerle yerine getirdiğimiz amellerimizi bir cırpıda boşa cıkarmaktadır. Uyanık mu’min sermayesini his ve hevesatına uyarak kolayca zayi etmez. Bu kotu ahlak bir milletin top yekun cokmesine, asla kalp birliğini gercekleştirememesine yol acabilecek bir hastalıktır.

Bu konuda bir prensip kararına varmak iyi bir yontem olabilir. Gıybete giden yolları baştan kapamalı. Belki, bu dunyada verilecek bir ceza diye vasıflandırabileceğimiz boyle bir amel ile nefis uyanır ve sonrasında aklın hakim, nefsin mahkum olması sağlanabilir. Kim bilir belki de bunun sonunda Rabb’imiz, gıybet etmemeyi fıtratımızın bir parcası haline getirir.

Kuvvet, hikmetin insanlığın hizmetinde kullanılması istikametinde ne kadar yardımcı oluyorsa o olcude kıymet kazanır. Kuvveti birilerinin uzerinde baskı kurmak ve tahakkumde bulunmak icin istemek -en hafif ifadesiyle- bir zorbalıktır.

***

Doğrular yalanlarla temsil edilemez. Onun icin ne kadar yuce hakikatleri temsil ettiğimizin ve davranışlarımızın da ne olcude mustakim olduğunun farkında olmalıyız.

***

İmanın, insanın sinesine tastamam yerleşmesi ancak amelle mumkun olur. Salih amelle beslenmeyen imanın solması hatta sonmesi her zaman muhtemeldir.

***

Gıybet ve dedikodu kadar bir toplumu fesada surukleyen ikinci bir virus gosterilemez.

***

Mubarek bir gayeden ve onun yolundaki mukaddes hafakandan mahrum bir neslin once icten ice yanarak karbonlaşması, sonra da bir alev topuna donuşerek, etrafındaki her şeyi yakıp kul etmesi kacınılmazdır.

***

Goz ibret icin, ağız Hakk’a tercuman olmak icin, kulak O’ndan gelenleri duymak icin ve beden O’nun karşısında kemerbeste-i ubûdiyet icinde durmak icindir. Bunlara dikkat etmeyenler hayatlarını israf etmiş olurlar. Cunku, yaratılış gayesi istikametinde kullanılmayan her şey boşa harcanmış sayılır.

***

Allah (azze ve celle) eşhÂsa (şahıslar) değil de evsÂfa (vasıflar) bakar.

***

Gonulden “Âh!” edenin her ‘Âh’ına icabet edilmiştir. O’na doğru icten yukselen hicbir ses cevapsız kalmamıştır. Elverir ki, biz sesimizi gonlumuzun sesi haline getirelim.

***

Tefekkur, zatında cok kıymetli bir ibadet olmakla beraber, ona asıl derinliğini kazandıran, tefekkurde bulunulan mevzuun ehemmiyeti ve kıymetidir.

Alıntıdır
__________________