[IMG]http://img128.**************/img128/8378/dsc00943wq1.jpg[/IMG]

Ne hayallerle evleniyor insan.İdeal bir baba,mukemmel bir kadın olacağını,ustun vasıfları sayesinde baş tacı edileceğini umarak,coğunlukla da severek-anlaşarak yuvalar kuruluyor.Kısa surede nikÂh masasına oturanlar olduğu gibi,yıllarca arkadaşlık(!) ederek birbirini tanıdıktan sonra da evleniliyor.Niyetler guzel,başlangıclar guzel.Peki ya sonra ?...

Sonra mutluluk coşkusu nasıl oluyor da bir huzursuzluk kÂbusuna donuşuyor? Akıl almaz yıpratma senaryoları icat olunuyor,nasıl "aile" olarak adlandırılan ulvi kavram psikolojik bir savaş ortamında katlediliyor ?

Eşler birbirine oyle nahoş muamelede bulunabiliyor ki,yıllarca guzel gecinmiş iki insan gunun birinde eşine "seni hic tanıyamamışım" diyebiliyor. Evlilik surecinde gercekten de değişime uğruyoruz,yani mecburen değişmek zorunda bırakılıyoruz!...Neden ?

Bırakın başkalarını,Allah rızası diyerek,Peygamberimizin Sunneti diyerek,ibadet niyetiyle kurulan yuvalardan dahi kara dumanlar tutuyor.Umduğunu bulamayanlar,hayal kırıklığına uğrayanlar,sonradan aklı başına gelenler,gozu acılanlar,rahatı sindiremeyenler...

Cocuklar Ne Olacak ?

İster kavga-gurultu devam etsin,ister boşanmayla sonuclansın,nihayetinde olan cocuklara oluyor.Bir denge kuralı vardır,cocuk duşunur:
Ben annemi seviyorum(+)
Ben babamı seviyorum(+)

Devamında,anne ile babanın arasındaki bağın da (+) pozitif yani olumlu olması gerekir.Sozu edilen ilişkinin yonu (-) ise,yani olumsuz ise bir tutarsızlık vardır.

Anne ile cocuk veya baba ile cocuk arasındaki sorunlar cozulebilir.Ancak,bazı anne-babalar bir cocuk kadar da olsa makul duşunemedikleri icin sorunlar cığ gibi coğalır,gider...Halbuki cocuklar ne kadar cok seviliyordur! Evde her şey yolunda giderken cocuklar baştacı,ayrılık soz konusu olunca birer ayak bağıdır.

Ayrılık durumunda cocuklar iki şekilde kullanılmaya mahkûmdurlar: Cocuğu hangi taraf aldı ise,en kısa zamanda karşı tarafa nefret duymasını temin etmek.İkincisi,yureği cız etse de cocukları karşı tarafa terk edip,kendi yoksunluğunu hissettirerek kendi kıymetini bildirmeye calışmak...Bu iki tavrın dengeli ve sağlıklı bir orta noktasını uygulayabilmek ne yazık ki pek mumkun olmuyor.

Hangisi Yetişkin ?

Anneler bazen cocuklarına ilişkin sorunları dile getirerek cozum onerisi bekliyorlar.Okula ilgisizlik,soz dinlememe,başarısızlık,şımarıklık,ice kapanıklık,istenmeyen davranışlar ve benzeri...Sohbet biraz derinlere indiğinde ise,maalesef şu kanaat hÂsıl oluyor: "Cocuklar gercekten dayanıklılar.Hatta bazen oyle olgun bir tavır takınabiliyorlar ki,adeta bir psikolog gibi anne ya da babalarını dinleyip,anlayış gosterip,onları yonlendirip yuvanın dağılmasını onlemeye cabalıyorlar."

Aslında durum cok basittir.Beş yaşındaki bir cocuk ne annesinden ayrılmak ister ne de babasından.Kime sozunu dinletebilecekse ona boyun eğer."Anneciğim beni seviyorsan ne olur babamdan ayrılma!" diye yalvarır.

Ergen olmuş bir evlat,her ikisini de karşısına alıp "siz ayrılacaksanız ikinizin de yuzune bakmam veya beni yok bilin" diye haykırabilir.Kendini bilen insanlar icin evlatlarından bu tur sozler duymak ne utanc vericidir.

Ve şuphesiz ve mutlaka karşı taraf suclu,kendisi masumdur.Farkına varmadan bir karar verirler: "Boşanmalıyım.Anam-babam bana sahip cıkar,cocuklarıma onun yokluğunu hissettirmem." Erkek ise kısa zamanda ideal eş ve evlilik hayalleri,kadın da bir iş bulup kendi ayakları uzerinde durma,yani bağımsızlığını kazanma fantezileri kurar durur.Surec artık başlamıştır.Adeta bir bilim adamı gibi,ev icinde cerayan eden tum surecler,bu tur yargıların desteklenmesi icin delil olarak hafızalara kazınır.

Ayrılık gercekleşip murat hÂsıl olduğunda(!) ise,ortaya cıkan tablonun insanı mutsuz etmenin cok otesinde,ciddi rûhi bunalım ve hastalıklar icin cok elverişli bir zemin olduğu ve ikinci evliliklere rağmen birinciye ait sorunların kişileri mutsuz etmeye yetip arttığı da tecrube edilmiş olur.

İyi ki "kader" tesellisi var! Yoksa insanın başını taştan taşa vurası gelir.

Paylaşa Paylaşa Artan Dertler

Tek taraflı da olsa,aile sorunlarına ilişkin goruşmelerde,meslekî manada psikolojik danışma yapılırken şu olgu cok dikkatimi ceker:

Daha ziyade hanımlar, "dertler paylaşa paylaşa azalır" zihniyetiyle,pek cok arkadaşlarıyla bu ozel mevzularını konuşurlar.Kendi aile efradı da dahil olmak uzere,bazı kişilere dayanırlar,"doğru" yaptığına dair kuvvetli destek alırlar.Hatta "O oyle yapıyorsa sen de boyle yap!" diye misilleme tavsiyeleri alınır.Yemek tarifi gibi kocaya karşı koyma yontemleri oğrenilir.Karşı taraf birlikte yargılanır,kesin sucluluğu tescil edilir,onaylanır.Bu arkadaş/sırdaş danışmanlara gore onun hataları incir cekirdeği kadar onemsizdir.Karşıdakinin ise dağlar gibi...

Bu arkadaş-sırdaş-danışman konusu bizde gercekten sosyal bir yaraya donuşmeye başlamıştır.Bir anda onlarca tavsiye sıralayıveren bu insanların cok ama cok buyuk coğunluğu bilgelik ve ferasetten yoksun oldukları icin kac yaparken goz cıkarırlar.Dahası,karşısındakinin acısını,dertlerini kendi yarası icin pansuman olarak kullanarak rahatlarlar.Yuzleri buruk olsa da icten ice haz duyarlar yani.Kendi yapmak isteyip yapamadıklarını tavsiye ederler.Bu yuzden genellikle sertlik,saldırganlık yanlısıdırlar.Ya da kendilerinin hep hayalini kurdukları her şeyi bir anda değiştirecek sihir-buyu gibi gayrimeşru yollara yoneltirler.

Boyle hanımların karşılarına gercekten onlara yardımcı olabilecek profesyonel bir danışman ya da feraset ehli biri cıkarsa işi gercekten zordur.Eleştiriye veya hataları ile yuzleştirmeye hafiften başlamalıdır.Yoksa yuzu allak-bullak olur,nihayetinde kendinin anlaşılmadığını duşunerek danışmaktan vazgecebilir!

Bu aşamayı başarılı gecirip,hataların farkına vardırıp,ikna edip,sıra eşi ile ilişkisini yeniden duzenleme onerilerine geldiğinde,aslında sonradan kadının teselli bulma maksadıyla anlatıp,farkına varmadan kendini hapsettiği aşılması guc bir duvar karşısına cıkar.Bu,"Başkaları ne der?" duvarıdır.Şoyle duşunur:"Ben herkese onu oyle kotuledim ki,şimdi geri donemem.Donersem aptal olduğumu duşunurler veya onların yuzune bakamam!"

Eşiyle tekrar barışma kararı alan bir hanım şu noktada kilitlenmişti:"Bu kararımı babama nasıl soyleyeceğim?" Oysa bir babanın boyle bir karara kızması değil,destek olması gerekmez mi?Bir kez daha denemekten ne kaybedilir ki.Atalar boşuna dememişler:İnsan ne cekerse dilinden ceker...

Karşımıza gecimsizlik kaynağı olarak getirilen sebeplerin iceriğine bakıldığında,coğunun ne vicdana ne de kitaba uymadığını esefle goruruz.Anlaşmazlık sebebi olarak gosterilen buzdağının ana maddesi,nefsin bir balon gibi şişirilmiş olmasıdır.Enaniyet hissi,benlik duygusu,kendine reva veya layık gorulen dunyalık miktarı veya muamele tarzı...Sahi,bizim tasavvuf diye bir kavramımız vardı değil mi ?

Arayana Bahane Cok

Başkalarıyla kendini mukayese etmek,başkaları uzerinden kendi ilişkilerimizi yorumlamak ciddi bir mutsuzluk kaynağı olabiliyor.Uzerinden yıllar gecse bile bu sebepler aile tarihi icerisinde dipdiri ayakta tutuluyor.

Yeni doğan cocuğa isim verme meselesi - kocanın bir sure işsiz kalması veya calışma hayatının duzenli olmaması - doğum yaptığında bilezik alınmaması - eltiye daha ihtişamlı bir duğun yapılıp kaliteli eşyalar alınması - emekli olan kocanın evde ona-buna karışarak varlığını hissettirmesi - bazı kocaların ev işlerine yardım etmesi,kendi eşinin kaytarması - cocukların derslerine yardımcı olmama - gezdirmeme - sulaleden herhangi birini eleştirme - tasarrufa zorlama - dilediği eşyaları almasına izin vermeme vs. vs...

Daha buna benzer bircok konu alt alta toplanıp,cıkan sonuca "şiddetli gecimsizlik" adı veriliyor! Tabii ki cok gezmek,cok tv seyretmek gibi gayrı ciddi olanların yanı sıra,aldatma gibi cok ciddi sebepler de var.

İnsan bazı gerekceleri duyduğunda,icinden "sen tam dayaklıksın" veya "seni huzur durtuyor" diye duşunmekten kendini alamıyor.

Sevginin ceşitli maddeler ile sembolleştirilme beklentisi evlilikte muhabbet bağını oylesine orseliyor ki,eşler artık sevilmedikleri kanaatine varıyorlar.Sevgiyi veya aşkı evlilik icin on şart sayanlar,evlendikten kısa sure sonra sevginin tukendiğini hissediyorlar.Neden acaba? Sevenler hep birlikte olmak istemezler mi ? İşten izin alıp,okuldan firar edip sevgilisine koşanlar,sevdiğiyle evlenebilmek icin ana-babadan gecip olumu goze alanlar,evlendikten sonra neden gecinemezler ? Yoksa sevgi başka bir şey mi ? Sevgililer neden "once canan sonra can" der de,evlenince bu tabir "once can sonra canan"a doner ?İşte asıl huzursuzluk sebebi budur...

Sokakta Allah'ın Rızasını Aramak ya da Musluman Feminizmi

Temel bir yanlışımız var.İyi bir mumin olmanın ve Rabbimizin rızasını kazanmanın yegÂne yolunun cok cok "ibadet" ve "hizmet-hasenÂt" olduğunu zannediyor ve aile kavramını onemsemiyoruz.Kadınlar "Erkekleri abartmanın luzumu yok,kendilerini ne zannediyorlar?" gibi duşuncelerle,guya "buyuk" gayelerin ardına duşuyorlar.Allah'ın rızasını aramak uzere kendilerini dışarı koyuverip,coluk-cocuğu da "Mallarınız ve evlatlarınız sizleri Allah yolundan alıkoymasın..." ayet-i kerimesinin -guya- mucibince başlarından def ediyorlar.

Nasıl bir dindarlıktır bu? Kocasına,evine,coluk-cocuğuna hayrı dokunmayan bir kadın kimi kurtaracak? Kocasına itaat etmeyen hanım Allah'a nasıl itaat edecek? "Kulun kula secdesi caiz olsaydı,kadınların kocalarına secde etmesini emrederdim" hadis-i şerifi yururlukten kalkmış olabilir mi? Cok tuhaf,herkes dindar ama herkes başka bir alemde...

Bazı hanelerde ise farklı bir durum soz konusudur: Eşler -hÂşÃ‚- KirÂmen KÂtibîn meleklerinin işine mudahele edercesine birbirlerinin hata ve gunahlarının takipcisi olur,eleştiri bombardımanına tutarlar.

Bir zaaftır,bir insanlık halidir; onemli bir milli mac gunu adam kahveden gec gelmiş,sabah namazına uyanamamış..Vay,sen misin bunu yapan! Gunlerce suren tartışma ve sağa-sola şikÂyetler!..

Ceşitli dinî yayın organlarının da ima ve ifadeleriyle ortulu bir feminizm akımının bizi etkilediğini kabul etmeliyiz.Şu ornek hic aklımızdan cıkmaz: "Kadın doğurduğu cocuğu emzirmeye bile mecbur değildir.İsterse,kocası sutanne bulmaya mecburdur." (Gerci gunumuzde sutanne bulma yerine kimyasal mama parası kazanması gerekiyor.)

El insaf vel merhamet! Hukmu oğreniyoruz ama nerede,hangi şartlarda gecerli olduğunu değil.Bu ve benzeri hukumler,bir yargılama soz konusu olduğunda gerekirse başvurulmak uzere var.Gunluk hayatta ise tabiilik ve itaat esas...Eğer oyle idiyse niye her annenin goğsunde sut yaratıldı? Boşa gitsin veya hormon iğneleriyle sut kesilsin diye mi ? Bir annenin bebeğiyle emzirme saatlerindeki sevgi alışverişine paha bicilebilir mi? Cocukları sevmek ve hakları olan doğal anne sutu ile beslemek sevap değil mi ?

Onların Hayatını Dolduramıyorsak

Geleneksel kulturumuzde erkek cocuklarımızı kızlardan farklı yetiştiriyoruz.Anneler olarak onlara biraz daha esnek davranıp,isteklerini kocalarımızın isteklerinden bile daha cok onemseyip, fedakÂrca yerine getiriyoruz. Doğal olarak evlendiklerinde de eşlerinden boyle bir tavır umabilirler.Musluman feminizmine gore onlara "aşcılık" yapmak zorunda değilmişiz.Fakat insaf edin, sabah işe gec kalma telaşı icinde onune doğru duzgun bir kahvaltı koymuyorsak,evden cıktığından bazen haberimiz bile olmuyorsa,anne sofrasını aramayıp ne yapacaklar?

İşten eve doner donmez,"Akşama kadar ben ilgilendim,hadi şimdi sıra sende!" diyerek cocukları gergin ve yorgun bir babanın onune suruyorsak ve sonra onu ilgisizlikle sucluyorsak,doğru mu yapıyoruz ?

Evde ozensiz,sallapati,estetik ve cekicilikten fersah fersah uzak olmaktaki mazeretimiz nedir? Kadın,erkeğin hayatında zarafetin tamamlayıcısıdır.Ne kadar kaba-saba olsa da,her erkek zarafate meftundur,hayrandır.Bunu ondan esirgeyince,doğacak sonuclardan suclu olan kimdir ?

Dindarız ama dinin emrettiğinin zıddını yaparız.Dinimiz,kadın evde suslu-puslu,bakımlı ve zarif;dışarıda ise alabildiğine gosterişsiz olsun diyor.Hem kılık kıyafet olarak,hem de hal ve tavır olarak boyle.Biz ise ısrarla tam tersini yapmaya devam ediyoruz.

Mudaheleci,eleştirici ve yargılayıcı kadınlar ne kadar itici oluyor! Unutmamak gerekir,insanlar evlerinde hatalar yapabilecek kadar ozgur olmalılar.Savunma olarak o da sizi eleştirecektir. Evin atmosferi sıcaklığından irtifa kaybetmeye başladığı anda,evdeki "itici" kadına karşın,dışarıda yapmacık da olsa,her ortamda bolca bulunan "cekici" kadınlar devreye girer.Sonucta "MevlÂm gorelim neyler,neylerse guzel eyler.." diyemezsiniz!..

Oyle Eksikler Var ki...

Siz,mumine hanımlar, gercekten hepiniz birer kristal,birer cevher gibisiniz! Ancak bir kristalin farklı yuzeyleri olur ve tum yuzeylerinin işlenip parlatılması gerekir.Taat ve ibadet yonunuz pırıl pırıl ışıldıyor.Fakat aranması gereken yonlerimiz,torpulenmesi gereken koşelerimiz var.Nefsimiz uzerinde calışmamız lazım.

İtaat,teslimiyet ve adanmışlık, bizim hem imtihanımız,hem miracımızdır.Kucuk ve basit işler belki bize buyuk sınavlar kazandırır. Buyuk bir Allah dostu nefsini kırmak icin medresenin tuvaletini temizliyorsa ve bunun cok erdemli bir davranış olduğuna inanıyorsak,niye ev işlerimizin,eşimize,cocuğumuza hizmetin de boyle bir niyetle yapılıp ibadet olmasını duşunmeyelim?
Sevaplar sokakta mı satılıyor?

Karşı tarafın kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi bizi asla alcaltmaz,enayi de sayılmayız.Bilakis Rabbimizin rızası niyetiyle sorumluluklarımız ve hatta sorumlu olmadıklarımızı yerine getirmek once bizi mutlu eder.Siz olumlu ve yumuşak,yani pozitif oldukca,karşı taraf ne kadar sert ve olumsuz olsa da siz onu kendinize cekersiniz! İşte asıl marifet budur.Kadın cazibesi diye birşey var.Ama gozumuz erkekle erkeklik yarışında ise soyleyecek bir şey yok.Hele de eşimizi ona buna ispiyonlamak veya mahkeme kapılarında "cozulme" aramak musluman bir aile icin cozum sayılamaz.

Sevginin bittiği yerde,daha doğrusu sevgi zannettiğimiz nefsanî beklentilerin ve hedeflerin cazibesini kaybettiği noktada gercek bir sevgi başlar.Fakat bu emek ve ozen isteyen bir şeydir.Huner ister.

Genclik heyecanlarında kendini hissettiren kul sevgisi,evlilik surecinde Allah sevgisi veya rızasına doğru bir yone meyletmeyince,yani zihniyetimiz değişmeyince,aile ortamımız ne bizleri ne de cocuklarımızı mutlu eder.Genclik cağının coşkulu sevgi ırmağı Allah sevgisi denilen ucsuz bucaksız ummana doğru bir yol bulmalı.

Ve eşler bu yonde birlikte yol almaya cabalamalı.İyi orneklere yonelelim.Her ailenin kendine ozgu bir ic ortamı vardır,başkalarıyla kıyaslayarak eşlerimizi yargılamamız hem yanlıştır hem de vebaldir.Bunu yapınca elimize ne geciyor kızmaktan,uzulmekten başka.

Kocalarınızın kac şapkası,sizlerin kacar tane eşarbı var,hic saydınız mı?..

Yaşama Sanatı (alıntı)
Ayşe İzci Coşkuner
Pozitif Yayınları
__________________