Yalan soylemek, insanın savunma mekanizmasından kaynaklanan bir davranıştır. Kişi ic veya dış dunyasını tehdit eden ya da tehdit etme potansiyelinde olan dış etkenlere karşı kendisini savunmaya gecer ve tepki gosterir. İşte bu tepkilerden biri de yalan soylemektir. Yalan soylemeyi adet edinen kişilerde zaman icinde başka davranış bozuklukları da ortaya cıkabilir. Kendine guvensizlik, cesaretten yoksunluk (korkaklık), ikiyuzluluk, sinsilik, sahtekarlık, samimiyetsizlik, sozunde durmama ve guvenilmezlik gibi... Hz. Omer (r.a.), "İnsanda on fıtrî ahlÂk vardır, bunlardan dokuzu iyidir, birisi kotu. Bu kotu serbest kalırsa diğerlerini de bozar." demiştir. İnternette yalan konusunda bir araştırma yaptım ve bulduğum sonuclara gore insanlar şu sebeplerden oturu yalan soyluyormuş:

1- İman zayıflığından
2- Korkudan
3- Dikkat cekmek icin
4- Hased, kin ve kıskanclıktan
5- Takdir edilmek icin
6- Kendini temize cıkarmak icin
7- Ozguven sorunları yaşadığından
8- Mal, makam, saygınlık gibi hırslar icin
9- Mutsuzluktan
10- Şaka ve eğlenmek icin

Fakat bana gore ilk iki madde dışındakiler, bu ilk iki maddenin alt katagorisidir. Dikkatlice inceleyecek olursanız, aslında her bir maddenin altında aslında iman zayıflığına bağlı korkuların yattığını anlarsınız. Cunku kişi maddi yada manevi acıdan sahip olduğunu zannettiği veya sahiplendiği şeylerin tehlike ve tehtit altında olduğunu hissederse, kaybetmekten korkarak savunma durumuna gecer ve yalana başvurur. Yalan bu acıdan aynı zamanda bağımlılık ve esaretin de gostergesidir. Bağımlılıklar ise, iman zayıflığına bağlı olarak gelişir. Kişi sahiplenip bağlanmadığı hic bir şeyin esiri olup, kaybetme korkusu yaşamaz ve bu sebeple yalana da başvurmaz. Demekki konunun derinlemesine ozunde iman zayıflığına bağlı korkular yatıyor.

Peki kişi yalan soyleme gibi bir davranış bozukluğundan nasıl kurtulabilir?

Bunun icin oncelikle imanı doğrultusunda bir farkındalık geliştirerek kendini esir eden bağımlıklarından ve sahiplendiklerinden zihnen vazgecmeli, ki bunları kaybetme korkusuyla savunma durtuleri harekete gecip yalana başvurmasın. Yoksa bu gibi beşeri vehimleri tahrik edildikce gudusel tepkilerini kontrol edemeyip yalan soylemeye devam eder. Demek ki iman dilden kalbe inmelidir.

Dil ile kelime-i tevhid'i soylediği hÂlde, kalbi soylediğini tasdik etmeyen ve inanmayan kimseye munafık denir. Bu acıdan yalancılık aynı zamanda bir munafıklıktır (riyakarlık/ikiyuzluluk). Munafık kimsenin imanı sozlerindedir, kalbinde değil..

* "İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları hÂlde 'Allah’a ve Âhiret Gunu’ne inandık' derler." (Bakara, 2/8)

Rasûlullah aleyhisselÂm bununla ilgili olarak şoyle buyuruyor: "Dort ozellik vardır; kimde bu ozellikler bulunursa o kimse halis munafıktır. Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir ozellik var demektir: Emanete hıyanet eder. Konuşunca yalan soyler. Soz verince sozunde durmaz. Husumet edince, kıskanınca haddi aşar." (Buharî, “İman”, 24; Muslim, “İman”, 106)

Tevhid gerceği doğrultusunda oğrendik ki evrende varolan her şeyin mutlak sahibi Allah'tır, O malik-el Mulk'tur. Maddi yada manevi acıdan sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şey bize Allah'tan emanettir. Dilerse emanet olarak verdiğini alacak olan da O'dur. Mulku uzerinde dilediği gibi tasarruf eder. Bu acıdan hic bir şeye kopamaksızın veya kaybetmekten korkup yalana başvuracak kadar bağlanmamak gerekir. Ayrıca, olumune engel olamayan aciz bir yaratılmış, ne kendinden nede sahiplendiği bir başka şeyden takdir edilen bir kaderi uzaklaştırmaya guc yetiremez. İşte tum bu gercekleri farkeden kişi de yalana başvurmaya gerek duymaz. Cunku hissettiği korkuların aslı olmayan bir vehimden kaynaklandığını bilir ve o vehmi kontrol eder. Enbiya ve evliya ise, farkında vardıkları bu gercekler ve kemale eren imanları sebebiyle yalan soylemezler. Onlar daima doğru, durust ve cesurdur; bu sebeple insanlara guven veren emin kişiler olmuşlardır. Onlar her işlerinde doğru olup Allah'a tevekkul ederler, hic bir menfaat ve korku uğruna yalana ve gerceği ortmeye tevessul etmezler!

Yalanı adet haline getiren kişinin zihni, herşeyin mutlak sahibini ve takdiri (kaderi) goremeyip, sahiplenme vehmine ve sahiplendiklerini yitirme korkusuna kitlenir ve boylece kalbi tevhid'den uzaklaşarak ilelebet perdeli yaşamaya mahkum olur. Yalanın gunah kapsamında olmasının sebebi de budur. Yalan oyle bir musibettir, ki bir cok buyuk gunahın icinde bulunur. Diğer gunahlar birbirleriyle ilişkili değilken, yalan hemen hemen pek coğuyla ilişkilidir. Rasûlullah'ın Hz. Ali'ye ettiği vasiyetlerin başında da doğru soylemek gelir.

Yalan soylemek kişinin kendi acısından olumsuz sonuclar doğuracağı gibi, karşısındakiler uzerinde de olumsuz bir etki yaratır. Yalan, insanlar arasındaki sevgi, dostluk ve guven duygusunu sarsar, hatt zamanla tamamen yokeder. Kur'Ân'da enbiya doğruluk ve durustlukleriyle tanıtılmış ve methedilmiştir. Enbiya'nın daima doğruyu soyleyen durust kişiler olması, getirdiklerine iman acısından cok onemlidir. Kaldı ki onlar getirdiklerinden gafil olmadıkları icin, yalan soyleme gibi bir ahlakları da yoktur.

Hazır doğruluk ve guvenden soz acılmışken, okuduğumda beni şaşırtan, duygulandıran ve hatt biraz da utandıran bir hadisi aktarayım sizlere...

Abdullah b. Ebi el - Hemse anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) ile Peygamberlikten once bir alışveriş yapmıştım. O'nun benden alacağı bir beşi kalmıştı. O'na alacağını bulunduğumuz yere getireceğime soz vermiştim. Her nasıl olduysa soz verdiğimi unuttum. Uc gun aradan sonra tekrar hatırladım. O, beni gorunce şoyle dedi: "Ey genc beni usandırdın uc gunden beri seni burada bekliyorum." (Ebu DÂvud, K. Edep, 90)

Hadi gelin bu hadis uzerinde biraz duşunelim. Hz. Muhammed (s.a.v.) orada uc gun o genci neden bekledi? Hangi duşunce ve ahlaki ozelliği O'nu usanma pahasına orada uc gun bekletti? İcimizden herhangi birine daha birinci gun şeytan yaklaşıp, "gelmeyecek, boşuna bekleme" deyip ikna etmez miydi? Hatt pek coğumuz bir saat icinde "galiba gelmeyecek, boşuna beklemeyeyim" şuphesine kapılıp vazgecmez miydik? Bir insana uc gun boyunca nasıl olur da bu vehim yaklaşamaz ve orada yılmadan bekler?!! Vehim O'nun uzerinde ne kadar hukumsuz ve O ne kadar sozune sadık?! Hayret verici ve gıpta edilecek bir ahlak bu!!

İslÂmiyet'in esası doğruluktur (sıdktır). Cunku imanın ozu doğruluktur. Kişiyi kemalata goturen de doğruluktur; kemale erenin ustun ahlakı da doğruluktur. Yani işin başı doğruluk, sonu doğruluk.. Hz. Muhammed aleyhisselÂtu vessselÂm, doğruluğu ile insanlara guven verdiği icin Muhammed-ul Emin olarak anılırdı. Bu kadar sozunun eri, guvenilir ve emin bir kişi, "şu dağa gokten bir yıldız indi" dese, inanılır. Aksi ahlaka sahip olan ise, gozun gorduğunu soylese sozune şuphe ile bakılır. Bu sebeple nebi ve rasuller doğrulukları ile methedilmiş kişilerdir ve halk icinde de oyle bilinirler. Lakin her biri aynı ahlaka sahip olmasına rağmen, yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı uzere, doğruluk, durustluk, sozunde durma ve eminlikte Hz. Muhammed'in bir benzeri yaratılmamıştır yeryuzunde.. Bu ahlak taklit etmekle erişilecek bir ahlak da değildir. O gercekten alternatifi olmayan, yeri dolmayacak duzeyde Kamil bir İNSAN! (Allah bizi O'nun şefaatine nail etsin!)

O'nun bu ahlakı sadece muslumanları değil, kitab ehlinden pek cok kişiyi de pozitif yonde etkilemişti. Allah Rasûlu Roma imparatoru Heraklius'u İslÂm'a davet icin kendisine bir mektup yolladığında, Heraklius mektubu okur ve cok etkilenir. Sonra o sırada Şam'da bulunan Ebû Sufyan'ı cağırtır ve aralarında şoyle bir konuşma gecer:

- O'na en cok uyanlar kimlerdir, zenginler mi, fakirler mi?
- Fakirler.
- Hic O'na inananlardan donenler oldu mu?
- Şimdiye kadar hayır.
- Artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?
- Her gecen gun biraz daha artıp coğalıyorlar.
- Hayatında hic yalan soylediğini duydunuz mu?
- Hayır, O'nu hicbirimiz yalan soylerken duymadık.

Bu cevaplardan cok etkilenen Heraklius teba'sının tepkisini almak pahasına şoyle soyler:

- Bir insanın bunca zaman, insanlara yalan soylemekten kacınıp da Allah'a karşı yalan soylemesi duşunulemez. (Buharî, “Bed’ul-vahy”, 6)

Yalan soyleme ahlakının kotuluğunu, sebeplerini, sakıncalarını ve doğuracağı sonucları bildiren ayet ve hadislerden bulabildiklerimi aşağıya yazdım. Benim gibi sıradan bir beşerin sozune kıymet verip şu satırlara dek okuduysanız, konuyla ilgili ayet ve hadisleri daha buyuk bir dikkatle ve değer vererek okuyacağınızdan hic şuphem yok. Bu yazı, bir suredir uzerinde durduğum, doğruluk, samimiyet, durustlukle ilgili bir dizi yazının sonuncusuydu. Allah cumlemize bu konunun onemini hakkıyla anlamayı nasip etsin. Herkese selÂm ve sevgilerimle...

Not : Alıntıdır. Konunun orjinalini ve son paragrafta bahsi gecen ayet ve hadisleri BURADAN okuyabilirsiniz.
__________________