VAHDET RISALESI II
Vahdet icin ne yapmalı
Vahdet ve birliğe davet eden kimse, davet ettiği insanlarlarla ortak noktaları olduğu gibi bazı konularda ayrı olduğunu da kabul etmiş demektir. Eğer farklılık olduğunu kabul etmiyorsa vahdete davetin manası kalmaz. Birileri vahdete davet ediyorsa bazı noktalara dikkat etmesi gerekir.
a)- Vahdet yapmak istediği insanların, kuruluşların veya mezhebin hedeflerini, duşuncesini ve fikir yapısını bilmesi gerekir. Davet ettiklerinin hedefleri nelerdir? Duşunce tarzı nedir? Siyaset ve stratejisi nedir? Prensipleri nelerdir? Kısacası o hareket, fikri akım ve mezhep ve meşrebi tanımalıdır. Eğer vahdet yapmak istediği kimselerin kim olduğunu tanımazsa boş yere slogan atmış olur. Cunku vahdet yapmak istedikleri insanlar temelde kendileriyle aynı hedefi paylaşmayabilirler veya aynı strateji ve siyaseti takip etmeyebilirler dolayısıyla aynı hedefi paylaşmayan temelde ayrı olan insanların veya kuruluş ve hareketlerin vahdeti mumkun değildir. Oyleyse vahdet icin en onemli şart tarafların birbirlerini tamamen tanımalarıdır.
b)- Aynı hedefi paylaşan insanların ve islami hareketlerin vahdeti sozkonusu ise yani birbirlerini hedef ve amaclarını tanımış ve birbirleriyle vahdet oluşturmayı uygun gormuşlerse o zaman birbirlerinin ortak noktalarını tesbit etmelidirler; hangi noktalarda birleşiyorlar, ortak noktaları nelerdir bilinmesi gerekiyor. Şu soru sorulabilir: Eğer bunlar aynı hedefi paylaşıyorlarsa oyleyse bunlar birdirler, herşeyleri ortaktır, ayrılık noktaları yok ki neden ortak noktaları belirlesinler? Evet doğrudur ama aynı hedefi paylaşan kurum ve kuruluşlar temel hedeflerde birdirler, teferruatta , takip edilmesı gereken siyasette, metod ve stratejide farklı olabilirler. Onun icin once ortak noktaları belirlenmeli, nereye kadar beraber oldukları bilinmelidir. Aksi takdirde birbirlerini suclamadan, ithamlardan geri kalmayacaklardır. Hatta birbirlerini tekfir ve munafık ve hain ilan etme aşamasına bile gelebilir..
Ortak noktalar belirlendiği gibi aynı şekilde ayrılık noktaları, beraber hareket edemeyecekleri alanlar, fikir ayrılıkları, metod farklılıkları ve onları birbirinden ayıran ozellikler belirlenip karşılıklı saygı gostermelidirler. Bu ayrılık noktalarından dolayı birbirlerini itham edip suclama yerine, onları bahane edip birbirlerine saldıracaklarına, fikir ve duşuncelerini birbirlerine tahmil edeceklerine bu gercekleri kabullenip karşılıklı saygı ve hoşgorulu olmalıdırlar.
c)- Birbirlerini iyice tanıdıktan, hedeflerini bildikten ve ortak ve ayrılık noktalarını tesbit ettikten sonra son merhale kat edilmeli. Once ayrılık ve ihtilaflı noktaları gidermeye celişmalılar. Kuran ve hadisler cercevesinde ihtilafları yok etmeliler. Bu ihtilaf ve ayrılık noktaları dine, imana zarar verecek boyutta değilse sadece metod ve strateji ve takip edilmesi gereken siyaset alanındaysa o zaman goruşlere karşılıklı saygıyı gosterip ortak noktalara yonelmeliler. Ortak noktalar belirlendikten sonra, o noktalarda her turlu yardımlaşma ve dayanışma icinde olmalıdırlar. Muştereklerde istişare ve goruş aliş verişinde bulunularak ortak bir yol takip edilmelidir. Eğer ayrılık noktalarını halletmede israr edilirse bu ortak noktaların da ayrılık noktalarına donuşmesine, tefrika ve kavganın ortaya cıkmasına sebep olacaktır. Neticede vahdete davet, kabul olmayacak duaya amin demek ve oluşmayacak bir vahdet icin slogan atmaktan oteye gidemez.
Vahdet Alanları
Dunyadaki muslumanlar değişik mezhep ve inanca sahip olduğundan, aynı mezhep ve inanca sahip muslumanların ceşitli tarikat, meşreb ve kuruluşların bunyesinde inanclarını yaşamaya calıştıklarından veya değişik siyaset ve stratejiye sahip olduklarından, vahdetleri sozkonusu olduğunda vahdet etmek istedikleri alanlar belirlenmelidir. Vahdet adına muslumanlar kullanılmamalı ve onlara islamın ongorduğu vahdet, yanlış anlatılmamalıdır. Asırlardır muslumanların vahdet oluşturamamalarının sebeplerinden biri de muslumanlara islami vahdetin gercek manasının aktarılamamasıdır. Bu bağlamda vahdetin merhaleleri de belirlenmelidir.
1- İnanc ve İtikatta Vahdet
İnsanın hayatına değer veren, yaşamına onem kazandıran ve ferdi ve toplumsal hayatını yonlendiren onun itikat ve inancıdır. İnanc ve itikat insanın ozunu oluşturur. Allah-u teala, Kur’an-ı Kerim’de vahdet icin nazil etmiş olduğu ayetlerde inanc ve imanda bir olmaya davet ediyor. Tek olan Allah’a iman etmeye, ilahi hukumleri getirip beyan eden Resulullah’a (s.a.a.) iman etmeye ve kıyamet gunune imana emr ediyor. Allah’a kulluk etmeye, gondermiş olduğu dine tabi olmaya cağırıyor. Diğer taraftan Allah’tan başka bir şeye ilah diye tapmaktan, O’dan başkasına kulluk etmekten nehy ediyor. Hem vahdete davet ettiği ayetlerde hem detefrikadan nehy ettiği ayetlerde “ Tevhide” davet ediyor. Ayetler muslumanları inanc ve itikatta Tevhidi bir imana sahip olmaya davet ediyor. Bu ayetlerin Mekke’de nazil olduğu dikkate alındığında genelde itikadi ve imanın temellerini beyan eden ayetler olduğu goruleceklerdir. Dolayısıyla ayetlerin, muslumanlar arasında itikadi konuların dışındaki fikri ayrılıklarını reddetmediği anlaşılacaktır. Resulullah da hicbir zaman fikir ayrılıklarını tefrika, fitne olarak değerlendirmemiştir.
Muslumanların bu alandaki vahdetlerini iki şekilde beyan edebiliriz; biri muslumanların itikat ve inancının temellerini oluşturan ve butun muslumanların ortak oldukları Tevhid, Nubuvvet ve Mead ve dinin diğer değişmez vacibatına imanda vahdet, diğeri ise bu imanın temellerinin pratikde ameli gostergesi olan ibadi ve Allah’ın amelde muslumanlardan beraberce yapmalarını istediği işlerde vahdet.
İslami vahdet ister Tevhidi duşunce gereği iman ve itikatta olsun ister ilahi emir gereği amelde, ibadette olsun genel ve kullidir. Ama inanc ve teorik meselelerin ve pratikde amelen yapılan şeri hukumlerin teferruatına ve cuziyyatına inildiğinde muslumanların bu meseleleri idrak ve kavramasında farklılık olduğu gorulmektedir. Yani ihtilafların coğu imanın asıl ve temellerinde değil, teferruat ve detaylarındadir.
Mezhepler arasındaki farklılık da bu noktalardadır. Muslumanlar, mezheplerin farklı duşunmelerine sebep olan teferruat ve detaylar peşine duştuklerinden tefrika ve ihtilaf hastalığına yakalanmışlar ve vahdet sağlayamamaktadırlar. Bu detaylar konusunda da vahdet sağlama peşinde olduklarından ve başaramadıklarından bu daldaki goruş ayrılıklarını tefrika olarak algılarlar. Bazılarına gore islami vahdetin varliği o zaman kabullenilir ki butun meselelerde hatta teferruat ve detaylarda da aynı duşunulsun, aynı inanca sahip olunsun. İşte bu duşunce neticesinde tarih boyunca olduğu gibi gunumuzde de muslumanlar birbirlerini tekfir etmekten, kendisi gibi inanmayanları sapık ve delalette gormekten kurtulamamışlardır. Onlara gore mezhep ve fırkalar birbirleriyle teferruatta ihtilafları olduğu icin hicbiri hakk olamaz cunku hak bir tanedir. Bundan dolayı herkes kendi inac ve mezhebini hak olarak goruyor ve diğerlerini batıl sayıyor.
Eğer muslumanlar bir mezhebin veya inancın teferruat ve detaylarını imanın temeli ve diğerlerini ise batıl olarak algılarsa o zaman kendi mezhebi icindeki farklı goruşe sahip alim ve muctehidlerin de bazılarının kufrune ve goruşlerinin batıllığına, bazılarının da hak olduğuna hukum vermesi gerekecektir. Cunku fakih ve muctehidlerin fıkhi meselelerde ve diğer bazı konuların detay ve teferruatında farklı goruşleri olduğunu biliyoruz. Halbuki muslumanların kayıtsız şartsız kabullenmesi gereken ve goruş belirtme yetkisi olmadığı itikadi ve şeri meselelerin teferruat ve detaylarında fakihlerin goruş ayrılıkları ve farklı fetvaları, ihtilaf ve tefrika değildir ve fakihler de birbirlerinin batıl ve kufrune fetva vermemişlerdir. Tabiki İslam’ın, Kur’an’ın aleyhine verilen fetva ve goruşler her kim tarafından verilirse verilsin, hiyanet ve batıldır, onların cevabını vermekte yine fakihlerin vazifesidir.
Kur’an-ı Kerim muslumanları vahdete davet ettiği ayetlerde inanc ve itikatta; Tevhid, Nubuvvet ve Mead konusunda vahdet sağlamaya emr ediyor.
2- Fikirde Vahdet
Allah-u teala insanlara dahili huccet olarak aklı vermiştir. İnsanlar, kendilerine verilen bu akıl ile dunya işlerini duzene koydukları gibi hakk yolu bulup hidayete kavuşurlar. Allah-u teala, insanlar arasında aklı taksim etmiş ama her insan aynı yetenek ve isti’dada sahip değildir. Her insan kendisine verilen aklı aynı olcude kullanamaz. Herkes yeteneği ve kapasitesince ondan yararlanır. Dolayısıyla aklını iyi kullanan birisinin anladığı bir birşeyi başka birisi idrak edemeyebilir. İlmi, siyasi, toplumsal ve itikadi bir meseleyi bağnazlık ve taassup olmadan herkes farklı şekilde anlayabilir. Olayları değerlendirme acısından insanlar bir olayı farklı cekillerde yorumlayabilirler. Hic kimse benim yorumum doğrudur benim dışımdakiler batıldır diyemez. Tabiki bu değişik yorum ve idraklar dini konularda sozkonusu oldunca ancak teferruat ve detaylarda olursa doğru olarak kabul edilir, dinin asıllarında ve değişmez hukumlerinde insanların boyle bir hakkı yoktur.
İki insanın bir konuda tamamen aynı duşundukleri soylenemez, bir olayı tamamen aynı şekilde değerlendirdikleri iddaa edilemez muhakkak goruş ayrılıkları olan noktalar vardır. Bu goruş ayrılıklarının olması birinin hak diğerinin batıl olduğunu gostermez, onlar arasında tefrika olduğu manasına gelmez. İnsanların, ilim ve bilgileri farklı olduğundan ve anlama yetenekleri farklı olduğundan bir meseleyi idrak etmeleri ve olaylara yaklaşımları farklı olacaktır. Duşunce tarzı ve istidadı değişik olduğundan her konuda aynı duşunmeleri imkansızdır.
İnsanların fikri vahdetini ( yani her konuda aynı duşunmek, aynı goruşu benimsemek, hic goruş ayrılığının olmamasını ) sağlamaya calışması mantıklı bir fikir olmadığı gibi insanın fikir ozgurluğunu kısıtlamak, duşunme yeteneğini elinden almaktır. Cunku insanların değişik duşunduğunu, farklı yeteneklere sahip olduğunu ve ilim ve bilgi seviyelerinin neticesinde olayları farklı değerlendirdikleri dikkate alındığında bu fikri vahdeti sağlamanın imkansız olduğu gorulecektir. Fikri vahdet oluşturmak istersek bir toplumda bir goruşun dışında butun goruşleri atmamız gerekecek ve herkes kendi goruşunun doğru olduğunu kabullenip diğerlerini batıl ve yanlış bilmesine sebep olavaktır. Bir insanın kendi goruşunun hak olduğunu iddaa edip mihver olması gerektiğini soylemesi duşunulduğunde, bu iddaanın tefrika ve fitneyı ne kadar koruklediği gorulecektir. Fikri vahdet, dediğimizde insanların her konuda aynı duşunmesi gerektiğini, olayları aynı şekilde değerlendirmeleri gerektiğini ve değişik ve farklı duşuncelerin olamaması gerktiğini kast ediyoruz. Bunun yanısıra şunuda belirtelim, goruş alış verişinde bulunarak muslumanların ve islamın maslahatı icin ortak bir goruşe varmak, dayanışma ve diyalog halinde olmak ayrı bir konudur ileride ona değineceğiz.
Evet, fikri vahdet, butun insanaların aynı duşunmeleri, olayları aynı şekilde değerlendirmeleri imkansız olduğu gibi Allah-u teala da insanlardan boyle bir vahdet istememektedir. Resulullah (s.a.a) hadislerinde ve Ehl-i Beyt İmamları (a.s) nurlu sozlerinde boyle bir vahdete davet etmiyorlar. Bu bağlamda şuna dikkat edilmesi gerekir, bir insan kendi goruşunu hak olcusu olarak gorup insanları kendisine tabi olmaya davet edemez, insanın kendisine davet etmesi, ne isimle olursa olsun kendisini ilahlaştırması manasına gelir.
Boyle bir vahdet ancak peygamberler ve imamlar icin sozkonusudur. İsmet makamına sahip peygamber ve imamlar Allah-u tealadan aldıkları ilim sayesinde butun olayların ve duşunce ve fikirlerin başlangıcından sonuna kadar butun mefsede ve maslahatını, yarar ve zararını, doğruluk ve yanlışlığını, hak ve batıllığını bildiklerinden her konuda ayını duşunur aynı kararı veririler asla goruş ayrılığına duşmezler ve hicbir konuda ihtilafa duşmezler onun icin Peygamberler ve imamların fikri vahdetleride vardır. İmam Humeyni (r.a) şoyle buyuruyor: “Eğer 124 bin peygamber bir arada yaşasalar en kucuk bir konuda dahi ihtilaf ve fikir ayrılığına duşmezler.” Ama insanlar boyle bir vahdeti gercekleştiremeyeceklerinden onlardan boyle bir vahdet istenmemektedir. Eğer birileri boyle bir vahdet istiyorsa bu fikri vahdet değil kendisine tabi olmaya cağırmadır, fikir, duşunce ayrılığını tefrika olarak değerlendiriyorsa bu kendisini tek hak gormesinden kaynaklanıyor bu da en buyuk zulmetlerden biridir.
Ozetle şoyle diyebiliriz: Fikirde vahdet hedef doğrultusunda butun konularda ister kulli ve genel meselelerde olsun, ister cuzi ve teferruatta olsun fikir ve duşuncelerin hicbir fark olmaksızın bir olmasıdır. Elbette bu vahdet turunun insanlardan şu aşamada istenmemesi yalnız zamansal olaraktır, eğer insanlar iman-ı kamil ve akl-ı kamil derecesine ulaşırlarsa bu vahdet gercekleşecektir.
3- Fikir birliği
Soylediğimiz gibi insanların akıl seviyeleri, akıllarını kullanma yetenekleri farklı ve değişik olduğundan ve değişik ilim ve bilgiye sahip olduklarından farklı duşunurler farklı değerlendirirler. Bu insanın yaşayışının ve dunyevi hayatının gerceklerindendir.
“Fikir birliği” bir grup insanların bir hedef doğrultusunda bir strateji belirleyip bir siyaset ve metot takip ederek hedefe ulaşmak icin ortak bir guruş etrafında toplanmalarıdır. Toplumda bulunan fertlerin goruşu alınarak , bireylerle istişare ederek en sağlıklı ve en doğru karara ulaşmak icin bir guruş etrafında birleşmektir.
Aynı inancı paylaşan, aynı mezhebe mensup ve aynı islami harekette yer alan muslumanlar temelde bir olduklarından teferruat ve detaylarda farklı goruşlere sahip olsalar da hedef doğrultusunda fikir birliğine varabilirler. Değişik duşunce ve fikirlerden yararlanmak hem sihhatli karar vermeyı sağlar hem de o toplumun tekamulene sebep olur.
Farklı goruşlerden yararlanmak, fikir alış verişinde bulunmak ve toplumda herkesin goruşune saygı gostermek fertlerin birbirine guven ve itimadını artırır ve hedefe ulaşma yolundaki engelleri ve tefrika vesilelerini yok eder. Bireyler birbirlerinin goruşlerinden yararlanarak hedefe ulaşmak icin bir metod ve strateji belirlemeleri onların başarıya ulaşmalarını sağlar. Birilerinin kendilerinden ustun gordukleri birinin goruşunu benimsemesi fikri birliğinin bir parcasıdır. Ama bireylerin goruşu alınmadan insanın kendi goruşunu dayatması ne adına olursa olsun istibdat ve diktatorluktur. Eğer bir kişinin belirlediği metod ve strateji ile hareket edilirse hedefe ulaşılamayacağı gibi bu tekelciliğe ve tefrikaya yol acar. O zaman oluşturulan islami hareket, takip edilen hedef yerine fert sivrilir ve onplana cıkar ve o ferdin yok olamsıyla o hareket ve hedef de ortadan kalkar. Toplumda tefrika ve fitne daha da coğalır. Bu gibi hareketlerde fikir birliği oluşamayacağı gibi boyle bir hareket islami ve ideolojik değil ferdi ve şahsi hareket olacaktır.
Fikir birliği, fertlerin farklı duşuncelerine saygı gostererek, bireylerin değişik metod ve stratejilerden yararlanarak hedef doğrultusunda beraberce ortak bir karar vererek mucadele etmektir. Ama fikir ve metod farklılıkları tefrika unsuru sayılmadan.
4- Siyasi Vahdet
Gunumuzde muslumanları icten kemiren tefrika hastalığıdır. Farklı mezhep ve tarikatlara sahip olmalarına rağmen aralarında bir siyasi vahdet oluşturmuş olsalardı islam alemi bugun bu durumda olmayacaktı. Teferruattaki mezhebi farklılıkları; fıkhi ve itikadi konulardaki ayrılıkları gundeme getirip birbirlerine saldırmamış olsalardı muslumanlar boluk boluk olmazdı. Muslumanlar birbirlerine kardeş gozuyle bakıp islamın maslahatı icin ihtilaflı konuları bir kenara bıraksalardı, birbirlerini tekfir ve munafık ve sapık ilan edecekleri yerine guclerini birleştirmiş olsardı bugun islam duşmanları muslumanların mukaddesatına dil uzatamayacak, islam topraklarına tecavuz edemeyecek, muslumanların yeraltı ve yerustu kaynaklarını somuremeyecek, islam toprakları bu emperyalıstlerin uşaklarının elinde islam duşmanlarının kalesi haline gelmeyecekti.
İşte muslumanların yapması gereken en onemli vahdet siyasi vahdettir. İslam, Kur’an ve Mukaddes yerlere saldıran emperyalistlere karşı guclerini birleştirmek, tek vucut olmak gerekir. Emperyalistlerin hedefi, Tevhid inancının temellerini yok etmektir, bu inanca sahip olanları kendilerine kole etmektir. Muslumanlar hangi ırka sahip olursa olsun, hangi mezhebe mensub olursa olsun bilmelidirler ki hedef butun muslumanlardir. İmanın temellerinde bir olan; aynı kitaba inanan, aynı kıbleye yonelen, aynı Peygamberin ummeti olan, Tevhidi duşunceyi hakim kılmak isteyen muslumanlar ayrılık ve farklı duşunceleri bir kenara bırakıp bu asıllar etrafında birlik oluşturmalıdırlar. Sunni, şia vahdeti, sunnulerin kendi mezheplerini bırakıp şia, şiaların kendi inanclarını terk edip sunni olması değildir. Vahdet, herkesin kendi itikat ve inancını koruyarak ortak duşmana karşı guşlerini birleştirmesi, omuz omuza vererek emperyalistlere karşı, Kur’an’ı, mukaddes toprakları, islamı ve tevhidi duşunceyı korumasıdır. Muslumanların duşmanı, farklı mezhep ve duşunceye sahip musluman değildir. Bugun emperyalistler sunnisiyle şiasıyla butun muslumanları hedef almıştır.
Muslumanlar emperyalistlerin koruklemiş oldukları fitne ve tefrika ateşini sondurmek icin el ele verseler islam duşmanları arzu ve hedeflerine ulaşamayacaklardır.
Muslumanın dostu sadece muslumandır, mumınlerin velisi sadece mumınlerdir.” Ey iman edenler, benim duşmanımı ve kendi duşmanınızı evliya, dost edinmeyin” , “ Hırıstıyan ve yahudileri kendinize dost edinmeyin” ayetleri muslumanlara duşmanı tanıtıyor. Muslumanlar, dunyevi cıkarları icin emperyalistlerle irtibat kurup işbirliği yapmamış olsalardı, bugun muslumanlar bu şekilde zulum, işkence ve somuruye maruz kalmazlardı...
5- Kim ile Vahdet .
İslami mucadelede en onemli meselelerden birisinin vahdet olduğunu biliyoruz, vahdetin manası, kısımları ve alanlarını anlatmaya calıştık. İslami vahdetin gercekleştirilebilmesi icin en onemli konulardan biri de “kim ile vahdet” yapılacağıdır. Vahdet yapılacak insanın ozellikleri neler olmalıdır? Kim, gelin vahdet oluşturalım, derse olumlu cevap mı verilmesi gerekir? Herkesle vahdet olur mu? İslamın maslahatı diye hicbir şeye dikkat etmeden diyaloga gecerek vahdet ve birlik kurmalı mı?
Bu soruların cevabı herkese gore farklı olabilir ama cevaplanması gereken sorulardır. Vahdet yapılması gereken kişi ve islami hareketlerde olması gereken ozellikler:
1- Gercekten vahdet istediğini soylem ve eylemleriyle gostermesi gerekir. Birisi hakkında toplumda olumsuz belli yargılara varılmışsa o yargıların yok olması gerekir, insanların kafasındaki yanlış portrenin kaybolması gerekir, vahdet adına insanları kendisine tabi olmaya, kendi catısı altına almaya davet ediyorsa bu vahdeti arac olarak kullanıyor demektir. Kendisiyle vahdet yapılmak istenen kimse, insana ve topluma guven vermelidir, samimi olmalıdır. Karşılıklı guvenin hasıl olması gerekir.
2- Vahdet yapılmak istenen kişi ve kuruluşla aynı hedefi paylaşmak gerekir; islami vahdet sağlanacak kimselerin toplumda islami kimliklerinin olması gerekir. Toplumdaki fasık, munafık ve islami derdi olmayan insanlarla vahdet yapılamaz, bu hem islama darbe vurur hem de o vahdet yapmak isteyen kurum ve kişilere. Muslumanlarla aynı hedefi paylaşmayan ve mektebe hizmet hedefi olmayanlar, vahdete davet ediyorlarsa onların islam dışı hedefleri olduğunu gosterir, demek ki muslumanları kullanmak ve belli yerlere ulaşmak istiyorlar. Eğer bu gibi insanlar vahdete davet ediliyorsa once onlar islama davet edilmeli sonra vahdete cağrılmalıdır.
3- Vahdete davet eden ozverili ve fedakar olmalıdır. İslami vahdetin sağlanması icin once kendisinin fedakarlık yapması gerekir, eğer karşıdakinden ozveri ve fedakarlık beklerse bu vahdet oluşmaz. O fedakarlık yapmazsa ben fedakarlık yapmam, once o fedakarlık yapsın zihniyeti, vahdetin oluşmasını engelleyen faktorlerden biridir. Musluman biri, islami vahdet icin her turlu fedakarlığı yapmaya hazır olmalıdır; kişisel cıkarlarından, şahsi goruş ve diretmelerinden vahdet ve kardeşlik icin vazgecebilmelidir.
4- Oluşturulacak vahdetten suiistifade edilmemeli. Hem dışa hem de ice karşı tebiğde varılan birlik ve beraberlik sınırları aşılmamalıdır. Vahdeti kendisi oluşturmuş ve herkesi kendi bunyesinde toplamış imajı verilmemelidir. Yani islami vahdetin oluşmasından şahsi cıkarlar gudulmemelidir.
5- Vahdet yapılan kurum, kuruluş veya şahısların goruşlerine saygı gosterilmeli, benimsenmeyen goruşleri gundeme getirilip guvensizlik ortamı oluşturulmamalı. Birbirlerine bakış acıları musbet olmalıdır. Bir kuruma karşı musbet bakılmıyorsa onunla vahdet sağlanamaz veya kendisine musbet bakmayan, meşru bilmeyen birinin vahdet daveti kabul edilmemelidir.
Netice: İslami vahdet hakkında yapmış olduğumuz bu kısa araştırma yazısının, vahdet ve birlik isteyenlere faydalı olmasını temenni ederiz.
Gorulduğu gibi islami vahdet icin bedenlerin değil gonullerin bir olması gerekiyor. Kur’an, muslumanlardan vahdetin ozunu ve hakikatını istiyor, yapmacık ve zahiri bir birliktelik değil. Bunu gercekleştirmek icin de gercekten buyuk caba ve fedakarlık yapmak gerekir. “Bu huy, sabredenlerden başkasına verilmez ve akıldan, tedbirden buyuk hisseye sahip olmayanlara bu nasip olmaz.Ve eğer şeytan seni vesveseye duşurur de bu huydan vazgecirmeye kalkışırsa hemen sığın Allah’a ; şuphe yok ki O her şeyi duyar ve bilir.” Fussilet /35-36.
Ayet-i celilede belirtildiği gibi vahdeti sağlamak icin herkes fedakarlık yapamaz; sabredenler, akıldan buyuk nasıp alanlar, şeytanın vesveselerinden Allah’a sığınanlar ancak yapabilirler.
İslami vahdet sağlayabilmek icin once vahdeti teorik ve bilimsel olarak bilmek gerekir. Daha sonra ameli olarak vahdeti yapma yolları araştırılmalıdır. Aksı takdirde şimdiye kadar yapıldığı gibi vahdet adına yapılanlar, ihtilaf, tefrika ve boluk boluk olmaya sebep olacaktır. Tefrikacı ve vahdeti bozan asla belli olmayacak herkes diğerini suclayacaktır. Ve bunun zararını islam, muslumanlar ve toplum gorecektir.
Resulullah (s.a.a.) buyurduğu : “Dunyayı sevmek butun hataların başıdır” hadisini herkes kendisine ornek alır ve nefsi arzularını bir kenara bırakarak islami vahdet icin fedakarlık yaparsa muslumanların vahdeti gercekleşecektir.
Vesselamu Ale men ittebeel Huda
ALINTIDIR.
__________________
VAHDET RISALESI II (BİRLİK) (Vahdet icin ne yapmalı ????)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- VAHDET RISALESI II (BİRLİK) (Vahdet icin ne yapmalı ????)