Acaba nicin Allah dostlarıyla uğraşılır?
Bir muminin aşık olduğu ve kendisinden gece gunduz feyiz aldığı bir Allah dostuna, obur mumin nicin duşman kesiliyor?
Bunu ilim mi gerektiriyor?


Hayır, muslumanım diyen bir kimse, dini ayakta tutan, takva yolunda başı ceken ve muslumanların goz aydınlığı olan bir insanla uğraşmaz.

Salih insanlarla uğraşmak buyuk bir imtihandır. Herkes bu imtihanda kendini gorur, nefsini tanır, icini dışa yansıtır.

Buyuk veli MevlÂn CelÂleddin er-Rûmî (k.s) (672/1273), Mesnevî'sinde insanlardaki farklı yaratılış ve yonelişlerin nasıl sonuc verdiğini şoyle ifade eder:

"Herkesin hareketi, bulunduğu durağa (sahip olduğu makama ve icinde olduğu hÂle) uygundur.

Herkes herşeyi kendi tabiat ve anlayışı cercevesinde gorur.

Mavi cam guneşi, mavi gosterir; kırmızı cam da kırmızı. Fakat camlar renklerden arınır da (safi) beyaz olursa, beyaz cam, butun obur camlardan daha doğru soyler. (Gerceği gosterir. Herşeyi olduğu gibi yansıtır), butun camlara baş olur."

Hz. MevlÂn (k.s), bu sozune şu hÂdiseyi misal verir:

"Bir gun Resûlullah (a.s) karşıdan cıkageldi. Ebû Cehil O'nu gorunce:

"HÂşimoğulları'ndan şu adam (Muhammed) ne kadar cirkin bir adam!" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) bunu duyunca tebessum ederek:

-Haddi aştın ama doğru soyledin! buyurdu. Sonra Ebû Bekir Sıddîk (r.a) geldi. Resûlullah'a (a.s) bakıp:

-Sen ne kadar guzelsin, yuzun ne kadar aydınlık, diye O'nu ovdu. Resûlullah (a.s) ona da tebessum ederek:

-Ey gonul ehli, sen de doğru soyledin, buyurdu. Orada bulunanlar:

-Ya Resûlallah! Cirkinsin diyene de, guzelsin diyene de: 'Doğru soyledin!' buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir? diye sordular. Resûlullah (a.s):

-Ben Allahu Teala'nın nuruyla cilalanmış bir aynayım. Herkes bende kendisini gorur. Şimdi de oyle oldu! buyurdu." (AbdulbÂkî Golpınarlı, Mesnevî şerhi, I, 433-434)

Anlatılır ki, Sultan Gazneli Mahmud, Şeyh Ebu'l-Hasan el-HarkÂnî'yi (k.s) ziyarete geldi. Yanında bir muddet oturdu. Bir ara ona, Beyazid-i BistÂmî (k.s) hakkında ne duşunduğunu sordu. HarkÂnî (k.s):

-O oyle bir zattır ki onu goren kimse hidayete ulaşır ve saadeti elde eder, dedi. Sultan Mahmud:

-Bu nasıl oluyor? Ebu Cehil bile Hz. Resûlullah'ı (a.s) gorduğu halde sapıklıktan kurtulamadı! diye sorunca; HarkÂnî (k.s):

-O, Resûlullah'a (a.s) Allah'ın Resulu olarak değil, Ebu TÂlib'in yetimi Muhammed diye baktı. Eğer Resûlullah'ı, Allah'ın Resulu olarak gorseydi, şekavetten kurtulur, saadete ererdi, dedi ve buna delil olarak, Allahu Teala'nın şu ayetini okudu:

"Onların sana baktıklarını gorursun. Halbuki onlar, (kalp gozleri ve basiretleri kor olduğu icin) seni (aslî huviyetinle) goremezler." (A'rÂf 7/198.)

Sonra şoyle devam etti:

-Resûlullah'ı (a.s) baş gozuyle gormuş olmak bu saadeti temin etmez. Ona kalb ve sır gozuyle (ibret ve muhabbet nazarıyla) bakılırsa bu saadete ulaşılır. İşte kim, Beyazıd-i Bistami'yi (k.s) bu mana gozuyle gorur ve ondaki marifet ilminden nasiplenirse, saadeti bulur" dedi. (Bkz: Ferîduddîn AttÂr, Tezkiretu'l-EvliyÂ, (Haz: S. Uludağ) 678; HÂnî, el-HadÂiku'l-Verdiyye, (Trc: A. Akcicek), 462; ibrahim Hilmi, MedÂricu'l-Hakîka, 36; Bursevî, Rûhu'l- Beyan, III, 297.)

__________________