Esselamu aleykum....

DUNYA SEVGİSİ VE İSLAM UMMETİNE KOTU ETKİLERİ


“Her kim bu carcabuk gecen dunyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dunyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.”(İsra 18)

“Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dunya kÂrını istiyorsa ona da dunyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.”(Şura 20)




Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, vehen’i; dunya sevgisi olarak acıklamıştır ki o, butun hataların başıdır. Bu gunahlara ve isyanlara sebep olur. bu da, fertlere ve milletlere mutlaka zarar verir. Onun zararı zehirin zararı gibi tehlikeli sonuclar verir. Dunyada ve ahirette hicbir kotu dert ve bela yoktur ki, sebebi gunahlar ve isyanlar olmasın.

Allah’ın hukum suren kanunu gercekleşinceye kadar ummetin binası yıkılmaya devam edecektir.

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Nuh'tan sonraki nesillerden nicelerini helÂk ettik. Kullarının gunahlarını bilen ve goren olarak Rabbin yeterlidir.”(İsra 17)

“Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte boyle (şiddetlidir). Şuphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek cetindir!”(Hud 102)

Nuh a.s. zamanından bu zamana kadar gecmiş ummetler isyan ettiklerinde, Allah’ın onlara tevbe etmeleri ve donuş yapmaları icin muhlet verdiğini gorursun. İsyanlarına rağmen Allah onlara nimetlerini yağdırmıştır. Lakin bu, bir istidrac(derece derece sapmaları, azaba yaklaşmaları icin gunah işleme fırsatı)dır.

Allah Teala buyuruyor ki; “Biz onları, bilmedikleri bir yonden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.”(Kalem 44)

“Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) uzerlerine her şeyin kapılarını actık. Nihayet kendilerine verilenler yuzunden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar butun umitlerini yitirdiler.”(En’am 44)

Allah Teala, insanların kendilerine rasullerin emrettiği şeyleri terk ettiklerini, onların emirleriyle emretmediklerini, onların yasaklarıyla men etmediklerini acıklıyor. Allah Teala onlara (bolluk kapıları) acmış, hayırlar ve bereketler yağdırmış, rızıklarını genişletmiş, bedenlerine sıhhat vermiş, mallarını artırmış, ta ki onlar bununla sevince kapılmışlar, Aziz ve her şeye guc yetiren Allah’ın onları yakalayıvermesinden eminlik duygusuna kapılmışlardır. Onlar gaflettedirler. Onların yeise duşenler olduklarını goreceksin.

İbni Cerir et Taberi (R.a.) Camiul Beyan’da(5/193-194) bu ayetleri zikreder ve der ki; “şayet; “Nasıl olur da “onlara her şeyin kapılarını actık” denilir? Halbuki rahmet ve tevbe kapıları onlara acılmamıştır, bunlardan başka cok kapılar vardır” denilirse, denilir ki;

Burada anlatılan şey, zannettiğin manada değildir. Bunun manası ancak; “Onlara darlık ve sıkıntıda bize yalvarmaları icin butun kapıları kapattık, lakin onlar bize yalvarmadılar ve Allah’ın emrini terk ettiler. Biz de onlara istidrac olarak kapattığımız butun kapıları actık” demektir. Yani cumlenin sonu, baş tarafına bağlantılıdır.”

İbni Kesir (R.a.) Tefsir’inde(2/132) diyor ki; “Onlara her şeyin kapılarını actık” kavli şerifi; “Onlara istedikleri butun rızıkların kapılarını actık” demektir. Bu, Allah teala’nın mekrinden Allah’a sığınılması gereken bir istidractır. Bunun icin buyuruyor ki; “Kendilerine verilen şeyle sevinip şımardılar” yani; “mallar, cocuklar ve rızıklar sebebiyle… Ummadıkları bir gaflet anında yakalandılar ve butun iyiliklerden umitsizliğe duştuler…”

İşte bu, milletlerin helak oluşlarının sebebinin ancak peygamberlerine, Rablerinin dinine isyan etmeleri olduğunu acıklıyor. Bunun uzerine dunya onlara susleriyle, zevkleriyle, mal, evlat, kadın, hizmetci ve bunun gibi şehvetleriyle acılmıştır.

Bunda bir cok ornekler vardır;

Nuh Kavminin boğulması; Suların yuksek dağlara kadar yukselmesinin ve yeryuzunde ancak gemide olanların dışında kimsenin kurtulamamasının, gunahlardan ve şirkten başka sebebi nedir?

Allah Teala, Nuh a.s.’ın duasını haber veriyor; “Nuh: "Rabbim! dedi, yeryuzunde kÂfirlerden hic kimseyi bırakma!" Cunku sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlÂksız, nankor (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).”(Nuh 26-27)

Ad kavmi fırtına ile helak edildi; onların uzerine bunun gonderilmesine, sonra da ici kof hurma kutukleri gibi olmalarına ve duşunenler icin ibret olmalarına sebep nedir?

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. Allah onu, art arda yedi gece, sekiz gun onların uzerine musallat etti. Oyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, ici boş hurma kutukleri gibi oracıkta yere serilmiş halde gorurdun.”(Hakka 6-7)

Semud kavminin cığlık ile helak edilmelerinde; Salih a.s.’ın kavminin elim bir azap ile helak olmalarına, herkesin olmesine sebep nedir?

Allah Teala buyurur ki; “Biz onların uzerlerine korkunc bir ses gonderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.”(Kamer 31)

“Zulmedenleri de o korkunc ses yakaladı ve yurtlarında diz ustu coke kaldılar. Sanki orada hic oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gercekten Rablerini inkÂr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak kılındı.”(Hud 67-68)

Lut kavminin altı ustune getirilerek helaki; Sedum şehrinin, halkının haykırışlarının goklerden duyulacak şekilde kaldırılıp, sonra altlarının ustlerine getirilmesi ve taşlanmalarının sebebi nedir?

Allah Teala buyuruyor ki; “Emrimiz gelince, oranın altını ustune getirdik ve uzerlerine (balcıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (O taşlar Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.”(Hud 82-83)

Firavun ve kavminin boğuluşu; denizin dibinde onların boğulmasına, bedenlerinin batmış, ruhlarının tutuşmuş olmasına, onlara sabah akşam ateş sunulmasına ve kıyamet gununde en şiddetli azaba girecek olmalarına sebep nedir?

Allah Teala buyuruyor ki; “Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu! Onları, (insanları) ateşe cağıran onculer kıldık. Kıyamet gunu onlar yardım gormeyeceklerdir.”(Kasas 40-41)

Diğer gecmiş milletlerin de; Şuayb a.s.’ın kavmi, Karun, Tuba kavmi, Yasin sahibinin kavmi ve başkaları gibi, sonları bu şekilde olmuştur.

Allah Azze ve Celle şoyle buyurur; “Nitekim, onlardan her birini gunahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin uzerine taşlar savuran ruzgÂrlar gonderdik, kimini korkunc bir ses yakaladı, kimini yerin dibine gecirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.”(Ankebut 40)”

Allame İbni Kayyım el Cevziyye, gunahların tehlikelerini ve toplumlara etkilerini harika kitabı; “ed Dau ved Deva”’da acıklamıştır. Bu bana, zilletin, kuculmenin ve gevşekliğin sebeplerini hatırlattı.

İbni Kayyım (R.a.) diyor ki; “Onların sonuclarından biri; sahibini yeksek dereceden aşağılara duşurmesidir. Zira Allah mahlukatı iki kısım olarak yaratmıştır; yuksek derecedekiler ve alcaklar. Taat ehlini dunyada ve ahirette yuksek derecelere, isyan ehlini ise dunyada ve ahirette alcak derecelere yerleştirir. Taat ehlinin O’nun katında değerli olması ve isyan ehlinin değersiz olması gibi, İzzeti taat ehline, zilleti de isyan ehline vermiştir. İmam Ahmed, Musned’inde Abdullah Bin Amr Bin el As (R.a.)’dan rivayet ediyor; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kıyamet gunune kadar, yalnız Allah’a ibadet edilmesi icin kılıcla gonderildim. Rızkım, mızrağımın golgesinde kılındı. Zillet ve kucukluk, emrime muhalefet edenleredir.”

Kul her isyan işlediğinde en duşuk seviyeye duşene kadar alcalmaya devam eder. Taat ile amel ettiğinde ise en yukseğe doğru yukselmeye devam eder.

Kulun hayatında yukseleceği ve alcalacağı şeyler toplanmıştır. Hangisine yuklenirse, onun ehlinden olur. yuz derece yukselen ve bir derece alcalan, bir derece yukselip, yuz derece alcalan gibi değildir.

Nefisler icin burada buyuk yanlışlar ortaya cıkar; kul doğu ile batı arasından uzak bir mesafe ve yer ile gok arasından uzak bir mesafe kadar alcalır. Bu bir iniş, bin yukseliş ile karşılanmaz. Sahih’te gecen hadis şoyledir; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kul nereye varacağını duşunmeden bir kelime soyler de, cehennem’de doğu ile batı arası kadar mesafeden uzak bir yere duşer.”

Hangi yukseliş bu duşuşe denk olur? duşuş, insan icin kesintisiz devam eder. Lakin insanlardan, duşuşu gafletine doğru olanlar vardır. Gafletinden uyandığında derecesine geri doner veya uyanıklığı olcusunde yukselmeye başlar.

Gunahların kotu sonuclarından bir diğeri; kulun uzerine ceşitli mahlukatın musallat olmasıdır. Şeytan ona vesvese, korku, uzuntu, unutkanlık vererek eziyet eder. Hatırlaması iyiliğine olan, unutması halinde de zarar edeceği şeyi ona unutturur, boylece ona musallat olur. şeytanlar onu isyan ettirerek, Allah ile karşı karşıya getirtir.

İnsan sınıfından şeytanlar, ona arkasından ve huzurunda eziyet vererek musallat olurlar. Ona ailesi, hizmetcisi, cocukları, komşuları hatta hayvanları bile musallat olur.

Seleften birisi der ki; “Allah’a isyan ettiğimde bunu, hanımımın ve hayvanlarımın huylarının değişmesinden anlarım.” Bunun gibi, yetki sahipleri de – adaletli olurlarsa -, ona Allah’ın hadlerini uygulayarak musallat olurlar. Nefsi de ona karşı aslan kesilir, zorluk cıkarır. Bir iyilik yapmak istese ona uymaz, boyun eğmez ve onu helak olacağı işlere surukler. Dilerse yapar veya yapmaz.

Gunahların kotu akibetlerinden biri de, kuldan dostunu, kendisine faydalı olan kimseleri, nasihat ettiği kimseleri, yakınlığı ile mutlu olduğu kimseleri, kendisiyle gorevli olan meleği uzaklaştırması, duşmanını, kendisini aldatanları,kendisine en zararlı olan kimseleri, şeytanı yaklaştırmasıdır. Kul, Allah’a isyan edince, isyanın buyukluğu oranında, melek ondan uzaklaşır. Hatta bir yalan soylese melek o kadar mesafe uzaklaşır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda iki kişi tartışırken biri diğerine sovdu, oteki de sustu. Sonra kendisine soylenen sozu ona iade etti. Bunun uzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kalktı. Adam dedi ki; “Ey Allah’ın rasulu! Ona soylediği sozu iade ettiğim icin mi kalkıp gidiyorsun?” buyurdu ki; “Bir melek seni mudafaa ediyordu. Ta ki sen ona karşılık verdin ve şeytan geldi. Bense şeytanla beraber oturamam!”

Musluman kul, kardeşinin gıyabında dua edince melek onun duasına “amin aynısı sana da olsun” der.

Mumin kul, muvahhid ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sunnetine uyan birisi ise, gunah işlediğinde Arş’ı taşıyan melekler ve etrafındakiler onun icin bağışlanma dilerler.

Fatiha okunup bitince, melekler onun duasına amin derler.

Muminin meleği onun icin geri cevirir, harp eder, onu savunur, bildirir, sebat verir, cesaretlendirir, etrafına kotuluğu yaklaştırmaz ve ondan eziyeti uzaklaştırır.

Gunahların akibetlerinden bir diğeri; kulu dunyada ve ahirette helake gideceği yerlere cekmesidir. Zira gunahlar yerleştirdiği yerde olume sebep olması kacınılmaz olan hastalıklardır. Tıpkı vucudun kuvvetini muhafaza eden gıdalarla sağlıklı olunup, bozuk maddeleri ve mahveden karışımları vucudun atması gibi. Bu karışımlar vucuda galip gelirse, onu bozarlar. Kişi, kendisine eza verecek, zararlı olacak şeylerden sakınıp, onları yemekten cekinerek korunur. Bunun gibi kalp de, hayatını ancak imandan, kuvvetini koruyan Salih amellerden beslenerek tamamlar. Nasuh tevbesi (kesin donuş) ile zararlı, mahvedici karışım ve maddeleri cıkarır, sıhhatini koruyan şeyleri muhafaza eder, bunun zıddı olan; sıhhatini bozucu şeylerden uzak durur.”

Bilcumle, sirkenin balı, riyanın ameli bozması gibi dunya sevgisi de dini bozar.

İbni Kayyım el Cevziyye Uddetus Sabirin ve Zahiretuş Şakirin’de(s.350-385) der ki; “Dediler ki; dunya sevgisi butun kotuluklerin başı olup, bir cok yonden dini ifsad eder;

Birincisi; dunya sevgisi, dunyayı buyuk gormeye sebep olur. halbuki o, Allah katında hakirdir. Allah’ın tahkir ettiği bir şeyi buyuk gormek en buyuk gunahtır.

İkincisi; Allah dunyaya lanet, gazap ve buğz etmiştir. Ancak dunyada Allah icin olanlar mustesnadır. Allah’ın lanet, gazap ve buğzetmiş olduğu şeyi seven kimse fitneye, Allah’ın buğzuna ve gazabına hedef olmuş olur.

Ucuncusu; bir kimse dunyayı sevince, onu gaye edinmiş olup, Allah’ın kendisine ve ahirete ulaşmak icin vesile kıldığı amelleri dunya icin vesile edinmiş olur. boylece işi ters cevirmiş, hikmeti değiştirmiş, Allah’ın hikmetine zıt hareket etmiş olur. burada iki şey vardır; biri vesileyi gaye edinmek, diğeri; Ahiret amellerini dunyayı elde etmek icin kullanmaktır. Bu her bakımdan kotu bir ters yuz etmedir. Gayenin tam tersini yapmaktır. Bu ise, Allah’ın şu kavline tıpatıp uymaktadır; “Kim, (yalnız) dunya hayatını ve ziynetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hicbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri icin ateşten başka hicbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dunyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bÂtıldır.”(Hud 15-16)

“Her kim bu carcabuk gecen dunyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dunyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.”(İsra 18)

“Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dunya kÂrını istiyorsa ona da dunyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.”(Şura 20)

Bu uc ayet birbirine benzer ve tek manayı gosterir; Kim ameliyle dunya ve ziynetini ister, Allah’ı ve ahireti istemezse, istediği şey ona verilir, başka nasibi olmaz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri buna uygundur ve bu ayetleri tefsir eder. Ebu Hureyre (R.a.)’ın rivayet ettiği hadiste olduğu gibi; “Kıyamet gununde kendileri icin ateşin ilk olarak tutuşturulacağı uc kişi şunlardır; dunya icin savaşanlar, dunya icin sadaka verenler ve dunya icin okuyanlar. Onlar bunlarla dunyayı ve onun nasibini istemişlerdir.”

Dorduncusu; dunya sevgisi kul ile ahirette, kula fayda verecek amellerin arasına girip, kulu o amellerden alıkoyar. İnsanlar icin bu hususta mertebeler vardır. Dunya sevgisi, iman etmekten ve onun şartlarından alıkoyar. Dunya sevgisi, bazılarını Allah’ın vacip kıldıklarından ve insanların haklarını odemekten alıkoyar. Gizlide ve acıktan onu yapamaz. Dunya sevgisi bazılarını bir cok vacipleri yapmaktan, bazılarını taatleri ve ibadetleri vaktinde ve layık olduğu şekilde eda etmekten alıkoyar. Bazılarını tahsil etmesi vacip olan şeylerden alıkoyar. Dunya sevgisi ibadet icin, Allah icin kalbini boşaltmaktan alıkoyar. Amelini icten değil, zahiren yapar. Nerede dunyayı sevenler ve onun aşıkları? Dunya sevgisinin en alt derecesi, kulu saadetten alıkoymasıdır. Kulun saadeti kalbin Allah sevgisi icin, dilin Allah’ı zikir icin boşalıp, Rabbinin zikrinde dil ile kalbin birleşmesidir. Dunya aşkı ve muhabbeti ahirete zarar verir. Ahireti sevmenin dunyaya zarar verdiği gibi.

Beşincisi; dunya sevgisi kulun en buyuk derdidir. Enes Bin Malik (R.a.)’ın rivayet ettiği hadiste buyrulur ki; “Kimin en buyuk tasası Ahiret olursa, Allah onun zenginliğini kalbine koyar. İşlerini dağınıklıktan kurtarır ve dunya boyun eğerek ona gelir. Kimin de en buyuk tasası dunya olursa, Allah onun fakirliğini iki gozu arasına koyar, işlerini dağıtır ve dunyadan ancak kendisine takdir edilen ona gelir.”

Altıncısı; insanların en şiddetli azabı, dunya sevgisi yuzundendir. Kişi bu yuzden uc yerde azap ceker; birincisi; dunyayı elde etmek icin calışırken, dunya ehliyle cekişerek azap ceker. İkincisi berzahta(kabirde) kacırdıklarına pişmanlık duyar. Zira ebediyen kavuşamayacağı, sevdiği servet ile arasına perde cekilmiş, onun yerine bir karşılık da verilmemiştir. İşte insanların kabirde en buyuk azabı budur. Keder, gam, uzuntu, hasret, ruhunda en zehirli yılanın, akrebin, vucutta yaptığı tahribatı yapar.

Allah Teala buyurur ki; “(Ey Muhammed!) Onların malları ve cocukları seni imrendirmesin. Cunku Allah bunlarla, ancak dunya hayatında onların azaplarını coğaltmayı ve onların kÂfir olarak canlarının cıkmasını istiyor.”(Tevbe 55)

Selefi Salihinden biri der ki; “Allah onlara malları toplatmakla azap eder, o malları sevmeleri sebebiyle Allah’ın onlardaki hakkını men ettikleri icin kafir olarak canları cıkar.”

Yedincisi; Dunyayı seven, ona aşık olan ve onu ahirete tercih eden kimse mahlukatın en beyinsizi ve en akılsızıdır. Hayali gerceğe, uykuyu uyanıklığa, gecici golgeyi devamlı nimete, fani yurdu kalıcı yurda tercih etmiş, refah ve bolluk icinde olan ebedi hayatı verip uykuda gorulen ruya veya gecici golge gibi olan dunya hayatını satın almıştır. Zeki olan bunun gibi şeylere aldanmaz. Bir bedevi bir kavme uğramış, ona yiyecek vermişler, o da yemiş ve sonra kalkıp bir cadırın golgesinde yatıp uyumuş. Kavim cadırlarını sokup gidince, yuzune vuran guneşten uyanmış, bunun uzerine şoyle demiş;

Kişi dunyasını en buyuk tasa yaparsa,

Şuphesiz aldanış ipine sarılmıştır.

Selef’ten biri şu beyit ile misal verirdi;

Ey kalıcılığı olmayan dunya zevkinin ehli!

Gecici golgeyle aldanmak ahmaklıktır.!
__________________