Yaşadığımız dunyaya ait her turlu niteliği, her ozelliği ve bildiğimiz herşeyi duyu organlarımız aracılığıyla oğreniriz. Duyu organlarımız aracılığı ile bize ulaşan bilgiler, bir dizi işlem sonucunda elektrik sinyallerine donuşur ve bu sinyaller beynimizin ilgili noktalarında yorumlanır. Beynimizin bu yorumları sonucunda biz, orneğin bir kitap goruruz, cileğin tadını alırız, ıhlamur ağaclarını koklar, ipek bir kumaşın dokusunu bilir veya ruzgarda sallanan yaprakların hışırtısını duyabiliriz.

Aldığımız telkinle, hep bedenimizin dışındaki kumaşa dokunduğumuzu, bizden 30 santimetre uzaklıktaki kitabı okuduğumuzu, metrelerce uzaktaki ıhlamur ağaclarının kokusunu aldığımızı ve cok yukseklerdeki yaprakların hışırtısını duyduğumuzu zannederiz. Oysa, bu saydıklarımızın hepsi bizim icimizde gercekleşen olaylardır. Derginin goruntusunden yaprakların hışırtısına kadar herşey icimizde, beynimizde meydana gelir.

Bu noktada şaşırtıcı bir gercekle daha karşılaşırız: Beynimizde, gercekte ne renkler, ne sesler, ne de goruntuler vardır. Beynimizde bulabileceğiniz tek şey elektrik sinyalleridir. Bu, felsefi bir goruş değildir; algılarımızın işleyişi ile ilgili bilimsel bir acıklamadır.

Şimdi bu buyuk mucizenin nasıl gercekleştiğini, yani "dunyayı nasıl algılıyoruz?" sorusunun cevabını tum algılarımız icin tek tek inceleyelim.

Goren Gozlerimiz Değildir, Goruntu Beynimizde Oluşur!

Hayatımız boyunca aldığımız telkinle, tum dunyayı gozlerimizle gorduğumuzu zannederiz. Oysa, gormenin bilimsel acıklamasına gore biz gozlerimizle gormeyiz. Gozlerimiz ve gozlerimize bağlı olan milyonlarca sinir hucremiz, sadece "gorme olayının" gercekleşmesi icin beyne mesaj ileten kablo gorevine sahiptirler. Gorme olayının nasıl gercekleştiğini hatırlayacak olursak bu gerceği daha kolay fark edebiliriz.

Bir cisimden gelen ışık, goz merceğinden gecer ve gozun arka tarafındaki ağ tabakanın uzerine baş aşağı ve iki boyutlu bir goruntu bırakır. Ağ tabakadaki cubuk ve koni hucreler, bazı kimyasal işlemlerden sonra bu goruntuyu elektriksel akıma donuşturur. Bu elektriksel akımlar, goz sinirleri aracılığı ile beynin arka kısmında yer alan gorme merkezine goturulur. Beyin ise bu gelen sinyali anlamlı ve uc boyutlu goruntuler haline getirir.

Burada cok yuzeysel olarak anlattığımız gorme, gercekte son derece olağanustu bir işlemdir. Işık demetleri anında ve kusursuz şekilde elektrik sinyallerine donuşturulmekte ve sonra bu elektrik sinyalleri, uc boyutlu, rengarenk, ışıl ışıl bir dunya olarak bize gorunmektedir. Tum bunlar bizi hep aynı gerceğe goturmektedir: Biz hayatımız boyunca, dunyayı bizim dışımızda zannederiz. Oysa, dunya herşeyiyle bizim icimizdedir. Biz, dışımızda sandığımız dunyayı aslında icimizde, beynimizdeki kucucuk bir noktada yani gorme merkezimizde goruruz.

Butun Sesleri Beynimizde Duyarız!

Duyma işlemi de aynı gorme gibi gercekleşir. Diğer bir deyişle dış dunyaya ait goruntuleri nasıl beynimizin icinde goruyorsak, sesleri de beynimizin icinde duyarız. Dış kulak, cevredeki ses dalgalarını kulak kepcesi ile toplayıp orta kulağa iletir. Orta kulak ise aldığı ses titreşimlerini guclendirerek ic kulağa aktarır. İc kulak da bu titreşimleri sesin yoğunluğuna ve sıklığına gore elektrik sinyallerine donuşturerek beyne gonderir. Beyinde birkac konaklamadan sonra mesajlar, son olarak bu sinyallerin işleme koyulup yorumlandığı duyma merkezine iletilirler. Boylece duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde gercekleşir.

Beynimizin dışında sesler değil, ses dalgaları olarak bilinen fiziksel titreşimler vardır. Bu ses dalgalarının sese donuştuğu yer ise dışarısı veya kulağımız değil, beynimizin icidir.

Tum Kokular Beynin İcinde Meydana Gelir!

Bir insana kokuları nasıl hissettiği sorulur ise, muhtemelen "burnumla" diyecektir. Oysa coğu insanın kesin bir gercek olarak gorduğu bu cevap doğru değildir. Yale Universitesi'nden noroloji profesoru olan Gordon Shepherd "Burnumuzla kokladığımızı duşunuruz, ama bu sanki 'kulak memesi ile duyuyoruz' demek gibi bir şeydir" sozleriyle bunun doğru olmadığını acıklamaktadır.

Burnumuzun dışarıdan gorunen bolumunun gorevi sadece bir kanal gibi, havadaki koku molekullerini iceri almaktır. Vanilya veya gul kokusu gibi ucucu molekuller, burnun epitelyum denilen bolgesindeki titrek tuylerde bulunan alıcılara gelir ve bu alıcılarda etkileşime girer. Koku molekullerinin epitelyum bolgesindeki etkileşimleri beynimize elektrik sinyali olarak ulaşır. Bu elektrik sinyalleri ise beynimizde koku olarak algılanır. Ses ve goruntude olduğu gibi koku algısında da beyninize ulaşan yalnızca elektrik sinyalleridir.

Tum Lezzetler Beyinde Oluşur!

Tat alma algısı da diğer duyu organlarına benzer şekilde acıklanabilir. İnsan dilinin on tarafında dort farklı tip kimyasal alıcı vardır; bunlar tuzlu, şekerli, ekşi ve acı tatlarına karşılık gelir. Tat alıcılarımız bir dizi işlemden sonra bu algıları elektrik sinyallerine donuşturur ve beyne iletirler. Ve bu sinyaller de beyin tarafından tat olarak algılanır. Bir pastayı, yoğurdu, limonu ya da sevdiğiniz bir meyveyi yediğinizde aldığınız tat, gercekte elektrik sinyallerinin beyin tarafından yorumlanmasıdır. (Harun Yahya, Hayalin Diğer Adı Madde)

Beyninizde oluşan bir pasta goruntusune beyninizde oluşan şeker tadı eklenir ve pasta hakkında herşey sevdiğiniz hale gelir. Siz pastanızı yediğinizde aldığınız tat aslında elektrik sinyallerinin beyninizde oluşturduğu bir etkiden başkası değildir. Beyniniz dışarıdan gelen uyarıları nasıl yorumlarsa siz ancak onu bilirsiniz. Yoksa dışarıdaki nesneye asla ulaşamazsınız; orneğin cikolatanın kendisini goremez, koklayamaz ve tadamazsınız. Ya da beyninize giden tat alma sinirleri kesilse, o an yediğiniz herhangi bir şeyin tadının beyninize ulaşması mumkun olmaz; tat duyunuzu tamamen yitirirsiniz.

Dokunma Duyusu Beyinde Oluşur!

İnsanların, yazıda anlatılan gerceklere, yani gorme, duyma, tat alma gibi hislerin tamamının beyinde oluştuğu hissine kanaatlerinin gelmesini engelleyen en onemli etkenlerden biri dokunma hissidir. Orneğin bu dergiyi beyninde gorduğunu soylediğiniz bir insan, dikkatli duşunmediği takdirde, "beynimde goruyor olamam, bak elimle dokunuyorum" diyecektir. Bu insanların anlayamadıkları veya anlamazlıktan geldikleri gercek şudur: Diğer tum duyu organlarımız gibi, dokunma hissi de beyinde oluşur. Yani siz bir cisme dokunduğunuzda onun sert, yumuşak, ıslak, yapışkan veya ipeksi olduğunu beyninizde algılarsınız. Parmak uclarınıza gelen etkiler, beyninize yine elektrik sinyali olarak ulaştırılır ve beyninizde bu sinyaller dokunma hissi olarak algılanır.

Beynimizde Oluşan Dunyanın Aslına Asla Ulaşamayız

İnsan, beynindeki ekranda izlediği, anlamlı şekilde biraraya getirilen algılarının tamamına "yaşantım" der ve bu izlediğimiz ekranın dışında maddenin gerceği nasıldır, bunu hicbir zaman bilemeyiz. Gerceği de bizim gorduğumuz gibi mi, orneğin bir yaprağın yeşili dışarıda da boyle mi, bilemeyiz. Veya yediğimiz şekerin tadı gercekte bu şekilde mi yoksa beynimiz mi onu boyle algılıyor, bunu kesinlikle oğrenme imkanımız yoktur.

Biz hayatımız boyunca bize gosterilen kopya algılarla yaşarız. Ancak bunlar o kadar gercekcidir ki, hicbir zaman kopyalarını yaşadığımızı fark etmeyiz. Her insan, beynindeki hucresinin icinde yaşar ve algılarının kendisine gosterdikleri dışında hicbir şey yaşayamaz. Algılarının dışındaki dunyada, neler olduğunu hicbir zaman bilemez. Bu nedenle "dışarıda asılları var" demek buyuk bir on yargı olur, cunku hicbir insanın buna getirebileceği tek bir delil dahi bulunmamaktadır. Kaldı ki dışarıda asılları olsa dahi, insan yine bu "asıl"ları beyninde gorecektir, yani yine beyninde oluşan hayal ile muhatap olacaktır. İnsan sadece beynindeki algılar dunyasını izler. Maddelerin asılları ile hicbir zaman karşılaşamaz. Bir Kuran ayetinde şoyle buyurulur:

"O, sizin icin kulakları, gozleri ve gonulleri inşa edendir; ne az şukrediyorsunuz." (Mu'minun Suresi, 78)
__________________