Latif: Dunyaya neden geldin?

Selim: Neden mi? Yaşamak icin takibi.

Latif: Evet, yaşamak icin. Peki, bu yaşamın amacı nedir?

Selim: Yaşamak, yani hayatta kalmak. Bunun icinde yemem, icmem ve karnımı doyurmam gerek.

Latif: İyi de, bu yaptığını diğer canlılarda yapıyor. Onlardan bir farkın olmalı değil mi?

Selim: O halde; iyi bir okul, iş ve uzun bir kariyer planı olabilir.

Latif: Demek kariyer icin geldin dunyaya. Bir omur calıştın, cabaladın ve iyi bir kariyer yaptın. Sonra emekli olacaksın. Yani iş hayatın bitecek. Evinde bir koşede oturacaksın. O halde, bunlar olamaz dunyaya geliş sebebin.

Selim: Doğru soyluyorsun. Kazanmak, calışmak, yemek, icmek, gezmek dışında bir şey olmalı. Daha buyuk ve daha onemli bir şey icin yaratılmış olmalıyım. İyi de nasıl bileceğim dunyaya neden geldiğimi?

Latif: Bizim var oluşumuz, ALLAH’ın varlığının bir kanıtıdır. ALLAH gizli bir hazine idi ve bilinmek istedi. Bu mukemmel kainatı yarattı ve bizleri de kendi varlığını bilip, birleyip tanımamız icin yarattı. Her eser sahibi, eserinin bilinmesini ister. Secde suresi 7. Ayette: “O Allah ki yarattığı her şeyi guzel yapmıştır” diye buyrulmaktadır. Yani ALLAH’ın her yaratmasında guzellik, incelik ve hikmet vardır.

Selim: Evet, bende cok emek vererek ve uğraşarak yaptığım bir işi, gostermek isterim. Bilinmesini isterim.

Latif: Koskoca gezegenler; bizim sonunu bilemediğimiz, goremediğimiz bir uzay boşluğu icinde akıp gidiyor. Dunyadaki hicbir şey ziyan edilmiyor. Bir damla su goklerden duşerek toprağı canlandırıyor. O topraktan cıkan bin bir turlu sebze meyve bizim yemeğimizi teşkil ediyor. Sonra buharlaşan bu su tekrar gokyuzune cıkıyor. Ne ziyan oluyor, ne hikmetsiz ve amacsız olarak dolanıp duruyor. Bir yaprağın yere duşmesi dahi ALLAH’ın bilgisi dahilindedir. Peki, tum bunlar boşuna mı yaratıldı. İnsan bedenini bir incele. Her bir hucre, aklımızın alamayacağı kadar karmaşık ve kusursuz yaratılmış.

Selim: ALLAH kainatı bizim icin mi yarattı? Biz insanlar icin mi?

Latif: Kur’an da, Âl-i İmran 191. Ayette kamil mu’minlerin goklerin ve yerlerin yaratılışı hakkında duşunerek: “Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın, sen mukemmelsin bizi cehennem ateşinden koru” demelerinden ovguyle bahsedilir. Buradaki “Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın” sozu kainata ibretle hikmetle bakışın temelini teşkil eder.

Selim: Benim yaratılışım, ALLAH’ın varlığının bir kanıtıdır. O halde benim amacım, yaratıcım bilmek ve O’nu her turlu noksanlıktan, tenzih ederek yuceltmem ve anmamdır.

Latif: Senin amacın, ALLAH’ın buyukluğu ve gucu karşısında saygı ile eğilmek, secdeye kapanmak ve aldığın her nefes icin şukretmektir. Biz buna kul olmak diyoruz. Buyuk, buyukten de buyuk, her şeyden buyuk ALLAH’ın gucu karşısında yerini bilmek.

Selim: Bu gun en ufak makam sahibi bir insanın bile onunde saygı ile eğilen ben, mutlak guc ve hukumranlık sahibi yaratıcım karşısında ne kadar da gaflet icindeymişim. “Secde et” emrine karşı dik durmak, itaatsizlik etmek aslında nankorluk etmekmiş. Bunca nimete ve guzelliğe karşı isyan bayrağını acmak, nankorluğun en buyuğu imiş.

Latif: En guzel bir şekilde yaratılan insanın, varacağı en ust nokta kul olmaktır. Buda Kalb-i Selim ile gercekleşir.

Selim: Evet, Kalb-i Selim ile
__________________