Medîneli ilk Muslumanlardan:
ABDULLAH BİN ATİK
Medîne’de, hicretten once Hz. Es’ad bin ZurÂre’nin ve Peygamberimiz tarafindan oraya Kur’Ân-ı kerîmi ve İslÂmiyeti oğretmek icin gonderilen Hz. Mus’ab bin Umeyr’in tebliğ hizmetleri sebebiyle bircok kimse îmÂn etmişti. Daha Peygamberimizin hicreti gercekleşmeden Musluman olmakla sereflenenlerden biri de Hz. Abdullah bin Atîk idi.
Hz. Abdullah bin Atîk, Bedir ve Uhud harplerinde, Resûlullahın yanında
bircok hizmetlerde bulunmuştur. 627 yılında Medîne’nin savunulması icin yapılan Hendek harbine de katılmıştır.
Her hususta yardımcı oldular
Mekke’de muşriklerin zulmunden kurtulmak icin Peygamberimiz ve Muslumanlar Medîne’ye hicret etmişlerdi. Burada yaşayan Evs ve Hazrec kabîlelerinin tamamı İslÂmiyeti kabûl etmişler, Resûlullaha her hususta yardımcı olmuşlardı.
Oteden beri bunlara duşman olan Yahûdilerin kini, İslÂm duşmanlığı ile birleşmişti. Resûlullah efendimize duşmanlıkta cok ileri gidenlerden biri de, Hayber Yahûdilerinin reisi olan Ebû RÂfi SelÂm bin Ebû Hukayk idi.
Hayber Yahûdilerinin reisi olan Ebû RÂfi, azılı İslÂm duşmanı birisi idi. Sık sık Resûlullahı rahatsız ettiği gibi, EshÂbını da rahat bırakmıyor, fırsat buldukca onlara eziyet ediyordu. Musluman olmayanları, İslÂma karşı duşmanlıkta bir araya topluyor, devamlı onları kışkırtıyordu.
Zengin olduğu icin, Resûlullahın duşmanlarına dunyalık yardım
da yapıyordu.
EshÂb-i kirÂm, kendilerine yapılan sıkıntıya katlanıyor, fakat Resûlullaha verilen rahatsızlığa bir turlu rÂzı olamıyorlardı. Bunun icin kendi aralarında toplanıp, bunun bir cÂresini aradılar. Sonunda
Ebû RÂfi’yi oldurmeye karar verdiler. Beş kişi bu iş icin izin almak uzere Resûlullaha gittiler.
Peygamber efendimiz izin vererek, başlarına Hz. Abdullah bin Atîk’i emîr tÂyin etti. SÂdece Ebû RÂfi’nin oldurulmesini, kadınlara, cocuklara dokunulmamasını emretti.
Ebû RÂfi’nin kendisine Âit muhkem bir kalesi vardı. Buradan
dışarı cıkmazdı.
Kaleye yaklaştıklarında, Hz. Abdullah arkadaşlarına dedi ki:
- Siz burada kalın, kaleye yaklaşmayın! Ben kalede kalan birisiymiş gibi, iceri girmeye calışayım.
Herkes iceri girsin!
Kale kapısına iyice yaklaştığında, kapılar kapanmak uzere idi. Kapının yakınındakilerin arasına girip, onlardan biri gibi birşeylerle oyalanmaya başladı. O sırada, kapıcı seslendi:
- Herkes iceri girsin, kapıları kapatıyorum, sonra dışarıda kalırsınız!
Bu fırsatı iyi değerlendiren Hz. Abdullah, hemen iceri girdi. Bundan sonrasını kendisi şoyle anlatır:
İceri girince, ahıra girip saklandım. Saklandığım yerden kapıcıyı tÂkip ettim. Kapıyı kilitledi, anahtarları direğe asıp gitti. Anahtarları alıp, her tarafı dolaştım. Baktım en ust katta, Ebû RÂfi arkadaşları ile sohbet ediyordu.
Ebû RÂfi’nin, sohbet ettiği yerden ayrılmasını bekledim. Sohbet dağılıp yattıktan sonra, harekete gectim. Bircok kapıdan gectim. Her kapıyı actıkca, kapıyı ic tarafından surguluyordum. Bunu, eğer Ebû RÂfi’nin adamları beni farkederlerse, adamı oldurunceye kadar, bana yeteri kadar zaman kazandırsın, diye yapıyordum. Bu suretle Ebû RÂfi’nin yattığı odaya kadar vardım.
Bir şey mi istediniz?
Odası karanlık olduğu icin, yatanlardan hangisinin olduğunu anlayabilmek icin, “Y Eb RÂfi” diye seslendim. “Kim o?” diye yatağın birinden ses geldi. Hemen sesin geldiği tarafa fırlayıp, kılıcımı indirdim. Fakat kılıc tam isÂbet etmemişti.
“Yetişin, birisi beni oldurmek istiyor!” diye bağırdı. O arada hemen dışarı cıkıp, değişik bir sesle dedim ki:
- Y Eb RÂfi, birşey mi istediniz?
- Canı Cehenneme! Sen seslenmeden once birisi gelip, beni oda icinde kılıcla yaraladı!
Artık hedefimi tam tesbit etmiştim. İyi bir kılıc darbesi daha indirdim. Yine yıkılmadı. Bu defa kılıcımı karnına soktum. Yere yıkılınca, odadan cıkıp merdivenleri birer ikişer atlayarak inmeye başladım. NihÂyet, merdivenlerin sonuna geldiğimi zannederek, kendimi yere attım. HÂlbuki daha yuksekteymişim. Yere duşunce, baldır kemiğim kırıldı. Bacağımı bir bezle sarıp, oraya oturdum ve kendi kendime, “Şunu oldurup oldurmediğimi iyice anlayıncaya kadar, bu gece kaleden cıkmam” dedim.
Buyuk acılar icinde kıvrana kıvrana beklemeye başladım. Bir zaman sonra, kalenin surlarına birisi cıkıp bağırdı:
- Ey Hicaz halkı! Buyuk tÂcir Ebû RÂfi, odasında oldurulmuş olarak bulundu. İlÂn ediyorum!
Ebû RÂfi’nin işi tamam!
Artık maksat hÂsıl olmuştu. Sevincten bacağımın ağrısını coktan unutmuştum. Hemen arkadaşlarımın yanına varıp, dedim ki:
- Artık kurtulduk! Ebû RÂfi’nin işi tamam!
Hep beraber, Resûlullahın huzûruna varıp, mujdeyi verdik. Resûlullah cok sevindi. Ayağımın kırıldığını duyunca, bana buyurdu ki:
- Ayağını uzat!
Ben de, ayağımı uzattım. Resûlullah efendimiz, ayağımı sıvazladı. Sanki hic ağrı duymamış kimseye dondum. Kırık tamamen iyileşmişti.
Hz. Abdullah bin Atîk, bu seriyyesinden sonra, Hayber’in fethine katılarak, burada da buyuk yararlıklar gosterdi. Sonra Mekke’nin fethine ve Huneyn harbine katıldı ve cok hizmeti goruldu.
Abdullah bin Atîk hazretleri, murtedlerle yapılan savaşta cok ozlediği şehîdlik rutbesine kavuştu.
alıntıdır.
__________________
bu gunun sahabesi Medîneli ilk Muslumanlardan ABDULLAH BİN ATİK( ForumTR İslam TİM)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- bu gunun sahabesi Medîneli ilk Muslumanlardan ABDULLAH BİN ATİK( ForumTR İslam TİM)