Abdullah b. Omer’den nakledildiğine gore, Rasulullah (s.a.s.) şoyle buyurmuştur:
“Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.”
(Ebu Davud, Libas, 4.)


Soru: Kimsin?
Cevap: …
Soru: Kimsin?
Cevap: …

Sustu… (Susmak hicbir zaman sadece susmak anlamına gelmez.)

Bu soruyu bir başkası sorsaydı keşke. O zaman her şey cok daha kolay olabilirdi. Ama insanın icinden munasebetsiz zamanlarda, hic beklemediği bir anda, apansız boyle soruların gecmesi ve yine insanın kendi’sinin bu sorulara cevap vermek, daha doğrusu sorunun sebep olduğu dipsiz boşluğu doldurmak zorunda olması pek de kolay değil.

Soru: Kimsin?

Durup duşunmeli, olcup tartmalı, aramalı bulmalıdır şimdi kendisini. Bunca yoğunluğun, işin gucun, hesabın kitabın arasında başını ellerinin arasına alıp her şeyi susturup cevap vermelidir kendisine. İnsanın derûnundan gelen ve adeta kendisini delip gecen, her şeye verilecek bir cevabı varken afallamasına, basamakları hızla cıkarken tokezlemesine sebep olan bu tur sorulara cevap bulmak kolay değildir. Coktan secmeli olsaydı soru belki durum daha farklı olabilirdi ya da kimliğinde yazanlar kim olduğunu hatırlamasına yetseydi daha kolaydı işi. Gurur kaynağı olan kabarık cv’sinin satırlarında da havalı ozgecmiş dosyasında da aradığını bulamadı.

Şoyle bir etrafına baktı. (Aynı zamanda gordu.)

HERKES birbirine ne kadar benziyordu, kendi’sine dondu baktı.
HERKESle ne kadar cok ortak noktası vardı.

Duşundurdu bu durum onu. (Duşunmesi doğru yolda olduğuna işaret…)

HERKESle aynı mekÂnlara takılıyor,
HERKESin kafa yorduğu konular uzerinde aynı edayla konuşuyor, cumlelerinde aynı tonlamayla benzer noktaları vurguluyordu.
HERKES gibi giyiniyor,
HERKES gibi yuruyor,
HERKES gibi okuyor,
HERKES gibi yaşıyordu.
Bir şeyi HERKES yaptığı icin yapıyor, sevdiği icin seviyor, bıktığı icin bıkıyordu.
HERKES kadar duşunceli,
HERKES kadar hisli,
HERKES kadar merhametli,
HERKES kadar hassasiyet sahibi idi.
Bunun yanında HERKES kadar duyarsız,
HERKES kadar hissiz,
HERKES kadar doyumsuz ve bencil biriydi.

Şaşırdı. (Şaşırması hÂl şaşırabildiğini gosteriyor. Ustelik kimse şaşırmazken bunu yapabilmesi harika!)

Soru: Kimsin?

Kontrolunu asla kaybetmemesi gerektiğini duşundu. (Oysa hayatının kontrolunu coktan başkalarının eline vermişti.)

Profesyonel bir şekilde yaklaşarak bu soruyu cevaplayabilirdi. Butun kostumleri, butun maskeleri, butun markaları, butun mekÂn ve makamları denedi, yine olmadı. Bu kadar cok kılık değiştiren bir benliği tanıması hÂliyle olanaksızdı. Kendisine yeni bir “ben” lazımdı, mumkun olsa kendisine yeni bir “ben” alıp her şeye yeniden başlayacaktı.

Kendisine şoyle bir baktı:

BAŞKAlarının beğenileri, eleştirileri, zevkleri, tutkuları, alışkanlıkları o kadar işgal etmişti ki benliğini, bambaşka biri olup cıkmış, tam manasıyla başkalaşmıştı.
Uzerinde BAŞKAlarına ait kostumler,
kafasında BAŞKAlarına ait fikirlerle,
dilinde BAŞKAlarının jargonu, ağzına yakışmayan devşirme kelimelerle,
kendisinin ait olmadığı bir yerde BAŞKAlarına ait havayı teneffus ediyor, bununla kalmayıp ta icine cekerek icselleştirmeye calışıyor ve yeri geldiğinde kendisine ait olmayan tum bu şeyleri olesiye savunuyordu.

Sahi ne yapıyordu? Kimdi, kimlerdendi?

Acıdı kendisine. (Kalbi hÂl diri.)

Ne kendisi ne BAŞKAsı olamamak hayatı boyunca bu arafta yaşamaya mahkûm olmak ne acı. Kimsin dendiğinde sağına ve soluna bakmadan kim olduğunu ve dahi olmadığını anlayamamak ne acı. Ne acı geceyi gunduz gunduzu gece zannetmek. İnsanın zemininin ayaklarının altından kayıp gitmesi, zeminini hep BAŞKAlarına gore tayin etmesi ne acı. Ne acı insanın kendisini bulamaması, kendisi olamaması ve kalamaması… Gunbegun BAŞKAlarına benzerken gun gelip HERKESle aynı olacağını kestirememesi ne acı. Ne acı bir zamanlar benzemek korkusu yaşadığı şeylere benzediği icin ovunmesi…

Fark etti. (Elhamdulillah…)

Hızla yaklaşıyordu yaklaşmakta olan ve o, aynı hızla BAŞKAlarına benziyor, HERKESleşiyordu. Tehlike buyuktu. Kendi zevklerine, heveslerine, hayallerine, ideallerine hep başkalarına ait bir şeyler karışmıştı. Adı yuzunden yolunu yolu yuzunden adını değiştirmişliği coktu. Boyle giderse ne adı ne yolu olacaktı. Yer-yon kabiliyetlerini yitirmeye başlamış yersizlik ve yonsuzluk arasında sıkışıp kalmıştı. İstikrarlı bir şekilde başkalarına ozenip başkalarına benzemek icin yaşamıştı. Şimdi benliğinin ellerinden akıp gittiğini goruyor, zamanın kendiliğini hızla erittiğini fark ediyor, kendisine yabancılaşıyordu. Sınırları belirsizleşince, benzemekten korktuklarıyla ne kadar cok benzer yonunun olduğunu fark etti. “Benzemek” fiilinin insanın hayatını tum kılcallarına kadar boylesine etkileyeceğini daha once hic duşunmemişti. Kim olduğu kadar onemliydi insanın kime benzediği. Aksi hÂlde kendisini BAŞKAlarından farklı gormesinin hicbir anlamı yoktu.


Dunya uzerinde gelmiş gecmiş tum insanlar arasında benzenilmeye en layık olan, orneklerin en guzeli Peygamberi’nin (s.a.s.) şu sozu her şeyi ozetliyordu aslında:

“Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.”
(Ebu Davud, Libas, 4.)


Artık kim olduğunu biliyordu.

Soru: Kimsin?
Cevap: Benzediğin…


MART 2016 / DİYANET AYLIK DERGİ

__________________