ALLAH'IN VARLIĞI’NIN AKILSAL YOL İLE İSPATLARI :


Varın ispatı yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir elma cinsinin yeryuzunde bulunduğunu, bir tek elmayı gostermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddi eden kimse butun yeryuzunu, hatt kÂinatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkÂnsızlık capında bir zorluk demektir. Oyleyse diyebiliriz ki, yok hicbir zaman ispat edilemez...


İki ispat edici, binlerce inkÂr ediciye tercih edilir. İki kişi aynı hakikatte ittifak etmişse, binlerce insanın kendi dar pencerelerinden şahsî bakışlarıyla onu inkÂrları hicbir değer ifÂde etmez.


Bir sarayın kapılarından 999'u acık, biri kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. İşte inkÂrcı, devamlı sûrette kapalı olan o bir tek kapıyı dikkate verip onu gostermek ister. Aslında o kapı da, onun ve onun gibi olanların gozlerine cekilmiş perde sebebiyle onların ruh dunyÂlarına kapalıdır. Mu’min icin kapalı kapı yoktur. Yeter ki gozlerini yummasın!... Zaten 999’u herkese acıktır. Hem de ardına kadar... İşte o kapı ve o delîllerden bir kacı:


1- Duzen,Uyum (İntizÂm) Kanıtı ( TELEOLOJİK İSPAT)

I-Evrende bir DUZEN (Armoni) gormekteyiz.Orneğin 23 27 dk. dunyanın elips şeklindeki eğikliği, dort mevsimi oluşturması;insan vucudundaki 150.000 km. civarı kılcal damarlar;milyarlarca yıldızın yorungelerindeki muhteşem hareket;arının bal icin en uygun şekil olan altıgen petek yapması v.b.

II- Hicbir nesne KENDİ KENDİNE TESADUFEN duzenli bir şeyi ortaya cıkaramaz.Muhakkak ki duzeni,programı,planı ortaya koyan bir akıllı varlık OZNE olması gerekir.Aklın ortaya koyduğu ”Her duzenli şeyin bir Duzenleyicisi bulunur.”ilkesi vardır.Orn:sıra duzenlidir ve bir planlayıcı oznesi olan marangozu vardır,binayı,ucağı yapan bir muhendis olduğu gibi..(Cunku ağacın,cimentonun,demirin aklı olmadığına gore bu programı kendi kendine tesadufen oluşturamaz.)

III- O halde bu evrene de bir duzen,uyum veren bir varlık olması gerekir ki –bu basit bir varlık olamaz orneğin 150.000 km. kılcal damarı 1.5 m.’ye insanoğlu sığdıramaz.- O da gozle gorunmeyen her şeye gucu yeten yuce bir varlıktır ki O da Allah’tır.

2- Hudûs Kanıtı
Âlem değişkendir, durmadan değişiyor. Değişen her şey sonradan olmuştur. Bu bakımdan madde ezelî olamaz. Evet, maddenin termodinamik kanununa gore surekli yokluğa doğru kayması, kÂinatın durmadan genişlemesi, guneşin suratle tukenişe doğru yol alması gibi olaylar, varlığın bir başlangıcı olduğunu gosteriyor. Sonradan olan her varlığın bir yaratıcısı vardır; sebepsiz sonuc ve sanatkÂrsız sanat mumkun değildir. Sebepler ise zincirleme devam edip sonsuza kadar mantıken gidemez. Oyleyse durmadan değişen, ezelî olmayıp sonradan oluşan ve bir ilk sebebe muhtac olan şu madde dunyasının da bir yaratıcısı olması gerekir O da Allah (cc)'dır.

3- İmkÂn Kanıtı
Şu Âlem, imkan dahilindedir.. Yani varlık ve yokluğu eşittir. Varolduğu gibi, olmayabilir de. Varolurken de, sonsuz oluş şekillerinden herhangi birinin olması imkÂn dahilindedir. Yani en az varolan kadar olmayan da varolma şansına sahiptir.İmkan dahilinde olan her varlık ise, kendi dışındaki bir sebebe bağlıdır. Oyleyse once varolmayı, sonra da varolma şeklini tercih eden birisi vardır. O da Allah (cc)'dır.

4- Sanat Kanıtı
Atomdan insana, hucreden galaksilere kadar butun kÂinatta ince ve baş dondurucu bir sanat goze carpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa kÂinattaki her eser, cok buyuk sanat değerine sahiptir; Her sanat eserinin muhakkak onu yapan sanatcısı olması gerekir.O da Allah’tır.

5- Hikmet Ve GÂye Kanıtı
Her varlıkta kendine mahsus bir amac, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edildiği goze carpmakta ve bir atomda dahi gÂyesizlik, ma'nÂsızlık sayılacak herhangi bir durum gorulmemektedir. Halbuki, ne madde aleminde, ne bitki ve hayvanlar dunyasında, ne de eşya ve olaylarda şuur ve anlayış mevcut değildir ki, bu gayeler silsilesi takip edilebilsin.. Oyle ise, KÂinattaki bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gÂyeleri ancak Allah (cc)'a dayandırmakla makul bir yol tutmuş olabiliriz.

6- Şefkat-Merhamet Ve Rızık Kanıtı
Butun yaratıkların ve bilhassa insanın ihtiyacı sonsuz, iradesi ise bir hic hukmundedir. Oyleyken, butun ihtiyac sahiplerinin ihtiyacları hic umit edilmeyen yerden ve hic umit edilmeyen bir tarzda, kimin neye ne kadar ihtiyacı varsa, o şekil ve miktarda karşılanmaktadır. Yardım gonderilmesi, gonderilen bu yardımın ihtiyaca tam cevap vermesi acıkca ispat ediyor ki, butun bu ihtiyaclara, her şeye kendisinden daha yakın bir şefkat eli cevap vermektedir. KÂinat capında işleyen ve sonsuza kadar da işleyecek olan bu sistemli şefkat, merhamet ve rızıklandırma, butun bu işleri yapabilme sıfatlarıyla var olan ve noksan sıfatlardan da uzak olan bir Yuce Varlığı anlatmakta ve ispat etmektedir.

7- Yardımlaşma Kanıtı
Birbirine en yakın olandan en uzak olana kadar, butun yaratıklar birbirlerinin yardımına koşuyor. Aralarında hic munasebet bulunmayan iki ayrı varlık cinsi, boyle bir yardımlaşmada Âdet aynı butunun parcaları haline gelip birbirini tamamlıyor. Duşunmeli ki, bakteriler, solucanlar ve toprak elbirliği icinde ve aynı gÂye etrafında toplanıp bitkilerin imdÂdına koşuyor ve bu imdÂda koşuş tekrar edip duruyor. Akıl ve şuurdan mahrum bu varlıkların, aklı hayret ve şuuru hayranlık icinde bırakan bu faaliyetleri, perde arkasında ‘’Varlığı Zorunlu’’ bir ZÂtın hikmet dolu faaliyetini gozler onune sermektedir. Yani butun kÂinat, bu yardımlaşma diliyle “Allah” demektedir...

8- SîmÂlar Kanıtı
Esasen butun mÂhlûkata yaymak mumkun iken, meseleyi somutlaştırmak acısından, sadece insanı ve her insan ferdini diğerlerinden farklı kılan onun en bariz ayırıcı vasfı durumundaki sîmÂsını ele alarak konuya yaklaşmış olalım:

Herhangi bir insanın sîması, en ince teferruatına kadar kendisinden evvel gecmiş milyarlarca insandan hicbirisine katiyen benzememektedir. Bu kural, kendisinden sonra gelecekler icin de aynen gecerlidir. Bir yonuyle birbirinin aynı, diğer yonuyle de birbirinden ayrı milyarlarca resmi kucucuk bir alanda cizip, sonra da kendileri gibi olması mumkun milyarlarca resimden ayırmak ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları icinde bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de hic kapalı bir yanı kalmamak uzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye gucu ve ilmi yeten CenÂb-ı Hakk'ı en sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilÂndır. Evet, sîmÂda yer alan organları başka sîmÂlardaki organlardan ayrı yaratmak ve her gozu, mutlak surette diğer gozlerden ayırt edici bir ozellikle donatmak, gozunde fer olmasa bile, sînesinde kalp bulunan her vicdÂn sahibine, butun bunları yaratıp sonsuz hikmetlerle donatan ZÂt (cc)'ı gosterir ve tanıttırır..

9- Sevk-i İlÂhî Kanıtı
Yavru ordek, yumurtadan cıktığı anda yuzmesini becerebiliyor. Kozadan cıkan karıncalar, hemen dehliz kazmaya başlıyorlar. Arı, cok kısa zamanda sanat hÂrikası olan peteği; orumcek ise, gergef inceliğindeki ağını orebiliyor. Butun bunlardan anlıyoruz ki, bunlar ve bunlar gibi olanlar başka bir Âlemde kendilerine oğretilen bilgilerle ve yaratılıştan gelen bir kÂbiliyetle iş goruyorlar. Halbuki insan, her şeyi bu dunyada oğrenmek mecburiyetindedir; hem de varlıklar arasında kabiliyetce en mukemmel yaratık olduğu halde. Demek oluyor ki, diğerlerine bu ozellikleri veren bizzat kendileri değil, her yaptığını hikmetle yapan bir ZÂt'tır ki, onlara boyle ihsanda bulunmuş...

Kilometrelerce otede yumurtalarını bırakıp donen yılan balıklarının yavruları, yumurtadan cıkar cıkmaz yola koyulur ve annelerini sanki elleriyle koymuş gibi bulurlar. Bunu İlÂhî bir sevkten başka ne ile izah edebiliriz? Hayvanlarda gorduğumuz bu hÂrikulÂdelik, ancak ve ancak Allah (cc)'ın bir vergisi olarak acıklanırsa, işte o zaman buna aklî ve mantikî bir acıklamayla bakılabilir.

10- Rûh Ve VicdÂn Kanıtı
Ozelliklerini bilmemekle beraber, varlığından kimsenin şuphe etmediği rûhumuzun ve ona ait fonksiyonların bedenimize egemen olma ozellikleri de, yine CenÂb-ı Hakk'ı bildiren kanıtlardandır.. Madde Âlemiyle ozellikleri noktasında hicbir munÂsebeti olmayan rûhun kendine mahsûs bir Âlemden buraya gonderilişi, olgunlaştırılmaya tÂbi tutuluşu ve bunun da belli bir programla yurutuluşu, şuphesiz CenÂb-ı Hakk'ı ilÂn eden en muhim delillerden biridir.

Diğer taraftan, insandaki ic sezişler ve gorunen hicbir sebep yokken Rab'be donuşler ve O’na yonelişler ve bu hÂdiselerin milyonlara ulaşan adette tekrar edilişi acık bir delildir ki, insanda yaratılıştan var olan ve Hakk'ı bulmanın en muhim vesilelerinden biri durumunda bulunan vicdÂn, kendi Yaratıcısı’na tapma isteğinde , butun varlığıyla O'nunla irtibat halindedir. İşte vicdÂn, bu şahitliğin hakkına uyma zarûret ve mecbûriyetinin yonlendirmesiyle “Allah” demektedir...

11- Fıtrat ve Tarih Kanıtı
Her insanda iyi ve guzele karşı bir sevgi, buna mukabil kotu ve cirkine karşı da bir nefret hissinin varlığı, aksi hic kimsenin hatırından bile gecmeyecek acıklıkta bir realitedir. Demek oluyor ki, bu duygular, ahlÂklı davranma ve iyi işler yapma yonundeki meyilleri ve ahlÂksızlıktan ve cirkin davranışlardan da nefret verip kacınmayı temin eden yapıları itibÂriyle işaret etmektedir ki, insana iyiyi, guzeli emreden ve onu kotuluk ve cirkin davranışlardan yasaklayan sistemin sahibi kim ise, kendisine bu duyguları veren de, O ZÂt'tır. Bu Zat da, hic şuphesiz Allah (cc)'dır.

Dinler tarihi şahittir ki, beşeriyet hicbir devrini dinsiz gecirmemiştir. BÂtıl, hatt gulunc dahi olsa hemen her devirde bir dine inanmış ve bir ma’nevî sistemi takip etmiştir. Ayrıca, inanmak bir zarûrettir; zira o fıtratta vardır. İnsan fıtratına bu ihtiyacı yerleştiren ZÂt'la, bize inanmayı emreden ZÂt, aynı ZÂt'tır. Ve O da Allah (cc)'dır.

12- Duygular Kanıtı
İnsan, binlerce duyguyla donatılmıştır. Her duygu, madde dışı bir Âlem ozelliği taşır. Ancak insanda bir duygu daha vardır ki o, doğrudan doğruya CenÂb-ı Hakk'ı tanıtır. Bu duygu, insanda varolan ebed ( sonsuzluk) duygusudur. Bu duygu sebebiyle insan, dÂima sonsuzluk icin cırpınır. Sonlu olan hicbir şey, insanı hakiki ma'nÂda tatmin edemez. Ve bu duygu, insana başka bir sonlunun tesiriyle verilmiş olamaz. Sonlu olan sebeplerin hic biri, bu sonsuzluğu sunamaz. Halbuki, bunun varlığı bir vÂkıa'dır, inkÂrı da mumkun değildir. Oyleyse bu duygu bize, bizi bu duygu ile yaratan ZÂt tarafından verilmiştir.. Ve, ebedî hayatı da yine O verecektir.

13- İttifak Kanıtı
On tane yalancı, arka arkaya gelip bize evimizin yandığını soylese, bu adamların hayatta bir defa dahi doğru soylediklerini duymamış olmamıza rağmen, “ihtimal” der onlara inanırız. Zir ortada bir ittifak hÂdisesi var. Halbuki, bahsini ettiğimiz ittifak, binlerce Peygamber, yuz binlerce evliya ve milyonlarca da inanan insan arasında meydana gelmiş bir ittifaktır. Ceşitli zamanlarda ve ayrı ayrı mekÂnlarda yaşamış bu insanların ittifak ettiği en birinci nokta, “Allah vardır” hakikatidir. On yalancının bir yalan uzerindeki ittifakına onem verildiği halde, milyonlarca, hem de hayatlarında bir kere dahi yalan soyledikleri duyulmamış Nebîler ve velilerin bu captaki ittifakına inanmayan insan nasıl olabilir?

Yalan belli bir zamana kadar surer.Yalancının mumu yatsıya kadar yanacağı icin Peygamber ve İnsanlık Tarihinin toplumlarının % 99’u Allah (Tanrı) var diyorsa binlerce yıldır yanlışlığı veya yalan olduğu nicin bir turlu ortaya cıkmamaktadır.Orneğin ortacağda batı dunyasında Galile tek kişi olarak dunyanın donduğu gerceğini haykırdı.O zaman ki coğunluk hayır d.yordu.Ama o bağnazların yalanları belli bir zaman sonra ortaya cıkmıştır.Yalan her zaman ayakta duramaz.İşte Tanrı’nın varlığı gerceği binlerce yıldır coğunluk tarafından dillendiriliyor ise Allah’ın var olduğu gerceği ortadadır.

ALLAH’IN SAYI OLARAK TEK VE BİR OLMASININ AKILSAL YOL İLE İSPATI

a)Eğer birden cok Tanrı olsa idi;Tanrı,guc demek ise her tanrı kendi isteğini yapmak isteyecek,yetki tartışması cıkıp aralarında surtuşme olacak ve sonucunda evrende karmaşa,kaos ve duzensizlik olacaktı.Fakat evrene baktığımız zaman bir duzen gormekteysek bu işleri idare eden,yaratan varlığın TEK olması gerekir.Orn: Sınıfta ders anlatan oğretmen bir kişi olmalı,okulu idare eden mudurun tek olması gerekir ki işler duzenli gitsin.

O halde evreni yaratan varlığın da BİR olması gerekir ki evren duzenli olsun.Boylece Allah, Bir ve Tek’tir.

b)Eğer bu tanrılar iş bolumu yapsın kavga etmesinler evrende duzen bozulmaz dersek bu da Tanrı kavramına yakışmaz.Cunku Allah demek Descartes’e gore “EN MUKEMMEL VARLIK” demek ise Tanrı her işi kendi kendisine yaratması gerekir.Yanına yardımcı,yedek bir tanrı alıyor ise kendisi bazı şeyleri yaratamadığı,aciz,sınırlı olduğu ortaya cıkar ki bu ozellik Allah (Tanrı) kavramına yakışmaz.Cunku Allah demek en mukemmel,sınırsız,aciz olmayan Varlık demekse her şeye gucu yetip kendisi yapmalıdır.Şifayı,rızkı,başarıyı,bereketi,aşkı başka tanrılar yaratıyorsa o tanrılar aciz olur.Bu da Allah’a yakışmaz.O halde yaratıcı Allah (Tanrı),bir ve tek olmalıdır.

c)Plato’nun (Eflatun) Timaios adlı kitabında Allah’ın bir ve tek olduğunu sayılardan ornek vererek acıklar.

O’na gore sayma sayıları icinde en mukemmel sayı 1’dir.Cunku kendi kendi var olan,başka bir sayıya ihtiyacı olmayan,kendi ayakları uzerinde durabilen,aciz olmayan bir rakamdır.Fakat diğer sayılar 1’in toplamına ihtiyacı vardır.2, iki olabilmesi icin 1+1’in toplamına muhtactır.2 zaten 1+1’in acılımı olduğuna gore her sayı 1’e muhtactır,kendi kendine var değildir.Cunku tek ve bir olmak guzeldir,değerlidir.İnsanın zihninde de tek olmak ideali vardır,evrende teklik mukemmelliktir.Orn:Eşsiz ve benzersiz tek bir mucevher değerlidir.Ama ikinci benzeri cıkınca değeri azalacağına gore tek olmak guzelliktir,yuceliktir.

1
1 + 1 =2
(1+1) 2 + 1 =3
(1+1+1) 3 + 1 =4
‘ + ‘ = ‘
‘ + ‘ = ‘

O halde zihinde TEK ve BİR olmak mukemmellik ise evrenin yaratıcısı dediğimiz EN YUCE VARLIK OLAN ALLAH’IN da bir ve tek olması gerekir ki Allah, birdir.

__________________