Havf ve reca, yani korku ve umidin bir mu’minin hayatında buyuk yeri vardır. O bir yandan gunahları, kusur ve yanlışları ve Ona hakkıyla kullukta bulunamaması sebebiyle ALLAH’tan korkacak, bir yandan da Onun sonsuz afv, mağfiret, ihsan ve bağışını umit edecektir.

Buyuklerin hayatında bu iki duygunun zirvelerde olduğunu goruyoruz. Onlar onca ibadet, takva ve guzel hasletlerine rağmen alabildiğine ALLAH’tan korkmakta, bir o kadar da Onun sonsuz rahmetine yaslanmaktadırlar. Bunun sayısız ornekleri vardır.

Daha hayattayken Cennetle mujdelenen Hz. Omer’e bu yonuyle baktığımızda, bu iki duyguyu birbirini yok etmeyecek derecede canlılık icerisinde tuttuğunu goruruz. Birisi caminin kapısından bakıp, “Biriniz haric hepiniz Cennete gireceksiniz’ dese, o ben olurum diye titrerim. Biriniz haric hepiniz Cehenneme gireceksiniz’ dese, o zaman da, ‘Yine o ben olabilirim’ diye umit icerisinde olurum’ der. Onun hayatı boyunca olduğu gibi olum esnasında yaşadığı şu duygular da bunun en guzel orneklerinden biridir.

Etrafındakilerin onun ağır durumunu gorup, “Eyvah, Omer’i kaybediyoruz” diye feryad ettiklerinde o hep bu yuce duygular icerisindeydi. İcirdikleri uzum şerbetini de, sutu de dışarı atmıştı. “Akşama varmaz olur” diyorlardı. Herkesi bir ağlamadır tutmuştu.

Hz. Omer ise hastalığını duşunmuyor, olumden endişe etmiyordu. Onu duşunduren, başka şeylerdi: “Olmekten korkmuyorum. Yuzume bir kapı acılacak kabir kapısı. Orada kimbilir başıma neler gelecek? Birşeylerim olsaydı kapının arkasındaki o korkunc ve dehşetli durumdan kurtulmak icin hepsini sarf ederdim. Mal sadaka icin lÂzım, hayır icin lÂzım.”

Hz. Omer, hayattayken Cennetle mujdelenen on SahÂbîden birisiydi. Fakat bu mujde onu hicbir zaman gevşekliğe atmamıştı.

Daim “Bir gunah işlersem ne olur benim hÂlim?” titizliğiyle hareket ediyordu. Bu sozler de aynı duyguların ifadesiydi.

Etrafındakiler onu tesellîye calışıyorlardı.

İbni Abbas şoyle dedi: “YÂ Omer, ben kesin olarak umuyor ve niyaz ediyorum ki, sen onune acılacak kapının arkasındaki korkunc hallere uğramayacaksın.”

Daha sonra İbni Abbas şunları ilÂve etti: “Biz seni tam ve gercek mÂnÂsıyla mu’minlerin halifesi ve buyuğu olarak bildik, tanıdık. Sen kararlarını ALLAH’ın kitabının hukumleri cercevesinde verdin. Resûlullahın sunnetini ihy ettin. Adalete değeri nisbetinde kıymet verdin. Bilerek tek bir zulumde bulunmadın. Mal dağıtımında da kıl kadar olsun adaletten ayrılmadın.”

Bu sozler Hz. Omer’i canlandırmıştı ÂdetÂ. O ağır hastalığına rağmen yatağından doğruldu ve hayret icerisinde, “Sen benim boyle bir adam olduğuma ALLAH huzurunda da şÃ‚hitlikte bulunur musun?” diye sordu.

Hz. Ali hemen İbni Abbas’ın omuzuna dokunarak, “Evet, de, durma!” dedi.

O da, “Evet, bulunurum” cevabını verdi.

Hz. Omer rahatlamıştı. Âdeta butun hastalığını unutmuş, sevincinden ağlamaya başlamış ve ellerini semÂya kaldırarak şu duÂyı yapmıştı:

“Ya Rab! Bu şahitliği kabul buyur!”

ŞABAN DOĞEN

__________________