BİRİNCİ SOZ
BismillÂh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mubÂrek kelime İslÂm nişanı olduğu gibi, butun mevcudÂtın lisÂn-ı haliyle vird-i zebÂnıdır. BismillÂh ne buyuk tukenmez bir kuvvet, ne cok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikÂyeciğe bak, dinle. Şoyle ki:Bedevî Arab collerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himÂyesine girsin -t şakîlerin şerrinden kurtulup, hÂcÂtını tedÂrik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz duşman ve ihtiyacÂtına karşı perişan olacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- RahmÂn ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.2- Ve sÂdece Ondan yardım dileriz.
3- Ezelden ebede her turlu hamd ve ovgu, şukur ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.), onun butun Âl ve ashÂbına salÂt ve selÂm olsun.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İşte boyle bir seyahat icin iki adam sahrÂya cıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mutevÂzi idi; diğeri mağrur. MutevÂzii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selÂmetle gezdi. Bir kÂtıu't-tarîka rast gelse, der: "Ben filÂn reisin ismiyle gezerim." Şakî def' olur, ilişemez. Bir cadıra girse, o nÂm ile hurmet gorur. Oteki mağrur, butun seyahatinde oyle belÂlar ceker ki, tarif edilmez. DÂim titrer, dÂim dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dunya ise bir coldur. Aczin ve fakrın hadsizdir. Duşmanın, hÂcÂtın nihayetsizdir. MÂdem oyledir, şu sahrÂnın MÂlik-i Ebedîsi ve HÂkim-i Ezelîsinin ismini al. TÂ butun kÂinatın dilenciliğinden ve her hÂdisÂtın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime oyle mubÂrek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîmin dergÂhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatci yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet nÂmına hareket eder. Hicbir kimseden pervÂsı kalmaz. Kanun nÂmına, devlet nÂmına der. Her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: "Butun mevcudÂt lisÂn-ı hal ile, "BismillÂh" der." Oyle mi?
Evet. Nasıl ki, gorsen; bir tek adam geldi, butun şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde calıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nÂmiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nÂmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Oyle de, her şey CenÂb-ı Hakkın nÂmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, cekirdekler, başlarında koca ağacları taşıyor, dağ gibi yukleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağac "BismillÂh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, "BismillÂh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, ceşit ceşit pek cok muhtelif leziz taamlar, icinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keci gibi mubÂrek hayvanlar "BismillÂh" der, rahmet feyzinden bir sut ceşmesi olur. Bizlere RezzÂk nÂmına en latîf, en nazîf, Âb-ı hayat gibi bir gıdÂyı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağac ve otların ipek gibi yumuşak kok ve damarları "BismillÂh" der, sert olan taş ve toprağı deler, gecer. "Allah nÂmına, RahmÂn nÂmına" der; her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişÃ‚rı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki koklerin kemÂl-i suhûletle intişÃ‚r etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nÂzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kor olası gozune parmağını sokuyor. Ve diyor ki: "En guvendiğin salÂbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asÂ-i Mûs (a.s.) gibi,
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- "AsÂnı taşa vur!" dedik. (Bakara Sûresi: 60.)
2- Ey ateş! Serin ve selÂmetli ol. (Enbiy Sûresi: 69.)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
MÂdem herşey mÂnen, "BismillÂh" der, Allah nÂmına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "BismillÂh" demeliyiz. Allah nÂmına vermeliyiz. Allah nÂmına almalıyız. Oyle ise, Allah nÂmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.
SuÂl: Tablacı hukmunde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap:Evet, o Mun'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise, uc şeydir: Biri zikir, biri şukur, biri fikirdir.
Başta "BismillÂh" zikirdir.Ahirde "ElhamdulillÂh" şukurdur.Ortada, bu kıymettar hÂrika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu duşunmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını opup hediye sahibini tanımamak ne derece belÂhet ise, oyle de, zÂhirî mun'imleri medih ve muhabbet edip Mun'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belÂhettir.
Ey nefis! Boyle ebleh olmamak istersen; Allah nÂmına ver, Allah nÂmına al, Allah nÂmına başla, Allah nÂmına işle, vesselÂm.
Sozler | Birinci Soz |
__________________