[B]
elimden geldigince sahabelerimizin hayatlarini eklemeye devam edecegim...ancak haftasonlari eklemelr yapabilirim...simdiden herkesden ozur dilerim...
ALLAH(C.C.) YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN...
Havle Binti Kays (r.a)
Havle binti Kays radıyallahu anhĂ‚ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin evine sık uğradığı bir hanım sahĂ‚bi!.. Bir ana ocağı gibi yanında rahat ettiği, ikramlarını aldığı, yemeklerini yediği bahtiyar bir hanım!..
Efendimizin sevgili amcası seyyidu’s-şuhedĂ‚ = şehidler efendisi Hazreti Hamza (r.a)’ın hicretten sonraki hanımı!..
O, Medine’li olup Neccar oğullarındandır. Hazrec kabîlesine mensuptur. Es’ad İbni ZurĂ‚re (r.a) dayısı olur. Babası, Kays İbni Kahd’dır. Annesi, Furay’a binti ZurĂ‚re’dir. Havle (r.anhĂ‚) SĂ‚mir lakabıyla da anılır.
Resûl-i Ekrem (s.a ) Efendimizin sevgili amcası Hz. Hamza (r.a) Medine’ye hicret edince; Havle binti Kays (r.anhĂ‚) ile evlendi. Sevgi ve şefkat yuvası olan hĂ‚nesinde bol bol ikramlarda bulundu.
Havle (r.anhĂ‚) hizmet ehli, iş bilir ve ikram sever bir hanımdı. MisĂ‚firi eksik olmazdı. Evi, hĂ‚nesi misĂ‚firsiz kalmazdı. Cok comertti. İki Cihan Guneşi Efendimiz sevgili amcasının evine sık sık uğrardı. Havle (r.anhĂ‚)’nın şefkati, merhameti, hizmeti Efendimizi celbederdi. Onun hĂ‚nesini bir ana ocağı gibi bilirdi. Bu yuzden kendi evi gibi rahat hareket eder, cekinmeden yer icerdi.
Birgun sevgili amcasıyla birlikte gelmişlerdi. Havle (r.anhĂ‚) hemen evde olanlardan kısa zamanda bir yemek yaptı. Un, sut ve yağı karıştırarak pişirip onlerine koydu. İki Cihan Guneşi Efendimiz elini uzattığında cok sıcak olduğunu anladı ve geri cekti. Yanlış anlaşılmaya meydan vermemek icin tebessum ederek şoyle dedi: “Havle! Ne sıcağa sabredebiliyoruz ne de soğuğa.” buyurdu.
Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz ne cok sıcak ne de cok soğuk yemez ve icmezlerdi. Bu davranışı insan sağlığı icin belki en onemli olculerden biriydi. Sağlık her şeyin başıydı.
Yine bir gun Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz Havle (r.anhĂ‚)nın hĂ‚nesini ziyarete gelmişti. Sevgili amcası da evde idi. Birlikte sohbet edip yemek yediler. Yemek bittikten sonra Rasûlullah (s.a) Efendimiz etrafındakilere şoyle bir soru yonelterek bir şeyler oğretmek istedi ve:
– “Size hatalarınızı silecek, gunahlarınıza keffĂ‚ret olacak şeyi haber vereyim mi?” buyurdular. Onlar da:
– “Evet ya Rasûlallah! Buyurun, haber verin.” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimiz:
– “Gucluklere rağmen abdesti tam almak, mescidlere adımları coğaltmak ve namazdan sonra namaz beklemektir.” buyurdu.
İki Cihan Guneşi Efendimiz İslĂ‚m’ı tebliğ icin gayret eder, eline gecen her fırsatı değerlendirmeye calışırdı. Zaman ve mekĂ‚nları İslĂ‚m’ı oğretmek ve yaymak icin vesîle bilirdi.
Birgun yine Havle (r.anhĂ‚)’nın evinde sevgili amcası Hazreti Hamza (r.a) ile dunya malı hakkında sohbet etmişlerdi. Karşılıklı yaptıkları bu tatlı sohbette Efendimiz buyurmuşlar ki:
“Dunya malı tatlıdır, yeşildir, cekicidir. Kim ondan kendisi icin helĂ‚l olanı alırsa, onu hakkıyla elde ederse, ona bereket verilir. Nice Allah ve Rasûlu’nun malına karışan vardır ki, onlar kıyamet gunu ateştedirler.”
İmam Nevevî hazretleri bu hadis-i şerifi BuhĂ‚rî’den secerek Riyazussalıhîn kitabına almıştır. Kul hakkına dikkat cekilen Terceme ve şerhi de yapılan bu hadisin tam metni şoyledir:
“Hamza’nın eşi Havle binti SĂ‚mir el-EnsĂ‚riyye radıyallahu anhumĂ‚ şoyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şoyle buyurduğunu işittim:
“Şuphesiz ki, haksız olarak Allah’ın malını kullanan kimseler, kıyamet gununde cehennemi hak ederler.” (Riyazussalihîn Terceme ve Şerhi c. 2, s. 173)
Allah’ın malı, muslumanların hepsine ait olan devlet malıdır. Bunları haksız yere ve meşru olmayan yollarla sarfetmek en buyuk gunahlardan sayılır. Cezası ise, kıyamet gunu cehenneme girmektir.
Rabbımız cumlemizi bu tur gunahlara duşmekten muhĂ‚faza buyursun. Kul hakkı konusunda o yıldız insanların ashĂ‚b-ı kiramın gosterdiği hassasiyyetten gonullerimize hisseler nasîb eylesin. Havle Binti Kays (r.anhĂ‚)’nın şefaatine nĂ‚il eylesin. Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Hamne Binti Cahş (r.a)
Hamne binti Cahş radıyallahu anhĂ‚, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin baldızı...
Medine’de ilk Kur’an hocalığı yapan, Uhud’da şehit duşen Mus’ab İbni Umeyr (r.a)’ın hanımı...
Allah Rasûlune ilk beyat eden, İslĂ‚m’la ilk şereflenen hanımlardan... Muşriklerin zulumlerine direnen, imanından taviz vermeyen yiğitlerden... Medine’ye hicret eden ilk hanım sahĂ‚bîlerden...
O, Rasûlullah (s.a) efendimizin halasının kızıdır. Annesi, Abdulmuttalib’in kızı Umeyme’dir. Babası, Abdullah İbni Cahş’dır.
O, mu’minlerin annelerinden Zeynep binti Cahş radıyallahu anha ile kız kardeştir. Bu vesîle ile Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin baldızı olarak ona yakın akraba olma şerefini elde etmiş bir bahtiyardır.
Hamne hatun, İslĂ‚m’ın ilk yıllarında Allah Rasûlune bey’at etmiş ve butun kalbiyle Allah’a ve resûlune teslim olmuş, emir ve yasaklarına gonulden efendimize bağlanmış bir hanımdır.
O, Mekke’nin en genc ve yakışıklı delikanlısı Mus’ab İbni Umeyr (r.a) ile evlendi. Birlikte İslĂ‚m’ın ışığı ile gonullerini ve evlerini aydınlatarak mesud bir hayat yaşadılar. Bir kız cocukları dunyaya geldi. İslĂ‚m’ı yaşama konusunda birbirlerine destek oldular. Muşriklerin ezĂ‚ ve cefĂ‚larına birlikte karşı koydular. Varlık icinde olmalarına rağmen İslĂ‚m’ı yaşama uğruna yemelerinden, giymelerinden ve bolluk icinde mureffeh bir hayattan uzak kaldılar. Fakat îmanî mucĂ‚deleden, aslĂ‚ tĂ‚viz vermediler. Mekke’de muşriklerin zulumleri artınca Medine’ye ilk hicret eden muhĂ‚cirlerden oldular.
Hamne binti Cahş (r.anhĂ‚)’nın sevgili beyi Mus’ab İbni Umeyr (r.a) Medine’yi İslĂ‚m’a acan bir iman eriydi. NezĂ‚keti, muhabbeti tevazû ve merhametiyle Medinelilerin gonullerini İslĂ‚m’a ısındıran bir tebliğ eriydi. Hurma bahceliklerinde dolaşarak sohbet eden ve insanlara yeni gelen Kur’an Ă‚yetlerini oğreten bir dĂ‚vĂ‚ adamıydı. İslĂ‚m’ın sevdĂ‚lısı bir yiğit gencti. Onun insanlara guleryuzle, samimi ve icten yaklaşması, sıcak ve yakın alĂ‚kası, beklenen son peygambere ve İslĂ‚m’a gonulleri ısındırmıştı.
O, kin ve ofke ile yanına gelen Evs ve Hazrec kabile reislerinin duşmanlığını bir tebessumuyle eriten sevgi dolu bir gonle sahipti. Son derece vakur, ciddî, samimi ve acık kalplilikle onlara İslĂ‚m’ı anlatarak gonullerini kazanmıştı. Onların musluman olmasıyla hizmetleri kolaylaşmış ve muslumanlık gibi buyumuştu. Sonunda Allah Rasûlu (s.a) Efendimizin hicretiyle Medine tam bir İslĂ‚m yurdu haline gelmişti.
Mus’ab İbni Umeyr (r.a)’ın İslĂ‚m’ı tebliğdeki heyecanı, aşkı, muhabbeti, hassasiyeti ve gayreti ummetin tebliğ erlerine bir cığır acmış ve ornek alınacak en guzel bir davranış olarak bizlere kadar ulaşmıştır.
O, yumuşak başlı, merhametli, hilim ve tevazû sahibi bir Kur’an oğreticisi olduğu kadar, savaş meydanlarında da korkusuz bir kahramandı. Bilhassa Uhud’da gosterdiği yiğitlikler dillere destandı. O gun canhiraş bir şekilde carpışmıştı. İki Cihan Guneşi efendimizin huzurunda vuruşmaktaydı. Şehid olmuştu. LĂ‚kin bir melek onun sûretine girmiş ve savaşa devam etmişti. Fahr-i KĂ‚inat (s.a) Efendimiz Mus’ab (r.a)’a hitaben: “İleri YĂ‚ Mus’ab ileri!..” buyurmuştu. Melek arkaya donup bakınca Mus’ab’ın şehid olduğu anlaşılmıştı.
Uhud gunu muslumanlar icin boylesine cetin gecmişti. Bir imtihan sahnesi olarak adetĂ‚ ibretlerle dolu bir tarih yazılmıştı.
Sevgili amca Hz. Hamza (r.a), Medine’nin ilk Kur’an muallimi Mus’ab (r.a) gibi nice sahĂ‚bîler şehĂ‚det şerbetini orada icmişlerdi. Uhud’un bekcisi olarak bedenleri o meydanda kalmış, ruhları orada Yuce Rabbe ucmuştu. Sanki mu’minlerin Uhud’a gelip kendilerine ozel selam vermelerini ve o mekĂ‚nlardan ibret dersleri almalarını istemişlerdi. Selam olsun o şehitlere!.. İbret olsun biz muminlere!..
O gun Rasûlullah (s.a) efendimizin şehid edildiği şĂ‚yiası da cıkmıştı. Bu haber Medine’ye ulaşınca, savaş gerisinde kalan hanım sahĂ‚bîler cepheye koştular. Hamne binti Cahş (r.anhĂ‚) da bunlar arasındaydı. Musluman hanımlar Uhud’a doğru yaklaşınca Rasûlullah (s.a) efendimiz hakkında duyduklarının yanlış olduğunu oğrendiler. Onun sağ sĂ‚lim olduğuna cok sevindiler. Bu arada İslĂ‚m ordusunun Medine’ye hareket ettiği haberini aldılar. Yol kenarlarında beklemeğe başladılar. İlk karşılaştıkları mucĂ‚hidden haberler almağa calıştılar. Merak icinde savaşa katılan yakınlarını sordular. Fakat ashĂ‚b-ı kiramdan kimse cevap vermek istemiyordu. Sadece Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz soruları cevaplıyordu. Sıra Hamne binti Cahş (r.anhĂ‚)’ya gelmişti. Rasûlullah (s.a) onu gorunce hislendi ve huzunlu bir şekilde onu karşıladı.
Nasıl cevap verilecekti? Kocası, kardeşi ve dayısı şehid olmuşlardı. Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz kederli bir şekilde ona doğru yoneldi ve:
– “Ey Hamne! Sabret ve Allah’tan sevap bekle!” buyurdu. O da:
– “Kimin icin sabredeyim ya Rasûlallah!” dedi. Efendimiz:
– “Dayın Hamza icin.” buyurdu.
Kadere teslim olmuş Hamne (r.anhĂ‚) derin bir tevekkulle: “İnna lillĂ‚h ve innĂ‚ ileyhi rĂ‚ciûn = Bizler Allah’ın kullarıyız ve O’na doneceğiz Allah ona rahmet ve mağfiret etsin.” dedi.
İki Cihan Guneşi Efendimiz tekrar:
– “Ey Hamne! Sabret ve Allah’tan sevabını bekle!” buyurdu. O da:
– “Kimin icin Ya Rasûlallah!” diye sordu. Efendimiz:
– “Kardeşin Abdullah İbni Cahş icin.” buyurdu. Hamne (r.anhĂ‚) yine sabır ve metĂ‚net icerisinde, İnnĂ‚ lillĂ‚h ve innĂ‚ ileyhi rĂ‚ciûn” dedi ve ona da: “Allah rahmet ve mağfiret etsin.” diye duĂ‚ etti.
Fahr-i KÂinat (s.a) Efendimiz ucuncu kez:
– “Ey Hamne! Sabret ve mukĂ‚fatını Allah’tan bekle!” buyurdu. O da:
– “Kim icin ya Rasûlallah!” diye sordu. Efendimiz derin bir huzun icerisinde:
– “Mus’ab İbni Umeyr icin.” buyurdu. Sevgili beyinin ismi gecince Hamne (r.anhĂ‚)’nin hĂ‚li birden değişiverdi ve: “Vay benim başıma gelenlere!” diyerek ağlamağa başladı. Yetim kalan cocuklarını duşundu.
Onun bu derin acısına dayanamayan Rahmet Peygamberi Efendimiz Hamne’yi tesellî sadedinde şu iltifatta bulundu:
– “Hic şuphesiz kadının yanında beyinin ayrı bir yeri vardır. Kadınlarda kocalarına karşı ayrı bir bağlılık vardır. Hamne dayısının, kardeşinin, olumune dayanabildi. Fakat kocasının vefatını duyunca metĂ‚netini koruyamadı.” buyurdu. Hamne ve cocuklarına iyi bir halef vermesi icin Allaha duĂ‚ etti.
Hamne (r.anhĂ‚) sevgili beyi Mus’ab (r.a)ın ayrılığına dayanamadı. Fakat kadere de itiraz etmedi. Efendimizin duĂ‚sıyla sĂ‚kinleşmeğe calıştı. Allah’a tevekkul ederek hayatını devam ettirdi.
Dunya ibtilĂ‚lar yeriydi. Bu cetin imtihanlara sabırla ve kadere rıza ile dayanmak gerekliydi. Huzur ancak Allah’a sığınmakla O’na tevekkul ile kazanılabilirdi. AshĂ‚b-ı kiramın cumlesi sabır, sebat ve tevekkul ehliydi. Kadere rıza onların şiĂ‚rıydı.
Hamne binti Cahş (r.anhĂ‚) daha sonra Talha bin Ubeydullah (r.a) ile evlendi. Ondan da Muhammed ve İmran adında iki oğlu oldu. Vefat tarihi bilinmeyen Hamne binti Cahş (r.anhĂ‚)’nın Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizden hadis rivayet ettiği de nakledilir.
CenĂ‚b-ı Hak şefaatlerine nĂ‚il eylesin.
Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Hind Binti Amr (r.a)
Hind binti Amr radıyallahu anhĂ‚ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize hicretten sonra biat eden hanımlardan… Allah ve Rasûlune imĂ‚nî bir aşk ile teslim olmuş, malını canını fedĂ‚dan cekinmeyen bir hanım sahĂ‚bi… Uhud’da gosterdiği metĂ‚neti ve muhabbeti dillere destan bahtiyar, yiğit bir hanım...
O, Medine’nin iki buyuk kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesinin Benî Seleme koluna mensuptur. Uhud Savaşında muslumanlardan ilk şehid olan Abdullah İbni Haram (r.a)’ın kızkardeşidir. Cok hadis rivĂ‚yet etmesiyle meşhur olmuş bir sahĂ‚bî olan CĂ‚bir İbni Abdullah (r.a)’ın da halası olur. Annesinin adı Hind binti Kays İbni Kureym’dir.
O, Benî Seleme kabîlesinin reisi, comertliğiyle ve putlara aşırı bağlılığı ile tanınan Amr İbni Cemûh ile evlendi. Bu evlilikten dort oğlu oldu.
Hind binti Amr (r.anhĂ‚) Uhud gunu, musluman yaralıların tedĂ‚visinde hizmet etmek uzere savaş meydanına kadar giden dokuz veya ondort hanımdan biri olarak bilinir.
O, akıllı, zeki, kendine guvenli, ibtilĂ‚lar karşısında sabır ve metĂ‚netini kaybetmeyen cesûr bir hanımdır.
O, Uhud savaşından sonra şehidlerini Medine’ye nakletme sırasında sergilediği davranışlarıyla, kalbinin Allah ve Rasûlunun sevgisiyle dopdolu olduğunu gosteren bir muhabbet eridir.
O, Uhud gunu şehid duşen kocası, kardeşi ve oğullarını savaş meydanında ararken, cesedleri başında durup icin icin ağladı. Kendini ancak gonlundeki Rasûlullah sevgisiyle teselli etmeye calıştı. “Rasûlullah sağ olduktan sonra hic bir felĂ‚ketin onemi yoktur.” diyerek buyuk bir sabır ve matĂ‚net ile sergileyerek kendini teskin etti. Ancak bu sozlerle sukûnet buldu.”
O, şehid Ă‚ile fertlerinin fĂ‚ni bedenlerini bir deve uzerine yukleyip Medine’ye nakletmeyi istedi. Fakat buna muvaffak olamadı. Deve Medine tarafına yonlendirilince gitmiyordu. Bu nasıl bir duygu idi? Neden Uhud tarafına gidiyor da Medine’ye yonelince duruyordu? İlĂ‚hi bir sırrın var olduğunu anladı ve deveyi zorlamayıp kendi hĂ‚line bıraktı. İbretlik bir hĂ‚dise olarak Hind’in başından gecen bu olay şoyle nakledilir:
Hind binti Amr (r.anhĂ‚) Uhud savaşından sonra kocası Amr İbni Cemûh, oğlu HallĂ‚d ve kardeşi Abdullah’ın şehid bedenlerini bir deve ustune yukleyerek Medine’ye goturuyordu. Hz. Âişe (r.anhĂ‚) annemiz de bir haber almak icin Uhud’a giden yol uzerine cıkmıştı. Harre mevkiinde Hind ile karşılaşınca ona olup bitenleri sordu ve:
“Geride ne haber var?” dedi.
Hind (r.anhĂ‚) zekî bir hanımdı. Hz. Âişe (a.anhĂ‚) annemizin merakını hemen gidermek icin: “Rasûlullah sağ olduktan sonra hic bir felĂ‚ket onemli sayılmaz.” dedi.
Hind bu sozleriyle hem gonlundeki Rasûlullah sevgisini acıklıyor, hem de Hz. Âişe annemizi bekletmeden cevap vermiş oluyordu.
Hz. Âişe (r.anhĂ‚) annemizin gozleri devenin ustundeki cesedlere takılmıştı. Onları gostererek:
“Bunlar kimdir?” dedi.
Hind (r.anhÂ) huzunlu bir sesle:
“Kardeşim Abdullah, oğlum HallĂ‚d ve kocam Amr’dır” dedi.
Hz. Âişe (r.anhĂ‚):
“Onları nereye goturuyorsun?” dedi.
Hind (r.anhÂ):
“Medine’de Bakîa kabristanlığına defnetmek istiyorum.” dedi.
Hind (r.anhĂ‚) devesini surdu. Fakat deve yurumedi. Biraz zorlayınca da yere cokuverdi. Hz. Âişe (r.anhĂ‚) ona:
“Deve yukunun ağırlığından mı cokuyor acĂ‚ba?” diye sordu.
Hind (r.anhÂ) da:
“Neden coktuğunu bilmiyorum. Başka zamanlarda iki devenin yukunu taşırdı. Bugun onda farklı bir hal seziyorum.” dedi.
Bir muddet uğraştıktan sonra deve kalktı. Ancak Medine’ye yonlendirilince yine coktu. Tekrar kaldırıldı. Yonu Uhud’a cevrildiğinde koşmaya başladı. Hind (r.anhĂ‚) devenin bu garip durumunu Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin yanına varıp anlattı. İki Cihan Guneşi efendimiz ona:
“Deve gorevlidir. Amr sana bir şey soylemiş miydi? Onun herhangi bir vasiyeti var mıydı?” diye sordu.
Hind de:
Topal olduğu icin Bedir Gazvesine katılamayan kocasının Uhud’a giderken şoyle duĂ‚ ettiğini soyledi:
“Allah’ım! Bana şehidlik nasib et! Beni mahrum bir vaziyette; şehitliği kaybetmiş olarak zillet icerisinde Ă‚ilemin yanına dondurme!” dediğini nakletti.
Bunun uzerine Fahr-i KĂ‚inat (s.a.) efendimiz Hind’e:
“İşte bunun icindir ki, deve yurumez Ey EnsĂ‚r! Sizden her kim Allah’a yemin etmişse yeminine sĂ‚dık kalsın.
Ey Hind! Kocan Amr sĂ‚dıklardandır. O şehid edildiği andan itibaren melekler kanatlarıyla uzerine golgelik yaptılar. Nereye defnedilecek diye bakıp durdular.”
Şehidler defnedildikten sonra Rahmet Peygamberi Efendimiz sahĂ‚besi Hind’i teselli etmek niyetiyle:
“Ey Hind! Cennette kocan Amr İbni Cemûh, oğlun HallĂ‚d ve kardeşin Abdullah bir araya gelecek ve arkadaş olacaklar.” buyurdu.
Hind (r.anhĂ‚) bu mujdeyi alınca pek sevindi. Hemen fırsatı kacırmadan Efendimize: “YĂ‚ Rasûlallah! Allah’a duĂ‚ et de beni de onlarla beraber bir araya getirsin” diye niyazda bulundu.
Rabbımız cumlemizi şefaatlerine nĂ‚il eylesin. Amin
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Halime Hatun (r.a)
Hazret-i Halîme radıyallahu anhĂ‚ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Suveybe HĂ‚tundan sonraki sut annesi...
KĂ‚inatın Efendisinin cocukluk doneminin yanında gectiği yumuşak huylu, ağırbaşlı, uysal bir hanımefendi...
Adı guzel kendi guzel Muhammed’i tam iki sene emziren, onun yetişip buyumesinde emeği gecen, onu tehlikelere karşı koruyan ve nur bedeninin gelişmesi, gurbuzleşmesi ve sağlıklı olması icin gayret eden, cırpınan bir anne!..
Sabırlı, şefkatli, merhametli davranışlarıyla ve sevgi dolu bakışlarıyla onu yediren, iciren, uyutan, hizmetini goren, buyuk bir aşk ve şevk icerisinde buyutmeye calışan, emeğini esirgemeyen bir sut anne!..
Hazret-i Halîme radıyallahu anhĂ‚ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Suveybe HĂ‚tundan sonraki sut annesi... KĂ‚inatın Efendisinin cocukluk doneminin yanında gectiği yumuşak huylu, ağırbaşlı, uysal bir hanımefendi... Adı guzel kendi guzel Muhammed’i tam iki sene emziren, onun yetişip buyumesinde emeği gecen, onu tehlikelere karşı koruyan ve nur bedeninin gelişmesi, gurbuzleşmesi ve sağlıklı olması icin gayret eden, cırpınan bir anne!.. Sabırlı, şefkatli, merhametli davranışlarıyla ve sevgi dolu bakışlarıyla onu yediren, iciren, uyutan, hizmetini goren, buyuk bir aşk ve şevk icerisinde buyutmeye calışan, emeğini esirgemeyen bir sut anne!..
O Mekke civarında oturan HevĂ‚zîn kabilesinin Benî Sa’d bin Bekir koluna mensuptur. Ummu Kebşe kunyesiyle anılır. Babasının adı Ebî Zueyb es-Sa’dî’dir. Aynı kabîleden HĂ‚ris bin Abduluzza ile evlenmiştir. Bu evlilikten Abdullah, Uneyse ve Şeyma adında uc cocukları dunyaya gelmiştir. Geleceğin Peygamberi KĂ‚inĂ‚tın Efendisi Muhammed de onların sut kardeşi olmuştur.
Benî Sa’d kabîlesi colde yaşardı. Temiz, havadar, suyu bol yaylaları vardı. Arablar arasında dili en duzgun, puruzsuz, konuşan bir kabileydi. Comertlikleri ile de meşhurdu. Kureyş halkı da fesĂ‚hat ve belĂ‚gata cok onem verirdi. Yeni doğan cocuklarını sut anneye verirken bu ozelliği de goz onunde bulundururlardı.
O devirde colde yaşayan bedevî hanımlar bir gelir kaynağı olarak sut annelik hizmeti verirlerdi. Mekke’ye gelir yeni doğan cocuklardan alıp gotururlerdi. Bilhassa zengin ailelerin cocuklarını tercih ederlerdi. Bunu her sene iki defa Mekke’ye gelerek yaparlardı.
Bir kıtlık senesi idi. Halîme HĂ‚tun da kucağında oğlu, yanında kocası HĂ‚ris ile birlikte diğer hanımlarla yurtlarından cıkıp Mekke’ye geldiler. Caresizlik icerisinde dolaşırlarken karşılarına Kureyş’in buyuklerinden Abdulmuttalib cıktı.
Allah TeĂ‚la bir yetimi vesîle kılarak onları ilĂ‚hî ikramlara nĂ‚il kılacaktı. Geleceğin Peygamberine hizmet etme şerefini onlara verecekti. Nur Muhammed’e sut anne olmak bahtiyarlığını nasîb edecekti. Onlar da yetimliğine bakmadan elleri boş donmemek icin nur topu yavrucağı bağırlarına basıp yurtlarına gotureceklerdi. Daha yolda iken hayır ve bereketlere nĂ‚il olduklarını goreceklerdi. O nur parcası yavrucağı yanlarına alınca; hayatlarında buyuk değişiklikler gorduler. Ailecek bereket ve ilĂ‚hî ikramlara nĂ‚il oldular.
Geleceğin peygamberi Fahr-i KĂ‚inat (s.a) efendimiz dort yaşlarına kadar Halîme annemizin yanında buyudu. Sut kardeşleriyle birlikte yediler, ictiler ve oynadılar. Sut kardeşleri onu cok severlerdi. Ondan hic ayrılmazlar ve beraberce tatlı tatlı oynarlardı. Birgun evlerinin arkalarında kuzuları otlatırken uzerlerinde ak elbise bulunan iki adam ici kar dolu, altından bir leğen ile geldi ve Nur Muhammed’in karnını yarıp kalbini actılar. Oradan kan pıhtısına benzer bir şeyi cıkarıp attılar. Sut kardeşi Abdullah bu durumu gorunce cok korktu. Derhal anne-babasına koşarak heyecanla geldi. Kureyş’li kardeşim olduruldu!.. diye feryad etti.
Halîme HĂ‚tun ve kocası hemen koşup cocukların yanına geldiler. Nur Muhammed’i benzi sararmış, korkmuş bir vaziyette buldular. Ne oldu yavrucuğum! diye sordular. O da dort yaşlarında olmasına rağmen olan biteni tek tek anlattı. “Uzerlerinde ak elbise bulunan iki adam geldi ve beni yatırdılar. Karnımı yardılar ve icimden bilmediğim bir şey cıkarıp attılar. Kalbimi, karnımı o karla iyice yıkayıp temizlediler” dedi.
Bu hĂ‚dise uzerine HĂ‚ris Ă‚ilesine: “Ey Halîme! Ben bu cocuğun başına bir felĂ‚ket gelmesinden korkuyorum! Onu hemen ailesine goturup teslim edelim” dedi.
Halîme HĂ‚tun sut evlĂ‚dı Nur Muhammed’i, Âmine HĂ‚tun’a teslim etmek uzere Mekke’ye geldi. Cocuk yaşta olmasına rağmen Nur Muhammed guclu, kuvvetli ve hareketliydi.
Şehre girerken kalabalıklar arasında kayboldu. Dedesi Abdulmuttalib ve Kureyş kabilesi atlıları seferber oldu. Mekke’nin her tarafı arandı bulunamadı. Sonra KĂ‚be’ye gelip tavaf ettikten sonra dede Abdulmuttalib Yuce Allah’a şoyle niyazda bulundu. “Ya Rab! Kavmi’min hepsi toplandı ise de sevgili torunum bulunamadı. Senden medet!” diye yardım diledi. O anda gorunmeyen bir yerden ses geldi ve: “Muhammed’in Rabbı vardır. Onu yardımsız bırakmaz ve zĂ‚yî etmez” dedi. Abdulmuttalib tekrar niyaz etti ve onun nerede olduğunu gostermesi icin Allah’a yalvardı. Yine gizli bir ses: “O TihĂ‚me vadisinde bir ağacın altında!” dedi. Suvarileriyle birlikte o tarafa doğru giden Abdulmuttalib Nur Muhammed’i bir ağacın dallarını cekip yaprağı ile oynuyor olarak gordu. Dede Abdulmuttalib uzaktan: “Ey cocuk sen kimsin?” diye sordu. O da: “Ben Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib’im” cevabını verdi. Dedesi yaklaştı ve: “Canım sana feda olsun yavrum. Ben senin deden Abdulmuttalib’im” dedi ve sevgili torunu Nur Muhammed’i kucaklayıp optu. Bağrına bastı ve hemen hayvanının onune bindirip Mekke’ye getirdi. KĂ‚be’yi yedi defa tavaf ettirip onu her turlu tehlikelerden ve kotuluklerden koruması icin Allah’a duĂ‚ etti. Sonra anneciği Âmine HĂ‚tun’un yanına goturdu.
Kur’an-ı Kerimde DuhĂ‚ Sûresi’nin yedinci Ă‚yetinin bu hĂ‚diseye işaret ettiği rivayet edilir. MeĂ‚len: “Seni (cocukluğunda) kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?” buyurulmuştur.
Halîme HĂ‚tun emanet aldığı sut evlĂ‚dı Nur Muhammed’î sağ sĂ‚lim olarak anneciği Âmine HĂ‚tun’a teslim etmenin huzuru icerisinde idi. Aslında o yanında kalması icin ilk getirdiğinde ısrar etmişti. Bu sebebten Âmine HĂ‚tun: “Onu ne diye getirdin sut annesi?” diye sordu. Halîme HĂ‚tun da: “Allah oğlumu buyuttu. Doğrusu başına birşeyler gelmesinden endişe ettim. Onu bir an evvel teslim edeyim istedim” dedi. Âmine HĂ‚tun tekrar: “Yoksa sen ona şeytan musallat olur diye mi korktun?” dedi. O da: “Evet!..” deyince Âmine HĂ‚tun şoyle dedi:
“Hayır! Vallahi şeytan icin ona yol yoktur. Ona musallat olamaz. Asla ona sataşamaz. Oğlum icin buyuk bir hal ve şan vardır. Ben sana onun haberini bildireyim” dedi ve devamla: “Ben ona hamile iken cok hĂ‚rikulĂ‚de hĂ‚diseler yaşadım. Şam topraklarında Busra’nın koşkleri aydınlatılıp bana gosterildi. O dunyaya geldiği zaman secdeye kapanıp kalmıştır. Onun doğumu diğer cocuklarınkine benzememiştir. Sen şimdi onu bana bırakıp yurduna donebilirsin.” diyerek sut annesinin merakını gidermiş onu teselli etmiştir.
Aradan seneler gecmişti. Nur Muhammed’in annesi Âmine HĂ‚tun ve dedesi Abdulmuttalib vefat etmişti. Kendisi de Mekke’nin en asil ve zengin hanımı Hz. Hatice ile evlenmişti. İlk vahye mazhar olmuş ve Nur Muhammed sallallahu aleyhi vesellem son peygamber olarak gonderilmişti. Allah TeĂ‚lĂ‚ onu kendine elci secmişti. CebrĂ‚il’i vasıtasıyla onu destekliyecekti. İslĂ‚m’ın ilk gunleriydi. Halîme HĂ‚tun Mekke’ye gelmişti. İki Cihan Guneşi efendimiz Hz. Halîme’yi gorunce: “Anneciğim, anneciğim!” diyerek derin sevgi gosterir candan hurmet ve hizmet ederdi. Omuz atkısını veya uzerinde bulunan hırka turu şeyi cıkarır yere serer ve sut anneciğini oturturdu. Bir dileği varsa hemen yerine getirirdi. Bir gelişinde eve goturup misĂ‚fir ettiler. Sut anneyi guzelce ağırladılar. Hal hatırını sorup hizmetini gorduler. Kıtlıktan ve hayvanlarının telef olduğundan bahsedince Hz. Hatice annemiz Efendimizin sut annesine 40 koyun, bir de deve hediye etti. Bir cok ikramlarla devesine bindirip uğurladılar.
Sonraki yıllarda musluman olma şerefine eren Hz. Halime (r.anhĂ‚) Medine-i Munevvere’de vefat eyledi. Cennet-i Bakî’a kabristanlığına defnedildi. CenĂ‚b-ı Hak’tan sık sık kabrini ziyaret edip; “EsselĂ‚m u aleyke YĂ‚ Halîme-i Sa’diyye! Ya marzĂ‚ten-Nebî!” diye selĂ‚m verebilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi niyaz ederiz.
Amin
Kaynak:Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi
Habibe Binti Cahş (r.a)
Habîbe binti Cahş radıyallahu anhĂ‚ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize cift yonden hısım olan bir bahtiyar hanım!.. Kadınlara mahsus hallerden ozur kanı (istihĂ‚ze) ile ilgili bir hukmun icra olmasına, ortaya cıkmasına vesîle olan bir hanım sahĂ‚bî... Muminlerin annesi Zeynep binti Cahş (r.a)’ın kızkardeşi... Rasûlullah (s.a)’in baldızı... Abdurrahman İbni Avf (r.a)’ın hanımı...
O, Mekkeli’dir. Babasının adı Cahş İbni Riab’dır. Annesi Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin halası bulunan Umeyye binti Abdulmuttalib’dir.
Habîbe binti Cahş (r. anhĂ‚) zekî, bilgili bir hanımdı. Kalbi, İslĂ‚m’ı oğrenme aşkıyla dolu idi. Gonlunu tırmalayan, zihnine takılan soruları vakit kaybetmeden hemen Rasûlullah (s.a.) Efendimize sorup oğrenirdi. O, oğrendiklerini hayatına yansıtan bir ilim Ă‚şıklısı hanımefendi idi.
O, iki yonden Rasûlullah (s.a) efendimize akraba oluyordu. Birincisi, muminlerin annesi bulunan, Peygamberimizin hanımı Zeynep binti Cahş (r. anhĂ‚) onun kızkardeşidir. Bu vesîle ile hĂ‚ne-i seĂ‚dete rahatlıkla girebilirdi. İkincisi; kendi oz annesi Efendimizin halası olduğu icin ayrıca yakın bir akrabalık bağı vardı. Bu cift yonlu hısımlıktan istifĂ‚de ile sıkıntılı anlarında Allah Rasûlune muracaat eder, hĂ‚lini arzeder, sıkıntısını giderirdi.
Habîbe (r. anhĂ‚)’ın sağlık-sıhhat konusunda başına bir sıkıntı gelmişti. Kadınlara mahsus ozel bir durumu ile o sanki bir imtihana tĂ‚bi tutulmuştu. Tam yedi yıl istihĂ‚ze (adetten başka olarak damar catlamasından dolayı kan gelme) haline muptelĂ‚ oldu.
O, ozur sĂ‚hibi olarak ne yapacağını, nasıl ibadet edeceğini bilemiyordu. Edeb ve hĂ‚yĂ‚sından durumunu da kimseye acıklamak istemiyordu. Fakat bu dînî bir konuydu, mutlaka oğrenmeliydi. Dînî konularda utanma olmazdı. İnsan bilmediği şeyi sorup oğrenmek zorundaydı. Bunun icin Habîbe (r. anhĂ‚) bir fırsatını bulup Resûl-i Ekrem (s.a) efendimize geldi. Başına gelen hĂ‚li arzederek ibadetlerdeki durumunun ne olacağını sordu ve şoyle dedi:
“ – YĂ‚ Rasûlallah! Ben istihĂ‚ze goren biriyim. İbadetlerimi nasıl yapacağım?” dedi.
Fahr-i KĂ‚inat (s.a) efendimiz Habîbe binti Cahş (r. anhĂ‚)’nın sorusunu şoyle cevapladı:
“O, ancak damar (dan cıkan bir kan) dır. Yoksa hayız değildir. Her namaz vakti abdest alarak namazını kıl.” buyurdu.
Habîbe binti Cahş (r. anhĂ‚) ibadete duşkun, takvĂ‚ uzere yaşayan bir hanımefendiydi. Sunneti seniyyeye tam ittibĂ‚ etmeye gayret ederdi. İki Cihan Guneşi efendimize bu yonuyle de mĂ‚nevî yakınlığını artırmaya onem verirdi. Nesebî yakınlık tek başına ebedî beraberlik icin yeterli değildi. Bu sebebten ahirette de ona yakın olabilmek icin onun sunneti uzere bir hayat gecirmenin şart olduğuna inanırdı. Zira Rasûlullah (s.a) efendimizin cok sevgili kızı FĂ‚tıma (r. anhĂ‚)’yı bile devamlı bir sûrette:
“Kızım, sakın baban olduğum icin bana guvenme. Yarın icin kendine bir şeyler hazırla.” diye uyardığını biliyordu.
Habîbe (r. anhĂ‚) Rasûlullah (s.a) efendimizin baldızı ve hala kızı olarak sıhrî yakınlıkla birlikte manevî yakınlık bağını oluşturmaya cok onem veriyordu. Bu bakımdan Onun sunnetine ittibĂ‚ ederek getirdiği hakîkatlerin doğrultusunda yaşamaya calışıyordu. Kitab ve sunnetten asla taviz vermek istemiyordu. İki Cihan Guneşi efendimizden aldığı bu cevaptan sonra her namaz vakti icin yeni abdest alırdı. Namazlarını hep abdest tĂ‚zeleyerek edĂ‚ ederdi.
Habîbe (r. anhĂ‚) başına gelen bu hastalık hĂ‚lini Rasûlullah (s.a) efendimize sorarak oğrenen bir hanım sahĂ‚bî olarak kendinden sonra gelen musluman hanımlara bu konuda ışık tutan, derdlerine care olan bir bahtiyardır.
O, aşere-i mubeşşereden olan Abdurrahman İbni Avf (r.a) ile evlenmişti. Bu evlilikten cocuğu olmamıştır. Evine ve beyine karşı hizmetleriyle mesud bir hayat gecirmiştir. Allah ondan razı olsun. Ruhu şĂ‚d, kabri cennet olsun.
Rabbimiz bizleri şefaatlerine nĂ‚il eylesin. Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
__________________
FĂ‚tıma Binti Hattab (r.a)
FĂ‚tıma Binti Hattab radıyallahu anhĂ‚ kocası ile birlikte İslĂ‚m’la şereflenen ilk muslumanlardan...
İmandaki kararlı duruşu, sabır ve sebatıyla kardeşi Omer’in İslĂ‚m’a gelmesine vesîle olan bir iman eri... Kocası Saîd bin Zeyd (r.a) hayatta iken Cennetle mujdelenen bahtiyarlardan...
Karı-koca olarak ikisi birlikte Allah ve Rasûlu yoluna baş koymuş samimi, fedĂ‚kĂ‚r bir hanım sahĂ‚bî... Umeyme onun lĂ‚kıbıdır..
O Mekke’de doğdu. Kureyş’in Mahzûmî koluna mensuptu. Soy sop bakımından seckin bir kabilesi vardı. Babası Hattab İbni Nufeyl, annesi, Hanteme binti HĂ‚şim’dir. Hattab’ın evinde buyuyen FĂ‚tıma olgun yaşa gelince akrabalarından, amcası Amr bin Nufeyl’in oğlu Saîd İbni Zeyd ile evlendi.
Sevgi ve hurmete dayalı, karşılıklı anlayış icerisinde bir hayat surmekteydiler. Yeni din ve son peygamberin geldiği haberleri onlara da ulaşmıştı. Kocası Saîd İbni Zeyd Mekke’de meşhur kılıc ustası Habbab İbni Eret ile samîmi arkadaştı. Onun yanına sık sık gider gelirdi. Yeni din ve son peygambere dĂ‚ir ondan bilgiler almıştı. Putlara tapmanın akıllı bir iş olmadığını oğrenmişti. Birgun Habbab (r.a) arkadaşı Saîd’i bu konuda ikna etmiş ve Allah Rasûlu ile buluşturarak onun İslĂ‚m’la şereflenmesine vesile olmuştu.
FĂ‚tıma binti Hattab da kocası Saîd İbni Zeyd’in nasîhatlarıyla yeni dini ve son peygamberi oğrenmiş, hic tereddut gostermeden İslĂ‚m’a teslim olmuştu. Evleri İslĂ‚m’ın nuruyla dolmuş, huzur ve mutlulukları kat kat artmıştı. Karı koca birlikte hareket ederek Allah’a ibadet ediyorlardı. Habbab (r.a) hergun evlerine geliyor onlara Kur’an oğretiyordu. Kalblerindeki iman ağacının gelişmesi icin onlara yeni gelen Ă‚yetleri okuyor ve İslĂ‚m’ı anlatıyordu. Sevgili Peygamberimizin ahlĂ‚kî guzelliklerini ve vasıflarını naklediyordu.
Hz. FĂ‚tıma ile kocası Saîd (r.a) Allah ve Rasûlu yoluna baş koymuş birer fedĂ‚î olmuşlardı. Ancak musluman olduklarını gizli tutuyorlardı. Zira Omer’in şerrinden cekiniyorlardı. Hz. FĂ‚tıma’nın kardeşi olan Omer, Kureyş’in en cesur, sert ve korkusuz adamıydı. Kibir ve gururundan kabına sığmaz, guclu kuvvetli biriydi. Mekke’de herkes ondan korkardı. Kılıcı keskindi. Kureyşli muşrikler onu Peygamberimizin amansız duşmanı olarak saflarında tutmağa calışıyorlardı. Kızkardeşi ve eniştesinin musluman olduğundan haberi yoktu.
İslĂ‚m gun gectikce yayılıyordu. Birer ikişer musluman olanların haberiyle Mekke sokakları cınlıyordu. Azgın muşrikler kimsesiz gariblere ve kolelere akıl almaz işkenceler yapıyordu. Bu zĂ‚limĂ‚ne hareketleriyle İslĂ‚m’ın yayılmasını onlemek istiyorlardı. Fakat kimseyi de geri donduremiyorlardı. Her biri birer iman kalesi olan ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, kızgın kumlar ustunde kor parcası kayaların vucutlarını dağlamasına bile aldırış etmiyor, Allah ve Rasûlunden aslĂ‚ vazgecmiyorlardı.
Gun gectikce iman nuru yeni gonullere giriyor, İslĂ‚m yeni gonuller fethediyordu. Muslumanların sayısının artması ise muşrikleri cileden cıkartıyordu. Buna bir care bulmak, İslĂ‚m’ın onunu almak gayesiyle Kureyş’in ileri gelenleri Darûnnedve’de toplandı. Omer de oradaydı. Konuşmalar neticesinde azgın muşrikler Sevgili Peygamberimizin vucudunu ortadan kaldırmağa karar vermişlerdi. Bu işi gercekleştiren kimseye de buyuk vaadlerde bulunmuşlardı.
Gozleri, ofkeden kıpkızıl kesilen Omer ayağa kalktı ve bu vazifeyi uzerine aldı. Derhal oradan ayrılıp evine geldi. Kılıcını kuşandı ve vakit kaybetmeden dışarı cıktı.
Kin, kibir ve ofkesinden adetĂ‚ yeri delercesine attığı sert adımlarla yurumeğe başladı. Hz. Muhammed (s.a)’in Erkam’ın evinde olduğunu oğrendi. O tarafa yonelmişken karşısına Nuaym cıktı ve kızkardeşi ile eniştesinin musluman olduğunu soyledi. Buna cok ofkelenen Omer once onları halletmek duşuncesiyle yolunu cevirdi. Bu sırada eniştesi ile kızkardeşi Habbab (r.a)’dan yeni gelen Ă‚yetleri oğreniyorlardı. Dışardan Omer’in geldiğini gorunce okumalarını kestiler. Habbab’ı ve okudukları Ă‚yetleri saklayarak evin kapısını actılar.
Omer butun hiddetiyle iceriye girdi. “İşitmiş olduğum ses ne idi?” dedi ve ofke ile: “İkinizin de Muhammed’in dinine girdiği bana haber verildi.” diyerek eniştesinin uzerine yurudu. Kızkardeşi araya girmeye calıştı. Omer ikisini de kan revan icinde yere serdi.
Artık olan olmuştu. Gizledikleri imanı haykırma zamanı gelmişti. Bir iman fedĂ‚isi olan Hz. FĂ‚tıma (r.anhĂ‚) o gune kadar hic cesaret edemediği bir davranış sergiledi. Karşısında herkesin titrediği korkusuz kahraman diye anılan Omer’e şoyle seslendi:
“Omer!.. Omer!.. Sen kadın dovmekten utanmıyor musun? Evet!.. Artık biz musluman olduk. Allah’a ve Resûlune iman ettik. Biz inanıyoruz ki, Allah’tan başka ilĂ‚h yoktur. Muhammed de Allah’ın Resûludur. Artık ne istersen yap, donmeyiz.” diyerek kardeşi Omer’in kendine gelmesini sağladı.
Hz. FĂ‚tıma’nın bu kararlılığı Omer’i duşunmeye sevketti. Kızkardeşinin bu cesĂ‚reti onun kalbini yumuşattı ve: “Az once sizden işittiğim şeyi getirin. Nedir onlar? Bir de ben bakayım” dedi. Hz. FĂ‚tıma: “Senin ona bir şey yapmandan korkarız.” dedi. Omer: “Korkmayın! dedi ve okuyup geri vereceğine dĂ‚ir ilĂ‚hlarına yemin etti.” Bu durum Hz. FĂ‚tıma’yı umitlendirdi. Kardeşinin musluman olacağını umdu. Derhal okudukları Kur’an sahîfelerini getirdi. TĂ‚hĂ‚ Sûresinin ilk Ă‚yetlerini okumaya calıştı. Bu ilĂ‚hî kelĂ‚m’ın yuceliğine ve mĂ‚nĂ‚sının derinliklerine daldı. Yuzunde hidĂ‚yet nurları parlamağa başladı. “Bu ne şerefli, ne yuce soz!...” dedi. Okuduğu Ă‚yetlerin meĂ‚li şoyle idi:
“Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. TĂ‚ hĂ‚, (Ey resûlum!) Biz, Kur’an’ı sana gucluk cekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir oğut olsun diye indirdik.
(Kur’an) yeri ve yuce gokleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir. Rahman, Arş’a istiva etmiştir. (Rahman, Arş’ı hukmu altına almıştır.)
Goklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile toprağın altında olanlar hep O’nundur.
Eğer sen, sozu acıktan soylersen, bilesin ki, O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
Allah, kendisinden başka ilĂ‚h olmayandır. En guzel isimler O’na mahsustur.
(Resûlum!) Musa (olayının) haberi sana ulaştı mı? Hani o, bir ateş gormuş ve ailesine: Bekleyin! Eminim ki bir ateş gordum. Belki ondan size bir meş’ale getiririm veya ateşin yanında bir rehber bulurum demişti.
Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan): Ey MusĂ‚! diye seslenildi. Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuclarını cıkar! Cunku sen kutsal vĂ‚di TuvĂ‚’dasın!
Ben seni sectim. Şimdi vahyedilene kulak ver.
Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilĂ‚h yoktur. Bana kulluk et; beni anmak icin namaz kıl.
Kıyamet gunu mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyeceğim.
Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimseler sakın seni ondan (kıyamete inanmaktan) alıkoymasın; sonra mahvolursun!” (TĂ‚ HĂ‚ sûresi; 1-16)
Omer’in yumuşadığını anlayan Hz. Habbab (r.a) saklandığı yerden cıktı ve: “Ya Omer! Rasûlullahın yaptığı duĂ‚dan Allah’ın seni tercih edeceğini umarım. Cunku ben Rasûlullah (s.a)’ın dun: “Allahım, bu dini Ebu’l-Hakem b. Hişam veya Omer b. el-Hattab ile kuvvetlendir” diye duĂ‚ ettiğini duydum. Allah’tan kork ya Omer!” diyerek ona iman telkininde bulundu.
Omer’in icinde tufanlar kopuyordu. İman ışığı kalbine girmişti. Gonlu İslĂ‚m’ın nûruyla ışımıştı. Rasûlullah (s.a) nerededir? diye sordu. Erkam’ın evinde olduğunu oğrenince kalkıp oraya gitti. Huzura kabul edilen Omer kelime-i şehadet getirerek İslĂ‚m’la şereflendi.
Hz. FĂ‚tıma binti Hattab (r.anhĂ‚)’ın bu korkusuz davranışı, iman kuvvetiyle kibirli, azgın Omer’e meydan okuması, ve onun imandaki sabır ve sebatı, tavizsiz duruşu tarihin kahramanlık sahifelerine gecmesine sebeb oldu. Allah ondan rĂ‚zı olsun.
Ne kahramanca bir duruş!.. Ne tavizsiz bir iman!.. Ne kararlılık!.. Ne sebat!.. Allahım cumlemize boyle şahsiyetli duruşlar ve kahramanca davranışlar sergileyebilmeyi nasîb et!..
Kocası ile birlikte Medine’ye hicret eden FĂ‚tıma binti Hattab (r.anhĂ‚) omrunun sonuna kadar fazîletli, ornek davranışlar sergileyerek hayatını devam ettirdi. Kardeşi Hz. Omer (r.a)’ın adaletle hukum surduğu seĂ‚det devrini gordu. Onun halifeliği doneminde de ruhunu teslim etti.
CenĂ‚b-ı Hak’tan şefaatlerini niyaz ederiz.
Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Fatıma Binti Esed (r.a)
FĂ‚tıma binti Esed radıyallahu anhĂ‚ Hazreti Ali radıyallahu anh’in annesi...
Sevgili Peygamberimize cocukluk doneminde candan hizmet eden, onu her turlu tehlikelere karşı korumaya calışan, kendi oz cocuklarından once onun karnını doyuran, ustunu başını temizleyen, saclarını tarayan hizmetli, şefkatli bir anne...
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin “annemden sonra annem” diye iltifatına mazhar olmuş bir hanım sahĂ‚bî...
O Mekke’de HĂ‚şimoğulları kabilesine mensuptur. Amcasının oğlu Ebû TĂ‚lib ile evlendi. Bu evlilikten TĂ‚lib, Akîl, CĂ‚fer ve Ali adında dort oğlu, Ummu HĂ‚ni, CumĂ‚ne, Rayta ve EsmĂ‚ adında da dort kızı dunyaya geldi.
O, Sevgili Peygamberimize sekiz yaşından itibaren annelik yapma şerefini elde eden bahtiyar bir hanımdır. Dedesi Abdulmuttalib’in vefatından sonra amcası Ebû TĂ‚lib’in himayesine verilen varlık nûru Efendimiz, FĂ‚tıma binti Esed’in ellerinde onun sıcak, yakın alĂ‚kasıyla, şefkat ve sevgi dolu nazarlarıyla buyumuşdu.
FĂ‚tıma binti Esed varlık nuru, inci tanesi bu yetime annesini aratmayacak tarzda candan hizmet etmiş, şefkat ve merhamet nazarlarını uzerinden eksik etmemiştir. Ona karşı davranışlarında ve hizmetlerinde ozel ihtimam gostererek evini sımsıcak bir yuva haline getirmeye gayret etmiştir. Bu titizlik ve hizmetteki ozel îtinĂ‚sı onu Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin hususî iltifatlarına nĂ‚il kılmıştır. Efendimiz (s.a.)O’nun hakkında:
“O benim annemdi. Kendi cocukları ac dururken once benim karnımı doyururdu. Sacımı başımı tarar bir anne şefkati sıcaklığını benden esirgemezdi.” buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz genclik devresini kendi yuvasını kuruncaya kadar bu sıcak aile ortamında amcasının ve yengesinin himayesinde gecirdi. Yirmibeş yaşına ulaşınca Kureyş kadınlarının hanımefendisi Hz. Hatice ile evlendi. Huzur ve seĂ‚det dolu mutlu bir yuva kurdu. Kırk yaşına geldiğinde Allah TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri O’nu kendine elci olarak secti. CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m’ı ona gondererek yeni dinin esaslarını bildirdi. Putlara tapılmamasını, şirke duşulmemesini emretti.
Beklenen yeni din ve son peygamberin geldiği haberleri Mekke sokaklarında yayılmaya başlayınca muşrikler O’nu himĂ‚yesiz bırakmağa, hatta oldurmeye yeltendiler. Ama amcası Ebû TĂ‚lib ve hanımı, FĂ‚tıma binti Esed sevgili yeğenlerine arka cıktılar; Onu himayeleri altına aldılar. Kendileri hemen İslĂ‚m’a koşamadılar. Fakat onu davĂ‚sında serbest bıraktılar. İstediği gibi hareket etmesini sağladılar. İslĂ‚m birer birer gonulleri fethedip Muslumanlar coğaldıkca azgın muşrikler bu gidişĂ‚ta engel olmak icin her turlu zĂ‚limliklerini ortaya koymaya başladılar. İşi iyice ileri goturup İki Cihan Guneşi Efendimize eziyet etmeye kadar vardırdılar. Kimsesiz muslumanlara akıl almaz işkenceler yaparak onları İslĂ‚m’dan dondurmeye calıştılar. Fakat iman nuruyla kalbi aydınlanmış hicbir muslumanı kendi taraflarına ceviremediler.
Himayesinde bulunduğu amcası Ebû TĂ‚lib dunyadan gocunce İki Cihan Guneşi Efendimizin işi daha da zorlaştı. İşkenceye varacak tarzda ezĂ‚ ve cefĂ‚lara maruz kaldı. Butun bu hĂ‚diseler FĂ‚tıma binti Esed’i cok uzuyordu. Sevgili Peygamberimizi cok seviyor ve O’na inanıyordu. Fakat kocasından dolayı İslĂ‚m’ını acığa vuramamıştı. Artık zamanı gelmişti. Onun dĂ‚vasına gonul verdiğini îlĂ‚n ederek O sevgiliye destek olmak istiyordu. Kelime-i şehĂ‚det getirerek İslĂ‚m’la şereflendi. Fahr-i KĂ‚inat (s.a) Efendimiz annesi kadar sevdiği yengesinin musluman olmasına cok sevindi ve acılarını birazcık olsun unuttu.
Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚) artık Mekke’de yaşanamayacağına karar verdi ve diğer Muslumanlar gibi Medine’ye hicret etti. Allah yolunda muhĂ‚cir olma seĂ‚detini elde etti. Orada oğlu Hz. Ali (r.a) ile Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin kerîmeleri Hz. FĂ‚tıma (r.anhĂ‚)’nın duğunlerini yaptı. Aynı evde gelin kaynana birlikte mesud bir hayat yaşadılar.
O, Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin “FĂ‚tıma benden bir parcadır.” dediği sevgili kızı Hz. FĂ‚tıma’ya kayınvĂ‚lide olmuştu. Bunu kendisi icin buyuk bir bahtiyarlık sayıyordu. Gelinini uzmemek icin son derece titiz davranışlar sergiliyordu. Evde iş bolumu yapmışlardı. Herkes kendine duşen vazifeyi yaptıktan sonra birbirine yardıma koşuyordu. Bir muhabbet yuvası teşekkul etmişti. Neşe ve surûr dolu bu evde gelin kaynana arasındaki muhabbetin en canlı ornekleri gorulmekteydi. Onların sevgi ve saygı icerisinde gecinmeleri hem Resûl-i Ekrem (s.a)’i, hem de Hz. Ali (r.a)’ı cok sevindiriyordu. HĂ‚nelerine rahmet ve bereket yağıyordu.
İki Cihan Guneşi Efendimiz yengesi Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚)’nın iyiliklerini hic unutmamıştı. Ona karşı vefa borcunu, ona olan kadirbilirliğini her fırsatta gostermeğe calışdı. Medine’deki evinde devamlı ziyaretine gitti. HĂ‚lini, hatırını sordu; ceşitli yardımlarda bulunarak onu gozetti. Bir evlĂ‚dın annesine yapması gereken hizmetin daha fazlasını yapmağa gayret etti. Ona “anne” diye hitap etti ve hep o şekilde yĂ‚d etti. Zaman zaman oğle uzeri ziyaret eder, yanında kaylûle (oğle istirahati) yapardı.
Sevgili Peygamberimizin Medine’ye yerleşmesinin uzerinden dort sene gecmişti. Mubarek yuzlerinde hic neşe, sevinc eksik olmazdı. SîmĂ‚larında her gun seĂ‚det cicekleri acardı. Bir gun Efendimiz yengesi Hz. FĂ‚tıma’nın vefat haberini aldı. O gun o kadar uzuldu ki “İşte bugun annem vefat etti.” buyurdu. Damadı Hz. Ali (r.a)’ın annesine karşı beslediği derin sevgi ve hurmetini bu şekilde ifade etti.
İki Cihan Guneşi Efendimiz bir vefakĂ‚rlık orneği olarak o gun sırtından gomleğini cıkarıp Hz. Ali (r.a)’a verdi. Annesine kefen yapılmasını istedi. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Son bir sevgi işareti ve iltifat olarak kabrine indi ve yanı uzerine biraz uzandı. Gozyaşları icerisinde kabirden cıktı. Yaşlar kabri ıslatmıştı. Sonra Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚)’nın na’şı kabre kondu.
AshĂ‚b-ı kiram o gune kadar boyle bir şey gormemişlerdi. Merakla Efendimize: “Ya Rasûlallah! Sizin bu kadına yaptığınızı başka hic bir kimseye yapar iken gormedik” dediler. Fahr-i KĂ‚inat (s.a) Efendimiz ashĂ‚bının merakını gidermek uzere şoyle cevap verdi:
“O benim annemden sonra annemdi. Amcam Ebû TĂ‚lib’ten sonra, bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır. Ona Cennet elbiselerinden giydirilsin diye gomleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatı kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir muddet kabrinde uzandım.” buyurdu.
Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚)’nın kabri uzerine toprak atıldıktan sonra Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz sevgili annesi icin şu duĂ‚yı yaptı:
“Allah sana merhamet etsin ve seni hayırla mukĂ‚fatlandırsın. Anneciğim! Allah sana rahmet etsin. Annemden sonra bana annelik yaptın. Kendin ac kalır beni doyururdun. Kendin giymez beni giydirirdin. En iyi nimetleri kendin yemez bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızası icin ve Ă‚hiret yurdunu umarak yapardın.
Allah ki, dirilten ve oldurendir. O hic olmeyendir. Devamlı diri olandır O.
Ey Allahım! Annem FĂ‚tıma binti Esed’i affet. Kabrini genişlet. Ben Resûlunun ve benden onceki peygamberlerinin hakkı icin duĂ‚mı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan yuce Rabbim!”
Sevgili Peygamberimiz annem dediği Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚)’ya son vazifelerini yaptıktan sonra tebessum etmeğe başladı. Orada bulunanlara şu mujdeyi verdi:
“CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m geldi ve “Bu kadın Cennetliklerdendir.” diye bana haber getirdi. Ayrıca Yuce Allah meleklerinden yetmiş binine bu kadının cenaze namazına katılmalarını emretti. Melekler de onun cenaze namazını kıldılar.”
ElhamdûlillĂ‚h!.. ElhamdûlillĂ‚h!.. Ne seĂ‚det!.. Ne mutluluk!.. Ne vefĂ‚kĂ‚rlık ve ne kadirbilirlik!.. Ne candan hizmet ve ne guzel mukĂ‚fat!.. Allahım bizlere de oylesi seĂ‚detler nasîb et!..
Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚), HĂ‚şimoğulları soyundan ilk erkek cocuğu dunyaya getiren sĂ‚liha bir hanımdır. Ayrıca yine bu soydan gelen ilk halifenin annesi olma şerefine sahiptir. Diğer halifelerin anneleri ise; sevgili Peygamberimizin kızı Hz. Hasan’ın annesi Hz. FĂ‚timatu’z-ZehrĂ‚ (r.anhĂ‚) ile Harun Reşîd’in hanımı ve halife Emin’in annesi Zubeyde’dir. Allah hepsinden rĂ‚zı olsun.
CenĂ‚b-ı Hak bizleri Hz. FĂ‚tıma binti Esed (r.anhĂ‚) annemizle beraber Cennetinde cem eylesin. Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
Esm binti Yezid (r.a)
Hazret-i Esma radıyallahu anhĂ‚ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna gelerek muşkillerini rahatlıkla arz edebilen, acık sozlu, konuşması duzgun bir hanım sahĂ‚bî... “Hatîbetu’n-nisĂ‚ = Hanımların hatîbi” lakabıyla anılan, cesĂ‚ret ve şecĂ‚at sĂ‚hibi bir iman eri...
Edeb ve hayĂ‚nın dini oğrenmeye mĂ‚ni olmaması gerektiğine inanan ve utangaclık gostermeden dinini oğrenme gayretinde olan bir ilim sevdalısı...
O Medine’li olup Ensar hanımlarındandır. Evs kabîlesinin Abduleşheloğulları’na mensuptur. Hicretten sonra İslĂ‚m’la şereflenmiştir. Babası Yezid ibni Seken ile kız kardeşi HavvĂ‚ da sahĂ‚bîdir. Muaz ibni Cebel (r.a.)’ın halasının kızı olan EsmĂ‚’nın BeyaturrıdvĂ‚n’da bulunduğu da rivĂ‚yet edilmektedir.
EsmĂ‚ binti Yezid (r.anhĂ‚) eli acık comert bir hanımdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize devamlı hizmet etmek ve ikramda bulunmak isterdi. Evinde bulunan yiyecek ve icecekten fırsat buldukca Efendimiz’e de gonderirdi. Birgun akşam vakti biraz ekmek ve kuru uzum hazırladı. Sevgili Peygamberimizi mescidden cıkarken evine dĂ‚vet etti. İki Cihan Guneşi Efendimiz bu fedakĂ‚r sahĂ‚biyi kırmadı. Arkadaşlariyle birlikte dĂ‚vete icĂ‚bet etti.
Hazreti EsmĂ‚ (r.anhĂ‚) hazırladıklarını Efendimizin onune getirip koydu. “Anam babam size fedĂ‚ olsun yĂ‚ Rasûlallah! Buyurunuz, yiyiniz” dedi. Rahmet Peygamberi Efendimiz derin bir muhabbetle ashabıyla berĂ‚ber “Haydin Bismillah” deyip Ă‚fiyetle yediler. Ekmek ve uzum bereketlenmişti. Yedikce artıyordu. Hz. EsmĂ‚ hayretler icerisinde kalmıştı. Bu olayı naklederken şunları soyluyordu:
“Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, gozlerimle gordum. Kırk kişilik cemaat ne uzumu ne de ekmeği bitiremediler. Yanımdaki sudan da ictikten sonra ayrıldılar. Biz Ă‚ile halkı olarak bu kırbadan artan suyu icer şifĂ‚ bulurduk. Rızkımıza bereket gelmişti.”
Hazreti EsmĂ‚ (r.anhĂ‚) gonlu Rasûlullah sevgisiyle dolu zekî bir hanımdı. Fırsatları değerlendirmesini bilirdi. Zaman zaman Efendimizin hĂ‚ne-i seĂ‚detine gelir, hanımları, muminlerin anneleriyle sohbet ederdi. Hz. Âişe (r.anhĂ‚) annemizin gelin olarak Efendimizin evine geldiği gun o da orada bulunmuştu. Bir ara Fahr-i KĂ‚inat (s.a) Efendimize sut takdim edilmişti. Efendimiz sutten biraz ictikten sonra Hz. Âişe annemize uzatmıştı. O da yeni gelin olarak utandığından almak istememişti. Bunun uzerine Hz. EsmĂ‚ (r.anhĂ‚): “YĂ‚ Âişe! Rasûlullah’ın ikramını geri cevirme. Al ve ic” dedi. Hz. Âişe aldı ve bir miktar ictikten sonra Efendimize tekrar verdi. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz bu sefer sutu Hz. EsmĂ‚’ya uzattı. O da kĂ‚seyi aldı ve mubarek artığından icti.
EsmĂ‚ binti Yezid (r.anhĂ‚) hanım sahĂ‚bîler arasında acık sozluluğu ve duzgun konuşmasıyla tanınmıştır. Bu sebebten O’na: “Hatîbetu’n-nisĂ‚” = Hanımların hatîbi” lakabı verilmiştir. Medîneli hanımlar Rasûlullah (s.a) Efendimize bir şey soracakları zaman onu temsilci ola
bazi sahabelerimizin hayatlari...
Dini Bilgiler0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- bazi sahabelerimizin hayatlari...