YAYGIN DİNİ YANLIŞLAR


*melekler dişidir/ cinsiyetleri vardır.


Necm Sûresi:27:Şuphesiz o kimseler ki, Ă‚hirete iman etmemektedirler, elbette onlar (“Melekler AllĂ‚h’ın kızlarıdır!” diyerek) dişi adı takmak suretiyle melekleri (birtakım bĂ‚tıl adlarla) isimlendirmektedirler.
Zuhruf Sûresi:19:O (şirk koşa)nlar o melekleri birtakım dişiler saydılar ki, aslında onlar RahmĂ‚n’ın kullarıdırlar. Yoksa yaratılışlarına mı şĂ‚hit oldular (da, AllĂ‚h’ın onları dişi olarak yarattığını gorerek bu kanaate vardılar)? (Onların: “Biz babalarımızdan boyle işittik, onların yalan soylememiş olduklarına da şĂ‚hitlik ederiz!” diyerek melekler hakkında yaptıkları) bu şĂ‚hitlikleri (amel defterlerine) muhakkak yazılmaktadır ve onlar (kıyĂ‚met gunu bundan dolayı) mes’ul tutulacaklardır.

SĂ‚ffĂ‚t Sûresi:149: (Habîbim!) Şimdi o (meleklerin AllĂ‚h’ın kızları olduğunu savuna)nlara sor ki; kızlar Rabbine aitmiş de, oğullar onlara mı mahsusmuş?
150:Yoksa Biz melekleri, onlar şĂ‚hitlerken mi dişiler olarak yaratmışız?

*Şeytan meleklerdendir.


Kehf Sûresi:50:Hani Biz meleklere: “(Kendisini selamlamak ve Bana yapacağınız secdeye kıble olmak uzere) Âdem’e secde edin!” buyurmuştuk da, onlar hemen secde etmişlerdi, ancak İblîs mustesnĂ‚! (Cunku) o, cinlerden idi, bu sebeple Rabbinin emrinden cıktı. Şimdi siz Beni bırakıp da, onu ve zurriyetini mi dostlar edinmektesiniz? Oysa onlar sizin icin buyuk duşmanlardır! O (kimi dost edineceğini bilmeyip, duşmanını dost edinen) zĂ‚limler icin bu (şekilde Allah’a itaat yerine şeytana itaati tercih) ne kotu bir değiştirme olmuştur.
[Emir meleklere ve melekler icinde bulunan iblise de şamil olmuştur. Kendisi melek olduğu icin değil.]


*Tuvaleti yaptıktan hemen sonra abdest alınabilir.



İdrar sızıntısının kesildiğine kalp kanaat getirinceye kadar yapılması gereken istibra farzdır.
Zira idrarın cıkışı ile abdest bozulur. Bu yuzden kişi abdestsiz namaz kılmış olur. [Buraya bakılabilir M. Zihni Efendi, Nimet-i İslam, s. 43]
[Kişi tuvaletini yaptıktan sonra -ki bu aslen erkekler icindir- tenasul uzvunda idrar kalır. Bu da yurume, oksurme vb. şeyler ile giderilir. İstibralık vb. şeyler kullanılarak bu idrarın ic camaşırına değip pisliğe ve kotu kokuya sebep olması engellenebilir. ]


*Namazda okunacak sureler, latinize haliyle okunabilir.

435- Namaz icinde meydana gelen bir okuyuş yanlışlığı ile namaz bozulur mu, bozulmaz mı hususu pek muhimdir. Buna dikkat gerekir. Kur'Ă‚n okurken bir hata yapılmasına veya okuyucunun surcmesine Zelletu'l-Karî (Okuyucunun Surcmesi) denir. Bu hususta başlıca esaslar şunlardır:
436- Kur'Ă‚n-ı Kerîm'in bir kelimesi kasden değiştirilir de, bununla mana değişmiş olursa, namaz ittifakla bozulur. ( Zelletu'l-Kari'ye (Okuyucunun Yanılmasına) Ait Esaslar[Buyuk İslam İlmihali-Omer Nasuhi Bilmen])
Mesela; Latin harfleriyle -ilk harfi ancak “Z” olarak yazılan “zelle” kelimesi Arapcada şu farklı anlamlara gelebilir:
a. Turkcedeki yazılışta olduğu gibi “z” ile “zelle” kelimesi, bir yerden kaymak manasına gelir.
b. Arapcadaki noktalı “zı” ile “zalle” kelimesi, olmak, bir durumdan başka bir duruma gecmek anlamına gelir.
c. Zel harfiyle “zelle” kelimesi, zelil olmak, rezil-perişan olmak anlamına gelir. Turkce’de “Zı-zel” harfleri yoktur. Aynı kokten olan “zıl” kelimesi golge demektir.
Soz gelimi; Nahl suresinin 58. ayetinde gecen ve “yuzu siyahlaştı / siyaha dondu” manasına gelen “zalle vechuhu musvedden” cumlesindeki “z” harfini kalın “zı” olarak okumazsanız, “yuzu kayar” veya “alcalır” manasında olur.
d. Arapcada ilk harfi noktalı “hı”, son harfi iki noktalı “kaf” olan “Halık / Hellak” kelimesi, yaratan anlamındadır. Ancak Turkcedeki harflerle yazılması durumunda bu kelime “berber ve helak olan kimse” manasına da gelir.
e. Necm suresinin ikinci ayetinde gecen “ma delle sahibukum” cumlesi “arkadaşınız (Hz. Muhammed s.a.s) dalalete duşmedi / yolunu şaşırmadı” manasına gelir. Latin harfleriyle okunmasında ise “Arkadaşınız, size rehberlik edemedi” manasına gelebilir!.. Misalleri coğaltmak mumkundur.
Kur’an’ı Arapca harflerinden okumak, mecburidir. Hic olmazsa namazda okunan Fatiha ve kısa sureler guzelce ezberlenmelidir.


*şaka kastıyla yalan soylenebilir.


: 8462 - حدثنا يونس، ثنا ليث، عن محمَّد عن سعيد بن أبي سعيد عن أبي هريرة عن رسول الله - صلى الله عليه وسلم - أنه قال: "إني لا أقول إلا حقاً" قال بعض أصحابه: فإنك تداعبنا يا رسول الله. فقال: "إني لا أقول إلا حقًا".
(Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine gore Peygamberimiz:”Yalnızca doğru olanı soylerim” buyurmuştur. Ashabından bazıları ona:”Ya Rasulallah. Sen bizle şakalaşıyorsun.” Demişlerdir. O da:”Ben sadece doğru olanı soylerim.” Buyurmuşlardır.) Musned-i Ahmed


4990 - حَدَّثَنَا مُسَدَّدُ بْنُ مُسَرْهَدٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى، عَنْ بَهْزِ بْنِ حَكِيمٍ [ص:298]، قَالَ: حَدَّثَنِي أَبِي، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: سَمِعْتُ
رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «وَيْلٌ لِلَّذِي يُحَدِّثُ فَيَكْذِبُ لِيُضْحِكَ بِهِ الْقَوْمَ، وَيْلٌ لَهُ وَيْلٌ لَهُ»
Behz İbnu Hakim anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki:"Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları guldurmek icin konuşur ve yalan soyler! Yazık ona, yazık ona!" [Ebu Davud, Edeb 88, (4990); Tirmizî, Zuhd 10, (2316).]

*İnanc(itikat/akide/akaid) gibi hususlarda cehalet, şaka ve ofke mazeret sebebidir.


158 - (1067) حَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ، حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ، حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ هِلَالٍ، عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ الصَّامِتِ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «إِنَّ بَعْدِي مِنْ أُمَّتِي - أَوْ سَيَكُونُ بَعْدِي مِنْ أُمَّتِي - قَوْمٌ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ، لَا يُجَاوِزُ حَلَاقِيمَهُمْ، يَخْرُجُونَ مِنَ الدِّينِ كَمَا يَخْرُجُ السَّهْمُ مِنَ الرَّمِيَّةِ، ثُمَّ لَا يَعُودُونَ فِيهِ، هُمْ شَرُّ الْخَلْقِ وَالْخَلِيقَةِ»
Ebu Zerr’den rivayet edildiğine gore peygamberimiz şoyle buyurmuşlardır: ”Benden sonra ummetimden bir topluluk gelir ki Kur’an okurlar, ancak boğazlarını gecmez. Okun yaydan cıktığı gibi dinden cıkarlar da sonra dine geri donmezler. Onlar mahlukatın en şerlileridir.” (Muslim)
[Bu hadis kişinin başka bir dine girme veya dinden cıkma niyeti olmasa da dinden cıkabileceğine delil olarak getirilmiştir. Bunu bilmesine veya dinden cıkmayı ikrar etmesine hacet yoktur.]

Tevbe:65: (Habibim!) Andolsun ki; gercekten sen(in aleyhine niye konuştuklarını) onlara soracak olsan, elbette: “Biz ancak (lafa) dalmıştık, (eğlenip) oynuyorduk (, yoksa senin hakkında kotu bir niyetimiz yok)!” derler.(Habîbim! Sen) de ki: “Yoksa siz, AllĂ‚h ile, O’nun Ă‚yetleriyle ve Rasûluyle mi alay etmekte bulunmuştunuz?”
Rivayete gore; munafık bir topluluk Tebûk gazasında RasûlullĂ‚h (SallĂ‚llĂ‚hu Aleyhi ve Sellem)`in yanından gecerken: “Şu adamı gormuyor rmusunuz, Şam’ın koşklerini ve kalelerini fethetme peşin de, heyhat!” dediler. AllĂ‚h-u Te`Ă‚lĂ‚ bunu Habîbine bildirince kafileyi durdurup onları cağırttı ve: “Siz boyle boyle dediniz!” buyurdu. Onlar ise: “Hayır! VallĂ‚hi biz ne seninle ne de ashĂ‚bınla alĂ‚kalı bir mevzuda değildik! LĂ‚kin yolu kısaltalım diye birbirimizle şakalaşıyorduk!” dediklerinde bu Ă‚yet-i celîle nĂ‚zil oldu.
66: (Artık, boşuna) ozur dile (mekle kendinizi meşgul et)meyin! Gercekten de siz imanı (acıklama)nızın ardından kĂ‚fir(liğinizi meydana cıkarmış) oldunuz. İcinizden bir cemaati(n samimiyetle tevbe edeceğini bilerek, kendilerini) affedecek olsak bile, diğer bir tĂ‚ifeye azap edeceğiz. Cunku gercekten onlar(munafıklıkta ısrarcı) mucrim kimseler olmuşlardır.
عن أبي هريِرة، قال: قال رسول الله - صلى الله عليه وسلم -: "إن الرجل ليتكلم بالكلمة لا يرى بها بأسَا، يهوي بها سبعين خِريفًا في النار".

Kişi bir soz soyler de bu sozunde bir beis gormez.(Lakin) Bu sozu sebebiyle cehennemde 70 yıl yuvarlanır.
[70 yıl ile varılan yer cehennemin dibi olup yalnızca kafirlere hastır. Bu da kişinin kendi sozunde hicbir sıkıntı gormese de, islama muhalefet gibi bir fikri olmasa da kafir olabileceğine delil olarak getirilmiştir ]
6635 - حدثنا حسن حدثنا ابن لَهِيعة حدثنا دَرَّاج عن عبد الرحمن بن جُبير عن عبد الله بن عمروِ: أنه سأل رسول الله -صلي الله عليه وسلم -: ماذا يباعدني من غضب الله عز وجل؟، قال: "لا تغْضَب".
Abdullah bin Amr’dan rivayet edildiğine gore kendisi Allah Rasulu’ne şoyle sormuştur: Ne, beni Allah’ın(azze ve celle) gazabından uzak tutar? O da şoyle buyurmuştur:”Ofkelenme!”( Musned-i Ahmed)

*Mevlid olmazsa olmazdır, Kur’an yerine bile okunur.



Hususi manası:Suleyman Celebi’nin (o. 825/1422) asıl adı Vesîletu’n-necĂ‚t olan meşhur eseri.( TDV İslĂ‚m Ansiklopedisi)
Umumi manası: İslĂ‚m edebiyatı ve sanatında Hz. Peygamber’in doğum yıl donumunde yapılan torenlere verilen isim; bu torenlerde okunmak uzere yazılmış eserlerin ortak adı. ( TDV İslĂ‚m Ansiklopedisi)
[Bunu dinin bir parcası olarak gormek, olmazsa olmaz yapmak, Kur’an’dan daha ehemmiyetli bir mevkie getirmek elbette yanlıştır ve bid’attır.]


*Kur’an’da gecen cilbab 2 parca da olabilir.


Ahzab:59: Ey Nebî(yy-i zîşĂ‚n)! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına soyle ki; cilbĂ‚blarından (bir kısmına dolanıp, diğer) bir kısmını (da uzuvlarının şeklini belli etmeyecek vaziyette) uzerlerine sarkıtsınlar. İşte bu(suretle ortunmeleri), onların (cĂ‚riyelerden ve İslĂ‚m’ın yasakladığı bazı aşağılık işleri yapan kadınlardan secilip)tanınmalarına ve (kotu insanlar tarafından) eziyet olunmamalarına daha yakın (bir davranış)dır. AllĂ‚h dĂ‚ima(cokca bağışlayan bir) Ğafûr ve (kullarına cokca acıyan bir) Rahîm olmuştur. (Bu yuzden evvelce hicĂ‚b Ă‚yeti indiği halde, bu hususta dikkatli davranmayarak işlemiş olduğunuz gunahlarınızı bağışlar ve bundan sonra emir tuttuğunuz icin mukĂ‚fatınızı verir.)
Bu Ă‚yet-i kerîmede gecen “CelĂ‚bîb” kelimesinin mufredi olan “CilbĂ‚b” kelimesine, sahĂ‚be ve tĂ‚bi`în (RadıyallĂ‚hu anhum) birkac mana vermiştir:
a) ibni Abbas (RadıyallĂ‚hu anhumĂ‚)dan rivayet edildiğine gore; baştan aşağı orten dış elbisedir.
b) İbni Cubeyr ve bazı ulemĂ‚ya gore; “Milhafe” ve “Mıkne’a” dır. Bu da, yuzle birlikte butun bedeni orten pece ve carşaf manasındadır. (BeyzĂ‚vî, Nesefî, Âlûs&#238 DiyĂ‚net eski reislerinden Omer Nasûhî Bilmen, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Konyalı Mehmed Vehbî Efendi ve İzmirli İsmĂ‚il Hakkı (Rahime humullĂ‚h) gibi son devrin en buyuk mufessirleri cilbĂ‚b kelimesine ilk olarak “Carşaf”, daha sonra “FerĂ‚ce” manasını vermişlerdir. Dolayısıyla burada orf de nazar-ı itibara alınacak olursa, şehir kıyĂ‚feti olarak, ozellikle de Osmanlı kulturumuzde carşaf one cıkmaktadır. Nitekim Elmalılı merhûmun: “Bizler yetiştiğimiz zaman memleketlerimizde vĂ‚lidelerimizin tesettur tarzı carşaftı. Bin uc yuz onda İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının bir pece ilave edilmek ve elde acık bir şemsiye bulunmak şartı ile tesettur tarzları da bu idi!” şeklindeki beyanları bu orfu bize anlatmakta yeterlidir. Ancak Acem yurdunda ferĂ‚ce ve carşaf kullanıldığı gibi, Anadolu’da atkı-şalvar, Erzurum yoresinde ihram ve Karadeniz bolgesinde peştamal-dolaylık isti’mal edilmiştir. Şu kadar var ki; bu orflerin her birinin İslĂ‚m’da kabul gormesi birtakım şartlara bağlıdır:
a) Tepeden tırnağa tum bedeni ortmesi,
b) Hicbir uzvun şeklini belli etmeyecek derecede bol olması ki; bu iki şart dikkatle duşunulecek olursa, gunumuzde gelenek olarak bilincsizce giyilen atkı-şalvar ve peştamal-dolaylığın bu şartları hĂ‚iz olmadığı ortadadır. Hatta bazı yorelerin kullandıkları dize doğru cekilmiş carşaflar bile bu şartlara uygun değildir. Dolayısıyla isim takıntısından ziyade, burada zikredilen şartların aranma mecburiyeti vardır. Ama şu demek değildir ki; “Ortun de nasıl ortunursen ortun!”, zira burada “Ortunsunler!” buyrulmamış, bilakis “CilbĂ‚blarını uzerlerine ceksinler!” buyrularak, cilbĂ‚b namında bir isim belirtilmiştir. Demek ki; AllĂ‚h-u Te`Ă‚lĂ‚’nın kadınlara emri, bu şartları bulunduran carşaflara burunmeleridir.
c) İcindeki şahsı suslu ve cazip gostermemesi,
d) İc gosterecek şekilde şeffaf olmaması,
e) Yuz avret değilse de, zamanımızdaki fitne goz onunde bulundurularak, carşafın cene altından değil de, burun altından bağlanması,
f) Allı-pullu ve gosterişli renk ve şekillere sahip olmayıp, erkeklerin nazarlarını bertaraf edecek bir ozellikte olması ki; bu yuzden siyah renk kullanılmalıdır. Nitekim Ummu Seleme (RadıyallĂ‚hu anhĂ‚) vĂ‚lidemizin: “Uzerlerine carşaflarını ceksinler!” Ă‚yet-i kerîmesi inince, EnsĂ‚r hanımları dışarı cıkarken başları uzerinde kargalar varmış gibi siyah kisvelere burunduler.” (Abdurrezzak, el-Musannef: 2/123; Ebû DĂ‚vûd, LibĂ‚s: 32, No: 4101, 2/459; İbni Ebî HĂ‚tim, No: 17784-785, 10/3154; İbni Kesîr: 6/471, Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr: 12/141; Âlûsî: 22/89) şeklindeki beyanı, bu hususta yeterli bir delildir. Bu şartlar goz onunde bulundurulduğu takdirde; gunumuz Musluman kadınlarının giydikleri; abĂ‚ye, manto, etek-bluz, pardosu gibi kıyĂ‚fetlerin İslĂ‚m’la uzaktan yakından alĂ‚kası olmadığı acıkca ortaya cıkar. Zira bu tur kıyĂ‚fetler ve uzerlerine atılan suslu puslu başortuler, tepeden tırnağa tum bedeni ortmemekte, ortse de şekil belli etmekte, şekil belli etmese de, giyeni cazip gostererek dikkatleri uzerine cekmektedir. HĂ‚lbuki İslĂ‚m’ın istediği tesettur şekli, icindekinin genc mi yaşlı mı, guzel mi cirkin mi olduğunu belli etmeyecek bir ortunmedir.


*Namahrem ile tokalaşmada, opmede beis yoktur.


4181 - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ قَالَ: حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، عَنْ أُمَيْمَةَ بِنْتِ رُقَيْقَةَ أَنَّهَا قَالَتْ: أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي نِسْوَةٍ مِنَ الْأَنْصَارِ نُبَايِعُهُ، فَقُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، نُبَايِعُكَ عَلَى أَنْ لَا نُشْرِكَ بِاللَّهِ شَيْئًا، وَلَا نَسْرِقَ، وَلَا نَزْنِيَ، وَلَا نَأْتِيَ بِبُهْتَانٍ نَفْتَرِيهِ بَيْنَ أَيْدِينَا وَأَرْجُلِنَا، وَلَا نَعْصِيكَ فِي مَعْرُوفٍ، قَالَ: «فِيمَا اسْتَطَعْتُنَّ، وَأَطَقْتُنَّ». قَالَتْ: قُلْنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَرْحَمُ بِنَا، هَلُمَّ نُبَايِعْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «إِنِّي لَا أُصَافِحُ النِّسَاءَ، إِنَّمَا قَوْلِي لِمِائَةِ امْرَأَةٍ كَقَوْلِي لِامْرَأَةٍ وَاحِدَةٍ، أَوْ مِثْلُ قَوْلِي لِامْرَأَةٍ وَاحِدَةٍ»
Umeyme bintu Rukayka (radıyallahu anha) dedi ki: "EnsĂ‚r' dan bir grup kadınla biat etmek icin Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'e gelip kendisine: "Ya Rasulallah, Allah'a hicbir şeyi ortak koşmamak, calmamak, zina etmemek, şimdi icin de gelecekte de iftira atmamak, sana maruf emirlerinde isyan etmemek şartları uzerine biat ediyoruz" dedik. Hemen ilĂ‚ve etti(s.a.v):"Gucunuzun yettiği ve takatınızın kĂ‚fi geldiği şeylerde". Biz:
"Allah ve Resûlu bize karşı bizden daha merhametlidir, haydi biat edelim seninle Allah’ın Rasulu" dedik.
(Sufyan merhum der ki: Kadınlar, biatı (erkekler gibi) musĂ‚faha ederek yapmayı kastedmişlerdi.) Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m):
"Ben kadınlarla musĂ‚faha etmem, benim yuz kadına toptan soylediğim soz her kadın icin ayrı ayrı soylenmiş yerine gecer" buyurdu. (Nesai,Malik, Tirmizi)
عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا، قَالَتْ: " كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُبَايِعُ النِّسَاءَ بِالكَلاَمِ بِهَذِهِ الآيَةِ: [الممتحنة: 12]، قَالَتْ: وَمَا مَسَّتْ يَدُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَدَ امْرَأَةٍ إِلَّا امْرَأَةً يَمْلِكُهَا "
1. (828)- Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) kadınlarla biatı (elle musafaha etmeden) sozle yapıyor ve şu Ă‚yette belirtilen şartları koşuyordu: "Allah'a hicbir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zinĂ‚ etmemeleri, evlĂ‚tlarını oldurmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira duzup getirmemeleri, (emredilecek) herhangi bir iyilik hususunda sana Ă‚si olmamaları.." (Mumtahine, 12). Hz.Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'in eli, mĂ‚lik olmadığı hicbir kadının eline asla değmedi." [Buhari, Tefsir, Mumtahine 2, TalĂ‚k 20, AhkĂ‚m 49; Muslim, İmĂ‚rĂ‚t 88 (1866); Tirmizî, Tefsir, Mumtahine, (3303).]
*Calgı aletlerini dinlemede sakınca yoktur.


5590 - وَقَالَ هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ: حَدَّثَنَا صَدَقَةُ بْنُ خَالِدٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ، حَدَّثَنَا عَطِيَّةُ بْنُ قَيْسٍ الكِلاَبِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ غَنْمٍ الأَشْعَرِيُّ، قَالَ: حَدَّثَنِي أَبُو عَامِرٍ أَوْ أَبُو مَالِكٍ الْأَشْعَرِيُّ، وَاللَّهِ مَا كَذَبَنِي: سَمِعَ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: " لَيَكُونَنَّ مِنْ أُمَّتِي أَقْوَامٌ، يَسْتَحِلُّونَ الحِرَ وَالحَرِيرَ، وَالخَمْرَ وَالمَعَازِفَ
Ebu Malik veya Ebu Amir el-Eş'arî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki:
"Ummetimden bir kavim, ferci (zinayı), ipeği, ickiyi ve calgıyı helal addedecektir. [BuhĂ‚rî, Eşribe 6.]


*Ev veya araba icin faizli kredi cekilebilir.

Bakara:278: Ey iman etmiş olan kimseler! AllĂ‚h’tan hakkıyla sakının ve fĂ‚izden kalmış olan (alacağınız) ı bırakın. Eğer (gercekten) mumin kimseler olduysanız (boyle yapmanız gerekir. Cunku imanın delili, inandığınız AllĂ‚h’ın emirlerini tutmaktır)!
279: Eğer (fĂ‚izi bırakma işini) yapmazsanız, AllĂ‚h ve Rasûlu (ciheti)nden (fĂ‚izcilere karşı acılmış olan)buyuk bir harb (icine girdiğiniz)i iyice bilin! Şayet (tefecilikten) tevbe ederseniz, artık mallarınızın esasları(olan sermĂ‚yeniz) size aittir. (Boylece fazla isteyerek, borclulara) zulmetmiş olmazsınız, (anaparanızı eksik alarak) zulme de uğratılmazsınız.
[Yasak umumidir. İslam kesin olarak bu işle iştigal etmeyi ve buna alet olmayı yasaklamıştır. Kişi aşırı fakirse zaten kendisine kredi verilmez. Araba ise zaruret değildir. Evde de kirada oturabilir. Bu yuzden bu bir mecburiyet değildir ve buna tenezzul edinilmemelidir. Ancak bunun caiz olan yolları da var.]


*Cocuğa kucukken dini oğretmeye gerek yoktur, buyuyunce kendi isterse oğrenir.

61 - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ: حَدَّثَنَا وَكِيعٌ قَالَ: حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ نَجِيحٍ، وَكَانَ ثِقَةً، عَنْ أَبِي عِمْرَانَ الْجَوْنِيِّ، عَنْ جُنْدُبِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ: كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَنَحْنُ فِتْيَانٌ حَزَاوِرَةٌ، «فَتَعَلَّمْنَا الْإِيمَانَ قَبْلَ أَنْ نَتَعَلَّمَ الْقُرْآنَ، ثُمَّ تَعَلَّمْنَا الْقُرْآنَ فَازْدَدْنَا بِهِ إِيمَانًا»

Cundub İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz erginlik cağına yaklaşmış bir grup genc, Resulullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) ile beraberdik. Kur'an'ı oğrenmezden once imanı oğrendik. Sonra da Kur'an'ı oğrendik. Kur'an sayesinde imanımız daha da arttı." (İbn-i Mace)
[Bu hadis, İslĂ‚mî talim ve terbiye nizamında takip edilecek vetire(surec) ve safhaları oz olarak gostermektedir. Once imanın oğretilmesi, sonra Kur'an ve diğer şeylerin oğretilmesi. Daha once de belirtildiği uzere, Resulullah, cocuklara konuşmaya başlar başlamaz iman esaslarına giren Kur'anî ayetler ezberletiyor. Cocuk bu safhada henuz temyiz yaşında bile değildir. Temyiz yaşında namaz emrediliyor. Kur'an'ın okuma ve yazılma şeklindeki talim ise, daha sonra, kuttab denen mekteplerde ele alınan bir hadisedir.İslam uleması, aslî terbiyeye giren mufredatta onceliğin dinî talime verilmesi gereğinde ittifak eder. Onlara gore hesap, edebiyat, meslek oğretimi gibi diğer mufredat daha sonra ele alınmalı, dinî talim halledilmeden bunlara gecilmemelidir. Sonradan verilecek Kur'an bilgisi ve diğer faydalı bilgiler, onceden oğretilmiş olan imanî bilgileri takviye edecek şekilde olmalıdır. Bu bir planlama ve tanzim işidir.]
Tahrim:6:Ey iman etmiş olan kimseler! (Emirleri tutup, yasaklardan kacarak) kendi nefislerinizi ve ailelerinizi farklı bir ateşten koruyun ki; (diğer ateşler odunla tutuştuğu gibi,) onun yakacağı(da), o (inkĂ‚rcı) insanlarla (, cabuk yanan ve cokca yakan) o (kibrit) taşlar(ı)dır. Onun uzerinde iri yapılı, sert tabiatlı birtakım melekler vardır ki onlar, kendilerine emretmiş olduğu şeyler hususunda AllĂ‚h’a isyan etmezler ve emrolundukları şeyi yaparlar.



*iyiliği soylemek, kotulukten sakındırmak sadece hocaların işidir ve sadece onlar mes’uldurler./ Yaptıklarımdan mes’ul olmam, yanlışlar varsa o hocanın boynuna.



عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ العَاصِ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «إِنَّ اللَّهَ لاَ يَقْبِضُ العِلْمَ انْتِزَاعًا يَنْتَزِعُهُ مِنَ العِبَادِ، وَلَكِنْ يَقْبِضُ العِلْمَ بِقَبْضِ العُلَمَاءِ، حَتَّى إِذَا لَمْ يُبْقِ عَالِمًا اتَّخَذَ النَّاسُ رُءُوسًا جُهَّالًا، فَسُئِلُوا فَأَفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ، فَضَلُّوا وَأَضَلُّوا»
"Resulullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Allah ilmi [verdikten sonra], kulların [kalbinden] zorla sokup almaz. Fakat ilmi, alimlerin ruhunu kabzetmek suretiyle alır oyle ki, tek bir Ă‚lim bırakmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara mes’eleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın [kendi reyleriyle] fetva verirler, boylece hem kendilerini hem de başkalarını saptırırlar." [BuhĂ‚rî, İlm 34, İ'tisam 7; Muslim, İlm 13, (2573); Tirmizî, İlm 5, (2654).]

Tevbe:71:İnanan erkeklerle, inanan kadınlar, onların da bir kısmı diğer bir kısmın dostlarıdırlar! Onlar (AllĂ‚h’a ve Rasûlûne inanıp itaat etmek gibi, aklen ve şer`an iyi bilinen) ma`rûfu emretmektedirler, (şirk ve isyan gibi, hem akıl, hem de din yonunden kabul gormeyen) munkerden nehyetmektedirler, o (farz) namaz(lar) ı dosdoğru kılmaktadırlar, zekĂ‚tı (tastamam) vermektedirler, AllĂ‚h’a ve Rasûlune de (tum emirlerini tatbik hususunda) itaat etmektedirler. İşte onlar ki, AllĂ‚h kendilerine kesinlikle rahmet edecektir. Şuphesiz ki AllĂ‚h (yapmak istediği herhangi bir şeye engel olunamayacak guce sahip bir) Azîz’dir; (lĂ‚net ve rahmet dĂ‚hil, tum yaptıklarını yerli yerinde yapan bir) Hakîm’dir.
Sebe’:32: O buyukluk taslamış olan kimseler o zayıf tutulmuş olanlara (cevaben) dedi ki: “Size geldikten sonra, o hidĂ‚yetten sizi biz mi engelledik? Doğrusu siz (koru korune taklitciliği hidĂ‚yete uymaya tercih eden)suclu kimselerdiniz!”
Mu’min:47: Hani onlar o ateş icerisinde cekişecekler de, (dunyadayken) zayıf olanlar o buyukluk taslamış olan(lider mevkiindeki) kimselere: “Gercekten de biz size uyan kişilerdik. Şimdi siz bu ateşten bir hisseyi(olsun) bizden def edici kimseler (olabilir) misiniz?” diyecek.
48: O kibretmiş olan kimseler (de, kendilerine uyanlara cevaben): “Şuphesiz biz (ve siz) topluca buradayız. Muhakkak ki AllĂ‚h gercekten kullar arasında hukum vermiş (boylece cenneti hak edenleri cennete, azĂ‚ba mustehak olanları da cehenneme gondermiş)tir. (Artık biz burada sizinle birlikte yanarken, bize muracaatınızın ne faydası olabilir?)” dedi(ler).


* Allah bir yonde veya mekandadır.



ŞûrĂ‚:11: (Ne ZĂ‚t’ı, ne sıfatları, ne de sanatları hususunda) hicbir şey O (AllĂ‚h-u SubhĂ‚neh&#251 nun benzeri olamaz (ki O’nun eşi veya cocuğunun varlığı duşunulebilsin)! (Sizin gibi kulağı olmasa da, duyulacak her şeyi hakkıyla işiten) Semî’ ve (sizin gibi gozu bulunmasa da, gorulebilen her şeyi cok iyi goren) Basîr ancak O’dur.
[Bundan dolayı Allahu Teala mahlukata hicbir acıdan benzemez, benzeri yoktur. Benzeri olmayanı şoyle boyle diye vasfetmek mumkun değildir, cunku benzeri yoktur. Şoyle boyle denen şeyin ise benzeri vardır. Mekan ise cisimler icindir. ]
Ebu Hanife(r.a)ise “el-Vasıyye‘de şoyle demiştir: Cennet ehlinin, keyfiyetsiz, teşbihsiz (mahlukata herhangi bir bakımdan benzeme soz konusu olmaksızın) ve cihetsiz bir şekilde (herhangi bir yonde olmaksızın) Allah Teala ile mulaki olması haktır.”
“el-Fıkhu’l-Ekber‘de şoyle demiştir: “Cennetteyken mu’minler O’nu, baş gozleriyle gorecekler. O’nunla mahlukatı arasında mesafe olmaz.” (…)
“el-Fıkhu’l-Ekber‘de şoyle demiştir: “Allah Teala’nın uzaklığı ve yakınlığı, mesafe uzunluğu ve kısalığı tarzında değil, (mu’minlere) lutufta bulunma ve (kĂ‚firleri) zelil etme tarzındadır. İtaatkĂ‚r kul O’na keyfiyetsiz şekilde yakındır, isyankĂ‚r da (aynı şekilde) uzaktır. O’na yakınlık ve yonelme, O’na munacatta bulunan kimselerin bu durumudur. Cennette O’nun yakınında olma, huzurunda durma ve ahiretteki ru’yet de aynı şekilde keyfiyetsiz olacaktır.”

*Erkeklerin secdede dirseklerini yere temas ettirmesi.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «إِذَا سَجَدَ أَحَدُكُمْ، فَلَا يَفْتَرِشْ يَدَيْهِ افْتِرَاشَ الْكَلْبِ، وَلْيَضُمَّ فَخْذَيْهِ»
"Sizden biriniz secde ettiği vakit ellerini kopeğin doşediği gibi doşemesin, uyluklarını bitiştirsin." (Ebu Davud).

[Tenbih: Her yanlış icin cok sayıda delil getirilmemiş olup birkac delil ile istidlal kafi gorulmuştur. İsteyenler me’hazlara muracaat edip tahkik, tedkik ve tahlilde bulunabilirler. Tevfîk Allah’tandır. ]
__________________