ŞİÂ MENSUBUNA NASİHAT

Yazan:EbuBekr el-CezÂirî
Tercume:Muhammed Şahin

İTHÂF

Fikri ve vicdÂnı hur, hakkı ve hayrı seven, doğruyu bilmek ve oğrenmek arzusunda olan her şi mensubuna!
Ozet olarak yazdığım bu kitapcığı her şi mensubuna ithÂf ediyor ve ondan sadece bunu okumasını, okurken de ona nasihat etmekten başka bir amacımın olmadığına inanmasını umit ederim.
VesselÂm…

Ebubekir el-CezÂirî
Mescid-i Nebevî Vaizi

ONSOZ

Allah’ın adıyla.Hamd, Allah’adır.SalÂt ve selÂm, Allah’ın elcisi peygamberimiz Muhammed’e, Âline ve ashÂbına olsun.
Acıkca soylemek gerekirse ben, -ki hakkın soylenmesi gerekir- ehli beyt şiÂsını, ehli beyti sevmekte aşırıya gidip onları savunan, dînin bazı tÂli meselelerinde yakın veya uzak yorumlar nedeniyle ehli sunnete muhÂlefet eden bir topluluk olarak biliyordum.
Bu nedenle, bazı kardeşlerin onları fÂsık ilÂn etmelerine, kimi zaman da onları İslÂm dÂiresinden cıkarmalarına (tekfîr etmelerine) kızıyor,hatta cok uzuluyordum.LÂkin bu durum fazla uzun surmedi ki kardeşlerimizden birisi ehli beyt şiÂsı hakkında doğru hukum verebilmem icin onlara Âit olan bir kitabı okumamı tavsiye etti.
Kitabın secimi olarak da şi mezhebinin isbÂtı konusunda sozune en cok itibar edilen bir kimse olan Kuleynî’nin “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabı oldu.
Kuleynî’nin kitabını okuyup ilmî gerceklerle neticeye vardıktan sonra, şiÂya karşı duygusal dav-randığımdan dolayı beni hatalı goren, ehli sunnetle doğru veya yanlış sebeplerle İslÂm dînine mensup olduklarını soyleyen bu topluluk arasında var olan bazı kırgınlıkların giderilmesini umit ederek onlara şirin gorunmek istediğimden dolayı beni ayıplayıp bu durumu hoş karşılamayan kardeşlerimden ozur dilememi gerekli kıldı.
İşte, şi mezhebinin isbÂtı konusunda şiÂnın guvendiği en onemli kitaptan derlediğim gercekleri takdim ediyor ve butun şi toplumunu, bu gercekleri samimîyet ve insafla duşunmeye, ardından da şi mezhebi ve bu mezhebe mensup olmak konusunda hukum vermeye cağırıyorum.
Eğer bu mezhebin hak olduğuna ve ona mensup olmanın doğru olduğuna hukum verirse,şi mezhebine mensup olan herkes,mezhebini yaşamaya devam etsin.
Yok, eğer bu mezhebin temelsiz ve bÂtıl olduğuna, bu mezhebe mensup olmanın cirkin olduğuna hukum verirse, her şi mensubuna duşen gorev; kendi kendine nasihat ederek kurtuluşunu istemek icin bu mezhebi terkederek ondan uzaklaşmasıdır.
Milyonlarca muslumana yeten Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve elcisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sunneti, ona da yeter.
Yine, gercek ortaya cıktıktan sonra bir muslumanın katı bir taklitcilik veya milliyetcilik taassubu gutmesinden veyahut dunyevî menfaatını korumak uğruna bÂtılda ısrar etmesinden Allah-azze ve celle-’ye sığınırım.
Boyle yapan kimse, hem kendisini aldatmış, hem de nifak ve hilekÂr bir yol edinmiş olur.Boylelikle evlÂtlarını, kardeşlerini ve kendisinden sonra gelecek nesilleri haktan yuz cevirerek bÂtıla, sunnetten uzaklaştırarak bidata, gercek İslÂm dîninden cirkin mezhebine ileterek fitneye sebep olmuş olur.

Ey Şi Mensubu!
Aşağıda sayacağım ilmî gercekler, inandığın mezhebinin esÂsı ve dîninin kÂideleridir.Seni ve kavmini, İslÂm adına İslÂm’dan, hak adına haktan uzaklaştırmak icin, sana ve senden onceki nesillere bu esÂs ve kÂideleri koyan hilekÂr ve kÂtil eller, azgın ve şerli nefislerdir.

Ey Şi Mensubu!
İşte, inandığın mezhebin temel taşı ve şiÂnın ana kaynağı durumunda olan “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın icerdiği yedi gerceği sana takdim ediyorum.Bu gerceklere bir goz atıp iyice duşunmelisin.
Allah TeÂlÂ’dan, bu gercekleri okuduktan sonra sana, hakkı hak olarak gostermesini ve onu inanc olarak yaşamanda sana yardımcı olmasını, yaşarken de her turlu zorluklara karşı dayanma gucunu vermesini dilerim.
Şuphesiz ki Allah TeÂlÂ’dan, başka hakkıyla ibÂdet edilecek bir ilÂh yoktur.Ve O’ndan başka her şeye yucu yeten de yoktur.

BİRİNCİ GERCEK

TevrÂt, Zebûr ve İncîl gibi ilÂhî kitapların birer nushÂsının Ehli Beyt Âlimlerinde bulunduğun-dan Ehli Beyt ve şiÂsı Kur’Ân-ı Kerîm’e ihtiyac duymamaktadırlar (!) :
Ey Şi Mensubu!
Bu gerceği pekiştiren ve senin de inanmanı gerektiren olay; “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitapta haber verilen husustur.
Kitabın yazarı Kuleynî bu konuda şoyle der :
“İmamların ellerinde, Allah tarafından indirilmiş kitapların hepsi bulunmaktadır.İmamlar, değişik dillerde olmasına rağmen bu kitapları okuyup anladıklarına dÂir bolum ”[1] Kuleynî, bu hususta Ebu Abdillah’dan[2] rivÂyet edilen iki hadîsi delîl gostermektedir.Buna gore, Ebu AbdillÂh, -guy - İncîl, TevrÂt ve Zebûr’u SuryÂnice okuyormuş !!!
Yazarın bu sozunun arkasında yatan niyeti bellidir.Bu ise ehli beyt ve onun şiÂsının bu konuda imamlara tÂbi olduğudur. Dolayısıyla imamlar,onceki peygamberlere inen kitapları bildik-erinden Kur’Ân’a ihtiyac duymayabilirler.
Bu inanc,şiÂyı İslÂm ve muslumanlardan ayıran cok buyuk bir tehlikedir.Hic şuphe yok ki, angi sebeple olursa olsun Kur’Âna ihtiyac olmadığına inanmak, insanı İslÂm dÂiresinden cıkarıp muslumanlardan uzaklaştırır.ŞiÂnın bu duşunce ve inancı, İslÂm ummetini inanc esÂsları, ahkÂm ve ÂdÂbı konusunda birbirine bağlayan ve onları tek bir ummet yapan KurÂn’dan yuz cevirmek demek değil midir ?
Yine, tahrif olunarak hukmu ortadan kaldırılan kitapları okuyarak onlara onem vermek ve icindeki-lere gore yaşamak, KurÂn’dan yuz cevirmek demek değil midir ?
KurÂn’dan yuz cevirmek, İslÂm dîninden cıkış ve kufur sayılmaz mı ?
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, Hz. Omer’in-Allah ondan rÂzı olsun- elinde TevrÂt’tan bir sayfa gorduğunde onu yırtmış ve ona: “Size, berrak ve tertemiz Kur’Ânı getirmedim mi?” dediği halde, tahrif olunmuş ve hukmu ortadan kaldırılmış kitapları okumak nasıl cÂiz olur ?
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- Hz. Omer’in-Allah ondan rÂzı olsun- TevrÂt’tan koparılan o sayfaya bakması-na dahi rÂzı olmuyorsa, temiz ehli beytten birisinin, eski kitapların hepsini toplaması ve değişik dillerde olmasına rağmen onlara yonelip onları okuması hic duşunulebilinir mi? Hem bunları nicin yapsın ki ?
Acaba o kitaplara bir ihtiyacı olduğundan dolayı mı, yoksa bunun ardında istediği başka bir şey mi vardır?
Allah’a yemin olsun ki bunun ardında yatan amac; İslÂmı ve muslumanları ortadan kaldırmak icin Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın elcisinin ehli beytine yapılan iftiradan başka bir şey değildir.
Son olarak, şiÂya mensup herkesin şunu bilmesi gerekir ki hangi sebeple olursa olsun bir insanın Kur’anın tamamına veya bir kısmına ihtiyac olmadığına inanması, onun İslÂm dîninden cıkması ve murted olması demektir.Bu inanc, sÂhibini İslÂm dîni ve muslumanlarla olan bağını koparır.
O Kur’an ki, Allah TeÂl onu hicbir noksanlık veya fazlalık olmaksızın muslumanların gonullerinde gunumuze kadar koru-duğu ve sonsuza dek oyle kalacak olan, vahîy emîni CebrÂîl -aleyhisselÂm-’ın Allah TeÂl tarafından, peygamberlerin efendisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e indirdiği, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, ashÂbı ve onlardan sonra gelen milyonlarca muslumanın tevÂtur yoluyla gunumuze kadar okudukları bir kitaptır.
Nitekim Allah TeÂl Kur’anı koruma gorevinin kendisinde olduğunu belirterek şoyle buyurmaktadır :

“Şuphesiz ki Zikr’i (Kur’an’ı) (Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e) biz indirdik ve onu (bir değişikliğe uğratılarak ilÂve edilmekten veya noksanlaştırılmaktan veyahut da bir kısmının kayba uğratılmasından) koruyacak olan da yalnızca biziz.”[3]

İKİNCİ GERCEK
SahÂbeden Hz. Ali-Allah ondan rÂzı olsun- ve ehl*i beyt imamlarından başka hic kimsenin Kur’an’ı toplayıp ezberlemediği inancı (!) :
Kuleynî, adı gecen kitabında bu inancı zikretmiş ve kendisinin de bu inanca sÂhip olduğunu belirterek şu olayı delîl gostermiştir:
“CÂbir b. Yezîd el-Cû’fî’den rivÂyet olunduğuna gore, o şoyle der: Ebu CÂfer-aleyhisselÂm-’ı şoyle derken işittim:Kur’an’ın tamamını topladığını iddi eden yalancıdır. Kur’an’ı nÂzil olduğu gibi Ali b. Ebî TÂlib ve ondan sonra gelen imamlardan başka hic kimse toplayıp ezberlememiştir.” [4]

Ey Şi Mensubu!
Şimdi bilmelisin ki -Allah TeÂl , beni ve seni hak dînine ve dosdoğru yoluna iletsin- bu inanc yani ehli beyt imamların-dan başka muslumanlardan hic kimsenin Kur’anı toplayıp ezberlemediğine inanmak; bozuk ve bÂtıl bir inanctır.
Bu inancı yerleştiren kimsenin niyeti; ehli beyt ve şiÂsı dışın-daki muslumanları tekfir etmektir.Boyle inanmak ve duşunmek; bu inancın ne kadar bozuk ve bÂtıl, aynı zamanda ne kadar şerli olduğunu gostermektedir.Bunun şerrinden Allah’a sığınırız.

Bu inancın bozuk ve bÂtıl olduğunu şoyle izÂh edebiliriz:
1. Osman b. AffÂn, Ubeyy b. Ka’b, Zeyd b. SÂbit ve Abdullah b. Mesud-Allah onlardan rÂzı olsun- gibi sahÂbenin mushafları ve Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashÂbından yuzlercesinin Kur’anı ezberleyip topladıkları halde, onları yalanlamak; onların gunÂhkÂr ve sozlerinde adÂletsiz olduklarını gerektirir.Temiz ehli beytten hic kimse bunu soylemez.Bunu, ancak fitne cıkararak muslumanların arasını acmak isteyen,İslÂm duşmanları soylerler.

2. Ehli beyt şiÂsının dışındaki muslumanların genelinin Kur’anın bir kısmıyla amel edip diğer kısmını terkettiklerinden dolayı dalÂlette olmaları ki bunun kufur ve dalÂlet olduğunda hic şuphe yoktur.Cunku muslumanlar, Allah’ın indirdiği Kur’anın hepsiyle değil de bir kısmıyla Allah’a ibÂdet etmiş sayılmakta-dırlar.Buna gore, muslumanların sÂhip olup da yaşayamadıkları Kur’anın diğer kısmında akÂid, ibÂdetler, ÂdÂb ve ahkÂm ile ilgili Âyetlerin olması mumkundur.

3. Bu inanc, Allah’ın şu sozunu yalanlamayı gerektirir:

“Şuphesiz ki Zikr’i (Kur’an’ı) (Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e) biz indirdik ve onu (bir değişikliğe uğratılarak ilÂve edilmekten veya noksanlaştırılmaktan veyahut da bir kısmının kayba uğratılmasından) koruyacak olan da yalnızca biziz.” [5]
Allah TeÂlÂ’yı yalanlamak ise kufurdur. Hem de ne kufur!!!

4. Allah’ın kitabını muslumanların hepsine değil de yalnızca kendi şiÂsından dilediklerine has kılıp saklamak ehli beyte cÂiz midir?
Ehli beytin munezzeh olduğu bu hareket, Allah TeÂlÂ’nın rahmetini gizleyip, ona tek başına sÂhip olmak ve onu gasbetmek demek değil midir?
Allahım! Biz bilmekteyiz ki elcin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem- ve ehli beytin bu yalanından uzaktır.
Allahım! Elcin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehli beytine yalan isnad edip onlara iftir edenlere lÂnet et.

5. Bu inanc, sadece şiÂnın hak sÂhibi ve hak uzere olduğunu gerektirir.Cunku şiÂ; -iddiÂlarına gore- Kur’anın noksansız olarak tamamına sadece kendileri sÂhiptirler.Boylece onlar, Allah TeÂlÂ’nın indirdiğinin tamamıyla Allah’a ibÂdet etmekte, diğer muslumanlar ise Kur’anın coğundan ve ondaki hidÂyetten mahrum olduklarından dolayı dalÂlettedirler.

Ey Şi Mensubu!
Bu gibi sacmalıkları aklı selim birisi soylemekten munezzeh olduğu halde İslÂm’a ve muslumanlara mensup birisi nasıl soylesin.
Şuphesiz ki Allah TeÂlÂ, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- vefÂt etmeden Kur’anın inişini kemÂle erdirip acıklamasını tamamlamış, muslumanlar da onu gonullerinde ezberleyerek yazıya dokmuşlerdir.
Boylece Kur’an, muslumanlar arasında yayılarak hepsine ulaşmış ve herkes tarafından ezberlen-miştir.Kur’anın toplanıp ezberlenmesi konusunda ehli beyt ile diğer muslumanlar arasında hicbir fark yoktur.
O halde nasıl olur da; “Kur’anı ehli beyt’ten başka hic kimse toplayıp ezberlememiştir.Bunu iddi eden yalancıdır” denilebilir ?
Bunu soyleyene meydan okunsa ve kendisine şu soru sorulsa hÂli nice olur dersiniz:
“Ehli beyt şiÂsına has olan bu Kur’an’dan bize bir sûre veya bir kac sûre gosterebilir misin ? ”
Allahım! Seni her turlu noksan sıfatlardan tenzih ederim ki bu, buyuk bir iftirÂdır.

UCUNCU GERCEK
Gecmiş peygamberlerden geriye kalan taş ve Âs gibi eserlere butun muslumanların değil de yalnızca ehl*i beyt ve şiÂsının sÂhip olması (!) :
Bu gerceği doğrulayıp isbÂt eden olay yine, “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Kuleynî’nin rivÂyet ettiği kıssadır.
Kuleynî şoyle der:
“Ebu Basîr, Ebu CÂfer-aleyhisselÂm-’dan rivÂyet ettiğine gore, Ebu CÂfer şoyle der: Mu’minlerin emîri Ali-aleyhis-selÂm- karanlık bir gecede mırıldanarak dışarı cıkıp şoyle demeye başlar: Hım… Hım... Karanlık bir gece…İmam Ali,uzerinde Âdem’in gomleği,parmağında Suleyman’ın yuzuğu ve elinde Musa’nın ÂsÂsı olduğu halde huzurunuza cıktı.”
Kuleynî yine şoyle rivÂyet eder:
“Ebu Hamza, Ebu Abdillah-aleyhis-selÂm-’ı şoyle derken işittim der: Musa’nın levhÂları ile ÂsÂsı bizdedir. Bizler, peygamberlerin vÂrisleriyiz!” [6]

Ey Şi Mensubu!
Bu inanc, ozellikle de bu ucuncu gercekte belirtilen inanc, bircok konuda son derece bozuk ve cirkin hukumleri kabul etmeni gerektirir ki senin gibi akıl sÂhibi birisinin bunlardan uzaklaşması ve bunları kabul etmemesi gerekir.

Bu bozuk ve cirkin hukumleri şoyle sıralamak mumkundur :

1. Hz.Ali’nin-Allah ondan rÂzı olsun- şu sozunu yalanla-maktır: O’na: “Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- siz ehli beytine ozel bir şey ayırdı mı?” diye sorulduğunda,o;“ Şu kılıcımın kınındaki şeyden başka bir şey ayırmadı.” demiş ve icerisinde dort şey yazılı bulunan sayfayı cıkarmıştır. [7]

2. Bu sozu Hz. Ali’ye-Allah ondan rÂzı olsun- nisbet ettiklerinden dolayı ona iftira etmişlerdir.

3. Bu inanc, sÂhibinin ne kadar aşağılayıcı bir davranış icerisinde bulunduğunu, bu inancının ne kadar sacma olduğunu, akıl yonunden de noksan olduğunu ve kendisine dahi saygısız olduğunu gostermektedir.
Orneğin Kuleynî’ye:
“Hz. Suleyman’ın yuzuğu, Hz.Musa’nın ÂsÂsı veya Musa’ya indirilen levhÂlar nerededir?” diye sorulsa hicbir cevap veremez ve iddi ettiği şeyler-den hic birisini getirmeye gucu yetmez.Bundan da anlaşılmaktadır ki kıssa baştan sona kadar yalan ve duzmecedir.
Bundan daha acık olarak şoyle soylenebilir:
“O halde-iddi ettiğin- Hz.Musa’nın ÂsÂsı ile Hz.Suleyman’ın yuzuğu gibi mucizeler ehli beyt şiÂsının elindeydi de tarih boyunca senden onceki ehli beyt şiÂsı, bircok ez ve cefÂya maruz kalmasına rağmen, nicin duşmanlarını yoketmek icin bunları kullanmadılar?

4. Bu yalan dolu rezÂletin arkasında yatan hedef; şiÂnın hidÂyet, kendilerine duşmanlık eden ehli sunnet muslumanla-rının dalÂlet uzere olduklarını ispatlamak icindir.Bundan da kastın; İslÂm ummetinden ayrı bir durumda bulunan şiÂnın, bu topluluğun ileri gelenleri ile bunların gerisindeki art niyetli ve cirkin arzulu insanların, İslÂmı yıkmak ve muslumanların birliğini parcalamak uğruna bir hayatı gercekleştirmek icin bu mezhebi kalıcı kılmasıdır.
Bu bozuk ve şerli bir gÂyeyi gercekleştirmek icin inanılan bu inanc ne kotu bir inanc, buna inanan veya rÂzı olan insan da ne kotu insandır.

DORDUNCU GERCEK
Butun muslumanların değil de sadece ehli beyt ve şiÂsının ilÂhî ve nebevî bilgilere sÂhip oldukları inancı (!) :
Bu gerceğin kaynağı da yine “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Kuleynî’dir.[8]
Kuleynî şoyle der:
“Ebu Basîr’den rivÂyet olunduğuna gore, o şoyle der: Ebu Abdillah-aleyhisselÂm-’ın huzuruna girdim. O’na: Canım sana fed olsun.Senin şiÂn Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in Ali-aleyhisselÂm–’a ilimden bin kapı oğrettiğini, her kapıdan da bin kapı acıldığını soyluyorlar” dedim.
Bunun uzerine,Ebu Abdillah-aleyhisselÂm- ona şoyle dedi: “Y Eb Muhammed! Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem– Ali-aleyhisselÂm-’a bin kapı oğretti.Her kapıdan da O’na bin kapı acılır.”
Ebu Basîr: “Bu, benim soylediğim soz gibidir ” dedim.
Ebu Abdillah: “Y Eb Muhammed! Bizde bir cÂmia vardır ki onun ne olduğunu bilirler mi? ”dedi.
Ebu Basîr:“Canım sana fed olsun!CÂmia nedir?” diye sordum.
Ebu Abdillah: “CÂmia, uzunluğu Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in dirseği gibi yetmiş dirsek boyunda olan bir sahifedir.Ali -aleyhisselÂm-, o sahifeyi ağzından cıkan sozleri, helÂl ve haramı, insanların ihtiyac duyacakları her şeyi, hatta vurma sonucu vucutta bırakılan bir ciziğin diyetini dahi sağ eliyle yazmıştır.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim” dedi.
Ebu Abdillah:“O oyle bir ilimdir ki onceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir sure sustuktan sonra şoyle devam etti: “Bizde, ‘Cefr’ vardır.Cefrin ne olduğunu bilirler mi?
“Cefr: Deriden yapılmış oyle bir kaptır ki onda peygamberlerin, vasîyet edenlerin ve İsrÂil oğullarından gelmiş gecmiş butun Âlimlerin ilimleri vardır.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim” dedi.
Ebu Abdillah:“O oyle bir ilimdir ki onceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir sure sustuktan sonra şoyle devam etti: “Bizde FÂtıma-aleyhesselÂm- mushafı (Kur’anı) vardır. FÂtıma mushafının ne olduğunu bilirler mi? ”
Ebu Basîr: “FÂtıma mushafı nedir? dedim” dedi.
Ebu Abdillah: “O oyle bir mushaftır ki sizin şu Kur’anınızın uc katı kadardır!AllÂh’a yemin ederim ki o mushafta sizin Kur’anı-nızdan bir harf dahi yoktur.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim ” dedi.
Ebu Abdillah: “O oyle bir ilimdir ki onceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir sure sustuktan sonra şoyle devam etti: “Bizde oyle bir ilim vardır ki gecmişte olmuş,şu anda olan ve kıyÂmete kadar olacak olayların ilmi vardır!”[9]

Şimdi, bu bÂtıl inancın gercek sonucunu şoyle sıralamak mumkundur:

1. Allah TeÂlÂ’nın kitabına ihtiyac duymamak apacık kufurdur.

2. Butun muslumanların değil de sadece ehli beyt şiÂsının her turlu bilgilere sÂhip olması ki bu hareket, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e nisbet edilen apacık bir ihÂnettir.Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e ihÂnet nisbet etmenin kufur olduğunda şuphe yoktur, tartışma da kabul etmez.

3. Hz.Ali’nin-Allah ondan rÂzı olsun- şu sozunu yalanla-maktır: “Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, biz ehli beytine bir şey ayırmadı.”
Bir muslumana yalan isnÂd etmek nasıl haram olup asla cÂiz değilse, Hz. Ali’ye-Allah ondan rÂzı olsun- yalan isnÂd etmek de haramdır ve asla cÂiz değildir.

4. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e yalan isnÂd etmek ki bu, Allah katında gunÂhların en buyuğu ve en cirkinidir.Cunku Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şoyle buyurmaktadır:
“Bana yalan isnÂd etmek, sizden birinize yalan isnÂd etmek gibi değildir.Her kim, bana bilerek yalan isnÂd ederse, Cehenneme girsin.”

5. Hz. FÂtıma’ya-Allah ondan rÂzı olsun- has olup bu Kur’anın uc katına denk olan FÂtıma mushafı olduğunu ve bu mushafta elimizdeki Kur’andan bir harf dahi olmadığını soyleyerek Hz. FÂtıma’ya iftir etmektir.
6. Bu inanc sÂhibinin, ilÂhî ve nebevî bilgilere sÂhip olduğundan dolayı kendisinin hidÂyet, diğer muslumanların ise bundan mahrum olarak dalÂlet uzere olduklarına inanmasıyla kendisinin muslumanlardan olması veya muslumanların cemaatından sayılması mumkun değildir.

7. Son olarak, Allah TeÂlÂ’nın ondan başkasını dîn olarak asla kabul etmeyeceği İslÂm dînine boyle sacma-sapan, bÂtıl ve cirkin yalan nisbet edilebilinir mi ?
Oysa Allah TeÂl bu konuda oyle buyurmaktadır:

“Her kim, İslÂm dîninden başka bir dîn isterse, o dîn ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, Âhirette husrana uğrayanlardan olacaktır.” [10]

O halde, Ey Şi Mensubu!
Bu buyuk bataklıktan hep birlikte kurtulmak icin benimle beraber şoyle soyler misin:
“Allahım! Biz, kullarını saptırmak, İslÂmı yoketmek ve elcin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ummetini parcalamak icin sana, peygamberine ve temiz ehli beytine iftira edenleri terkedip onlardan uzaklaşıyoruz.”

BEŞİNCİ GERCEK
Musa KÂzım’ın, şi icin kendisini fed ettiği inancı :
Bu gerceği de yine Kuleynî “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabında zikretmektedir.
Kuleynî, adı gecen kitabında şoyle rivÂyet eder:
“Ebu Hasan Musa KÂzım, -şiÂnın on iki imamının yedincisidir- şoyle der: Allah TeÂl şiÂya hiddetlenince, kendimi veya şiÂyı fed etmem konusunda beni serbest kıldı.Ben de kendimi fed ederek onları olumden kurtardım.” [11]

Ey Şi Mensubu!
Şimdi, buna inanmanı gerektiren, inandıktan sonra da icerdiği soz ve anlam bakımından doğrulamanı zorunlu kılan bu hikÂyenin kaynağı nedir ?
Musa KÂzım-Allah ona rahmet etsin- kendisine tÂbi olanları (şiÂyı) kurtarma uğruna, Allah’ın şiÂyı bağışlayıp cennete hesapsız girdirmesi icin kendisini fed ederek canına kıyacak ve Allah TeÂl da buna rÂzı olacak!!!

Ey Şi Mensubu!
Allah TeÂlÂ, beni ve seni sevdiği ve rÂzı olduğu şeylerde muvaffak kılsın, inanc, soz ve davranışının duzgun olması icin bu iftirayı iyice duşunmelisin. Haktan uzak olması, doğrulukla hicbir alakasının olmamasından dolayı buna iftiradan başka bir şey demiyorum.Bu iftirayı iyice duşundukten sonra ona inanan bir insanın ne kadar buyuk gunÂhlar işlemeyi gerekli kıldığını gorursun.
Allah’ı Rab, İslÂmı dîn, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’i nebî ve rasûl olarak bildiğin surece bu gunÂhların hicbirisinin sana nisbet edilmesine veya senin ona nisbet edilmene asla rÂzı olmazsın.
Bu buyuk gunÂhlar şunlardır :

Allah TeÂlÂ’nın: “Allah’a yalan isnÂdında bulunarak O’na iftir edenden daha zÂlim kim olabilir ” [12]
buyurduğu halde, O’nun Musa KÂzım’a vahyederek şiÂya hiddetlendiğini ve Musa KÂzım’a,ya kendisini ya da şiÂsını fed etmesi konusunda serbest kıldığını, Musa KÂzım’ın da şiÂyı kurtarmak uğruna kendisini fed ettiğini iddi etmek, yemin ederim ki Allah TeÂlÂ’ya yapılan en buyuk iftirÂdır.

2. Musa KÂzım’a-Allah ona rahmet etsin- yalan isnÂdında bulunarak bu sozle ona iftir etmektir.Allah’a yemin ederim ki Musa KÂzım bu iftiradan uzaktır.

3. Musa KÂzım’ın peygamber olduğuna inanmaktır. Allah’a yemin ederim ki Musa KÂzım, ne bir nebî ne de bir rasûldur.Allah’ın Musa KÂzım’a hiddetlendiğini, kendisini veya şiÂsını fed etmesi konusunda muhayyer kıldığını haber vermesi, Musa KÂzım’ın da şiÂsı icin kendisini fed ederek olmeye rÂzı olduğunu soyleyen kimsenin bu sozunden Musa KÂzım’ın peygamber olduğu acıkca anlaşılır!!!
Bilindiği gibi muslumanlar, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’den sonra peygamber olduğuna veya geleceğine inanan kimsenin, Allah TeÂlÂ’nın şu sozunu yalanladığından dolayı kÂfir olduğunda hemfikirdirler.

“Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-, sizden hic birinizin babası değildir.LÂkin O, AllÂh’ın elcisi ve peygamberlerin sonuncusu-dur. (O’ndan sonra kıyÂmete kadar peygamber gelmeyecektir.)[13]

4. Hıristiyanların Hz. İsÂ’nın insanlığı kurtarma uğruna carmıha gerilerek kendisini fed ettiğine inandıkları gibi, şiÂnın da bu gerceğe inanarak hıristiyanlıkla aynı inancı paylaşmış olmasıdır ki –guya- İsÂ-aleyhisselÂm- insanların işledikleri gunÂhlara keffÂret olması icin kendisini fed ederek carmıha gerilmeye rÂzı olmuş, dolayısıyla onları Allah’ın gazÂbı ve acıklı azabından kurtarmak icin kendisini fed etmiştir.Şi da aynı şekilde buna inanmaktadır.Zira dediğimiz gibi şiÂ, Allah TeÂlÂ’nın Musa KÂzım’ın şiÂsını helÂk edeceğini dolayısıyla ya şiÂsını ya da kendisini oldurup fed etmesi konusunda Musa KÂzım’ı serbest kıldığını, Musa KÂzım’ın da Allah’ın şiÂya hiddetlenip azap etmemesi icin kendisini fed ederek şiÂyı kurtarmaya rÂzı olduğuna inanmaktadır.
O halde, şi ile hıristiyanlar inanc olarak birdirler.
Hıristiyanlar, Allah TeÂlÂ’nın kitabı Kur’anın acık ifÂdesiyle kÂfirdirler.Bir şi mensubu, îmÂn ettikten sonra kÂfir olmaya hic rÂzı olur mu ?

Ey Şi Mensubu!
Andolsun ki seni oyle bir iş icin hazırlamışlar ki bir bilebilsen,
Başıboş kalmış hayvan gibi onlara av olmaktan kendini uzak tut.

Ey Şi Mensubu!
Son olarak sana şunu tavsiye ediyorum:
Bu sacma-sapan ve bÂtıl şeylerden uzaklaşıp kendini kurtar.Allah TeÂlÂ’nın dosdoğru yolu olan gercek mu’minlerin yolunu tut.

ALTINCI GERCEK
Şi imamlarının gunÂh işlemedikleri (ismet), onlara vahiy geldiği ve kendilerine itaat edilmesi gerekliliği konularında -Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e helÂl olan dortten fazla kadınla evlenme dışında- Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumda oldukları inancı (!) :
Şi imamlarının Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumda olduğu inancını yine “el-KÂfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Kuleynî iki şekilde rivÂyet etmiştir.
Birinci rivÂyette Kuleynî şoyle der:
“Mufaddal,Ebu Abdillah’ın yanındayken ona şoyle der: “Canım sana fed olsun.Bana soyler misin? Allah, kullarının bir insana itaat etmesini farz kıldığı halde, o insana semÂdan vahyin gelmesini engeller mi?
Ebu AbdillÂh: “Hayır, Allah kullarının bir insana itaat etmesini emrettikten sonra o insandan semÂnın haberini -vahyi- engellemekten kullarına daha comert, daha merhametli ve daha şefkÂtlidir.”[14]

Bu rivÂyetin gosterdiği anlam şudur:
Allah’ın, insanların hepsine Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e itaat etmelerini farz kıldığı gibi, şi imamlarına da mutlak olarak itaat etmelerini farz kılmış olmasıdır.Buna gore şi imamlarına vahiy gelmekte,onlar sabah-akşam gokten haber almak-tadırlar.Boylelikle şi imamları, nebî ve rasûldurler veya aynen onlar gibidirler.Onlardan hicbir farkları yoktur.
Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’den sonra peygamber olduğuna ve ona vahiy geldiğine inanmak, İslÂm’dan donmek olup muslumanların oybirliğiyle kufurdur.İnancıyla iftihar eden bir şi mensubu nasıl olur da kendisine iftir eden ve İslÂm’dan uzak bir şekilde kÂfir olarak yaşamayı zorunlu kılan bir inanca inanır. Onun amacı bu bÂtıl inanca inanmak değildir.Cunku şi mensubu bir kimse, îmÂn edip musluman olmak ve musluman-lardan olmaktan başka bir şeyi duşunemez.
Allahım! Bu insanları senden koparan ve senin yolundan saptıran kÂtil elleri kes!
İkinci rivÂyette Kuleynî şoyle der :
“Muhammed b.SÂlim’den rivÂyet olunduğuna gore o şoyle der : Ebu Abdillah-aleyhisselÂm-’ı şoyle derken işittim:“İmamlar, Rasûlullah -sallallÂhu aleyhi ve sellem-’in konumundadırlar.Ancak onlar, peygamber değillerdir.Yine Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e helÂl olan dortten fazla kadınla evlenmek onlara helÂl değildir.Bunun dışındaki konu-larda onlar,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in konumundadırlar.”[15]
Bu rivÂyet, gorunuşte bazı celişkilerle dolu olmasına rağmen birinci rivÂyetteki gibi, imamların masum olduklarını, onlara itaat etmenin gerekliliğini ve onlara vahiy indiğini onaylamaktadır.Cunku “İmamlar, -dortten fazla kadınla evlenmek dışında-, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumdadırlar” sozu, onlara vahiy geldiği, onların masum oldukları, onlara itaat etmenin farz olduğu ve Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e verilen her turlu kemÂliyet ve ozelliklerin onlara da verildiğini acıkca gostermektedir.
Ey Şi Mensubu!
Bu iftir ve suslu yalanın altında yatan gercek hedef şudur:
İslÂmı ve muslumanları yok etmek, şiÂyı İslÂm ve muslumanlardan ayırmaktır.Cunku şiÂnın yanında, -guya- muslumanlardaki Kur’an-ı Kerîm ve Sunneti Nebevîye’den daha ustun olan ve bu ikisine ihtiyac duymayacakları FÂtıma mushafı,Cefr,CÂmia, gecmiş peygamberlerin ilimleri ve masum imamlara inen vahiy vardır.O imamlar ki dortten fazla kadınla evlenmek dışında Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumdadırlar.Ayrıca bunun dışında, bu inanca sÂhip olan şiÂyı İslÂm’dan soyutlayan ve hamura duşen kılın hamurdan kolayca ayıklandığı gibi onları muslumanlardan ayıklayan daha nice sebepler de vardır.
İslÂm adına İslÂm ummetinden kıymetli bir parcasını koparıp, bircok insanı ehli beyte yardım adına ehli beytin yolundan uzaklaştıran şerli ruhlara Allah lÂnet etsin.

YEDİNCİ GERCEK
Ehli beyt ile birlikte Selman, AmmÂr ve BilÂl gibi pek az sayıda sahabenin dışında, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in olumunden sonra ashÂbının dînden donerek kÂfir oldukları inancı (!) :
ŞiÂnın ileri gelen fakih ve Âlimleri neredeyse bu konuda ittifak etmişlerdir.Cunku bu konuda yazdıkları eserleri boyle soylemekte ve kitapları acıkca bunu dile getirmektedir.İnancları gereği farz olan takiyye dışında coğunlukla bunu îlÂn etmeyen hic kimse yoktur.
Bu gerceği pekiştirmek amacıyla şu delîlleri sunuyoruz: “Ravdatu’l-KÂfî ” adlı kitabın da yazarı olan Kuleynî, bu kitabın 202. sayfasında şoyle diyor:
“Hanan’dan, O babasından, O da Ebu CÂfer’den rivÂyet ettiğine gore, Ebu CÂfer şoyle der: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in vefÂtından sonra uc kişi -MikdÂd, SelmÂn ve Ebu Zer- dışında insanlar dînden donduler.”
“es-SÂfî ” adlı tefsir kitabında -ki bu kitap, şiÂnın en meşhûr ve en kıymetli tefsîr kitaplarından olup en cok itibÂr edilen bir eserdir- bu konuda pek cok rivÂyet zikredilmiş, bu rivÂyetlerin coğu da bu inancı yani “Ehli beyt ile birlikte Selman, AmmÂr ve BilÂl-Allah onlardan rÂzı olsun- gibi pek az sayıda sahabenin dışında, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in olumunden sonra ashÂbının dînden donerek kÂfir oldukları inancını” teyid etmektedir.
Hz. Ebubekir ve Hz. Omer’in-Allah her ikisinden de rÂzı olsun- şi kitaplarında, şiÂnın onları tekfir etmeleri konusunda sayılamayacak kadar pek cok rivÂyetler vardır.
İşte bunlardan birisinde Kuleynî adı gecen kitabının 20. sayfasında şoyle diyor:
“Ebu CÂfer’e, Ebubekir ve Omer hakkında sordum. Ebu CÂfer: Tevbe etmeden ve mu’minlerin emîri Ali’ye yaptıklarını hatırlamadan dunyadan ayrıldılar.Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lÂneti onların uzerine olsun, dedi !!!”
Aynı kitabın 107. sayfasında şoyle rivÂyet etmektedir:
“Ebu CÂfer:Bana, Ebubekir ve Omer’i mi soruyor-sun?Yemîn ederim ki Ebubekir ve Omer munÂfık oldular, Allah’ın kelÂmına karşı cıktılar ve Rasûlullah ile alay ettiler.Bu sebeple onlar, kÂfirdirler.Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lÂneti onların uzerine olsun.”!!!

Ey Şi Mensubu!
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashÂbına kÂfir olup dînden donduler demek hic akıl kÂrı mıdır ?
Onlar ki Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in havÂrî-leri,dîninin yardımcıları ve O’nun şeriatını omuzlarında taşıyan kimselerdir.
Onlar ki Allah TeÂlÂ’nın Kur’anda kendilerinden rÂzı olduğunu belirttiği, peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in lisÂnıyla da onları cennetle mujdelediği, dînini onlarla koruduğu, muslumanları onlarla guclu kıldığı ve kıyÂmete kadar dunyada isimlerinin kalıcı olmasını sağladığı kimselerdir.


Ey Şi Mensubu!
Rabbine yemîn ederek bana soyler misin?
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashÂbını tekfîr edip onlara lÂnet okumak ve onlardan uzaklaşma-nın bir hedef ve gÂyesi yok mudur ?

Tabiî ki vardır Ey Şi Mensubu!
Oyle bir hedefi var ki hem de ne hedef! Yine oyle bir gÂyesi var ki hem de ne gÂye!!!
Allah’a yemin ederim ki bu hedef ve gÂye şudur:
Yahûdîlik, mecûsîlik ve diğer her turlu şirk ve putperestliğin duşmanı olan İslÂm dînini ortadan kaldırma hedef ve gÂyesidir!!!
İşte bu, İslÂm’ın temelini ortadan kaldırdığı, tahtını yerle bir edip kalıntılarını ortadan kaldırdığı, Allah TeÂlÂ’nın izniyle de sonsuza dek oyle kalacak olan, mecûsî kisr devletini yeniden kurma hedef ve gÂyesidir.
Muslumanların ikinci halîfesi Hz. Omer’in-Allah ondan rÂzı olsun- mecûsi bir genc tarafından oldurulmesi, sana cevap olarak yetmez mi?
Fitne bayrağını ucuncu halîfe Hz. Osman’ın-Allah ondan rÂzı olsun- aleyhine acarak, onun bu yolda kurban gitmesine ve muslumanların diyÂrında ilk defa fitne ve şerrin yayılmasına sebep olan yahûdî asıllı AbdullÂh b. Sebe değil midir?
Bu uğursuz fitneden, şi şeytanı t o zaman doğmuş, velÂyet ve imÂmet adlı bidat bayraklarını İslÂm ve muslumanların uzerinde birer kılıc gibi kullanmışlardır.
Onlar velÂyete cağırmakla, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashÂbını tekfîr edip onları lÂnetlemişler, onlardan rÂzı olan ve “Allah onlardan rÂzı olsun” diyen muslumanları da lÂnetleyip tekfîr etmişlerdir. İmÂmet adlı bidat ile İslÂm hilÂfetinin aleyhine her turlu hile ve desîseler duzenlenerek muslumanlar arasında helÂk edici savaşlar alevlendirilmiş, muslu-manların kanları akıtılmış, binÂlar yıkılmış, İslÂm ve muslumanlar paramparca bir hayat yaşamışlar,diğer duşmanlarına duşmanlık besledikleri gibi musluman-lara da duşmanlık beslemişler, kÂfir olan hasımlarına hasımlık yaptıkları gibi İslÂma mensup olan herkese de hasımlık yapmışlardır.

Ey Şi Mensubu!
Yukarıda zikrettiğimiz esÂsa gore şiÂ, bu inancı yerleştirmiş ve bir mezhep edinmiştir.Boylece İslÂm dîninden ayrı, esÂsları, prensipleri, kitabı, sunneti, ilmi ve bilgisi olan mustakil bir dîn haline gelmiştir.Bu soylediklerimizi doğrulayan şeyler bu kitapcıkta daha once zikredilmişti. ŞiÂnın, velÂyet adıyla muslumanları parcalamak, onlar arasında fitne ve şer tohumları ekmek ve muslumanlara duşmanlık beslediğine dÂir art niyetin veya kotu bir amacın olmasa dahi bu anlattıklarımıza tekrar bakıp iyice duşunmelisin.
“Muslumanlar” denilmesine en lÂyık olan ehli sunnet muslumanlarından Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehli beytin-den hoşlanmayan hic birisini bulamazsınız.
O halde, şi topluluğu daha -once de belirttiğimiz gibi- muslumanlara duşmanlık besleyerek bilakis onları tekfîr edip lÂnetlemekle, nicin sadece kendisinin velÂyet hakkına sahip olduğunu iddi ederek onu kendisine hedef ve gÂye edinmektedir ?
İmÂmet olayı da alay etmek ve abesle iştiğal değil midir?
Oyle ki İslÂm dîni, muslumanlara kendilerini Allah’ın şeriatı ve peygamberinin sunnetine gore yonetecek kimseyi secme emrini verdiği, musluman-ların da devlet başkanlığı yapabilecek, kendilerini yonetmeye lÂyık ve yeterli gordukleri kimseyi sectik-leri halde,şi buna “hayır, devlet başkanlığı yapacak kimsenin, vasîyet edilen ve bizzat adı belirtilen, masum ve kendisine vahiy gelen bir kimse olması gerekir” demektedir.
Muslumanlar boyle bir devlet başkanını ne zaman bulacaklar acaba ?
Bu sebeple mi şi muslumanlara lÂnet edip onlara duşmanlık besleyip onlardan ayrılmaktadır ?

O halde Ey şi mensubu!
“VelÂyet” ve “İmÂmet” akîdesi, muslumanları saptırmak ve aldatmaktan başka bir şey değildir.

Bundan da amac şudur:
İslÂm dînini yıkmak ve muslumanları parcala-maktır. O halde, kendini bu bÂtıl inanc, yıkıcı ve karanlık mezhepten kurtararak onlardan uzaklaşmaz mısın?

Ey Şi Mensubu!
Bilmen gerekir ki sen, kendi nefsini ve Âileni kurtarmakla sorumlusun.O halde oncelikle onları Allah TeÂlÂ’nın azabından kurtarmaya calış ve bilmen gerekir ki bu, ancak doğru îmÂn ve sÂlih amelle gercekleşir.Doğru îmÂn, sÂlih amel gibidir.Doğru îmÂn ile sÂlih ameli de ancak Allah’ın kitabında ve Rasûlu Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sunnetinde bulabilirsin. Sen, ehli sunnet vel-cemaatin sahasına kacıp sığınmadıkca ve karanlık şi mezhebinin hapsinde bulunduğun surece doğru îmÂn ve sÂlih ameli elde edemezsin.Muslumanları saptırmak ve ifsad etmek icin şi mezhebine cağıranların tersine, her turlu bÂtıl te’vilden uzak, doğru îmÂn ve sÂlih ameli, ancak Allah’ın kitabında bulursun.
Yine, peygamberin sahîh sunnetini, yalandan ve şi mezhebine cağıranlardan uzak bulacaksın.Doğru îmÂnla sağlam İslÂm akîdesini ancak bu şekilde kazanabilirsin.Bu da ancak Allah’ın kullarına vÂdettiği cenneti kazanıp kurtuluşa ermeleri icin meşrû kıldığı, kullarının nefislerini temize cıkardığı sÂlih amelle olur.

Ey Şi Mensubu!
Allah’ın kitabı ile Rasûlu Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sunnetinin geniş sahasına hicret et. Zir orada guc ve kuvvetine kavuşarak rahatlıkla dolaşa-bileceğin cok yer ve bol rızık bulursun.
Son olarak, sende veya başka birisinde olan bir şeyi elde etmek veyahut senden veya herhangi birisinden korktuğum icin bu nasihati takdim etmedi-ğimi bilmelisin.
Allah’a yemîn ederim ki hayır, bunun icin yapmadım. Bunu, sadece İslÂm kardeşliği ve Allah rızÂsı icin,kitabı icin,rasûlu icin,musluman yoneticilerle avam tabakasına nasihat etmek icin yaptım.
Sana bu nasihati takdim etmeme neden olan şey, işte budur.
Allah TeÂlÂ’dan,kalbini bu nasihata acmasını ve onunla seni dunya ve Âhiret saadetine iletmesini dilerim.
[1] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 207
[2] Ebu AbdillÂh; CÂfer SÂdık’ın kunyesidir. (Mutercim)
[3] Hicr Sûresi : 9
[4] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 26
[5] Hicr Sûresi : 9
[6] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 227
[7] BuhÂrî, Muslim ve diğer hadîs Âlimleri bu dort şeyi kitaplarında zikretmişlerdir.Buna gore Hz.Ali’nin-Allah ondan rÂzı olsun- kılıcının kınından cıkardığı sayfada şu dort şey yazılıydı:
1. Allah’tan başkası adına kurban kesene Allah lÂnet etsin.
2. Tarla veya arazinin sınır taşını calan veya değiştirene Allah lÂnet etsin.
3. Anne ve babasına lÂnet edene Allah lÂnet etsin.(Bu lÂnet, dolaylı yoldan da olabilir: Orneğin bir kimsenin başkasının anne ve babasına lÂnet etmesi,anne ve babasına lÂnet edilen kimse de onun anne ve babasına lÂnet ederse,işte bir kimsenin anne ve babasına lÂnet etmesi demektir.)
4. Kendisine had cezası uygulanmasın diye yeryuzunde olay cıkaran kimseyi yanında barındıran kimseye Allah lÂnet etsin.(Mutercim)
[8] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 138
[9] Kuleynî’nin sozu burada bitmektedir
[10] Âl-i İmrÂn Sûresi: 85
[11] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 260
[12] En’am Sûresi : 93
[13] AhzÂb Sûresi : 40
[14] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 229
[15] el-KÂfî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 270

Ş İ Â M E N S U B U N A N A S İ H A T

DOWNLOAD
http://www.fileswap.com/dl/ssIeL8QdU...sihat.pdf.html
http://www.fileswap.com/dl/tJL4p8taX...sihat.doc.html
pdf ve doc formatında indirebilirsiniz.
__________________