ERTELE - ME !
Modern insanın hastalıklarından biri olan erteleme; nefis ile mucadele cabasındaki muminin de onemli bir problemi haline geldi ne yazık ki...

Yani, toplumca bir erteleme hastalığına tutulmuş gitmekteyiz. En tuhafı da bunun bir hastalık olduğunun farkında bile olmayışımız. Ustelik muhim bir hastalık! Bu tıpkı, ciddi bir akciğer enfeksiyonu geciren bir hastanın, hafif bir ust solunum yolu problemi yaşadığını sanması kadar traji-komik. Cunku coğumuz, bu ‘erteleme’ işini, kontrolumuzde olan basit bir iş sanırız. Sanırız ki, irademiz dahilinde ve istediğimiz zaman bu hastalıktan kurtulabiliriz...

Oysa ki durum bundan daha vahim maalesef. Cunku, kişi erteleme hastalığını surekli yaşamaya başlayınca, alışkanlık haline donuşur. Hastalık kronik hale gelir. Ve zamanla, karakterine, cok daha guclenerek yerleştiğini fark edemeyiz bile...

Boylece basit bir iş, kurtulması gun gectikce zorlaşan, ağır bir sorun haline gelir. Tıpkı, Hz.Mevlana’nın -ks- Mesnevi’sinde anlattığı gibi:

“Adamın biri yol kenarına diken ekmiş. Onceleri zararsız gibi gorunen bu dikenler, zamanla gelip gecenleri rahatsız etmeye başlayınca, şikayetler coğalmış. Fakat, adam bu şikayetleri duymamazlıktan gelmiş. Derken, Allah-u Teala’nın bir veli kulu gelip adama dikenleri sokmesini soylemiş. Adam da:

“Bir hayli gun var babacığım. Bugun olmazsa yarın; bir gun mutlaka o dikenleri sokeceğim” demiş. Bunun uzerine Allah dostu, adama şoyle demiş: “Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat, bil ki gunler gectikce o dikenler buyuyup gucleniyor, sense guc kaybediyorsun. Dikenler gencleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyorsun...”

İşte, bizlerin işi de bunun gibidir. İşlemekte ısrar ettiğimiz gunahlar, o adamın dikenlerine benziyor ki ‘tevbe’ ipine sımsıkı sarılmadıkca, gunah daha ısrarlı yerleşir hayatlarımıza... Başında dediğimiz gibi, sanırız ki kontrolumuz altında ve sanırız ki tovbe etmek, an meselesi!..

Bu rahatlıkla, erteleriz hep yarınlara... Erteledikce ve uyanmadıkca tovbeye, goremeyiz gunah dikenlerimizin, gonul koprulerimize ne sağlam kok saldığını. Ve goremeyiz, her gecen gun azalan direncimize rağmen, dikenlerin guclenen koklerini!...

Hep erteleriz bir şeyleri, tum umudumuzu yarınlara bağlayarak. Ve unutarak, bu gunlerin de aslında ‘dun’lerin, ‘yarın’ı olduğunu. Oysa, Alemlere Rahmet diye gonderilen Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, on beş asır evvel veriyor gereken cevabı: “Yarıncılar helak oldu!” Başka soze ne hacet...

Hep erteleriz bir şeyleri... Ve ne acıdır ki, fark etmeyiz asıl ertelediğimizin kendi hayatımız olduğunu! Kac ana-baba vardır, evlatlarının dini eğitimini hep bir daha ki yaza erteleyen...Kac genc kız ortunme işini okul sonrasına; kac delikanlı namaza başlamayı bir başka Cuma’ya erteleyen...

Bir ilmihal, bir itikat kitabı veya Kur’an oğrenmeyi erteleyenler, Allah-u Teala’nın rahmet kapısı olan sohbetleri bir daha ki haftaya erteleyenler...

İnsanın yuksek bir yere cıkıp haykırası geliyor:
Neye guveniyorsunuz, ey insanlar! Ertelediğiniz zamanlara dek yaşama garantisini hangi merciden aldınız? Allah’ın -cc- ‘Habibim’ dediği elcisi bile bilmezken omur sermayesini; sizlere yarına dair bunca guveni kim veriyor ki, bu rahatlıkla erteleyip durmaktasınız, her yarını bir sonrakine...

Ey mu’minler! Bilmez misiniz ki, hayat tekrarı olmayan ‘tek film’dir. Ve ertelediğimiz her zaman dilimi, kendi hayatımızdan calmaktır, gormuyor musunuz!

Peki, o zaman cozum ne? Diyeceksiniz. Cozum, yapmanız gereken her ne ise onu ‘şimdi’ yapmak. Zaten o ‘şimdi’ dediğimiz andan başka hangi zaman var elimizde; gecmiş gitti, gelecek ise gelip gelmeyeceği belli değil!.. Oyleyse, elimizde olan en buyuk sermaye, şimdiki an... Tek gercek zaman.

Ey nefsim! İşlemekte ısrar ettiğin ne kadar gunah varsa, hepsine şimdi tovbe ediyorum. Ve tovbemin ardından aynı gunaha, bin kez donecek olsan da bilesin ki, ben de senin ardından bin kez tovbe edeceğim ama hepsini bugun yapacağım. Cunku ben olum meleğini, bir saniye bile ‘erteleyecek’ gucte değilim.

Sen de biliyorsun ki, hayat yapman ve yapmaman gereken pek cok şeyle dolu. Oyleyse mutlaka bir şeyleri ertelemek istiyorsan, nefsinin arzularını ertele, dunyaya olan taleplerini ertele!...

“Olum, mu’min icin nimet; kafir icinse felakettir” sozu, bu yuzden soylenmiştir. Kafirin hazırlığı yoktur. Oysa mu’min, tum yapması gerekenleri zamanında yapmış ve Rahman’ın emanetcisi geldiğinde ‘biraz daha zaman’ deme luksu bulunmadığını unutmamıştır.

Durum boyleyken ey nefsim: Eğer muradın ebedi kurtuluşa ermekse, Resulallah' (sav)a uy ve helak olanlardan olma!..

Şeytanın seni yolundan alıkoymak icin telkin ettiği her ne varsa ertele! Ama hayrı; ama guzelliği; ama Resulun ahlakı ile ahlaklanmayı, Rahman’a tabi olana tabi olmayı ve ille de kok salmış gunahlarına tovbe etmeyi, sakın erteleyeyim deme!..

Ve sen mu’min kardeşim! Bilesin ki, Hakka tabi olma yolunda, nefsinin en ciddi hastalıklarından birisidir erteleme; ve sen sen ol, bu hastalıkla mucadeleyi asla yarına erteleme!


ALINTIDIR..
__________________