Materyalistlerin, inkÂrcıların, din ve mukaddesat hakkındaki propaganda ve telkinleri nasıl değerlendirilmelidir?



Oncelikle, insanın yaratılış itibariyle etkilenebilir bir yapıdadır ve telkine acıktır, bu durumuyla boş bir kabı andırır. Kalp ve beyni olumlu fikir ve hakikatlerle doldurulmazsa, onların yerini, ister istemez menfî ideolojiler, hurafe ve safsatalar alır. Bugun gencliği sarsan psikolojik bunalımların, ruh sıkıntılarının asıl sebebi budur. Bu manevi ızdıraplardan kurtulmanın tek yolu, akıl, kalp ve vicdanlarını Kur’anın getirdiği ulvî hakikatlerle doyurmak iken , bir kısım gencler, ilim ve fikir yerine, aldatıcı sloganlara, sihirli recetelere (!) daha cok meyleder. Manevî boşluklarını boylece doldurup, huzura kavuşacaklarını ve ızdıraplardan kurtulacaklarını zannederler. Materyalistler, onların bu hÂlinden istifade ederek bu safdil ve zavallıları, adalet, eşitlik, gibi hayalî slogan ve propagandalarla aldatır, kendilerine cekerler. Onları sempatizan hÂline getirdikten sonra, sosyal problemler icin ileri surdukleri, hayalî vehmî receteler yanında yer yer bu genclerin kafalarına maneviyatı sarsıcı şupheler atarlar. Belli bir donemden sonra, surekli ve yoğun telkinlerle, zavallı muhataplarının beyinlerini yıkaya yıkaya, nihayet onları materyalist ve ateist duşunce dışında hicbir hakikati kabul edemeyecek, bir hÂle sokarlar. Artık bu insanlar mantık ve muhakemelerini kaybederek robotlaşır. Basit bir hanenin dahi ustasız olamayacağı kesin bir gercek iken, şu muhteşem kÂinat sarayını, sahipsiz ve yaratansız kabul ederler. Bir harfin kÂtipsiz olması muhal olduğu hÂlde, her harfinde nihayetsiz hikmetler bulunan şu kainat kitabını katipsiz kabul ederler. Hem butun bitkiler, hayvanlar ve insanları, hayatsız ve şuursuz ve iradesiz tabiatın yaptığına, yahut bunların kendi kendine meydana geldiğine inanırlar. Kendilerini gayesiz, vazifesiz, başıboş ve sahipsiz zannederler, korkunc bir dalalete duşerler.

İnsanın kıymet ve mahiyetini elmas derecesinden komur derecesine indiren, butun insanî ozellikleri silip supurerek, onu hayvandan cok aşağı dereceye duşuren inkÂrcılığın ic yuzundeki cirkinliği ve imkÂnsızlığı goremezler. HÂlbuki kÂinattaki buyuk ve kuşatıcı hakikatler, kufur ve inkÂr ile izah edilemez. Mesela aşağıdaki soruların cevaplarını makul ve tatminkÂr bir şekilde asla materyalist felsefede bulamazsınız:

Bu kÂinatı ve icindeki hadsiz varlıkları yaratan kimdir?

Bu Âlemi atomdan guneşlere kadar, insanın hizmetinde koşturan kimdir?

Gokyuzundeki binlerce gok cismini, mukemmel bir nizam ve hikmetle evirip ceviren kimdir?

Yeryuzunu dağ ve bağlarıyla, deniz ve nehirleriyle, toprağı suyu ve havası ile, insanlara hizmet ettiren kimdir?

İnsanı diğer varlıklara oranla, ustun bir yaratılışta yaratarak, ruhuna harika ozellikler veren, o ruha akıl ve hayal gibi her biri dunya kıymetinde binlerce latif hissiyatı takan kimdir?

İnsan bu Âleme nereden gelmiştir, bu dunyadaki vazifesi nedir ve nereye gidecektir?

Her an suratle olume yaklaşan bir insan ruhu, ancak bu sorulara cevap bulmakla tatmin olur, huzur bulur, dunyada rahata, ahirette saadet ve selamete kavuşur.

Hem inkÂrın mahiyeti, yalan olmakla beraber, gerceğin zıddını kabuldur. Mesela, Selimiye Camii’nin mimarını inkÂr etmek, hakikatsiz bir safsata ve buyuk bir yalandır. Evet, mukemmel plÂnı, harika estetiği, sanatlı yapılışı ile akılları hayrete duşuren boyle muhteşem bir eser, ortada iken, onun ustasını inkÂr etmek en buyuk bir safsata, en dehşetli bir zulum ve en hakikatsiz bir hurafedir.

Aynen bu misal gibi, binlerce menzilleri ihtiva eden şu muhteşem kÂinat sarayının HÂlık ve MÂlikini, sahip ve mutasarrıfını inkÂr etmek, bu misalden hadsiz derecede cirkin bir yalan, muthiş bir hezeyan, korkunc bir safsatadır.

__________________