Bir insanı seven, onun şahsiyet ve karakterine hayranlık duyar, onu taklide calışır. Bu, fıtrî bir temÂyuldur. Nitekim bir cocuk da, muhabbeti sebebiyle once anne-babasını, sonra da sevdiği kimseleri ornek alır. Onları taklit ederek kendine bir şahsiyet ve karakter inşÃ‚ eder.

LÂkin Rabbimiz, bu hususta mu’min gonullerin onune, en zirve şahsiyet, en guzel ahlÂkın sÂhibi, en ustun karakterle mucehhez olan Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i onder ve rehber olarak secmiş ve şoyle buyurmuştur:

“Andolsun ki, Rasûlullah, sizin icin, AllÂh’a ve Âhiret gunune kavuşmayı umanlar ve AllÂh’ı cok zikredenler icin guzel bir ornektir.” (el-AhzÂb, 21)

Cunku Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, guzel ahlÂkın her şubesinde, hicbir beşerin erişemeyeceği bir şekilde, dÂim zirvededir. CenÂb-ı Hak, O’nun butun insanlık icin en buyuk bir lûtuf, nîmet, ikram ve ihsan olduğunu şoyle îlan etmektedir:

“Andolsun ki iclerinden, kendilerine AllÂh’ın Âyetlerini okuyan, (kotuluklerden ve inkÂrdan) onları temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti oğreten bir Peygamber gondermekle Allah, mu’minlere buyuk bir lûtufta bulunmuştur…” (Âl-i İmrÂn, 164)

Diğer bir Âyet-i kerîmede de CenÂb-ı Hak, muhabbetini kazanmanın, affına, mağfiretine ve rızÂsına nÂil olmanın, ancak Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’e ittib ile mumkun olduğunu şoyle haber vermektedir:

“(Rasûlum!) De ki: Eğer AllÂh’ı seviyorsanız bana tÂbî olunuz ki Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrÂn, 31)

Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de, kendisini Allah’tan başka herkesten ustun tutmanın, emsalsiz bir aşk ve muhabbetle sevmenin, îmÂnın kemÂlinden olduğunu şoyle bildirmektedir:

“Sizden biriniz beni, ana-babasından, coluk-cocuğundan ve butun insanlardan daha fazla sevmedikce hakkıyla îmÂn etmiş olmaz!” (BuhÂrî, ÎmÂn, 8)

Demek ki kalbimiz, Hakk’a yakınlık kazanabilmek icin Efendimiz’in sevgisiyle dolmalı, O’nun aşkıyla atmalı. Şu hÂdiseler bu hususta ne guzel misaldir:

Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-, Efendimiz’in yanına gelerek kendisinden umre icin musaade isteyince, Efendimiz ona:

“–Kardeşcağızım, bizi de duÂna dÂhil et, bizleri unutma!”[1] buyurur. Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-, bu iltifatkÂr talep karşısında, gonlundeki Rasûlullah sevgisinin bir yansıması olan şu sozleri soyler:

“–Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’in bu sozune karşılık bana dunyayı verselerdi bu kadar sevinmezdim.” (Ebû DÂvûd, Vitir, 23/1498)

İbn-i Sîrîn, TÂbiînin buyuklerinden Abîde es-SelmÂnî’ye:

“«–Bizde Allah Rasûlu’nun sacından var. Onu Enes’in annesinden veya ehlinden temin etmiştik.» deyince o buyuk bir heyecanla şu cevabı vermiştir:

«–VallÂhi bende O’nun bir tek sacının bulunması, benim icin dunya ve icindekilerden daha sevimli ve kıymetlidir.»” (BuhÂrî, Vudû, 33)

İşte ashÂb-ı kirÂmın Efendimiz’e olan eşsiz muhabbetleri boyleydi.

Unutulmamalıdır ki, “Tabiat boşluk kabûl etmez.” hakîkati muktezÂsınca, gonullerini O’nun muhabbetiyle tezyin etmeyenler, kalplerini nefsÂnî arzulara kaptırmaktan ve suflî rehberlerin peşine takılmaktan kurtaramazlar.

O ki, Âlemlere rahmet olarak gonderilmiştir…

Ummeti icin seher vakti secdelerde inci tanesi gibi yaşlar doken, O’ndan daha guzel bir cift goz gormuş mudur bu dunya?

Kendisine yapılan her turlu ez ve cefaya aldırış etmeden yine de ummeti icin butun gayretini sarf eden, taş kalpli insanlar tarafından taşlanmasına rağmen rahmet dolu yureğinden dÂim af rÂhiyaları yayan O’ndan daha merhametli bir gonul gelmiş midir bu cihana?

AshÂbına sık sık; “Bugun bir yetim başı okşadınız mı, bir hasta ziyaretine gittiniz mi, bir cenÂze teşyiinde bulundunuz mu?”[2] diyerek gonullerin rikkat kazanmasını ve boylece Cennet’e lÂyık hÂle gelmesini arzu eden, O’ndan daha rakîk bir kalbi gormuş mudur bu fÂnî Âlem?

O’nun gibi bakışı, sozu, davranışı merhametin zirvesi olan şefkat ummÂnı bir gonlu, gorebilmiş midir bu yeryuzu bir daha? AslÂ…

Şair Fuzûlî’nin dediği gibi:

Suya virsun bağbÂn gulzÂrı, zahmet cekmesun;
Bir gul acılmaz yuzun tek virse min gulzÂre su…

“Bahcıvan gul bahcesini istediği kadar sulasın dursun. O isterse bin bahce sulasın, (y RasûlÂllah) Sen’in gul yuzun gibi bir gonca asl acılmaz!”

Şair Yahya KemÂl de bu hakîkati şoyle mısrÂlara doker:

Zaman O Gul gibi gul gormemiş zamÂn olalı,
Gulun guzelliği dillerde destÂn olalı…

Bu cihan, O’nun gibi mustesn bir gulu bir daha hic gormedi… Yer ve gokler O’nun kadar muhteşem bir gonle şahit olmadı…

İşte bu ve benzeri pek cok guzel hasleti dolayısıyla Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, CenÂb-ı Hakk’ın bildirdiği uzere butun insanlık icin “usve-i hasene”dir, en guzel ornek şahsiyettir.

Kalplerindeki zulmet ve husûmetten dolayı İslÂm’a diş bileyenler, bu ummetin evlÂtlarının gonullerindeki Peygamber sevgisine, Sunnet-i Seniyye hassasiyetine, Kur’Ân’ın fiilî bir tefsiri olan Siyer-i Nebî’ye ve hadîs-i şerîflere karşı sinsi bir savaş acmış bulunuyorlar.

Bu sebeple bizler, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e olan sevgimizi bilhassa bugun daha da coğaltmaya, sozlerimize O’nun sozleriyle değer kazandırmaya calışmalıyız. HÂlimizi, O’nun hÂline daha cok benzeterek CenÂb-ı Hakk’ın muhabbetine nÂil olmaya gayret etmeliyiz.

Cunku Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, kulu AllÂh’a muhabbet deryasına goturecek olan yegÂne rahmet ve muhabbet pınarıdır. O’nun her sozu bizler icin Âb-ı hayattır. Sevgisine medÂr olacak her iş, bizler icin en buyuk saÂdettir. Zira O’nun rızÂsını tahsil, AllÂh’ın rızÂsını kazanmak demektir.

İnsanlık, fazîlet nÂmına her şeyi O’ndan oğrenmiştir. AshÂb-ı kirÂm ve ardından gelen fazîlet halkaları, hangi guzelliklere sahipse O’ndan tahsil ettiklerinden ibÂrettir. İşte yaklaşmakta olan VelÂdet Kandili’ni de bu hissiyatla en guzel şekilde değerlendirmeye gayret etmeli…

İmam Kastalanî şoyle bir kıssa naklediyor:

Abbas -radıyallÂhu anh- kÂfir olan kardeşi Ebû Leheb’i ruyada gorur ve ona;

“–HÂlin nasıl?” der. Ebû Leheb de;

“–Cehennemdeyim, acıklı bir azap icindeyim. Yalnız pazartesi gunleri azÂbım hafifliyor. Zira cÂriyem Suveybe «Bugun bir yeğenin dunyaya geldi» diye mujde getirdi; ben de sırf akrabalık asabiyetiyle sevindim ve «Hursun!» deyip onu ÂzÂd ettim.”

Bu sozlere binÂen, kıraat ve hadis Âlimi olan İbnu’l-Cezerî (833/1429) der ki:

“Bir Allah ve Rasûlullah duşmanı, sırf akrabalık asabiyetiyle sevindiği icin azÂbının hafifletilmesi mukÂfatına nÂil olursa, bir mu’min bu Rebîulevvel ayında Efendimiz’e olan muhabbeti sebebiyle, ummet-i Muhammed olmanın sevinciyle sadakalar verir, sohbetler eder, Kur’Ân-ı Kerîm ve kasîdeler okutursa, kim bilir nasıl bir ecre nÂil olur?!”

Oyleyse mu’minler, Allah Rasûlu’nun doğduğu ayda bol bol mÂnevî sohbetler yapıp feyz tÂzelemeli, bu mubarek ayın rûhÂniyetinden istifÂde edebilmek icin KÂinÂtın Fahr-i Ebedîsi aşkına gonullerini ve sofralarını acarak ummete ziyafetler vermeli, fakir, garip, yetim, cÂresiz ve kimsesizlere her turlu iyiliği yaparak mahzun gonulleri şÃ‚d etmeli, onları sadakalarla sevindirmeli ve Kur’Ân okuyup okutmalıdırlar.

Bizler de bu VelÂdet Kandili’nde Efendimiz’e olan muhabbetimizi sorgulamalı ve O’na olan ittibÂmızı artırmaya gayret etmeliyiz. Zira insan, sevdiğini asl unutamaz, her fırsatta onu yÂd eder. Bir kimse, cok buyuk bir iyiliğini gorduğu kimseyi omur boyu kalbinde taşır. Bu da en muhim bir vef borcudur.

Unutmayalım ki bugun bizler Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i tanıyabilirsek, yarın mahşerde O da bizi tanır. Havz kenarında bizi kabul eder. Gonlumuz O’nu gorecek kıvamda olursa, O da bize nazar kılar. O’nu duyar ve dinlersek, O da bizi ihsanlarıyla ÂbÂd eder.

FÂnî omrumuzde bir akşam; “Acaba benim Efendimiz’in gonlundeki yerim ne kadardır?” diye hic duşunduk mu? Duşunduysek, acaba cevÂbımız ne oldu?

Efendimiz’i VelÂdet Kandili’nde anıyor, anlamaya calışıyoruz. O’nunla yakınlığımızı artırmaya gayret gosteriyoruz. Fakat bunu butun bir omrumuze teşmil etmemiz zarûrî. Zira Efendimiz’i hatırlamayı belli zamanlara hasredip hayatımızın diğer safhalarında O’nu bir kenarda unutursak, bu, Efendimiz’e muhabbetimizin samimî olmadığını gosterir.

Efendimiz’i cÂmide, umrede, VelÂdet-i Nebî programlarında, sohbette hatırlayıp da evimizde, iş yerimizde, mektebimizde, carşıda, pazarda unutursak, O’na bağlılığımızda problemler var demektir.

Kutlu doğum merasimlerinde Efendimiz’i anmak ve anlamaya calışmak, O’na muhabbet ve bağlılığımızı gozden gecirmek icin son derece luzumlu bir vesîle. Fakat hayatın her safhasında Efendimiz’le kalbî irtibÂtımızı korumak, O’nun sunnetine ittib hassÂsiyetini gozetmek, daha luzumlu, hatt elzem.

Cuma Sûresi’nin son Âyetinde buyruluyor ki:

“Onlar bir ticaret ve eğlence gordukleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve Sen’i ayakta bırakırlar. De ki: «AllÂh’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.»” (el-Cuma, 11)

Yani hicbir dunyevî menfaat, bize Efendimiz’i unutturmamalı. O’nun hayat veren olculerini bir kenarda terk etmeye goturmemeli…

Zira Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bizim en buyuk gonul servetimiz. Butun dunya nîmetleri bizim olsa, fakat Allah Rasûlu’nu tanımamış olsaydık, bunun ne kıymeti olurdu?!

Unutmayalım ki ne kadar yaşarsak yaşayalım bu dunyadaki omrumuz de, dunya da fÂnîliğe mahkûm… Fakat Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i tanıyıp O’na cÂn u gonulden tÂbî olmanın getireceği huzur ve saÂdet ise, sonsuz…

Rabbimiz Âyet-i kerîmede şoyle buyuruyor:

“HÂlbuki Sen onların icinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.” (el-EnfÂl, 33)

İşÃ‚rî mÂnÂda bu demektir ki, bir mu’min kulun gonlu, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’e ne kadar muhabbetle dolarsa, o kadar azÂb-ı ilÂhîden uzaklaşmış olur. Yine istiğfara devam ettiği muddetce de AllÂh’ın gazabından muhÂfaza olunur. İstiğfÂrın yapılması tavsiye edilen en kıymetli zaman dilimleri de seherlerdir.

Fahr-i KÂinÂt Efendimiz’in yuceliğini tam mÂnÂsıyla kavramaya hicbir beşerin gucu yetmez. Biz, O’nu kendi sınırlı idrÂkimizle olcemeyiz. Bir karıncanın ucsuz-bucaksız bir okyanustan alabileceği su miktarı nedir ki?

Nitekim beşer idrÂkinin bu sahadaki aczi yuzundendir ki, O’nu bizzat CenÂb-ı Hak tekrîm ve takdîm etmektedir. O’nun şÃ‚nını ifÂde sadedinde;

“Allah ve melekleri, Peygamber’e salÂt ederler. Ey mu’minler! Siz de O’na salevÂt getirin ve tam bir teslîmiyetle selÂm verin.” (el-AhzÂb, 56) buyurmaktadır.

CenÂb-ı Hak, cumlemize Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ornek şahsiyetinden hisseler alabilmeyi nasîb eylesin! O’na itaat, hurmet, muhabbet ve bağlılığa dÂir yaşadığımız takv imtihanlarında bizleri muvaffak kılsın! Boylece lûtf u keremiyle bizleri Efendimiz’in şefaatine nÂil eylesin.

Âmîn!..




Dipnotlar:

[1] Tirmizî, DeavÂt, 109/3562

[2] Bkz. Muslim, FedÂilu’s-SahÂbe, 12.

Osman Nuri Topbaş
Şebnem Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Kasım Sayı: 165

__________________