“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka husrana uğrayanlardan oluruz.” A’rÂf, 7/23.



بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ



اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً .

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

التَّوْبَةُ مِنْ الذَّنْبِ أَنْ يَتُوبَ مِنْهُ ثُمَّ لَا يَعُودَ فِيه.



Aziz Muminler!

Âdem (a.s.) ve eşi Havva validemiz, cennette bir hata işlemişlerdi. Derhal bu hatalarının farkına vararak pişman oldular. Yuce Rabbimiz, onlara hatadan donme erdemini, tevbe nimetini lutfetti. Onlar da; “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka husrana uğrayanlardan oluruz”[1] diyerek pişmanlıklarını dile getirdiler, Allah’tan bağışlanma dilediler. Boylece insanlık tevbenin ilk orneğini Hz. Âdem ile eşinden oğrenmiş oldu.

Kıymetli Muslumanlar!

Hepimiz beşeriz. Hayatımız boyunca bize vesvese veren şeytanla ve bizi hatalara sevk etmeye calışan nefsimizle mucadele ederiz. Bu mucadelede bazen kulluğumuzun gereğini yerine getirir, bazen de savrulmalar yaşar, gaflete ve hataya duşeriz. Hata ettiğimizde ise Allah’tan umidimizi kesmez ve rahmet kapılarını tevbe anahtarıyla acarız.

Değerli Muminler!

Tevbe, Yuce Allah’ın kullarına lutfettiği kurtuluş ve arınma mujdesidir. Kulun Rabbini hatırlaması, aczini dile getirmesi ve CenÂb-ı Hak’tan af ve mağfiret dilemesidir. Merhametlilerin en merhametlisi olan Yuce Allah’a iltica etmesidir. Tevbe, adeta hayata yeniden başlamamız, tertemiz bir sayfa acmamız icin Rabbimizin bizlere bir ikramıdır. Gunaha ducar olan mumin icin yolunu ve yonunu tayin eden en onemli kılavuzdur.

Aziz Muslumanlar!

Allah’ın, affetme ve bağışlama anlamı taşıyan nice isimleri vardır. O, TevvÂb’tır; tevbeleri cokca kabul edendir. Afuvv’dur; engin rahmetine sığınanları affedendir. Gafûr’dur; dileyeni ve dilediğini bağışlayandır. SettÂr’dır; hata ve kusurları ortendir.

CenÂb-ı Hak, kendisine yonelen ve samimiyetle tevbe edenleri asla boş cevirmez. Gonulden kendisine teslim olanları asla mahcup etmez. Merhametiyle kullarına lutufta bulunur. Nitekim Yuce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şoyle buyurur: “Ancak tevbe edip de iman eden ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kotuluklerini iyiliklere cevirir. Allah cok bağışlayandır, cok merhamet edendir.”[2]

Muhterem Muslumanlar!

Tevbenin ozu samimiyetle ve ihlasla yapılan bir yakarıştır. Yuce Rabbimiz “Ey iman edenler! Allah'a ictenlikle tevbe edin”[3] buyurmaktadır.

Tevbenin ozu ruhumuzun derinliklerinde hissettiğimiz pişmanlıktır. Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir hadislerinde “Gunahtan pişmanlık duymak, tevbedir”[4] buyurarak bu gerceği ifade etmiştir.

Tevbenin ozu hata ve gunahlarımızın bir an once farkına varıp Yuce Allah’a yonelmektir. Kur’an-ı Kerim’de şoyle buyurulmaktadır: “Allah katında makbul tevbe, ancak bilmeyerek gunah işleyip sonra cok gecmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hukum ve hikmet sahibidir.”[5]

Tevbenin ozu bir daha gunahlara donmeme, heva ve hevesin esiri olmama azmidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) tevbeyi “Bir daha donmemek uzere gunahı terk etmek”[6] olarak nitelemiştir.

Kıymetli Muminler!

Tevbe kapısı ardına kadar acıktır. Son nefesimize kadar da acık kalacaktır. Oyleyse bize duşen, Allah’ın rahmet deryasından nasibimizi aramaktır. Samimiyetle, pişmanlıkla, kararlılıkla O’nun merhamet ve keremine sığınmaktır. Gundelik hayatın karmaşası icinde bitap duşen gonullerimizi ve zihinlerimizi tevbeyle arındırmaktır.

Hutbemi Peygamberimizin seyyidu’l-istiğfar duasıyla bitiriyorum:

اَللَّهمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إلَهَ إلَّا أَنْتَ . . . “Allahım! Sensin benim Rabbim, senden başka ilÂh yok. Beni yarattın ben de senin kulunum. Ben gucum yettiğince sana verdiğim sozun ve senin vaadin uzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Uzerimdeki nimetini itiraf ediyorum. Ve gunahımı da itiraf ediyorum. Beni, gunahlarımı bağışla cunku gunahları senden başka affedecek hic kimse yoktur.”[7]

kaynak: diyanet
__________________