Allahû Teal Kur’Ân’ı Kerim’de “nefs tezkiyesi” diye bir olaydan bahsediyor. Ama bugunun dîn adamları nefs tezkiyesiyle bir ilişki icersinde değiller, ilişkilerini tamamen kaybetmişler. Oysaki bu, uzerimize farz olan bir husustur.
Allahû TealÂ’ya teslim olmanın vazgecilmez bir safhası nefs tezkiyesidir ve daha otede nefs tasfiyesidir. Bir insan nefsi ile birlikte doğar ve o kişiye doğduğu zaman ruh ufurulur. Ruh insana hayat vermez. Hayatı Allah verir ve sadece Allah alır. 28 basamaklık İslÂm merdiveninde nefs tezkiyesi 14. basamaktan 21. basamağa kadar bir alanı kaplar. Nefs tezkiyesi, nefsimizin kalbine Allah’ın nurlarını yarıdan daha fazla yerleştirebilmenin adıdır.
Butun insanlar bir neftsen, bir ruhtan, bir de fizik vucuttan oluşurlar. Nefsimiz %100 afetlerle doludur. Ofke, kin, kıskanclık, haset, isyan, duşmanlık, iptilÂlar, cimrilik, cehalet hep nefsimizin afetlerinin muhtevasıdır. Ruhumuzsa %100 hasletlerle doludur. Cimriliğe karşılık comertlik oradadır, duşmanlığa karşılık dostluk oradadır, nefrete karşı sevgi oradadır. Nefsimizin butun afetlerinin pozitif karşılığı ruhumuzda mevcuttur. Ruhumuz %100 bu hasletlerle doludur ve hasletler nurlarla temsil olunurlar. Nefsimizin kalbi ise %100 afetlerle doludur. Afetler karanlıklarla tefsir olunurlar. Kapkaranlık bir nefs kalbiyle hayata başlarız.
Vucudumuzun kumandanı akıldır. Nefsimiz de akıldan talepte bulunur, ruhumuz da akıldan talepte bulunur. Akıl hangisinin talebini kabul ederse o talep devreye girer, onu gercekleştirir. İnsanların akıllarıyla hareket etmeleri, Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu kanunlar gereği, uygun olan bir durumdur. Vucudun kumandanı akıldır. Akıl hangi Âlemde şuur kazandıysa, o Âlemin standartlarına gore şekillenir. Eğer Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, yasak edilen fiillerin de işlenmesinin mubah olduğu bir ortam soz konusuysa, aklın fizik vucuttaki taleplerden nefsin talebine yeşil ışık yakacağı tabiîdir.
Bizim ulkemiz gibi bir ulkede Allah’ın emirleri yasaklanmakta, yasak edilen fiillerin de hepsi serbest bulunmaktadır. Boyle bir statude akıl mutlaka şerri emredecektir. Allahû Teal buyuruyor ki:

95/TİN-4: Lekad halaknel insÂne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Biz, insanı (insanın nefsini) en guzele (ahsene) ulaşabilecek bir takvim icinde yarattık.


“Biz nefsi ahseni takvim icinde yarattık. Yani afetlerle donanımlı olarak yarattık ama belli bir zaman parcasında, bir takvim icinde ahsene ulaşabilecek olan ozellikle, Allah’a ulaşabilecek, Allah’a teslim olabilecek olan bir ozellikte yarattık.”
Ahsen olmak, bir kişinin nefsinin butun afetlerini yok ettikten sonra 19 kademe o kişinin aklanmasıdır. Nefsteki butun afetler yok olduktan sonra yani o kişi nefs tezkiyesini gercekleştirdikten sonra, o kalbin 19 mertebe muzeyyen olması sonucunda ulaşılan yer, ahsen olmakla adlandırılır.
Ahsenul Husna, “ahsenlerin en guzeli, ahsenlerin ahseni” 19 kademe o kişinin nefsinin kalbinin muzeyyen olmasıdır. Bir insan daimî zikre ulaştığı zaman ahsen olur. Nefsinin kalbindeki butun afetleri yok olan yerine ruhun hasletlerine paralel olan faziletler (%98 fazilet, %2 rahmet) yerleşmiş olan kişi ahsen olmuştur. Bu, nefsin ahsen oluşudur. Ama Ahsenul Husna olmak, bihakkın takvaya ulaşmak; nefsin kalbini nefsteki butun afetler yok olduktan sonra 19 kademe muzeyyen kılıp, Allah’ın irşad makamına tayiniyle gerekleşen bir husustur. Oyleyse tezkiye, yolun yarısını ifade eder.
Nefsimizin kalbinin %51 nura burunduğu yer neresiyse orası tezkiyedir. Orada ne olur? Ruh Allah’a olan yolculuğunu tamamlar. Nefs tezkiyesi herkes icin Allah’ın garantisinde olan bir işlemdir ve Allah’ı zikretmek suretiyle tahakkuk eder. Allahû Teal buyuruyor ki:

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlÂ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) don (ulaş, vasıl ol).

Ayetlerle Devamı...

İşte nefs tezkiyesinin anahtarı, bu Âyet-i kerimedir. Allah’ın ismiyle zikretmek. Tesbihinizi “Allah, Allah, Allah…” diye cekeceksiniz ve Allahû Teal sizi mutlaka Kendisine ulaştıracak. Kimleri? Hangi şartlarla? Allah’ın dizaynında muhteva tayini bu standartlar icindedir. Bir insan Allah yolunda butun guzellikleri yaşamak icin yaratılır. Sonsuz mutluluk herkesin hakkıdır ama bu hak ona vazifesini yaptığı takdirde gercekten verilir.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o mutlaka Allah’a ulaştırılır. Kim daha otesi icin talipse daha otesinin zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. Zikrini devamlı arttırmak mecburiyetindedir. Oyle bir noktaya ulaşacaktır ki kişi daimî zikrin sahibi olacaktır. “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş.” ifadesi, nefs tezkiyesini sonuc itibariyle vermektedir. Nefs tezkiyesinin anahtarı zikirdir. Nefs tezkiyesi; nefsin %100 kapkaranlık olan, %100 afetlerle dolu olan kalbini %50’den fazla, %51 oranında Allah’ın nuruyla doldurmaktır. Bunun %49’u fazıldır, %2’si de rahmettir.
Birinci basamakta insanlar olayları yaşar, herkes yaşar. İkinci basamakta, olayları değerlendirir ve tavrını koyar. Herkes olayları değerlendirir, herkes tavrını koyar. Allahû Teal insanları yılda iki, uc defa mutlaka musîbetlerle imtihan eder. Bu imtihan ettiği musîbetlerle kişinin kimliği oraya cıkar. 2. basamakta insanlar iki kısma ayrılırlar:
1- Allah’a ulaşmayı dileyenler.
2- Dilemeyenler.
Allah’a ulaşmayı dilemeyenler iki ayrı bolum oluşturur:
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyenler
2- Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi başka insanları da Allah’ın yolundan saptırmaya calışanlar, Allah’a ulaşmayı dilemekten men etmeye calışanlar. Allahû Teal tarafından secilmezler.
Bu insanlar, toplam insanların %10’undan daha aşağıda bir sayısal değere sahiptirler. İnsanların % 90’dan fazlası Allahû Teal tarafından secilir. Allahû Teal buyuruyor ki:

42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni m vass bihî nûhan vellezî evhayn ileyke ve m vassayn bihî ibrÂhîme ve mûs ve îsÂ, en ekîmûd dîne ve l teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne m ted’ûhum ileyh(ileyhi), allÂhu yectebî ileyhi men yeşÃ‚u ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrÂhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine cağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) muşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine secer ve O’na yoneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Demek ki kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onları Kendisine ulaştırır. İşte Allah ile olan ilişkilerimiz bu minval uzere cereyan eder.
2. basamakta kişi Allah tarafından secilir. Allah tarafından secilenler de ikiye ayrılır:
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyenler. Onlar 2. basamakta kalırlar.
2- Allah’a ulaşmayı dileyenler (3. basamaktakiler)
1. ve 2. basamaktakilerin gideceği yer cehennemdir. İnsanoğlu kim olursa olsun, eğer Allah'a ulaşmayı dilememişse cehennemden kurtuluşu kesinlikle soz konusu değildir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler Allah’ın cennetine girebilirler.
Oyleyse Allah’ın dizaynı onu gosteriyor ki kişi Allah'a ulaşmayı dilemelidir. Dilemezse ne olur?
Dilemezse, bu kişi şirktedir.
Dilemezse, bu kişi dalÂlettedir.
Dilemezse, bu kişi Allah’a karşı takva sahibi değildir.
Dilemezse, bu kişi kufurdedir.
Bu kişinin gideceği yer cehennemdir.
Bu kişi fısktadır.
Bu kişi husrandadır.
Bu kişi Allah’ın Âyetlerinden gÂfildir.
Allah’a ulaşmayı dilemek, bu kadar onemli bir konudur ve Allah’a ulaşmayı dilemeyen, hicbir zaman nefs tezkiyesini gercekleştiremez. Cunku nefs tezkiyesi insanı Allah’a ulaştıran tatbikatın adıdır.
Kişi Allah'a ulaşmayı dilemişse mutlaka 3. basamağa ulaşır. Cunku Allahû Teal semîul Âlimdir; işitir ve bilir. Hem de basîrdir; gorur. Kalbinize bakar, kalbinizde Allah'a ulaşma talebini işitir, bilir ve gorur. İşte boyle bir ortamda Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi 3. basamağa gecmiştir. Ne olur? 4. basamak hemen oluşur. Allah o kişinin uzerinde Rahîm esmasıyla tecelli eder. Allahû Teal buyuruyor ki:

12/YUSUF-53: Ve m uberriu nefsî, innen nefse le emmÂretun bis sûı ill m rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize cıkaramam). Cunku nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kotuluğu) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) haric. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (gunahları sevaba cevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gonderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir).


__________________