Hic duşunduk mu, acaba başımıza gelen sıkıntı ve musibetlerin hikmetleri nelerdir? Bu “davetsiz misafirlerimizi” nasıl karşılamalıyız? Her nimet, aslında bizim icin bir imtihandır. Şukurle kurtuluşumuza vesile olabileceği gibi, şukursuzlukle felaketimize de sebep olabilir. Bu bizim “nimet” ve “kulfet”ten guzelce istifademize bağlıdır. Bazen nimet sandığımız hususların, aslında tersi bizim icin nimettir. ALLAH (c.c.) bazen en buyuk nimetleri en buyuk musibetler icinde saklar. O bela ve musibetleri nimete ulaşmak icin kopru yapar. Genellikle nimete nimetle kavuşulmaz. Rahata rahatla erişilmez.
Sıkıntı ve musibet gunahları temizler
İnsan, bu dunyada misafir bir memurdur. Onemli bir gorev icin buradadır. Sermayesi olan omur dakikalarıyla ebedî mutluluğu kazanacaktır. Yaptığımız her iyilik bize puan kazandırdığı gibi, gerektiğinde dişimizi sıkarak sabrettiğimiz her sıkıntı da bize derece kazandırır. Peygamberimiz, mu’minin ayağına batan bir dikene varıncaya kadar başına gelen her gucluk ve uzuntunun onun gunahlarını temizlemeye vesile olduğunu mujdeler. Sadece şahsına değil, malına ve coluk cocuğuna gelen bir belanın da Allah’ın huzuruna tertemiz cıkmasına vesile olabileceğini ifade eder. Kulun gunahları olup da, sildirecek yeterli sevabı yoksa, uzuntu ve hastalık bu fonksiyonu gorur ve onu ahiretin acı ve sıkıntılarından kurtarır. Dunyada gecici bir sure icin sıkıntı cekmek, oradaki ebedi sıkıntıdan kurtarabilir. Alimlerimiz, “Eğer dunya musibetleri olmasaydı, ahirete muflis olarak giderdik!” derken bu gerceğe işaret etmişler. Allah’ı kullara şikayet etmemek, yakınıp sızlanmamak şartıyla gecici hastalık dakikaları bire bin ahiret sevabı kazandırır. Bir dakika hastalık bazen bir gun ibadet hukmune gecer. Ahirette cok tatlı meyveler verirler.
Musibetler, kişiyi inancsızlıktan korur
Asıl buyuk hastalık inancsızlık, ibadetsizlik musibetidir. Bizi ikaz edip bu gibi dehşetli hastalıklardan kurtarmaya vesile olan maddî dertlerimiz, aslında dert değil dermandır. Allah’ı tanıyan ve ona kulluk edenin dunyası aydınlık ve mutlulukla doludur. Kişi imanın kuvvetine gore bunu hisseder. İmanın verdiği manevi sevinc ve şifa yanında kucuk maddi hastalıklar hic kalır. Dunyanın acıları ahirette nimet olarak kendini gosterecek. Dunyanın tatlı gorduğumuz gunahlı bircok sahnesi ise, orada acı birer tablo halinde karşımıza cıkacak. Dunya hizmet ve calışma yurdudur. Ucret ve mukÂfat yeri değildir. Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını kaybetmez, isyan etmez ve Allah’a hamd ederse, alacağı diğer sevapların yanı sıra kendisi icin cennette bir koşk inşa edilir. En buyuk musibet olan olum bile, mu’min icin bir rahatlık vesilesidir.
Musibetler, birer sabır sınavıdır
Kişinin değeri gostereceği sabır olcusune bağlıdır. Sabır, imanımızın gostergesidir. Altın ile bakır, elmas ile cam sıkıntı ateşiyle sınama sonucu belli olur. Peygamberimiz, “Şuphesiz, buyuk mukÂfat buyuk belalardadır. ALLAH (c.c.) bir topluluğu severse onları sıkıntılarla imtihan eder. Rıza gosteren rıza bulur. Hoşnutsuzluk gosteren de hoşnutsuzluk bulur”. Bu gibi durumlarda sabır ve sebat gosteren, “sabırlılar defteri”ne kaydedilir. “Mu’minin durumu hayret vericidir. Her hali hayırdır. Bu ondan başkası icin soz konusu değildir. Kendisine bir nimet gelse şukreder, mukÂfat alır. Bir hastalık gelse sabreder, yine mukÂfat alır. Kısacası, Allah’ın mu’min icin her hukmu hayırdır”.
Hastalık ve musibet Allah’a yaklaştırır
Olum gerceğini, dunyanın faniliğini hatırlatıp asıl vatanını duşunmeye sevk eder. Gonlu Rabb’e bağlar. Yapılan işte daha samimi olunmasını sağlar. Buyuk bir ibadet olan dua kapısını acar. “Biz insana nimet verdiğimizde o yuz cevirir, başını alır uzaklaşır. Fakat kendisine sıkıntı dokununca bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur!’ (Fussilet, 51) ayeti bu gerceğe işaret eder. Boyle durumlarda gercek mu’min, sadece Allah’tan yardım diler, O’na yalvarır.
Şifa icin derman aramakla beraber, falcıya, medyuma, ufurukcuye gitmez, mezardan, turbeden medet ummaz. Malını ve servetini, hatta coluk cocuğunu kaybeden, dil ve kalbi haric butun bedenini hastalık kaplayan, buna rağmen halini kimseye şikayet etmeyen, sonunda da şu samimi sozleriyle O’na seslenen Hz. Eyyûb gibi davranır: “Rabb’im, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 83). ALLAH (c.c.) da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldırır ve onu over: “Biz onu sabredici bulduk. Ne iyi kuldu o! Gercekten Allah’a yonelirdi.” (Sad, 44).
Gonulde kulluk bilincini uyandırır
Hastalık ve musibetler, ruh dunyamızda ceşit ceşit kulluk cicekleri actırır. Nice hastalık ve musibet vardır ki kul icin bir şok gorevi yapar. Fıtratının rayına oturmasını sağlar. Hayatına istikamet kazandırır. Tovbe ile kulluk gorevine dondurur. Boyleleri icin hastalık bir sıhhat, sağlık ise bir hastalıktır. Nice sağlığı yerinde, guclu kuvvetli, tuzu kuru insan vardır ki, bu dunyayı tatlı gorup, ahireti unutup gaflete gomulmuş asıl buyuk hastalığa tutulmuşlardır. Hastalık sayesinde dunyanın faniliğini anlamış, asıl yurdunun ozlemi icine girmiş, dinî gorevlerini merak edip araştırmaya koyulmuş gorunuşte acıdığımız, aslında gıpta edilesi bahtiyar insanlar vardır. Boyleleri icin hastalık bir nimet ve rahmettir.
İnsana gercek tevekkulu kazandırır
Caresizlik halinde kalbin sadece Allah’a cevrilmesi ve kurtuluşun yalnızca ondan beklenmesidir. Bu beklenti başlı başına buyuk ve halis bir ibadettir. Ağır hasta ve musibetzedelerde bu engin tevekkul hali acıkca gorulur. Beden dilleriyle adeta şu mesajı verirler: “Ya Rabbi, senden başka sığınılacak kapı kalmadı. Son care Sensin. Umit Sendendir.”. Bu samimi iltica, makbul bir dua hukmune gecer. Oyle zaman olur ki, doktorlar hastadan umit kesildiğini belirtir o da inancının verdiği moral ve ilhamla samimi olarak Rabb’ine yalvarır. Derken bir anda olmazlar oluverir. Bu guzel duygu buyuk bir kerameti gercekleştirir. Doktorlar bile olanları hayret ve ibretle seyrederler.
Kotu duygu ve duşunceleri giderir
Hastalık ve musibetler insanın kibir, gurur kendini beğenmişlik gibi kotu duygularını giderir. Mutevazı, merhametli ve sevimli kılar. Omur boyu işleri yolunda gitse, burnu bile kanamasa, aslını ve akıbetini unutup yoldan cıkabilir. Hastalık ve musibetlerin verdiği dersle, taştan ve demirden olmadığını, her an dağılmak uzere et ve kemikten ibaret, bin bir turlu ihtiyac ve noksanlık icinde yuvarlanan aciz bir varlık olduğunu anlar. Kendi başına en ufak bir bakteri ile baş edemediğini, faydasının, zararının, hayatının olumunun kendi elinde olmadığını kavrar.
Hastalık iyi bir kul olmanın işaretidir
“Yuksek dağların başı dumanlı olur.” “ALLAH (c.c.) dağına gore kar verir.” sozleri buyuk bir gerceğe işaret ederler. “ALLAH (c.c.) birinin hayrını dilediğinde ona musibet verir.” hadis-i şerifi de aynı gerceği dile getirir. Omur boyu, sıkıntı, hastalık ve musibet gormeyen, burnu bile kanamayan bir insan coğu zaman olgunlaşmamış, tecrubesiz ve ham insandır. Bu hamlık onun hem dinî hem de dunyevî davranışlarına yansır.
Yapamadığımız iyiliklerimiz aynen yazılır
İnsan genişlikte Allah’ı hatırlamalı ki, ALLAH (c.c.) da darlık ve sıkıntıda onu gozetsin. ışte hastalık ve musibetin gunahları silip temizleme fonksiyonu yanında, bir de engellemesi sonucu yapamadığımız ibadetlerimizin yazılmaya devam etmesine vesiledir. Bir insan, daha once devam ettiği bir ibadet ve hayırlı işi, hastalık ve musibet yuzunden surduremiyorsa bile, sevap ve mukafatı aynen yazılmaya devam eder. Hatta bunama, aklını yitirme gibi aylarca, hatta omur boyu suren engeller de boyledir. Bir hadis-i şerif, bu gerceği belirtmiş ve boyle bir durumda Allah’ın, yazıcı meleklere, kendisinin engellediği bu sure icinde daha once gece veya gunduz yaptığı butun iyilikleri yazmalarını emrettiğini bildirmiştir.
Sağlığın kıymetini bilmeyi oğretir
Her şey zıddı ile bilinir. Gece olmazsa gunduz, soğuk olmazsa sıcak, kotu olmazsa iyi, aclık olmazsa tokluk, susuzluk olmazsa suyun değeri bilinmez. Hastalık da olmazsa sağlığın ne buyuk nimet olduğu anlaşılmaz. “Sağlık sağlam insanların başında oyle bir tactır ki, onu sadece bundan mahrum olanlar gorur” sozu unludur.
Kanuni’nin “Halk icinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti de, dunyada hicbir servet ve devletin sağlık kadar değerli olmadığını belirtir. Omur boyu sağlık ve refah icinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin değerini bilemezler. Tıpkı, deryada yuzup de denizin farkında olamayan balıklar, her Ân doya doya havayı teneffus edip de etrafındaki atmosferi goremeyen insanlar gibi. Bilindiği uzere hangi yerimiz ağrısa vucudumuzun en onemli organının o olduğunu zannederiz. Diş, goz, kulak vs. ağrısı cekenler, omur boyu sağlık ve afiyet icerisinde istifade ettiğimiz bu cihazlarımızın ne buyuk nimet olduğunu daha iyi anlarlar. İşte hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de şukrunu gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır. Ayrıca hastalık ve musibetler de derece derecedir. Herkes kendinden daha kotu durumda olanı gorunce haline şukreder.
Sonucu şifa olan acı birer ilactır
Her hastalık ve musibet bizim icin acı bir ilac gibidir. Bilelim veya bilmeyelim, dunyamıza ya da ahiretimize yonelik mutlaka bir veya birkac hikmeti vardır. Yuce ALLAH, “Ne bilirsiniz belki hoşlanmadığınız bir şey sizin icin hayır, hoşunuza giden bir şey de sizin icin şerdir. ALLAH (c.c.) bilir, siz bilmezsiniz!” (Bakara, 216) buyurarak bu gerceğe işaret eder. Bize duşen, “Hak şerleri hayr eyler; zannetme ki gayr eyler / Mevla gorelim neyler; Neylerse guzel eyler” diyerek isyandan kacınmak, tatlı neticeyi, musibet karlarının altında acacak sevimli bahar ciceklerini beklemektir.
__________________
Hastalık ve musibetler sabırla guzelleşir..
Dini Bilgiler0 Mesaj
●24 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Hastalık ve musibetler sabırla guzelleşir..